Durur durur ağlardı


Bundan 25 sene önce 19 Temmuz 1986 tarihinde bir trafik kazasında vefat eden
merhum İbrahim Tabanca, 1955'te Manisa'nın Turgutlu kazasında doğmuştu.





Çocukluğunda ağabeyi Mehmet Bey'le beraber Kur'an kursuna gitti, sohbetlere
katıldı. Fakat lisedeki materyalist ve militan öğretmenler onun yolunu
değiştirdiler. Merhum İbrahim'in ifadesiyle, "Lise yıllarımda, farklı görüşe
sahip olduğunu zaman içerisinde öğrendiğim bir öğretmen benimle yakından
ilgilenmeye başladı. Öyle ki not defterini önüme atıyor, 'Kendi notlarını kendin
yaz!' diyordu. Ayrıca o yaşlarda ne gibi ihtiyacım varsa yardımcı oluyor ve ben
istemediğim halde cebime tomarla para koyuyordu. Öyle bir an geldi ki dine,
imana, câmiye, ezana ve bütün mukaddesata karşı içimde çok ciddi bir nefret
hissi uyandı. Hemen hemen hiç ayık gezmiyordum. Memleketim Turgutlu'da sokakta
caddede beni görenler yön değiştirmeye başlardı. Artık ben tam bir zengin
düşmanı olup çıkmıştım. Bende liderlik vasfı gördükleri için kasabamızda mensup
olduğumuz görüşün temsilcisi durumuna getirmişlerdi. Turgutlu'da daha ziyade
tuğla ve kiremit fabrikaları çoğunlukta olduğu için gece vardiyalarında,
arkadaşlarla kararlaştırdığımız şekilde fabrikaların makinelerini ve imâl edilen
malları, elimize geçirdiğimiz balyozlarla paramparça ediyorduk, kimse de bize
ilişmeye cesaret edemiyordu."

Merhum İbrahim, kendisiyle ilgilenmek isteyen ağabeyi Mehmet Tabanca için
şöyle diyor: "Aynı ana ve babadan kardeşim ağabeyim ile de taban tabana zıt bir
anlayışa sahip olduğumuz için ondan nefret ediyordum. Ne zaman eve gelse derhal
evimizi terk ediyordum. Bir bayram günü evden ayrılırken merdivenlerden inerken
ağabeyimle karşılaştık. Ben hızla yanından uzaklaşmak isterken ağabeyim kolumdan
tutarak kendisine çekti; 'İbrahim kardeşim, sen hangi anlayışa sahip olursan ol,
buna mâni olacak değilim... Gel seninle bir konuşalım; düşüncen nedir, ne yapmak
istiyorsun; eğer yapmak istediklerin vatanımız, milletimiz ve insanlık adına
hakikaten faydalı şeylerse, ben de seninle beraber olmak isterim.' dedi. Onun bu
samimi yaklaşımı beni biraz yumuşattı. Sonra evimizin bir odasına çekilip
saatlerce konuştuk. Hayrettir, içimde ağabeyime karşı bir sevgi, bir saygı hissi
uyandı. Sonra İzmir'de kaldığı eve gittim, orada yeni arkadaşlarla tanıştım. Çok
düzgün ve saygılı gençlerdi. Teypten, Mustafa İsmail'in Kur'an tilavetini
dinliyorlardı. İçimde tarifi imkânsız bir huzur duymaya başladım. Arkasından
hıçkırıklara boğularak belki saatlerce ağlamaya başladım. Evdeki sohbetler beni
derinden etkiliyordu. Meğer daha önce gerçek diye arkasından koşturduğum
anlayış, beni çok büyük yanlışların içine atmış!.."

Merhum İbrahim, İzmir İktisat Fakültesi'ni kazanmıştı. İzmir'de okuyordu ama
İstanbul'da ikamet ediyordu. İmtihanlara bir ay kala İzmir'e gelip derslerine
çalışarak sınıfını geçiyor, tekrar İstanbul'a dönüyordu. İstanbul'da kaldığı
süre içerisinde hem İstanbul'un içinde hem İstanbul'un çevresindeki vilâyetlerde
hizmet etti. O ilk günlerde hem esnafın hem de talebelerin gönüllerinde taht
kurdu. Şimdi, o günlerde İbrahim'i tanımış ne kadar insan varsa, ondan hep
övgüyle bahsedip, "O, farklı!" diyorlar. İbrahim hareketliydi, cevvâldi,
yumuşaktı. Çocukla çocuk, büyükle büyük olurdu. Sempatik tavırlarıyla
karşısındakini rahatlatırdı. Vefa, İbrahim'in vazgeçilmezlerindendi. En ücra
köşelerdeki unutulan veya aranmayanlar ile irtibat kurar, onları tekrar hizmete
kazandırırdı. İnsanlardan bir insan olarak yaşamayı tercih eder, beklentilere
girmezdi. Çok kısa hayatı içerisinde uzun zamanda yapılabilecek işleri
sıkıştırmıştı.

Sadettin Başer Bey diyor ki: "İbrahim çok sempatik tavırlarıyla hemen
herkesin beğenisini kazanan biriydi. İstanbul gibi büyük bir şehirde böylesine
becerikli ve o kadar da bir gönül insanı olan İbrahim kısa zamanda tanınır ve
aranır bir hale gelmişti... Bizlere hep şunu söylerdi. 'Ağabey sol düşünceye
sahip çocuklar, hakikaten vatan-millet ve eşitlik diyerek böyle bir anlayışı
benimsiyorlar. Onlara kızmayın. Esasen çok köklü çözümler gerekir... Bir şeyler
yapmak lazım!' der ve durur durur ağlardı..."
Allah rahmet eylesin...