+ Konu Cevaplama Paneli
1. Sayfa - Toplam 4 Sayfa var 1 2 3 ... SonuncuSonuncu
Gösterilen sonuçlar: 1 ile 10 ve 41

Konu: Tevvab İsmine Dair Bir Soru?

Hybrid View

  1. #1
    Dost ellush - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Sep 2007
    Mesajlar
    4

    Standart Tevvab İsmine Dair Bir Soru?

    Gençlik rehberi envar neşriyat syf 82;
    Bütün mukaddes kitaplar ve Peygamberler bu dünyada ve her tarafta numuneleri görülen celalli ve cemalli isimlerinin tecellileri daha parlak bir surette Ebedül Abadda devam edceğine .......bununla alakalı zihnime takılan bir sual;
    Allah azze ve cellenin isimlerinden biriside et tevvab tır.peki risalede geçen ahirette tecellilerinin devem edeceği hakikati nasıl olacak çünkü bizaman sonra ya cennetlik kalacak yada cehennemlik kalacak?

  2. #2
    acizizfakiriz
    Guest acizizfakiriz - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

    Standart

    "Bu dâr-? fâniden gidip dâr-? bâkide huzur-u Kibriyaya müşerref olacaklar. Yani, esbab dağdağas?ndan ve vesâitin karanl?k perdelerinden kurtulup, Rabb-i Rahîmlerine, makarr-? saltanat-? ebedîsinde perdesiz kavuşacaklar. Doğrudan doğruya, herkes, kendi Hâl?k? ve Mâbudu ve Rabbi ve Seyyidi ve Mâliki kim olduğunu bilecek ve bulacaklar." 20, mek

    Madem herkez orada bu mahiyette olacak rabbinin bütün s?fatlar? ile muttas?f olduklar?n? da bilecekler. Zaten Allah bu dünyada isimlerinin anlaş?lmas? için malum vas?talar? yaratm?şt?r. Ahirette ise bu aynalara gerek kalmayacak ki o isim tecelli etsin. Zira burada esas gaye ayna değil aynada tecelli eden isimdir. O isim de zaten Allah'ta var..
    Konu acizizfakiriz tarafından (10.01.08 Saat 11:48 ) değiştirilmiştir.

  3. #3
    Gayyur nur_mütefekkiri - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Jan 2008
    Bulunduğu yer
    İstanbul
    Mesajlar
    101

    Standart

    [quote=acizizfakiriz;124431]"Bu dâr-ı fâniden gidip dâr-ı bâkide huzur-u Kibriyaya müşerref olacaklar. Yani, esbab dağdağasından ve vesâitin karanlık perdelerinden kurtulup, Rabb-i Rahîmlerine, makarr-ı saltanat-ı ebedîsinde perdesiz kavuşacaklar. Doğrudan doğruya, herkes, kendi Hâlıkı ve Mâbudu ve Rabbi ve Seyyidi ve Mâliki kim olduğunu bilecek ve bulacaklar." 20, mek

    quote]

    Yukarıda böyle denilmiş. 12. söz de ise
    Kalbin telefonuyla vasıtasız münacât eden bir velî der: حَدَّثَنىِقَلْبىِعَنْرَبِّى Yâni: «Kalbim benim Rabbimden haber veriyor.» Demiyor: «Rabb-ül Âlemîn'den haber veriyor.» Hem der: «Kalbim, Rabbimin âyinesidir, arşıdır.» Demiyor: «Rabb-ül Âlemîn'in arşıdır.»

    Kardeşler yukarıdaki ifadeler ile ilgili bir soru sormak istiyorum. Neden herkes alemlerin bir olan rabbini, sahibini ,halıkını , seyyidini mabudunu görecek demiyor da herkes kendi sahibini, malikini halikını bilecek ve bulacak deniliyor...

    Bu konuda yardımlarınızı bekliyorum...

    Bu arada Allah razı olsun, Tevvab ismine dair cavap çok muvafık olmuş. Anladığım kadarıyla Risale-i Nur hakikatlarını tam olarak anlayan birisi her türlü sorunun cevabını bulabilir sanırım...
    "Allah'ın hesabına kâinata bakan adam her ne müşahede ederse ilimdir. Eğer gafletle esbab hesabına bakarsa, ilim zannettiği şey de cehl olur."


  4. #4
    Ehil Üye nurhanali - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    May 2007
    Bulunduğu yer
    istanbul
    Mesajlar
    3.463

    Standart

    [quote=nur_mütefekkiri;124556]
    Alıntı acizizfakiriz Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
    "Bu dâr-ı fâniden gidip dâr-ı bâkide huzur-u Kibriyaya müşerref olacaklar. Yani, esbab dağdağasından ve vesâitin karanlık perdelerinden kurtulup, Rabb-i Rahîmlerine, makarr-ı saltanat-ı ebedîsinde perdesiz kavuşacaklar. Doğrudan doğruya, herkes, kendi Hâlıkı ve Mâbudu ve Rabbi ve Seyyidi ve Mâliki kim olduğunu bilecek ve bulacaklar." 20, mek

    quote]

    Yukarıda böyle denilmiş. 12. söz de ise
    Kalbin telefonuyla vasıtasız münacât eden bir velî der: حَدَّثَنىِقَلْبىِعَنْرَبِّى Yâni: «Kalbim benim Rabbimden haber veriyor.» Demiyor: «Rabb-ül Âlemîn'den haber veriyor.» Hem der: «Kalbim, Rabbimin âyinesidir, arşıdır.» Demiyor: «Rabb-ül Âlemîn'in arşıdır.»

    Kardeşler yukarıdaki ifadeler ile ilgili bir soru sormak istiyorum. Neden herkes alemlerin bir olan rabbini, sahibini ,halıkını , seyyidini mabudunu görecek demiyor da herkes kendi sahibini, malikini halikını bilecek ve bulacak deniliyor...

    Bu konuda yardımlarınızı bekliyorum...

    Bu arada Allah razı olsun, Tevvab ismine dair cavap çok muvafık olmuş. Anladığım kadarıyla Risale-i Nur hakikatlarını tam olarak anlayan birisi her türlü sorunun cevabını bulabilir sanırım...
    Cevabın anahtar kelimeleri PERDESİZ VASITA

    Yani vasıtalar kalkacak perdesiz görecekler.
    Öyle de, emr-i -2- 'e mâlik, güneşler ve yıldızlar emirber nefer hükmünde olan Zât-ı Zülcelâl, her şeye herşeyden daha ziyâde yakın olduğu halde, herşey Ondan nihayetsiz uzaktır. Onun huzûr-u kibriyâsına perdesiz girmek istenilse, zulmânî ve nurânî, yani maddî ve ekvânî ve esmâî ve sıfâtî yetmiş binler hicaptan geçmek, her ismin binler hususi ve küllî derecât-ı tecellîsinden çıkmak, gayet yüksek tabakât-ı sıfâtında mürûr edip, tâ İsm-i âzamına mazhar olan Arş-ı Âzamına urûc etmek, eğer cezb ve lûtuf olmazsa, binler seneler çalışmak ve sülûk etmek lâzım gelir. Meselâ, sen, Ona Hâlık ismiyle yanaşmak istersen, senin Hâlıkın hususiyetiyle, sonra bütün insanların Hâlıkı cihetiyle, sonra bütün zîhayatların Hâlıkı ünvânıyla, sonra bütün mevcudâtın Hâlıkı ismiyle münâsebettarlık lâzım gelir. Yoksa, zıllde kalırsın, yalnız cüz'î bir cilveyi bulursun.

    Evet, izzet ve azamet ister ki, esbâb perdedâr-ı dest-i kudret ola aklın nazarında; tevhid ve celâl ister ki, esbâb ellerini çeksinler tesir-i hakikiden.

    Risale-i nur bir imtihan kitabıdır.
    Davasına sadık olmayan insanların başarı ihtimali yoktur.



  5. #5
    Vefakar Üye nurefsun - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Apr 2007
    Bulunduğu yer
    Samsun
    Mesajlar
    339

    Standart

    bende bişey sormak istiyorum;

    peki dünyada ibadet etmek var,ve aslında hakiki manada idrak etmiş mü'minler içinde çok lezzetli birşey,cennette de olacakmı acaba yani cennettede namaz oruç gibi ibadetler,yada kur'an okumak gibi ibadetler olabilirmi?
    hizmet-i kur\'aniye omzumuza ihsan-ı ilahi tarafından konulmuş elbette herkesten ziyade bütün kuvvetimizle ihlası kazanmaya mecbur ve mükellefiz....

  6. #6
    Ehil Üye gulsah - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Dec 2006
    Bulunduğu yer
    İstanbul
    Mesajlar
    2.641

    Standart

    Alıntı nurefsun Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
    bende bişey sormak istiyorum;

    peki dünyada ibadet etmek var,ve aslında hakiki manada idrak etmiş mü'minler içinde çok lezzetli birşey,cennette de olacakmı acaba yani cennettede namaz oruç gibi ibadetler,yada kur'an okumak gibi ibadetler olabilirmi?
    Cennette ibadet yoktur fakat ubudiyet devam etmektedir.
    Ubudiyet ise en yüksek mertebede sergilenecek inş.

    ''Şahsın üslub-u beyanı , şahsın timsal-i şahsiyetidir.

    Ben ise :

    gördüğünüz veya işittiğiniz gibi , halli müşkil bir muammayım ''

    Said Nursi


  7. #7
    Ehil Üye gulsah - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Dec 2006
    Bulunduğu yer
    İstanbul
    Mesajlar
    2.641

    Standart

    [quote=nur_mütefekkiri;124556]
    Alıntı acizizfakiriz Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
    "Bu dâr-ı fâniden gidip dâr-ı bâkide huzur-u Kibriyaya müşerref olacaklar. Yani, esbab dağdağasından ve vesâitin karanlık perdelerinden kurtulup, Rabb-i Rahîmlerine, makarr-ı saltanat-ı ebedîsinde perdesiz kavuşacaklar. Doğrudan doğruya, herkes, kendi Hâlıkı ve Mâbudu ve Rabbi ve Seyyidi ve Mâliki kim olduğunu bilecek ve bulacaklar." 20, mek

    quote]

    Yukarıda böyle denilmiş. 12. söz de ise
    Kalbin telefonuyla vasıtasız münacât eden bir velî der: حَدَّثَنىِقَلْبىِعَنْرَبِّى Yâni: «Kalbim benim Rabbimden haber veriyor.» Demiyor: «Rabb-ül Âlemîn'den haber veriyor.» Hem der: «Kalbim, Rabbimin âyinesidir, arşıdır.» Demiyor: «Rabb-ül Âlemîn'in arşıdır.»

    Kardeşler yukarıdaki ifadeler ile ilgili bir soru sormak istiyorum. Neden herkes alemlerin bir olan rabbini, sahibini ,halıkını , seyyidini mabudunu görecek demiyor da herkes kendi sahibini, malikini halikını bilecek ve bulacak deniliyor...

    Bu konuda yardımlarınızı bekliyorum...
    Meselâ, bedevî, vahşî bir adam hiç padişahı görmemiş, saltanat haşmetini bilmiyor. Bir köyde bir ağayı nasıl tasavvur eder, o mahdut fikriyle, bir padişahı ondan büyükçe bir ağa kadar bilir. Hattâ, bizde sâdedîl bir tâife var ki, eskiden diyorlardı ki, "Padişah, kendi ocağı yanında ve tenceresinin başında pişirdiği bulgur çorbası yanında ne yapıyor; bizim ağamız onu biliyor." Demek onlar, padişahı o kadar dar bir vaziyette ve âdi bir sûrette tahayyül ediyorlar ki, kendi bulgur çorbasını kendi pişiriyor. Âdetâ bir yüzbaşı haşmetinde farz ediyorlar. ...''

    Yukarıda ki bölümde biraz ışık tutabilir.
    Bununla beraber 24. sözde zühre- katre-reşha örnekleri de güneşi tanıma noktasında çok farklılık sergiliyor , zührenin tanıdığı güneş ile reşhanınki aynı mertebede değildir.O konuyada bri atf-ı nazar ederseniz çok daha geniş manaları fehmedebilirsiniz inş.

    ''Şahsın üslub-u beyanı , şahsın timsal-i şahsiyetidir.

    Ben ise :

    gördüğünüz veya işittiğiniz gibi , halli müşkil bir muammayım ''

    Said Nursi


  8. #8
    Ehil Üye gulsah - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Dec 2006
    Bulunduğu yer
    İstanbul
    Mesajlar
    2.641

    Standart

    [quote=nur_mütefekkiri;124556]
    Alıntı acizizfakiriz Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
    "Bu dâr-? fâniden gidip dâr-? bâkide huzur-u Kibriyaya müşerref olacaklar. Yani, esbab dağdağas?ndan ve vesâitin karanl?k perdelerinden kurtulup, Rabb-i Rahîmlerine, makarr-? saltanat-? ebedîsinde perdesiz kavuşacaklar. Doğrudan doğruya, herkes, kendi Hâl?k? ve Mâbudu ve Rabbi ve Seyyidi ve Mâliki kim olduğunu bilecek ve bulacaklar." 20, mek

    quote]

    Yukar?da böyle denilmiş. 12. söz de ise
    Kalbin telefonuyla vas?tas?z münacât eden bir velî der: حَدَّثَنىِقَلْبىِعَنْرَبِّى Yâni: «Kalbim benim Rabbimden haber veriyor.» Demiyor: «Rabb-ül Âlemîn'den haber veriyor.» Hem der: «Kalbim, Rabbimin âyinesidir, arş?d?r.» Demiyor: «Rabb-ül Âlemîn'in arş?d?r.»

    Kardeşler yukar?daki ifadeler ile ilgili bir soru sormak istiyorum. Neden herkes alemlerin bir olan rabbini, sahibini ,hal?k?n? , seyyidini mabudunu görecek demiyor da herkes kendi sahibini, malikini halik?n? bilecek ve bulacak deniliyor...

    Bu konuda yard?mlar?n?z? bekliyorum...

    Bu arada Allah raz? olsun, Tevvab ismine dair cavap çok muvaf?k olmuş. Anlad?ğ?m kadar?yla Risale-i Nur hakikatlar?n? tam olarak anlayan birisi her türlü sorunun cevab?n? bulabilir san?r?m...

    güneşin, her bir çiçeğe ve kamere mukabil bir katreye, her bir reşhaya, mezkûr üç cihette, ikişer tarîkle teveccüh ve ifâzas? var.
    Birinci Tarîk: Bilasâle, doğrudan doğruya, berzahs?z, hicabs?zd?r. Şu yol, nübüvvetin tarîk?n? temsil eder.
    ?kinci Yol: Berzahlar tavassut eder. Ayna ve mazharlar?n kabiliyetleri şemsin cilvelerine birer renk tak?yor. Şu yol ise, velâyet mesleğini temsil eder.
    ?şte, Zühre, Katre, Reşha, her birisi evvelki yolda diyebilirler ki, "Ben umum âlem güneşinin bir aynas?y?m." Fakat ikinci yolda öyle diyemez; belki, "Ben kendi güneşimin aynas?y?m, veyahut nevime tecellî eden güneşin aynas?y?m" der. Çünkü, güneşi öyle tan?yor. Bütün âleme bakar bir güneşi göremiyor. Halbuki, o şahs?n veyahut nevinin veya cinsinin güneşi,
    • dar berzah içinde,
    • mahdut bir kay?t alt?nda ona görünüyor. Halbuki, kay?ts?z, berzahs?z mutlak güneşin âsâr?n? o mukayyed güneşe veremiyor. Çünkü, bütün yeryüzünü ?s?tmak, tenvir etmek, umum nebâtât, hayvanât?n hayatlar?n? tahrik etmek ve seyyârât? etraf?nda döndürmek gibi haşmetnümâ eserleri o dar kay?t ve mahdut berzah içinde gördüğü güneşe şuhud-u kalbî ile veremiyor. Belki, o âsâr-? acîbeyi, eğer o şuurlu farz ettiğimiz üç şey, o kay?t alt?nda gördüğü güneşe verse de, s?rf aklî ve imânî bir tarzda ve o mukayyed ayn-? mutlak olduğunu bir teslimiyetle verebilir. Fakat o insan gibi ak?ll? farz ettiğimiz Zühre, Katre, Reşha, şu hükümleri, yani pek büyük âsâr? güneşlerine isnad etmeleri aklîdir, şuhudî değil. Belki bâzan, hükm-ü imânîleri şuhud-u kevniyelerine müsâdeme eder, pek güçlükle inanabilirler.

    ''Şahsın üslub-u beyanı , şahsın timsal-i şahsiyetidir.

    Ben ise :

    gördüğünüz veya işittiğiniz gibi , halli müşkil bir muammayım ''

    Said Nursi


  9. #9
    Dost TELEBEYİM - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Jan 2008
    Mesajlar
    1

    Standart

    [quote=gulsah;124587]
    Alıntı nur_mütefekkiri Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster


    güneşin, her bir çiçeğe ve kamere mukabil bir katreye, her bir reşhaya, mezkûr üç cihette, ikişer tarîkle teveccüh ve ifâzası var.
    Birinci Tarîk: Bilasâle, doğrudan doğruya, berzahsız, hicabsızdır. Şu yol, nübüvvetin tarîkını temsil eder.
    İkinci Yol: Berzahlar tavassut eder. Ayna ve mazharların kabiliyetleri şemsin cilvelerine birer renk takıyor. Şu yol ise, velâyet mesleğini temsil eder.
    İşte, Zühre, Katre, Reşha, her birisi evvelki yolda diyebilirler ki, "Ben umum âlem güneşinin bir aynasıyım." Fakat ikinci yolda öyle diyemez; belki, "Ben kendi güneşimin aynasıyım, veyahut nevime tecellî eden güneşin aynasıyım" der. Çünkü, güneşi öyle tanıyor. Bütün âleme bakar bir güneşi göremiyor. Halbuki, o şahsın veyahut nevinin veya cinsinin güneşi,
    • dar berzah içinde,
    • mahdut bir kayıt altında ona görünüyor. Halbuki, kayıtsız, berzahsız mutlak güneşin âsârını o mukayyed güneşe veremiyor. Çünkü, bütün yeryüzünü ısıtmak, tenvir etmek, umum nebâtât, hayvanâtın hayatlarını tahrik etmek ve seyyârâtı etrafında döndürmek gibi haşmetnümâ eserleri o dar kayıt ve mahdut berzah içinde gördüğü güneşe şuhud-u kalbî ile veremiyor. Belki, o âsâr-ı acîbeyi, eğer o şuurlu farz ettiğimiz üç şey, o kayıt altında gördüğü güneşe verse de, sırf aklî ve imânî bir tarzda ve o mukayyed ayn-ı mutlak olduğunu bir teslimiyetle verebilir. Fakat o insan gibi akıllı farz ettiğimiz Zühre, Katre, Reşha, şu hükümleri, yani pek büyük âsârı güneşlerine isnad etmeleri aklîdir, şuhudî değil. Belki bâzan, hükm-ü imânîleri şuhud-u kevniyelerine müsâdeme eder, pek güçlükle inanabilirler.

    Yani herkes tezahür ettirdiği istidadı nisbetinde mi cemalullaha mazhar olacak?

  10. #10
    acizizfakiriz
    Guest acizizfakiriz - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

    Standart

    Değerli Kardeşimiz;

    Allah'ın isimleri ahirette bütün haşmetiyle tecelli edecektir. Yani Allah’ın celali ve cemali isimleri cennet ve cehennemde tecelli edecektir. Şafi ismi sadece maddi hastalıklar için düşünülmemelidir.

    İnsanın acz -fakr - naks - firak gibi pek çok yaraları vardır. Bu yaralar bu dünyada tamamıyla ve kemaliyle iyileşmez. Şafi isminin tam ve kamil tecellisiyle ahirette daimi olarak iyileşme olacaktır.

    Ayrıca şu nokta da mühimdir: Bu dünyanın mikyas ve mizanıyla ahiret ölçülmemelidir. Çünkü oranın şartları kendine göre olacaktır. Yumurtanın içindeki civcivin dış dünyayı idraki nasıl zorsa bizlerin ahireti kemaliyle idrakimiz öyle zordur.
    http://www.sorularlaislamiyet.com/su...w_qna&id=14846

+ Konu Cevaplama Paneli

Konu Bilgileri

Users Browsing this Thread

Şu an 1 kullanıcı var. (0 üye ve 1 konuk)

     

Benzer Konular

  1. Hizmete dair bir soru
    By Abdurrahhman in forum Risale-i Nur Talebeliği
    Cevaplar: 18
    Son Mesaj: 23.07.13, 05:07
  2. İstikbal-i Kıble'ye Dair Bir Soru
    By zisangul in forum Fıkıh
    Cevaplar: 18
    Son Mesaj: 01.12.08, 12:17
  3. Cevaplar: 5
    Son Mesaj: 20.06.08, 16:51
  4. Kuran'a Dair Bir Soru?
    By yaakarii in forum İslami Konular ve İman Hakikatleri
    Cevaplar: 13
    Son Mesaj: 19.10.07, 17:40

Bu Konudaki Etiketler

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Var
Google Grupları
RisaleForum grubuna abone ol
E-posta:
Bu grubu ziyaret et

Search Engine Friendly URLs by vBSEO 3.6.0