+ Konu Cevaplama Paneli
Gösterilen sonuçlar: 1 ile 5 ve 5

Konu: Osmanlıca - Türkçe Çeviri Aracı

  1. #1
    Dost Fatih_Mehmed - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Jul 2011
    Mesajlar
    2

    Standart Osmanlıca - Türkçe Çeviri Aracı

    Merhaba. Ben, amatör olarak "yapay zeka ve dil" konularında çalışmalar yapıyorum. Özellikle Türki Cumhuriyetlerin kullandıkları dilde yazılmış metinleri Türkiye Türkçesine çevirebilecek robot yazılımlar -şimdilik sadece javascript bilgisiyle- geliştirmeye çalışıyorum. Bunlardan biri de Osmanlıca Türkçe çeviri aracı. Bu aracın özelliği, -özellikle Risale-i Nur gibi- Osmanlıca yazılmış metinleri Günümüz Türkçesine çevirmesi. Fakat elimde kamus, lügat vb. kaynak olmadığı için sizlerin de katkılarını bekliyorum. Nedir mesela, düzeltilmemiş Osmanlıca kelimelerin anlamları, şu şöyle çevrilebilir gibi öneriler vs.

    Örnek vermek gerekirse, çeviri aracındaki metin kutusuna yapıştırılan Gençlik Rehberin'den bir bölümün orjinali şöyle:

    Bismillah her hayrın başıdır. Biz dahi başta ona başlarız. Bil ey nefsim, şu mübarek kelime İslâm nişanı olduğu gibi, bütün mevcudatın lisan-ı haliyle vird-i zebanıdır. Bismillah ne büyük tükenmez bir kuvvet, ne çok bitmez bir bereket olduğunu anlamak istersen, şu temsilî hikâyeciğe bak dinle. Şöyle ki: Bedevî Arab çöllerinde seyahat eden adama gerektir ki, bir kabile reisinin ismini alsın ve himayesine girsin. Tâ şakilerin şerrinden kurtulup hacatını tedarik edebilsin. Yoksa tek başıyla hadsiz düşman ve ihtiyâcatına karşı perişan olacaktır. İşte böyle bir seyahat için iki adam, sahraya çıkıp gidiyorlar. Onlardan birisi mütevâzi idi. Diğeri mağrur... Mütevâzii, bir reisin ismini aldı. Mağrur, almadı... Alanı, her yerde selâmetle gezdi. Bir katı-üt tarîke rast gelse, der: "Ben, filan reisin ismiyle gezerim." Şakî defolur, ilişemez. Bir çadıra girse, o nam ile hürmet görür. Öteki mağrur, bütün seyahatinde öyle belalar çeker ki, tarif edilmez. Daima titrer, daima dilencilik ederdi. Hem zelil, hem rezil oldu. İşte ey mağrur nefsim! Sen o seyyahsın. Şu dünya ise, bir çöldür. Aczin ve fakrın hadsizdir. Düşmanın, hacatın nihayetsizdir. Madem öyledir; şu sahranın Mâlik-i Ebedî'si ve Hâkim-i Ezelî'sinin ismini al. Tâ, bütün kâinatın dilenciliğinden ve her hâdisatın karşısında titremeden kurtulasın. Evet, bu kelime öyle mübarek bir definedir ki: Senin nihayetsiz aczin ve fakrın, seni nihayetsiz kudrete, rahmete rabtedip Kadîr-i Rahîm'in dergâhında aczi, fakrı en makbul bir şefaatçı yapar. Evet, bu kelime ile hareket eden, o adama benzer ki: Askere kaydolur. Devlet namına hareket eder. Hiçbir kimseden pervası kalmaz. Kanun namına, devlet namına der, her işi yapar, her şeye karşı dayanır. Başta demiştik: Bütün mevcudat, lisan-ı hal ile Bismillah der. Öyle mi? Evet, nasılki görsen: Bir tek adam geldi. Bütün şehir ahâlisini cebren bir yere sevketti ve cebren işlerde çalıştırdı. Yakînen bilirsin; o adam kendi namıyla, kendi kuvvetiyle hareket etmiyor. Belki o bir askerdir. Devlet namına hareket eder. Bir pâdişah kuvvetine istinad eder. Öyle de her şey, Cenab-ı Hakk'ın namına hareket eder ki; zerrecikler gibi tohumlar, çekirdekler başlarında koca ağaçları taşıyor, dağ gibi yükleri kaldırıyorlar. Demek herbir ağaç, Bismillâh der. Hazine-i Rahmet meyvelerinden ellerini dolduruyor, bizlere tablacılık ediyor. Her bir bostan, Bismillâh der. Matbaha-i Kudret'ten bir kazan olur ki: Çeşit çeşit pekçok muhtelif leziz taamlar, içinde beraber pişiriliyor. Herbir inek, deve, koyun, keçi gibi mübarek hayvanlar Bismillah der. Rahmet feyzinden bir süt çeşmesi olur. Bizlere, Rezzak namına en lâtif, en nazif, âb-ı hayat gibi bir gıdayı takdîm ediyorlar. Herbir nebat ve ağaç ve otların ipek gibi yumuşak kök ve damarları, Bismillâh der. Sert olan taş ve toprağı deler geçer. Allah namına, Rahman namına der, her şey ona müsahhar olur. Evet havada dalların intişarı ve meyve vermesi gibi, o sert taş ve topraktaki köklerin kemal-i sühuletle intişar etmesi ve yer altında yemiş vermesi; hem şiddet-i hararete karşı aylarca nazik, yeşil yaprakların yaş kalması; tabiiyunun ağzına şiddetle tokat vuruyor. Kör olası gözüne parmağını sokuyor ve diyor ki: En güvendiğin salâbet ve hararet dahi, emir tahtında hareket ediyorlar ki; o ipek gibi yumuşak damarlar, birer asâ-yı Mûsa (A.S.) gibi فَقُلْنَا اضْرِبْْ بِعَصَاكَ الْحَجَرَ emrine imtisal ederek taşları şakk eder. Ve o sigara kâğıdı gibi ince nazenin yapraklar, birer âzâ-yı İbrahim (A.S.) gibi ateş saçan hararete karşı يَا نَارُ كُونِى بَرْدًا وَ سَلاَمًا âyetini okuyorlar. Madem her şey mânen Bismillâh der. Allah namına Allah'ın nimetlerini getirip bizlere veriyorlar. Biz dahi Bismillâh demeliyiz. Allah nâmına vermeliyiz. Allah nâmına almalıyız. Öyle ise, Allah nâmına vermeyen gafil insanlardan almamalıyız...
    Çeviri sonucu:

    Bismillah her iyiliğin başıdır. Biz de başta onunla başlarız. Bil ey nefsim, şu mübarek kelime İslâm nişanı olduğu gibi, yaratılmış olan bütün varlıkların kendi diliyle Allah'ı anmasıdır. Bismillah'ın ne büyük tükenmez bir kuvvet, ne çok bitmez bir bereket olduğunu anlamak istersen, şu temsilî hikâyeciğe bak dinle. Şöyle ki: Bedevî Arap çöllerinde seyahat eden adama gerektir ki, bir kabile reisinin ismini alsın ve korumasına girsin. Tâ haydutların şerrinden kurtulup ihtiyaçlarını temin edebilsin. Yoksa tek başıyla sınırsız düşman ve ihtiyaç duyduğu şeylere karşı perişan olacaktır. İşte böyle bir seyahat için iki adam, çöle çıkıp gidiyorlar. Onlardan birisi alçakgönüllüydü. Diğeri ise kendini beğenmiş... Alçakgönüllü olanı, bir reisin ismini aldı. Kendini beğenmiş olanı ise almadı... Alan, her yerde esenlik içinde gezdi. Bir hayduta rastlasa, der: "Ben, filan reisin ismiyle gezerim." Eşkiya defolur, ilişemez. Bir çadıra girse, o nam ile hürmet görür. Öteki kendini beğenmiş, bütün yolculuğunda öyle belalar çeker ki, tarif edilmez. Daima titrer, daima dilencilik ederdi. Hem hakir görüldü, hem rezil oldu. İşte ey kendini beğenmiş nefsim! Sen o yolcusun. Şu dünya ise, bir çöldür. Güçsüzlüğün ve fakirliğin sınırsızdır. Düşmanın, ihtiyaçların sonsuzdur. Madem ki öyledir; şu çölün Sonsuza Kadar Sahibi ve Sonsuza Kadar Hakiminin ismini al. Tâ ki, bütün kâinatın dilenciliğinden ve her olayların karşısında titremekten kurtulasın. Evet, bu kelime öyle mübarek bir hazinedir ki: Senin sonsuz güçsüzlüğün ve fakirliğin, seni sonsuz kudrete, rahmete dönüşüp Acıyan ve Herşeye Gücü Yeten Allah'ın katında güçsüzlüğü, fakirliği en kabul gören bir şefaatçi yapar. Evet, bu kelime ile hareket eden, o adama benzer ki: Askere kaydolur. Devlet namına hareket eder. Hiçbir kimseden çekingesi kalmaz. Kanun namına, devlet namına der, her işi yapar, her şeye karşı dayanır. Başta demiştik: Yaratılan bütün varlıklar, kendi dilleriyle Bismillah der. Öyle mi? Evet, nasıl ki görsen: Bir tek adam geldi. Bütün şehir halkını zorla bir yere sevketti ve zorla işlerde çalıştırdı. Çok iyi bilirsin ki; o adam kendi namıyla, kendi kuvvetiyle hareket etmiyor. Belki o bir askerdir. Devlet namına hareket eder. Bir pâdişah kuvvetine dayanır. Öyle de her şey, Yüce Allah'ın namına hareket eder ki; zerrecikler gibi tohumlar, çekirdekler başlarında koca ağaçları taşıyor, dağ gibi yükleri kaldırıyorlar. Demek herbir ağaç, Bismillâh der. Rahmet Hazinesi meyvelerinden ellerini dolduruyor, bizlere tablacılık ediyor. Her bir bostan, Bismillâh der. Kudret Mutfağı'ndan bir kazan olur ki: Çeşit çeşit pekçok muhtelif lezzetli yiyecekler, içinde beraber pişiriliyor. Her bir inek, deve, koyun, keçi gibi mübarek hayvanlar Bismillah der. Rahmet feyzinden bir süt çeşmesi olur. Bizlere, Rezzak namına en güzel, en temiz, hayat suyu gibi bir gıdayı sunuyorlar. Her bir bitki ve ağaç ve otların ipek gibi yumuşak kök ve damarları, Bismillâh der. Sert olan taş ve toprağı deler geçer. Allah namına, Rahman namına der, her şey onun emrine girer. Evet havada dalların yayılması ve meyve vermesi gibi, o sert taş ve topraktaki köklerin kolayca yayılması ve yer altında yemiş vermesi; hem sıcaklığın şiddetine karşı aylarca nazik, yeşil yaprakların yaş kalması; Allah'ın varlığına inanmayan felsefecilerin ağzına şiddetle tokat vuruyor. Kör olası gözüne parmağını sokuyor ve diyor ki: En güvendiğin katılık ve sıcaklık dahi, emir tahtında hareket ediyorlar ki; o ipek gibi yumuşak damarlar, birer Hz. Mûsa'nın asası gibi فَقُلْنَا اضْرِبْْ بِعَصَاكَ الْحَجَرَ emrine uyarak taşları ikiye böler. Ve o sigara kâğıdı gibi ince nazlı yapraklar, birer âzâ-yı İbrahim (A.S.) gibi ateş saçan hararete karşı يَا نَارُ كُونِى بَرْدًا وَ سَلاَمًا âyetini okuyorlar. Madem her şey mânen Bismillâh der. Allah namına Allah'ın nimetlerini getirip bizlere veriyorlar. Biz de Bismillâh demeliyiz. Allah nâmına vermeliyiz. Allah nâmına almalıyız. Öyle ise, Allah nâmına vermeyen gafil insanlardan almamalıyız...
    Osmanlıca'ya hakim olmadığım için bu çeviride gördüğünüz eksiklikler, eleştiri ve önerileriniz, bu projenin gelişmesine büyük katkı sağlıyacaktır. katkılarınız için şimdiden teşekkür ederim.

    Osmanlıca Türkçe Çeviri Aracı v3.0

  2. #2
    Dost symmavi - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    May 2011
    Bulunduğu yer
    ısparta
    Mesajlar
    11

    Standart

    Bir eserin gerçek yazıldığı dilini başka kelimelerle ancak izah etmeye çalışırız,fakat o eseri anlatıldığı gibi anlatamayız.Tercümelerde böyledir.tam anlamı yakalamak her zaman güçtür.Önemli olan o eseri orijinal halini okudukça onu anlamak her defasında insanda değişik durumlarda inkişaf ederek anlamaya başlarız..Risale-i Nurlar da böyledir.Her okuyuş da insan değişik anlamlar yakalar ve her seferinde ayrı lezzet alır..Sabırlı okuyuşlar...

  3. #3
    Pürheves hayal_et - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    May 2011
    Mesajlar
    153

    Standart

    kardeş evvela hoş geldin safalar getirdin

    bu yapmış olduğun proğram elbette güzel olmuştur bununla beraber bu proğramı bence risalede kullanma çünkü orjinal ifadelerde okuduğumuzda kelimeyi öğrenmek için lugata bakıyoruz yeni kelimeler öğreniyoruz kelime haznemiz gelişiyor

    kelime haznemiz geliştikçe daha çok kelime ile cümleler kuruyoruz ve kendimizi daha iyi ifade edebiliyoruz.

    hiç hesap yaptınız mı günde kaç kelime kullanıyoruz, kullandığımız kelimelerin kaçtanesi aynı kelimeler, nasılsın iyimisin naber ne yapıyorsun gibi kalıplaşmış kelimelerin dışına çıkma vakti gelmedimi?

    osmanlı imparatorluğu zamanında yani
    osmanlıca yazının kullanıldığı zamanlarda dil haznemiz o kadar gelişmiş ki o zamanda yazılan şiirler veya şarkıların seviyesine bugün ulaşmak bile hayal olduğundan sanatçı dediğimiz kesim eskileri bozup bozup yeni bişeyler üretme yoluna gidiyorlar neden mi?

    çünkü
    kullandığımız kelime sayısı o kadar çok düştü ki yeni konuşacak bişey bulamıyoruz, kendimizi ifade edemiyoruz avrupalı ecnebiler gibi yarı ingilizce yarı argo kelimeler kullanıp aslımızı ve kimliğimizi kaybetme derecesine geldik

    işte size örnek çevrenize bakın bakalım kaçtane dükkanın ismi yerli türkçe isim geneli uyduruk veya ingilizce veya ecnebilerin hoşuna giden isimler
    %99u müslüman olan bi ülkeye de anca bu yakışır zaten değilmi?

    kardeşim sen yinede bi düşün bizim kelimelerimize geçmişimize dokunma sana zahmet, varsın biraz güç okuyalım anlamak için ugraşalım ama risalemize dokunma anlamak için gayret sarf ettikçe öğreniyoruz anlıyoruz

    anlayışın için teşekkür ederim
    hayal edin, sadece mutluluğu hayal edin..

  4. #4
    Dost Fatih_Mehmed - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Jul 2011
    Mesajlar
    2

    Standart

    Siz anlarsınız, Osmanlıca bilen diğerleri anlar, lügati olan lügate bakarak anlamaya çalışır vb. Peki bir metni sadece o dile vakıf olanların anlayacağı bir şekilde bırakmak, bilginin ulaşacağı insanları sınırlamak olmaz mı? Bir dil öğrenmek, hele de geçmişte ecdadının kullandığı bir dili öğrenmek, elbette güzeldir. Ama ilim, kendini bir dili öğrenerek beni anlayabilirsin şeklinde sınırlandırırsa, sadece belli bir kesime, belli bir guruba, belli bir kabileye hitap eder. O zaman da kimse birbirini anlayamaz. Birbirini anlamadığı kadar da anlaşılmaz olur. Çünkü anlamak, anlaşılmanın yarısıdır. Söylediğim gibi, d,l ve yapay zeka teknolojilerine bir ilgim var. Ama hazırladığım bu araçlar, zaten o dilin bir öğrenicisi ya da kullanıcısı ya da aşinalığı olan insanlar değil; var olan bilginin belli bir kesime ait demirbaşı değil, o dile aşinalığı olmayan insanlar tarafından da anlaşılabilmesi, onlara kolaylık sağlaması içindir. "KOLAYLAŞTIRIN, ZORLAŞTIRMAYIN!" kaidesi uyarınca...

    Bundan önce Arapça metinlerin türkçe okunuşunu bulan yazılımlar hazırlamıştım. Bir arkadaşım, hemen karşı çıkmıştı; neydi karşı çıkmasına sebep? Program, Kuran-ı Kerim'den verilen bir ayetin Türkçe okunuşunu ya da bir Amerikalı için İngilizce telaffuzunu tecvidi bir kıraatle veriyordu. Doğal olarak da insanlar, bilgiye çaba harcamadan, kolayca ulaşabiliyordu. Onun gözünden baktığım zaman, elbette ona hak verebilirim. Ama her insandan, hele de Türkiye'de yaşamayan insanlardan her şeyi öğrenebilmesini bekleyemezsiniz; çünkü öyle bir fırsatları yoktur. Yaşadıkları çevrede böyle bir kurs alabilecekleri/görebilecekleri bir imkan yoktur.

    Her neyse. Bakış açılarımız - en azından bu konuda- oldukça zıt. Öyleyse ne yapalım; bu dar kafalı forumda aradığını bulamayan ve açıkçası hayal kırıklığı yaşayan bendeniz, bu forumu ve bu başlığı artık takip etmeyi askıya alıp kendi işini kendin gör mantığıyla kendi bildiğim yolda yalnız yürüyeyim...Hadi sağlıcakla...

  5. #5
    Yönetici SeRDeNGeCTi - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Jun 2006
    Bulunduğu yer
    Ankara
    Yaş
    38
    Mesajlar
    5.901

    Standart

    Alıntı Fatih_Mehmed Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
    Bakış açılarımız - en azından bu konuda- oldukça zıt. Öyleyse ne yapalım; bu dar kafalı forumda aradığını bulamayan ve açıkçası hayal kırıklığı yaşayan bendeniz, bu forumu ve bu başlığı artık takip etmeyi askıya alıp kendi işini kendin gör mantığıyla kendi bildiğim yolda yalnız yürüyeyim...Hadi sağlıcakla...
    Bir yandan insanlara faydalı olmak için gösterdiğiniz çabanızı anlatıyorsunuz, bir yandan da sizin görüşünüze katılmayan, hiçbir hakarette veya küçümsemede bulunmayıp sadece farklı bir fikri dile getiren insanlardan yola çıkarak, binlerce üyesi olan bir siteyi "geri kafalı" ilan ediyorsunuz. Söyler misiniz kardeşim bu iki durum birbirine ne kadar uygun ve bu tavrınız ne kadar doğru?
    Anlamını Bilmediğiniz Kelimelerin Üzerine Çift Tıklayınız...

    Sual: Belki onlar eski hali istiyorlar?
    Cevap: Size kısa bir söz söyleyeceğim; ezber edebilirsiniz: İşte, eski hal muhal; ya yeni hal veya izmihlâl...
    (Bediüzzaman Said Nursi)


    Ne hayal, ne kuruntu hakikat istiyorum.
    Hakikat, hakikat, hakikat istiyorum!.. (Osman Yüksel SERDENGEÇTİ)




+ Konu Cevaplama Paneli

Konu Bilgileri

Users Browsing this Thread

Şu an 1 kullanıcı var. (0 üye ve 1 konuk)

     

Benzer Konular

  1. Osmanlıca Çeviri Konusunda Yardım
    By Ninja Kedi in forum Tarih
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 29.11.11, 14:38
  2. 20 Gizli Windows Aracı
    By Melis in forum Program İndirme
    Cevaplar: 8
    Son Mesaj: 30.10.09, 03:01
  3. Turing Türkçe&İngilizce Çeviri 8.01
    By ZERO_M_ in forum Program İndirme
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 03.01.09, 23:03

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok
Google Grupları
RisaleForum grubuna abone ol
E-posta:
Bu grubu ziyaret et

Search Engine Friendly URLs by vBSEO 3.6.0