Merhaba. Ben, amatör olarak "yapay zeka ve dil" konularında çalışmalar yapıyorum. Özellikle Türki Cumhuriyetlerin kullandıkları dilde yazılmış metinleri Türkiye Türkçesine çevirebilecek robot yazılımlar -şimdilik sadece javascript bilgisiyle- geliştirmeye çalışıyorum. Bunlardan biri de Osmanlıca Türkçe çeviri aracı. Bu aracın özelliği, -özellikle Risale-i Nur gibi- Osmanlıca yazılmış metinleri Günümüz Türkçesine çevirmesi. Fakat elimde kamus, lügat vb. kaynak olmadığı için sizlerin de katkılarını bekliyorum. Nedir mesela, düzeltilmemiş Osmanlıca kelimelerin anlamları, şu şöyle çevrilebilir gibi öneriler vs.
Örnek vermek gerekirse, çeviri aracındaki metin kutusuna yapıştırılan Gençlik Rehberin'den bir bölümün orjinali şöyle:
Çeviri sonucu:Bismillah her hayrın başıdır. Biz dahi başta ona başlarız. Bil ey nefsim, şu mübarek kelime İslâm nişanı olduğu gibi, bütün mevcudatın lisan-ı haliyle vird-i zebanıdır. Bismillah ne büyük tükenmez bir kuvvet, ne çok bitmez bir bereket olduğunu anlamak istersen, şu temsilî hikâyeciğe bak dinle. Şöyle ki: Bedevî Arab çöllerinde seyahat eden adama gerektir ki, bir kabile reisinin ismini alsın ve himayesine girsin. Tâ şakilerin şerrinden kurtulup hacatını tedarik edebilsin. Yoksa tek başıyla hadsiz düşman ve ihtiyâcatına karşı perişan olacaktır. İşte böyle bir seyahat için iki adam, sahraya çıkıp gidiyorlar. Onlardan birisi mütevâzi idi. Diğeri mağrur... Mütevâzii, bir reisin ismini aldı. Mağrur, almadı... Alanı, her yerde selâmetle gezdi. Bir katı-üt tarîke rast gelse, der: "Ben, filan reisin ismiyle gezerim." Şakî defolur, ilişemez. Bir çadıra girse, o nam ile hürmet görür. Öteki mağrur, bütün seyahatinde öyle belalar çeker ki, tarif edilmez. Daima titrer, daima dilencilik ederdi. Hem zelil, hem rezil oldu. İşte ey mağrur nefsim! Sen o seyyahsın. Şu dünya ise, bir çöldür. Aczin ve fakrın hadsizdir. Düşmanın, hacatın nihayetsizdir. Madem öyledir; şu sahranın Mâlik-i Ebedî'si ve Hâkim-i Ezelî'sinin ismini al. Tâ, bütün kâinatın dilenciliğinden ve her hâdisatın karşısında titremeden kurtulasın. Evet, bu kelime öyle mübarek bir definedir ki: Senin nihayetsiz aczin ve fakrın, seni nihayetsiz kudrete, rahmete rabtedip Kadîr-i Rahîm'in dergâhında aczi, fakrı en makbul bir şefaatçı yapar. Evet, bu kelime ile hareket eden, o adama benzer ki: Askere kaydolur. Devlet namına hareket eder. Hiçbir kimseden pervası kalmaz. Kanun namına, devlet namına der, her işi yapar, her şeye karşı dayanır. Başta demiştik: Bütün mevcudat, lisan-ı hal ile Bismillah der. Öyle mi? Evet, nasılki görsen: Bir tek adam geldi. Bütün şehir ahâlisini cebren bir yere sevketti ve cebren işlerde çalıştırdı. Yakînen bilirsin; o adam kendi namıyla, kendi kuvvetiyle hareket etmiyor. Belki o bir askerdir. Devlet namına hareket eder. Bir pâdişah kuvvetine istinad eder. Öyle de her şey, Cenab-ı Hakk'ın namına hareket eder ki; zerrecikler gibi tohumlar, çekirdekler başlarında koca ağaçları taşıyor, dağ gibi yükleri kaldırıyorlar. Demek herbir ağaç, Bismillâh der. Hazine-i Rahmet meyvelerinden ellerini dolduruyor, bizlere tablacılık ediyor. Her bir bostan, Bismillâh der. Matbaha-i Kudret'ten bir kazan olur ki: Çeşit çeşit pekçok muhtelif leziz taamlar, içinde beraber pişiriliyor. Herbir inek, deve, koyun, keçi gibi mübarek hayvanlar Bismillah der. Rahmet feyzinden bir süt çeşmesi olur. Bizlere, Rezzak namına en lâtif, en nazif, âb-ı hayat gibi bir gıdayı takdîm ediyorlar. Herbir nebat ve ağaç ve otların ipek gibi yumuşak kök ve damarları, Bismillâh der. Sert olan taş ve toprağı deler geçer. Allah namına, Rahman namına der, her şey ona müsahhar olur. Evet havada dalların intişarı ve meyve vermesi gibi, o sert taş ve topraktaki köklerin kemal-i sühuletle intişar etmesi ve yer altında yemiş vermesi; hem şiddet-i hararete karşı aylarca nazik, yeşil yaprakların yaş kalması; tabiiyunun ağzına şiddetle tokat vuruyor. Kör olası gözüne parmağını sokuyor ve diyor ki: En güvendiğin salâbet ve hararet dahi, emir tahtında hareket ediyorlar ki; o ipek gibi yumuşak damarlar, birer asâ-yı Mûsa (A.S.) gibi فَقُلْنَا اضْرِبْْ بِعَصَاكَ الْحَجَرَ emrine imtisal ederek taşları şakk eder. Ve o sigara kâğıdı gibi ince nazenin yapraklar, birer âzâ-yı İbrahim (A.S.) gibi ateş saçan hararete karşı يَا نَارُ كُونِى بَرْدًا وَ سَلاَمًا âyetini okuyorlar. Madem her şey mânen Bismillâh der. Allah namına Allah'ın nimetlerini getirip bizlere veriyorlar. Biz dahi Bismillâh demeliyiz. Allah nâmına vermeliyiz. Allah nâmına almalıyız. Öyle ise, Allah nâmına vermeyen gafil insanlardan almamalıyız...
Osmanlıca'ya hakim olmadığım için bu çeviride gördüğünüz eksiklikler, eleştiri ve önerileriniz, bu projenin gelişmesine büyük katkı sağlıyacaktır. katkılarınız için şimdiden teşekkür ederim.Bismillah her iyiliğin başıdır. Biz de başta onunla başlarız. Bil ey nefsim, şu mübarek kelime İslâm nişanı olduğu gibi, yaratılmış olan bütün varlıkların kendi diliyle Allah'ı anmasıdır. Bismillah'ın ne büyük tükenmez bir kuvvet, ne çok bitmez bir bereket olduğunu anlamak istersen, şu temsilî hikâyeciğe bak dinle. Şöyle ki: Bedevî Arap çöllerinde seyahat eden adama gerektir ki, bir kabile reisinin ismini alsın ve korumasına girsin. Tâ haydutların şerrinden kurtulup ihtiyaçlarını temin edebilsin. Yoksa tek başıyla sınırsız düşman ve ihtiyaç duyduğu şeylere karşı perişan olacaktır. İşte böyle bir seyahat için iki adam, çöle çıkıp gidiyorlar. Onlardan birisi alçakgönüllüydü. Diğeri ise kendini beğenmiş... Alçakgönüllü olanı, bir reisin ismini aldı. Kendini beğenmiş olanı ise almadı... Alan, her yerde esenlik içinde gezdi. Bir hayduta rastlasa, der: "Ben, filan reisin ismiyle gezerim." Eşkiya defolur, ilişemez. Bir çadıra girse, o nam ile hürmet görür. Öteki kendini beğenmiş, bütün yolculuğunda öyle belalar çeker ki, tarif edilmez. Daima titrer, daima dilencilik ederdi. Hem hakir görüldü, hem rezil oldu. İşte ey kendini beğenmiş nefsim! Sen o yolcusun. Şu dünya ise, bir çöldür. Güçsüzlüğün ve fakirliğin sınırsızdır. Düşmanın, ihtiyaçların sonsuzdur. Madem ki öyledir; şu çölün Sonsuza Kadar Sahibi ve Sonsuza Kadar Hakiminin ismini al. Tâ ki, bütün kâinatın dilenciliğinden ve her olayların karşısında titremekten kurtulasın. Evet, bu kelime öyle mübarek bir hazinedir ki: Senin sonsuz güçsüzlüğün ve fakirliğin, seni sonsuz kudrete, rahmete dönüşüp Acıyan ve Herşeye Gücü Yeten Allah'ın katında güçsüzlüğü, fakirliği en kabul gören bir şefaatçi yapar. Evet, bu kelime ile hareket eden, o adama benzer ki: Askere kaydolur. Devlet namına hareket eder. Hiçbir kimseden çekingesi kalmaz. Kanun namına, devlet namına der, her işi yapar, her şeye karşı dayanır. Başta demiştik: Yaratılan bütün varlıklar, kendi dilleriyle Bismillah der. Öyle mi? Evet, nasıl ki görsen: Bir tek adam geldi. Bütün şehir halkını zorla bir yere sevketti ve zorla işlerde çalıştırdı. Çok iyi bilirsin ki; o adam kendi namıyla, kendi kuvvetiyle hareket etmiyor. Belki o bir askerdir. Devlet namına hareket eder. Bir pâdişah kuvvetine dayanır. Öyle de her şey, Yüce Allah'ın namına hareket eder ki; zerrecikler gibi tohumlar, çekirdekler başlarında koca ağaçları taşıyor, dağ gibi yükleri kaldırıyorlar. Demek herbir ağaç, Bismillâh der. Rahmet Hazinesi meyvelerinden ellerini dolduruyor, bizlere tablacılık ediyor. Her bir bostan, Bismillâh der. Kudret Mutfağı'ndan bir kazan olur ki: Çeşit çeşit pekçok muhtelif lezzetli yiyecekler, içinde beraber pişiriliyor. Her bir inek, deve, koyun, keçi gibi mübarek hayvanlar Bismillah der. Rahmet feyzinden bir süt çeşmesi olur. Bizlere, Rezzak namına en güzel, en temiz, hayat suyu gibi bir gıdayı sunuyorlar. Her bir bitki ve ağaç ve otların ipek gibi yumuşak kök ve damarları, Bismillâh der. Sert olan taş ve toprağı deler geçer. Allah namına, Rahman namına der, her şey onun emrine girer. Evet havada dalların yayılması ve meyve vermesi gibi, o sert taş ve topraktaki köklerin kolayca yayılması ve yer altında yemiş vermesi; hem sıcaklığın şiddetine karşı aylarca nazik, yeşil yaprakların yaş kalması; Allah'ın varlığına inanmayan felsefecilerin ağzına şiddetle tokat vuruyor. Kör olası gözüne parmağını sokuyor ve diyor ki: En güvendiğin katılık ve sıcaklık dahi, emir tahtında hareket ediyorlar ki; o ipek gibi yumuşak damarlar, birer Hz. Mûsa'nın asası gibi فَقُلْنَا اضْرِبْْ بِعَصَاكَ الْحَجَرَ emrine uyarak taşları ikiye böler. Ve o sigara kâğıdı gibi ince nazlı yapraklar, birer âzâ-yı İbrahim (A.S.) gibi ateş saçan hararete karşı يَا نَارُ كُونِى بَرْدًا وَ سَلاَمًا âyetini okuyorlar. Madem her şey mânen Bismillâh der. Allah namına Allah'ın nimetlerini getirip bizlere veriyorlar. Biz de Bismillâh demeliyiz. Allah nâmına vermeliyiz. Allah nâmına almalıyız. Öyle ise, Allah nâmına vermeyen gafil insanlardan almamalıyız...
Osmanlıca Türkçe Çeviri Aracı v3.0