C. İlmî Kişiliği
1. Hadis İlmindeki Yeri
Hadis tahsiline çok küçük yaşlarda İbnü’l-Mübârek’in halkasıyla başlayan, ancak yaşı dolayısıyla zabt hususunda zorluklar yaşayan İbn Râhûye 184 senesinde, yirmi üç yaşındayken ilmî seyâhatlerine (rıhle) başlamış; Horasan, Irak, Hicâz, Yemen ve Şam’da etbâu’t-tâbiînden pek çok zâtla tanışma ve onlardan hadis alma imkânı bulmuştur. Fadl b. Mûsâ es-Sînânî, el-Fudayl b. Iyâz, Mu‘temir b. Süleymân, Abdülaziz b. Abdussamed el-Ammî, Abdülaziz b. Muhammed ed-Derâverdî, Ebû Hâlid el-Ahmer, Cerîr b. Abdülhamîd, Süfyân b. Uyeyne, Ebû Tümeyle Yahyâ b. Vâdıh, Ebû Muâviye ed-Darîr, Merhûm b. Abdülaziz, Abdullah b. Vehb, Mahled b. Yezîd, Hâtim b. İsmâîl, Ömer b. Hârûn el-Belhî, Muhammed b. Cafer Gunder, el-Velîd b. Müslim, Şuayb b. İshâk, Abdü’l-A‘lâ b. Abdü’l-A‘lâ es-Sâmî, en-Nadr b. Şümeyl, Muhammed b. Fudayl, Yezîd b. Hârûn, Esbât b. Muhammed, Abdülvehhâb es-Sekafî, Yahyâ b. Saîd el-Kattân, Ebû Bekir b. Ayyâş, Ubeyde b. Humeyd, Abdurrahmân b. Mehdî, İbn Uleyye, Bişr b. el-Mufaddal, Hafs b. Gıyâs, Süleymân b. Nâfi‘ el-Abdî, , İbn İdrîs, İbnü’l-Mübârek, Abdürrezzâk, Attâb b. Beşîr el-Cezerî, İsâ b. Yûnus, Ebû Muâviye, , Bakıyye b. el-Velîd, Yahyâ b. Âdem ve diğer bazı muhaddislerden hadis almıştır. İbnü’l-Mübârek’ten aldığı hadisleri ise, henüz küçük yaşta iken aldığından rivâyet etmemeyi tercih etmiştir.
Ebu Dâvûd el-Haffâf, İbn Râhûye’nin elindeki kitaplarda yüz bin kadar hadis olduğunu, bunların yetmiş binini ezberinde tuttuğunu, ancak bunlardan sadece otuz bin kadarını rivâyet ettiğini kendi ağzından nakletmekte, kendilerine on bir bin hadisi ezbere imlâ ettirdikten sonra kitaptan kırâat ettiğini, hiçbir harf ziyâdesi yahut noksanı bulunmadığını haber vererek hâfızasının kuvvetine işaret etmekte, Ebû Zür‘a da, râvîler arasında hıfzı İbn Râhûye’den daha kuvvetli birisinin görülmediğini söylemektedir. Bu hususta ‘İşittiğim her hadisi muhakkak hıfzettim; hıfzettiğim hiçbir hadisi ise asla unutmadım’ dediği rivâyet olunan İbn Râhûye’nin, dört bin mevzû‘ hadis bildiği de ifâde edilmektedir.
İbn Râhûye ve Ahmed b. Hanbel’in benzeri bir kimse bilmediğini söyleyen Ebû Hâtim, İbn Râhûye’nin bu kadar çok ezberine rağmen galattan mahfûz olmasını ve vukûfiyetini methetmekte; İbrâhîm b. Ebî Tâlib ise, İbn Râhûye’nin Müsned’inin tamâmını bir defâ ezberinden imlâ ettirdikten sonra bir defâda yine ezberinden kırâat ettiğini haber vermektedir. Muhammed b. Râfi‘in nakline göre, hocası Yahyâ b. Âdem’in kendisinden iki bin hadis aldığını bizzât İbn Râhûye ifâde etmektedir.
Vehb b. Cerîr, Cenâb-ı Allah’tan onu hayırla mükâfatlandırmasını niyâz ederken, Nuaym b. Hammâd, onun hakkında ileri geri konuşanın dininden şüphe edilmesi gerektiğini, kendisinden rivâyette bulunan Ahmed b. Hanbel ise çeşitli rivâyetlerde ne Horasan, ne Irak’ta hatta dünyâda onun denginin bulunmadığını, müslümanların imamlarından birisi olduğunu ifâde etmektedir. Muhammed b. Eslem et-Tûsî’ye göre insanların en takvalısı ve en bilgilisi iken vefât eden ve ilimde kendisinden evvel vefât eden es-Sevrî’den daha ileri seviyede bulunan İbn Râhûye hakkında benzer bir ifâdeyi ise Muhammed b. Yahyâ es-Saffâr kullanmakta, hayatta olması durumunda Hasan el-Basrî’nin, pek çok meselede ona ihtiyaç duyacağını söylemektedir. Ahmed b. Saîd er-Ribâtî de aynı ifâdeyi es-Sevrî ve Hammâd için kullanmaktadır. en-Nesâî tarafından sika ve me’mûn imamlardan sayılan İbn Râhûye’ye olan hayranlığını İbn Huzeyme ise, ‘Vallâhi, Tâbiîn arasında bulunsaydı, hıfzını ilmini ve fıkhını ikrâr ederlerdi’ ifâdesiyle göstermektedir. İbn Hibbân da es-Sikât’ında benzer bir ifâde kullanarak, onun devrinde fıkıh, ilim ve ezberiyle temâyüz etmiş bir zât olduğunu ikrâr etmekte; kitaplar tasnif ettiğini, hadisleri bablara ayırdığını ve görüşlerini müdâfaadan geri durmadığını haber vermektedir. Ebû Muhammed ed-Dârimî, onu doğruluğuyla doğunun ve batının efendisi olarak tavsif etmekte, arkadaşlarından Yahyâ b. Yahyâ’nın ‘Vallâhi, İshâk’ın bir günü bana bütün ömrümden daha sevimlidir’ sözü ona duyulan muhabbet ve hürmeti ifâde etmekte, El-Hâkim ise, İbn Râhûye’den rivâyet ettiği hadisin hilâfına olan bir rivâyete işâret eden kişiyi, ‘Sus bakalım, Emîru’l-mü’minîn Ebu Yakub (İbn Râhûye) rivâyet edecek, sen de şüphe edeceksin öyle mi? O sana yeter!’ diye paylayarak hadisteki otoritesini tescil etmektedir. Kuteybe b. Saîd de Horasan hadis hafızlarını sayarken, ilk önce İbn Râhûye’nin sonra Abdullah ed-Dârimî ve Muhammed b. İsmâîl’in ismini vermektedir. Arkadaşı Muhammed b. Yahyâ ez-Zehlî ise, onun muhaddisler arasındaki durumuna işâret edercesine onunla ilk defa hicrî 199’da Bağdat’ta, Hadiste zirve olanların katıldığı bir mecliste karşılaştığını, Ahmed b. Hanbel ve Yahyâ b. Maîn gibi büyük zâtların hazır bulunduğu bu mecliste başkanlığı ve hatipliği İshâk b. Râhûye’nin yaptığını söylemektedir.
İbn Râhûye’nin ilme olan tutkusunu ve bu uğurda dünyadan yüz çevirdiğini Ebû Yahyâ eş-Şa‘rânî şu veciz ifâdelerle haber vermektedir: “İshâk’la ilmî müzâkerede bulunduğumda eşsiz bir deryâ olduğunu gördüm, mevzuu dünyalık işlere getirince ise hiçbir fikrinin olmadığını.”
Bütün bu müspet rivâyetlerin yanı sıra Ebû Ubeyd Muhammed b. Alî el-Âcurrî’nin Mesâilü Ebî Dâvûd kitabında naklettiğine göre; Ebu Dâvûd, İbn Râhûye’ hıfzının eski kuvvetini yitirdiğini gördüğünden, vefâtından önceki beş ay içerisinde dinlediği hadislerini nakletmediğini söylemektedir. Bu rivâyeti kitabına alan İbn Hacer herhangi bir müdâfaada bulunmazken, ez-Zehebî ise rivâyeti verdikten sonra münker olduğunu söylemekte, her insanın vefâtından evvel hafızasının zayıflayabileceğini, hastalık sebebiyle zihninin karışabileceğini, böyle bir hâlde ezberi giden kişinin, hele hele hadis ilmindeki hıfz ve itkânıyla dağ gibi olan İbn Râhûye’nin aslâ leyyin görülemeyeceğini vurgulamaktadır. Yine, ez-Zehebî, İbn Râhûye’nin, birisi idrâc diğeri ise iştibâh olmak üzere sadece iki hadiste hata ettiğinin söylendiğini nakletmekte, bu hadislerdeki hatanın da İbn Râhûye’den değil sonraki râvîlerden kaynaklanma ihtimâlinin olduğunu, ancak hata ona isnât edilse dahî yetmiş bin hadîsi hıfzında tutan kişinin değil iki, otuz hatası bulunsa da ilimdeki kıymetinin düşmeyeceğini söylemektedir. Hatasının bu kadar az olmasını devrinin en kuvvetli hâfızı olduğuna delil gösteren ez-Zehebî, terceme-i hâline başlarken de onu ‘Büyük İmâm, Doğunun Hocası, Hâfızların Efendisi’ diye tavsif etmektedir.
Bazı istisnâî haberler bir kenara bırakılıp, hakkındaki umûmî kanaatlere bakıldığında devrinin hadis ilmi otoritelerinden kabûl edilebilecek olan ve ezber kuvvetiyle şöhret bulan İbn Râhûye’den hadis alanlar arasında Bakıyye b. el-Velîd ve Yahyâ b. Âdem gibi hocaları ve Ahmed b. Hanbel, Yahyâ b. Maîn ve Muhammed b. Râfi‘gibi akranlarının yanı sıra İbn Mâce hariç Kütüb-i Sitte musannifleri, İshâk b. Mansûr, Muhammed b. Yahyâ, İshâk el-Kûsec, Muhammed b. Îsâ es-Sülemî, Ahmed b. Seleme, İbrâhim b. Ebû Tâlib, Mûsâ b. Hârûn, Muhammed b. Nasr el-Mervezî, Dâvûd b. Ali ez-Zâhirî, Abdullâh b. Muhammed b. Şîrûye, Cafer el-Firyâbî, İshâk b. İbrâhim el-Büş(/s)etî, el-Hüseyin b. Muhammed el-Kabbânî, Muhemmed b. Nadr el-Cârûdî, Ebu’l-Abbâs el-Hasen b. Süfyân gibi akranları, ayrıca ez-Zühlî, Zekeriyâ es-Siczî, Muhammed b. Eflah, Ebu’l-Abbâs es-Serâc gibi yaşça küçük talebeleri ve oğlu Muhammed de bulunmaktadır.
İbn Râhûye’nin hadis öğretimine dâir dikkat çeken iki görüşü vardır: İbn Râhûye, hadis rivayet etme karşılığında ücret alınması şiddetle karşı çıkmakta, bu yola başvuranlardan hadis alınmaması gerektiğini söylemektedir. Diğer görüşü ise, Ebû Abdullah el-Hâkim’in nakline dayanmakta, İbn Râhûye’nin de İbnü’l-Mübârek ve Muhammed b. Yahyâ gibi kitaplarını gömdüğü haberi, ez-Zehebî tarafından da bu fiili daha başka yapan imamların da bulunduğu söylenerek mümkün görülmekte, bu zâtların vicâde yoluyla hadis nakletmeyi doğru bulmadıkları, yanlış okumalar neticesi manânın tahrif edilmesi korkusundan dolayı ilmin bizzat hocanın ağzından alınması gerektiği görüşünü taşıdıkları şeklinde bir izah getirilmektedir.
İbn Râhûye’nin hadis ilmindeki eseri pek çok talebesine rivâyet ettiği el-Müsned’idir. Bu eserde dokuz yüz seksen hadis bulunmaktadır.
2. Diğer ilimlerdeki Yeri
Fıkıhta ehl-i hadise dâhil edilebilecek olan İbn Râhûye’nin nassları tevilden uzak tuttuğu görülmekte, misâlen cemaatle namazı farz-ı ayn kabûl ettiği nakledilmektedir. Fıkıhtaki seviyesi genellikle hadisteki seviyesi ile beraber dile getirilen İbn Râhûye hakkında, Muhammed b. Abdülvehhâb el-Ferrâ fıkıhta çok ileri bir seviyeye ulaştığını; el-Hâkim, fetvâda devrinin imâmı olduğunu; Ali b. Hucr, vefât ettiğinde Horasan’da hadis ve fıkıhta benzerini bırakmadığı söylerken, ez-Zehebî ise onu müctehid imamlardan gördüğünü ifâde etmektedir. Kendisinden evvel vefât eden Hammâd, es-Sevrî ve Hasan el-Basrî’nin, onun devrine kadar yaşamaları durumunda pek çok meselede ona ihtiyaç duyacaklarını dillendiren zâtların, kastettikleri ihtiyaç sadece hadis sahasında olmayıp, fıkıh ve tefsir sahalarına da şâmil olsa gerektir. Nitekim İbn Huzeyme’nin yukarıda zikredilen sözü de fıkıhtaki konumunu göstermektedir. Sahâbe ve tâbiînden tefsir nakilleri hususunda da bir hayli şöhret kazanmış olan İbn Râhûye’ye bilhassa müteşâbihât ile ilgili hususlarda pek çok mesele getirildiği, ancak bunlara cevap vermekten kaçındığı, tahrife varan tevilden, Kur’an hakkında ilimsiz konuşmaktan Allah’a sığındığı görülmektedir. Bu hususta da onu metheden pek çok ifâde bulunmaktadır. Ebû Hâtim, İbn Râhûye’nin hadis rivâyetinin yanı sıra ezberinden tefsîr rivâyet ettiği haberini aldığında ona olan hayranlığı daha da artmış, hadis senetlerini ve lafızlarını ezberde tutmanın diğerinden daha kolay ve alışılagelmiş olduğunu, tefsirde nakilde bulunmanın daha takdire şâyân bulunduğunu ifâde etmiştir. Ez-Zehebî de onu hadis hâfızı olmanın yanı sıra tefsirde imam olmakla metheder. İbn Râhûye, devrinde ortaya çıkan kelâmî tartışmalarda taraf olmak yerine, selefin izinden gitmekte, Kur’ân-ı Kerîm’in Allâh’ın kelâmı olduğunu, asla mahlûk olmadığını, bu ikisi arasında kalanların ise Cehmî olduğunu söylemekte; istivâ, ityân ve nüzûl gibi sıfatları red ve tevil etmeden, münâzaada bulunmaksızın kabûl etmek gerektiği, keyfiyetinin ise insanlar tarafından bilinemeyeceği görüşünü dillendirmektedir.
İshâh b. Râhûye maddesi şu iki kaynaktaki bilgilerden hareketle hazırlanmıştır: İbn Hacer, Şihâbüddin Ahmed b. Ali (582 h.), Tehzîbü’t-tehzîb, Beyrut: Dâru’l-Fikr, 1984/1404, I, 190-192; ez-Zehebî, Şemsüddin Muhammed b. Ahmed b. Osman (738 h.), thk: Sâlih es-Semr (Şuayb Arnavut gözetiminde), Beyrut: Müessesetü’r-Risâle, 1982, XI, 358-383.
Çalışma: M. Salih ESER
Maaşallah bu mübarek zatta zamanının hadis ilmine vakıf ve sizin dediğiniz zatlardan evvel yaşamış hadi bakalım kim doğru söylüyor.Çık işin içinden hemen öyle inkar etmekle hadisler inkar edilmez iki alimi delil göstermekle olmuyor