+ Konu Cevaplama Paneli
Gösterilen sonuçlar: 1 ile 3 ve 3

Konu: Mu’cizat-ı Ahmediye (a.s.m.)

  1. #1
    Gayyur rasulgülleri_nuryarenleri - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Oct 2014
    Mesajlar
    78

    Post Mu’cizat-ı Ahmediye (a.s.m.)

    Mu’cizat-ı Ahmediye (a.s.m.)

    BU RİSALE, üç yüzden fazla mu’cizâtı beyan eder. Risalet-i Ahmediyenin (a.s.m.) mu’cizesini beyan ettiği gibi, kendisi de o mu’cizenin bir kerametidir. Üç dört nev ile harika olmuştur:

    Birincisi: Nakil ve rivayet olmakla beraber, yüz sahifeden fazla olduğu halde, kitaplara müracaat edilmeden, ezber olarak, dağ, bağ köşelerinde, üç dört gün zarfında, her günde iki üç saat çalışmak şartıyla, mecmuu on iki saatte telif edilmesi, harika bir vakıadır.

    İkincisi: Bu risale, uzunluğuyla beraber, ne yazması usanç verir ve ne de okuması halâvetini kaybeder. Tembel ehl-i kalemi öyle bir şevk ve gayrete getirdi ki, bu sıkıntılı ve usançlı bir zamanda, bu civarda, bir sene zarfında yetmiş adede yakın nüshalar yazıldığı, o mu’cize-i risaletin bir kerameti olduğunu, muttali olanlara kanaat verdi.

    Üçüncüsü: Acemî ve tevafuktan haberi yok ve bize de daha tevafuk tezahür etmeden evvel onun ve başka sekiz müstensihin birbirini görmeden yazdıkları nüshalarda, lâfz-ı Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm kelimesi, bütün risalede ve lâfz-ı Kur’ân beşinci parçasında öyle bir tarzda tevafuk etmeleri göründü ki, zerre miktar insafı olan, tesadüfe vermez. Kim görmüşse kat’î hükmediyor ki, bu bir sırr-ı gaybîdir, mu’cize-i Ahmediyenin (a.s.m.) bir kerametidir.

    Şu risalenin başındaki esaslar çok mühimdirler. Hem şu risaledeki ehâdis, hemen umumen eimme-i hadîsçe makbul ve sahih olmakla beraber, en kat’î hâdisât-ı risaleti beyan ediyorlar. O risalenin mezâyâsını söylemek lâzım gelse, o risale kadar bir eser yazmak lâzım geldiğinden, müştak olanları, onu bir kere okumasına havale ediyoruz.(on dokuzuncu mektup)
    Resulullah efendimizin mucize olarak gelecekten haber verdiği (Bir zaman gelecek) diye başlayan hadis-i şeriflerden bazıları şunlardır:
    (Bir zaman gelecek, insanlar, yalnız parayı düşünüp, helal haram düşünmeyecekler.) [Buhari]

    (Rüşvet, hediye adı altında verilecek, gözdağı için suçsuz kişiler öldürülecek.) [İ. Gazali]

    (Âmirler, imamlar, namazı öldürecek, vaktinden sonraya bırakacaklar.) [Müslim]

    (Peygamberim diyen yalancılar çıkacak, benden sonra peygamber gelmeyecek.) [Mişkat] (Peygamberim diyen birçok yalancı çıkmıştır.)

    (Sünnetimi öldürerek dini bozmaya çalışan kimseler çıkacak.) [Deylemi]

    (Allah’ın kitabının dışında uyacağımız bir şey yok diyenler çıkacaktır.) [Ebu Davud]

    (Kâfirler için gelmiş olan âyetleri, Müslümanları kötülemek için delil olarak kullanacaklar.) [İbni Ömer] (Vehhabiler, müşrikler hakkında inen âyetleri Müslümanlar için, rafiziler de münafıklar hakkında inen âyetleri Eshab-ı kiram için delil gösterdiler. Resulullahın mucizesi meydana çıktı.]

    (Sünnet, bid’at gibi çirkin, bid’at da sünnet gibi rağbet görecek. Sünnete uyan garip olacak, yalnız kalacak. Bid’ate uyan, çok yardımcı bulacaktır.) [Şir’a]

    (Kur’an, dünyalık için okunacaktır.) [Ebu Davud]

    (Camilerde binden fazla kişi namaz kılacak, içlerinde bir mümin bulunmayacak.) [Deylemi]

    (Âlimler fitne unsuru olacak, camiler ve hâfızlar çoğalacak, ama hakiki âlim hiç bulunmayacak.) [Ebu Nuaym]

    (Sonra gelenler, önceki âlimleri cahillikle suçlayacak.) [Asakir]

    (Din adamları, ince meseleleri ele alıp, halkı şaşırtacaklar.) [Taberani]

    (Din âlimi kalmayacak, din adamı yerine geçirilen cahiller, bilmeden fetva verecek, herkesi, doğru yoldan çıkarmaya çalışacak.) [Buhari]

    (Din adamları, halkın istediği yönde fetva verecek, helale haram, harama helal diyecekler, dini ticarete, menfaate alet edecekler.) [Deylemi]

    (Hacca, hükümdarlar [devlet başkanları] gezi için, zenginler ticaret, fakirler dilenmek, din görevlileri de gösteriş için gidecekler.) [Hatib]

    (Kişi dinini ve dünyasını ancak para ile ayakta tutabilecek, altını gümüşü [parası pulu] olmayan rahat edemeyecek.) [Taberani]

    (İnsanın bütün kaygısı midesi olacak, şerefi mal, kıblesi kadın, dini para olacak.) [Sülemi]

    (Her asır, öncekinden daha kötü olacak, böylece Kıyamete kadar hep bozulacak.) [Hadika]

    (İstanbul fethedilecektir. Bunların kumandanı ne güzel emir, askerleri ne güzel askerdir.) [Hakim, İ. Ahmed, İ. Süyuti]

    (Ey dağ, sallanma, üstünde bir peygamber, bir sıddık, iki de şehid var.) [Buhari] (Hazret-i Ömer ve Hazret-i Osman’ın şehid olacağını haber verdi.)

    (Ya Osman halife olacaksın, hilafet gömleğini çıkarmak isteyecekler, sakın çıkarma! O gün oruçlu olacak, benim yanımda iftar edeceksin.) [Hâkim] (Aynen vaki olmuştur.)

    (Erkekler azalacak, kadınlar çoğalacak.) [Buhari]

    (Anarşi ve ölüm çoğalacak.) [İbni Mace]

    Kıyametin kopması ile ilgili hadis-i şerifler:
    (Erkek erkekle, kadın kadınla yetinmedikçe, kıyamet kopmayacak.) [Hatib]

    (Lutilik mubah sayılmadıkça kıyamet kopmayacak.) [Deylemi]

    (Deprem, fitne, katillik artmadıkça, kıyamet kopmayacak.) [Buhari]

    (Kardeşler farklı dinden olmadıkça kıyamet kopmayacak.) [Deylemi]

    (Kötüler dünyaya hâkim olmadıkça kıyamet kopmayacak.) [Tirmizi]

    (Müslümanlarla Yahudiler savaşmadıkça kıyamet kopmayacak.) [Müslim]

    (Allah’a inanan Müslüman kaldığı müddetçe kıyamet kopmayacak.) [Müslim]

    Yukarıda bildirilen küçük alametlerin çoğu çıktı. Henüz çıkmamış olan küçük alametlerden bazıları şunlardır:
    (Kişi yol kenarında kadınla beraber olacak.) [Hâkim]

    (Konuşan hayvanlar olacak.) [Tirmizi]

    (Kıyamet alametidir ki, erkek evde yokken kadının yaptıklarını ayakkabısı haber verecektir.) [İ. Ahmed]

    Kıyametin büyük alametleri de şunlardır:
    (Mehdi gelecek.) [Ebu Nuaym]

    (Deccal gelecek.) [İ.E. Şeybe]

    (İsa gökten inecek, duman çıkacak, Kâbe yıkılacak.) [Buhari]

    (Dabbet-ül-arz çıkacak) [Tirmizi]

    (Yecüc ve Mecüc çıkacak.) [İbni Cerir]

    (Ateş çıkacak, güneş batıdan doğacak.) [Müslim]

    Güneşin batıdan doğmasını, bâtıniler, batılıların Müslüman olması diye tevil etmişlerse de, bu tevilleri bâtıldır. Çünkü hadis-i şerifte buyuruluyor ki:
    (Güneş batıdan doğmadıkça kıyamet kopmaz. Güneş batıdan doğunca, insanlar onu görür ve hepsi de iman ederler. Fakat bu imanları fayda vermez.) [Buhari
    Allah'ım yaradılışımı güzel takdir ettiğin gibi, ahlakımı da güzel eyle.

    Kulağımdan ve gözümden beni ölünceye kadar faydalandır. Dinimde ve bedenimde bana sağlık ve güvenlik ver. Hakkımı alıncaya kadar zulmedene karşı bana yardım et...

    Allah'ım bana öğrettiğinden beni faydalandır. Fayda verecek bilgiyi bana öğret ve ilmimi arttır. Fayda vermeyen ilimden, bizleri muhafaza eyle RABBİMMM...(AMİN)

    SELAM VE DUALAR İLE..

    HATİCE BAŞKAN

  2. #2
    Gayyur rasulgülleri_nuryarenleri - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Oct 2014
    Mesajlar
    78

    Standart


    Allâh’ın boyası ile boyanmak
    Allah’ın boyası ile boyanandan daha ahsen (daha güzel) olan kim vardır? Ve biz, O’na kul olanlarız.” (Bakara Sûresi, 2/ 138)

    En güzel boyaya bulanmıştır insanoğlu; var oluşun en parlak en canlı renklerini üzerinde taşır. Her tondan mevcuttur üzerinde, ama uyumsuzluk yoktur renkler arasında. Ömür denen sayfamız, doğum ve ölüm arasında geçen süredir; doğarken beyaz ölürken siyaha boyanır. Aslına bakılırsa renklerin özü de bu iki renktir. Siyah ve beyaz… Bu iki rengin ışıkla buluşması gözümüze hitap eden pek çok tonun kaynağıdır. Renksizlikten rengârenk hâle gelir hayat…Doğum yeni bir hayata başlangıçtır kısa süreli de olsa, bu yüzden kendini beyaza boyamıştır yani nötrdür, renksizdir. Işığı algılamasıyla boyar kâinatı ve pigment adı verilen moleküllerin ışık, göz ve beyin arasındaki muazzam derece karmaşık ilişkisidir renk cümbüşünü ömür sermayemize katan. Siyah ise ölümün rengine boyanmıştır. Sanılır ki mâtem rengidir siyah…
    Oysa ki o da renksizdir, ama diğer renklerin vazgeçilmezi ve inşâcısıdır. Siyah vuslatın rengidir, kavuşmanın ilk anını temsil eder ve orada yaşanan ruh haline göre binler renk tezahür eder. Sevgiliye duyulan özlemin ve aşkın kuvveti, renk kuşağında süründürür mâtemi… Siyah ve beyaz, aynı zamanda aslı korumaya da işarettir. Beyaz doğar insan, yani tertemiz, söz verdiği üzere, istikameti kucaklamış vaziyette. Sonra rengârenk boyalara bulandırır kendini her biri Rahman’dan hediye sunulmuş. Ve sonunda her rengi yutan siyaha döner yüzünü. Çünkü dönüş sadece O’nadır. Kula düşen ömür sermayesini Allah’ın boyasıyla boyamaktır. Meşakkatli olmasının yanında kader resmimizi de anlamlandırandır boyalar… Bedenlerimiz bile türlü renklerle boyanmışken ruhlarımız nasıl aynı kalır?
    Seyreden her zaman zerresinde, gök kuşağı ruhumuzu kuşanır. “ O Allah ki yarattığı her şeyi güzel yarattı…” ( Secde Sûresi, 7) İnsanoğlunun yaratılana tenâzürüdür mana-i kaderi tuvale sunan… Üstad Hazretleri bu Âyetle ilgili şu beyânâtı aktarmıştır: “Her şeyde, hattâ en çirkin görünen şeylerde, hakikî bir hüsün ciheti vardır. Evet, kâinattaki her şey, her hadise, ya bizzat güzeldir, ona hüsn-ü bizzat denilir veya neticeleri cihetiyle güzeldir ki, ona hüsn-ü bilgayr denilir. Bir kısım hadiseler var ki, zahiri çirkin, müşevveştir. Fakat o zahirî perde altında gayet parlak güzellikler ve intizamlar var.” (Sözler, 18. Söz) Renklere de hangi cihetten baktığımız bu açıdan önemlidir. Kırmızı kan rengidir kimine göre kötülüğü temsil eder, ama tasavvuf ehli aşkla yoğurmuştur bu rengi. Mavi kimine göre sessizliğin ve hüznün rengi görülürken kimine göre özgürlüğün rengi olmuştur. Sarı kimine göre ayrılığın ve bitişlerin rengi iken, kimine göre yeni başlangıçların ve neşenin timsalidir. Aslı itibariyle bakılırsa Allah’ın boyasıyla boyananlardan daha güzel bir varlık bu sahada var olmamıştır.
    Bu sebeple her renk güzeldir lâkin “kulluğun rengi” en güzelidir. İster onu sarıya, ister kırmızıya, ister maviye, ister yeşile boya…
    YENİ ASYA

  3. #3
    Gayyur rasulgülleri_nuryarenleri - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Oct 2014
    Mesajlar
    78

    Post Dünya bizi nasil aldatiyor?

    DÜNYA BİZİ NASIL ALDATIYOR?

    65. Sayı
    Mayıs 2006

    “Yalan dünya…”

    “Yalan dünya” tabirini duymuşuzdur. “Dünya fanidir” diye hep söyleriz. Ama acaba tutum ve davranışlarımız bu sözümüzü doğruluyor mu?

    Evet, insan maddi hayata bu dünyada gözünü açar ve bir algı yanılmasıdır başlar. Nedir bu algı yanılması? Bütün hayatı, bu dünyadan ibaret sanmak…

    Ne zamandan beri Müslümansın sorusuna ne cevap veririz? “Kâlu belâ”dan beri. Ne zamandır bu? Ruhlarımızın yaratıldığı an. Yani bizlere canlılık bahşeden ruhlarımız, bedenimizden önce de vardı. Ölünce ne olur? Bedene giren ruh ayrılır ve alem-i ervahtaki yerine gider. Yani ruhun hayatı devam eder. Kabir hayatı sonrasındaki sur ile ahiret hayatı başlar.

    Dememiz o ki, dünya hayatı, bu serüven içinde, “ruh meal-ceset” yaşanan kısa bir süreyi ifade eder. Peygamber efendimizin tanımıyla, uzun yolculuk esnasında bir ağaç gölgesinde dinlenmek için geçirilecek bir vakit.

    Nitekim bu aldanıştan uzaklaşmamız için Rabbimiz Fâtır Sûresi 5. ayette bizleri uyarmaktadır. Ayeti meal ve yorumuyla hatırlayacak olursak; “Ey insanlar! Allah'ın vâdi gerçektir.” Yani Kur’ân ve hadislerde haber verilen, ahiret hayatı vardır ve gerçekleşecektir.

    “Sakın dünya hayatı sizi aldatmasın.” Dünyada huzurlu ve mutlu yaşayacağım diye mal-mülk biriktirirken, ahiret hayatını ve her yaptığınızın hesabını vereceğinizi unutmayın.

    “Ve o aldatıcı (şeytan) da Allah hakkında sizi kandırmasın!” Sizi O’nun rahmetine çok aşırı güvendirmesin. ‘Nede olsa Allah affeder’ deyip günahlara dalmayın, boğulursunuz. Şeytan insana yaptıklarını hoş gösterir. Dünyanın gerçek, ahiretin hayal gibi hissedilmesine sebebiyet verebilir. Bazılarına ‘oraya giden ve gelen mi var?’ dedirtir. Bazılarının inandığından farklı bir hayat yaşamasına sebebiyet verir.

    Dünya kalbe saplanınca…

    İtiraf etmek gerekir ki; Dünya ve ahiret dengesini sağlamak, her şeyin, makam, mevki ve para ile değerlendirildiği bir asırda zordur. Dünyanın geçici olduğunu birçok müslüman söyler. Ama onların davranışları çoğu defa söylediklerini yalanlar mahiyettedir. Dünyanın kalbimizi işgal ve meşgul etmesi, ibadetlerden haz almamızı da engeller. Dengeli davranışlar ancak, insan tabiatına ters düşmeyen İslâmî bir eğitim ve ruhu huzura kavuşturan bir hayat sistemiyle mümkün olabilir.

    İslam kimliğine sahip olmasına rağmen, İslâmî bakış açısına ve basirete eremeyen kişilerin, fikirleri de bulanık ve karışıktır. Böyle kimselerin inancı ve yaşayışları arasında da uçurum vardır. Diğer bir deyişle bunlar, inancının gereğinden habersizdirler. Önce kabul ettiklerini, yolda giderken inkâr eder hale gelebilirler. Gerçeğe uyacağına, hakikatleri kendine uydurma hastalığı baş gösterir. Tabi böyle olunca da, çelişki, zanlarla dolu bir beyin ve dengesiz davranışlar açığa çıkar. Dünya ahiret dengesi de ahiret aleyhine bozulur. Bütün gününü ve ömrünü dünyevi hedefler için harcayabilen kişi, 10’ar dakikadan 50 dakikasını Rabbinin huzur ve mutluluk çağrısına ayıramaz.

    Oysa, bilinçli müslüman; iman, duygu, düşünce ve davranış dengesini kafa, kalp ve bedende gerçekleştiren insandır.

    Dünya hayatının bizi nasıl oyaladığını görebilmek için yakın ve uzak hedeflerimizi gözden geçirmemiz yeterli olacaktır. Kariyer yapmak, ev, araba sahibi olmak, zengin olmak vs. Peki nerde kaldı ebedi hayat yatırımı? Akıllı adam ve Müslüman, öngörülü davranıp ebedi hayata yatırım yapan kişidir. Bir ayetin kültürümüze yansıması olarak hep söylenir, “ne verirsen elinle o gider seninle” (Bkz. Müzzemmil,73/20).

    İnsan tabiatında dünyeviliğe düşkünlük vardır. Ama Müslüman olduğunu söyleyen insan, Allah’ın değer verdiği şeyleri tercih etmek durumundadır. “Nefsanî arzulara, (özellikle) kadınlara, oğullara, yığın yığın biriktirilmiş altın ve gümüşe, salma atlara, sağmal hayvanlara ve ekinlere karşı düşkünlük insanlara çekici kılındı. Bunlar, dünya hayatının geçici menfaatleridir. Halbuki varılacak güzel yer, Allah'ın katındadır” (Âl-i İmrân, 3/14). Akıllı adam neticeye göre davranır.

    Din tembelliği benimsemez

    Bilinçli Müslüman, hayatını Kur'ân ve Sünnet’in hükümlerine azami ölçüde uydurmağa çalışarak kişisel bütünlüğe erişir. Bilgi, inanç, davranış, günlük hayat tarzı birbirini desteklemeyecek olursa, dengesiz bir kişilik ortaya çıkar. Bu dengesizlik, söz ve davranış uyumsuzluğu da -Allah muhafaza- münafıkların özelliklerindendir.

    Dünyayı kazanalım derken, ebedi hayatı kaybetmemek gerekir. Bazıları belli menfaatlere erişmek için; sıhhatlerini, huzurlarını, ömürlerini feda ederler. Netice olarak, hem dünyayı hem de ahireti kaybederler. Hayatımız belirsiz, faydasız ve irdelenmemiş bilgiler üzerine kurulursa; İslami bir istikamet olmayacak, günlük hayatın sarsıntıları, kişinin dengesini bozacaktır.

    Tarihte ve günümüzde tasavvuf adına çalışmamayı adet edinmiş kimselerin, kendi miskinliklerini dine ve onun üst seviyeli bir uygulaması olan sofiliğe yükleme hakları yoktur. En güçlü tasavvuf ekollerinden biri olan Nakşibendîliğin en önemli vasıflarından biri, dışı halk ile, içi Hakk ile olabilmektir.

    Tembelliğe ne din, ne de tasavvuf cevaz verir. Tasavvuf ehli, dünyayı tamamen terk etmekten ziyade, dünyayı kalbine koymamaya çalışır. Çünkü kalp Allah’ın feyiz ve nurunun tecelligâhıdır. O nurun tecelli edebilmesi için kalp günah ve dünyevilikten arındırılmalıdır ki, Allah’ın nuru o kalbde tecelli etsin. Misafir gelecek ev temizlendiği gibi, Allah’ın feyzinin ve Hz. Peygamberin sevgisinin yerleşmesi istenen kalp de her türlü fenalıktan arındırılmalıdır.

    Denge insanı olan müslüman için ölçü, açık ve nettir. “Hemen ölecekmiş gibi ebedi hayat için çalışırken, kalıcı bir eser bırakabilmek için de dünya için çalışmalıdır.”

    Ayetlerle dünya hayatının iç yüzü

    Dünya kelime olarak, “aşağı” manasına gelir ve kendisine aşırı bağlananları aşağılaştırır. Menfaatçilik, insani değerleri öldüren bir tehlikedir. İnsanın dünya ve ahiret ile irtibatındaki zaafı, Kıyame Sûresi 20 ve 21. ayette Rabbimiz: “Hayır! Doğrusu siz, çarçabuk geçeni (dünya hayatını ve nimetlerini) seviyorsunuz da, ahireti bırakıyorsunuz” ifadesiyle dile getirmekte ve bu durumdaki kişileri kınamaktadır.

    Hayat rehberimizdeki Fecr Sûresi’nin 15’ten 25’e kadar ayetlerini bu noktada meal ve yorum olarak bir hatırlayalım:

    15- “İnsan var ya, Rabbi kendisini imtihan edip de ikramda bulunduğunda ve bol nimet verdiğinde "Rabbim bana ikram etti" der.” Varlık zamanında iyidir, keyfi yerindedir.”

    16- “Ama her ne zaman da sınayıp rızkını daraltırsa, o vakit de, "Rabbim beni zillete düşürdü." der.” Kötülükleri kendinden bilmez, bahane arar.”

    17- “Hayır, doğrusu siz (Allah'tan ikrâm bekliyorsunuz, birbirinize ziyafet çekiyorsunuz ama kendiniz) yetim, muhtaç ve fakirlere ikrâm etmiyorsunuz.”

    18- “Yoksulu yedirmeye birbirinizi teşvik etmiyorsunuz,” Teşvik etmek sözlü veya fiili olabilir. Sözlü teşvikin geçerli olabilmesi için, fiili olarak bunun icra edilmesi gerekir.

    19- “Size kalan mirası hak gözetmeden yiyorsunuz.” Kardeşler arası miras kavga ve ihtilafları göz önünde bulundurulunca, bu ayet daha net anlaşılabilir.

    20- “Malı aşırı biçimde “yığmacasına” seviyorsunuz.” Paralar, katlar, yatlar, arabalar, vs.

    21- “Hayır hayır! Yer birbiri ardınca sarsılıp dümdüz olduğu zaman,”

    22- “Rabbin(in emri) geldiği ve melekler saf saf dizildiği zaman (her şey ortaya çıkacaktır).”

    23- “O gün cehennem getirilir, insan yaptıklarını birer birer hatırlar. Fakat bu hatırlamanın ne faydası var!” O zaman pişman olmamak için günlük hayatımızda ahirete de yer ayırmalıyız. İbadet, tutum ve davranışlarımız ile hesabını verecek şekilde yaşamalı, ahiret sermayesi biriktirmeliyiz.

    24- “Keşke bu (ahiret) hayatım için önceden bir şey yapsaymışım der.”

    25- “Artık o gün, Allah'ın edeceği azabı kimse edemez.” İş işten geçmiş olur. Son pişmanlık fayda vermez.

    Dünya bizi aldatmasın, ahiret hayatı gerçektir. Aldanıp aldanmadığımızın göstergesi; fani dünya için neler yapıyoruz, ebedi hayat için neler yapıyoruz? Sorusuna verdiğimiz cevaptır. Hayat sermayesini dengeli bir insan ve iyi bir kul olarak değerlendirebilenlere müjdeler olsun.



    DR. HÜSEYİN EMİN SERT


    Hoş bir yazı kardeşlerim ))

+ Konu Cevaplama Paneli

Konu Bilgileri

Users Browsing this Thread

Şu an 1 kullanıcı var. (0 üye ve 1 konuk)

     

Benzer Konular

  1. Mu'cizat-ı Ahmediye'den (asm.)
    By HakanBa in forum Risale-i Nur'dan Vecize ve Anekdotlar
    Cevaplar: 273
    Son Mesaj: 28.02.20, 09:00
  2. Mu’cizat-ı Ahmediye (a.s.m.)
    By rasulgülleri_nuryarenleri in forum Risale-i Nur'u Yeni Tanıyanlara
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 01.11.14, 22:49
  3. Mu'cizat-ı Kur'aniye (Kur'ana ait mucizeler)
    By fanidünya... in forum Açıklamalı Risale-i Nur Dersleri
    Cevaplar: 7
    Son Mesaj: 13.07.14, 05:20
  4. Mu'cizat-ı Ahmediye: Hz.Muhammedin(asm) mucizeleri.
    By fanidünya... in forum Açıklamalı Risale-i Nur Dersleri
    Cevaplar: 4
    Son Mesaj: 14.06.14, 14:19
  5. Mu'cizat-ı Ahmediye (a.s.m.)
    By Beste-i Rana in forum Risale-i Nur'dan Vecize ve Anekdotlar
    Cevaplar: 179
    Son Mesaj: 02.04.09, 10:46

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Var
Google Grupları
RisaleForum grubuna abone ol
E-posta:
Bu grubu ziyaret et

Search Engine Friendly URLs by vBSEO 3.6.0