**Sebep nedir?**
Printable View
**Sebep nedir?**
Neyin sebebi muhterem kardeşim?
neden bunca değerli ağabey gidiyorlar aziz abim? eksiğimiz kusurumuz nedir?
Ferdi ve külli bir nefis muhasebesi yapalım inşaallah...
ne yazıkki tassup hastalığı bulaşmış bır çoğumuza:(
makuliyetten sorumlu moderator'lük oluşturulsa nasıl olur sizce:(
Sözün bittiği yerde bağırmaya çalışanlar oldukça, küsenler olmaya devam eder..
maksadım kimseyi yersiz isnatlarla tenkit etmek değil...
eğer ortada bir problem varsa ve biz BİR CEMAATsek bunu başbaşa verip çözmeliyiz...
:) haklsınz..kendi nefsimi temzie çıkartmıyorum ..Allah muhafaza etsin...sadece üzlüyorum bu dargınlıklara.. yada sert konuşmalara..birbirne tahmmül edememeye ...herkesin herşeyi orta yerde ifşa etmesine ve herkesin herşey hakkındayorumu olmasına..klaplerin kırılmasına...ayrılıklarar ..ayrılanlara..birde burası global bir yer..her kesimden insan görüyor takip eiyor..geniş bir yaş kartelası var..seven de var sevmeyende ...amam herşey ortalık yerde ifşa ediliyor...
Muhterem kardeşlerim,forumda üye kardeş sayımız arttıkça müşkilat ve idarede meşakkatlerin artacağını takdir edersiniz.Bozmak kolay,onarmak zor olandır.Yanlış ve eksiz gördüğümüz yerlerde doğrusuna misal ve eksiklere ikmal olalım inşaallah.Forum sanal alemde bir NUR medresesi olma yolunda sancılar yaşıyor bunun sıkıntıları umumen hissediliyor ama her zorluktan sonra bir ferahlık ve her müşkülün tevarüs ettiği tecrübeler ile inşaallah bu sanal dersanemiz tekamül edecektir.Dua ve müsbet manada katkılarımızla inşaallah...
İnşallah risale-i nurla imanımızı takviye ve tahkim edeceğiz..ebedi hayatımıza destek verenlere duacı olacağız...nurlar her derdimize deva olduğu gibi hayat-ı içtimaide bize rehber olmuştur..Hissemize düşeni aldık nasibi olanda alır, nasipsiz her zaman nasipsizdir bu nasipsiz biz olmayalım inşallah...
Sonra, bu sırada, bu soğukta, en ziyâde istirahate ve üşümemeye ve dünyayı düşünmemeye muhtaç olduğum bir hengâmda, garazı ve kasdı ihsas eder bir tarzda, beni bu tahammülün fevkınde bu tehcir ve tecrid ve tevkif ve tazyike sevk edenlere, fevkalâde iğbirar ve kızmak geldi. Bir inâyet, imdâda yetişti. Mânen kalbe ihtar edildi ki:
"İnsanların sana ettikleri ayn-ı zulümlerinde, ayn-ı adâlet olan kader-i İlâhînin büyük bir hissesi var. Ve bu hapiste, yiyecek rızkın var; o rızkın seni buraya çağırdı. Ona karşı rızâ ve teslim ile mukabele lâzım. Hikmet ve rahmet-i Rabbâniyenin dahi büyük bir hissesi var ki, bu, hapistekileri nurlandırmak ve tesellî vermek ve size sevap kazandırmaktır. Bu hisseye karşı, sabır içinde binler şükretmek lâzımdır. Hem senin nefsinin, bilmediğin kusurlarıyla onda bir hissesi var. O hisseye karşı istiğfar ve tevbe ile, nefsine 'Bu tokata müstehak oldun' demelisin. t.hayat
Sevgili kardeşler,
Zannımca mesele biraz hizmette "mahviyyet sırrı"nın yeterince anlaşılmaması ile ilgilidir. Mesele tenkitten kaçınmak, tenkit etmek ve tenkit edilmek konusunun dikkatlice uygulanamamasından kaynaklanmaktadır.
"Tenkit hem kolay, hem de nefsimizin hoşuna gittiği için, ekseriyetimiz çoğu zaman bu yola baş vurur; birilerinin hata ve kusurlarını gördüğümüzde en kestirme, en ucuz olan bu yolu deneriz.
Tenkit oklarımızın hedefinde bazan yakın bir dostumuz, bazan yakın bir akrabamız, bazan da bir dâvâ arkadaşımız olur. Bu tenkitleri bazan hiçbir ard niyet olmadan, samimiyetle, ihlâsla yapmaya çalışırız. Çoğu zaman da nefis ve şeytanımızın telkiniyle karşımızdaki insanın kusur ve hatalarını abartarak, onu rencide ederek söyler, hatta deşifre ederek teşhir ederiz..."
diye başlayıp devam eden güzel bir yazı okumuştum. Makalenin tamamını buraya almadım fazla yer kaplayıpta okunmadan geçilmesin diye. İhtiyaç duyuluyorsa yazının linkini aşağıya ekliyorum. Hakikaten özlü bir yazı. Okumanızı tavsiye ederim.
http://www.yeniasya.com.tr/2007/02/1...ingultekin.htm
Ma'as-selam.
“Bizim vazifemiz müsbet hareket etmektir. Menfî hareket değildir. Rıza-yı İlâhîye göre sırf hizmet-i imaniyeyi yapmaktır: Vazife-i İlâhiyeye karışmamaktır. Bizler asayişi muhafazayı netice veren, müsbet iman hizmeti içinde her bir sıkıntıya karşı sabırla, şükürle mükellefiz.”
madem bizim kardeşliğimiz menfi dairede değil de müspet dairede oluştu..o zaman gidenlerin arkasından bakmak yerine omuzlarından tutup gerekirse özür dilemeli ve geri çağırabilmeliyiz...
bir ihvanın dünyanın öbür ucundan yazdığı cevap...
.................................................. .........
‘‘Şimdiye kadar bir “Mehlika Sultan” uğruna, nice meçhullere yelken açtık. Ancak, ne sevdâsıyla çöllere düştüğümüz Leylâ'yı bulabildik, ne de ayrıldığımız sahillere geriye dönebildik...’’
Sevgili kardeşim; ‘Vefa’ ve ‘Muhabbetiyle’ varlığı ve yeri kalbimde müstesna dostum…
Öncelikle yazdığın mektup (muhtevası önemli olmaksızın) beni alçağında kaldığım ‘gerçek’ ve özel ‘dost’ yamaçlarına yaklaştırdı ve o atmosfer ve oksijene dünden daha çok ihtiyacı olan ciğerlerimde bir dağ esintisi ve lavanta bahçesi ferahlığı hissettirdi… Zira dostun yazdığı, söylediği hazin de olsa acı da olsa hasret kalmış bir gönülde gül gülistanlar açtırıyor…
İnsanoğlu, varlığı ile müstesna dostları ve kardeşlerine uzak kaldıkça yaklaştığı uçurum ve şeytani dehlizlerin farkına varamıyor… Zira zaman şeytana şeytanlığını, insana da insani zaaflarını kusursuzca eda ettiriyor… Ne hazindir ki o insan cennet asa bir baharın müjdecisi şu günlerde dahi o uçurumlara her türlü farkındalığına rağmen düşebiliyor… Esas hazini ise o hengamede hayırhah atfına matuf benim gibi yalancılar yaraya merhem edası ile teveccüh görüyor ve yalancı yüzünde hakkaniyet aranıyor…
Ruhun gibi pak ve samimi ifadelerle dile getirdiğin hikayenin bende teessür oluşturmasının yanında yeni bir ümidin ve silkinişin haberini vermesi itibariyle de teessür ve hafakanlarımı dağıttı… Çünkü gerçekten de son zamanlarda kameralı görüşmelerimize yansıyan görüntün ve senden epeyce habersiz kaldığım geçen şu 3 sene de hasbihal imkanı yakaladığımı sandığım online durumlarında dahi bir türlü o hasbihali bulamayışım artık bana iyiden iyiye gözlerden uzak olup da gönüllerden de uzaklaşan biri olmaya yüz tutuşumu fısıldıyordu…
Ruhuna mazhar olduğumu söyleyemeyeceğim ‘hicret’ bende birçok değişikliğe neden oldu… Çünkü hicret bir sıfırlama bir başa dönüş ve kirlenen zihinlerde bir yer açma hadisesidir tam olarak… Türkiye de yapmaya koyulup da yarım bıraktığım ya da yapabildiğim (varsa tabi) şeyleri bir yerde bırakıp sıfırlayıp daha eksiksizini ve Türkiye de iken yapmaya asla gücümün yetmeyeceği bir takım işleri burada buldum… Her şey çok hızlı ilerliyor burada… Her işte amatör ruhun doyumsuz zevkleri ve heyecanı ve riya günah gıybet zehirlenmelerine imkaniyet vermeyen bir sadeliği var… Ama tüm bu güzelliklerin yanında eş dost akraba anne baba kardeş ve cennet vatanın hasretleri vardı… Her şeyden öte unutulma hastalığı ve vefasızlık okları ile yara almalar… Ve Unutuldukça unutmalar unuttukça yalnızlaşmalar… Ama elhamdülillah ki etrafımda anne babamı artmayacak insanlar ve kardeşlerim ve birde yükselmesine, terimizi gözyaşımızı ve heyacanımızı verdiğimiz okulumuz ve gonca güllerimiz vardı…
Ve zamanın ve vefasızlığın acımasızlığına direnen ve yeri gelip unutmasına rağmen unutulmayan senin gibi kardeşlerimin varlığı ve güzel hatıraları vardı… İçimin karardığı anda aklıma gelen gelip de içimi ısıtıp karanlıkları dağıtan o güzel hatıralar…
‘‘Kendimizi kontrol, sağlam seyredebilmenin, sağlam iş yapabilmenin en metin te’minatı ve en güvenilir mesnedidir. Böyle bir kontrol insanın kendi kendini gözden geçirmesidir. Her hamle ve her irtifa bu türlü bir kontrole dayanıyorsa, ümit verici, geçmişin muhasebesi yapılmadan gösterilen her sa’y ve gayret ise, bir hüsrân ve inkisar başlangıcıdır’’
aziz abim yaşadığın onca şey bir çok insanın bir daha belini doğrultamayabileceği türden şeyler… Ama mektubunda yazdığın şeyler sendeki iradenin ve üzerindeki rahmani kuşatıcılığın varlığının delilleri… İş bu ki Allah’ın en dibe vurduğumuz anda bile; ‘gel kulum gel, geçmiş de ‘Rahman ve Rahim’ zikirleriyle andığın Rabbin seni o günler hatırına, dine sağladığın katkılar hürmetine ve gelecekte yapacağın güzel işler hürmetine, kazandığın ana baba duası hürmetine, vakti zamanında göz yaşı döküp ızdırabını çektiğin dava şuurunun hürmetine ve soyunun geçmişteki salihleri ve gelecekteki Salihleri hürmetine düştüğün yerden çıkaracak, ta ki sen Rabbini hatırlayasın ve vefalıların en vefalısı, kimsesizler kimsesi Rabbine tekrardan yaklaşasın, yaklaşasın da hüsrana uğrayanlardan olmayasın şu sonuna doğru yuvarlanan dünya da… mealindeki seslenişine kulak kesilip şükredebilelim.
Sebep ve imtihanlar dairesinde yapılan hata ve işlenen cürümler ne olursa olsun geri adım atabilme ve daire-i helale dönebilme az sayıda kula nasip olur… Sen bu geri dönüşün müjdesinin naralarını atabiliyorsan çevrene rahmet ve merhamet tekrardan seni kuşatacaktır.
‘‘Günah, muvâzenesizce bir çukura yuvarlanıp gitmekse; tevbe, usûlüne göre bir hamlede hoplayıp oradan dışarıya çıkamktır. Diğer bir ifâde ile günah; vicdanın muvakkat bir murâkebesizliğinden, rûhun aldığı yara ise; tevbe, kalbin, sürekli bir ızdıraba düşmesi, ve çok ciddî olarak kendi kendini kontrole koyulması ve böylece insanî duyguların yeniden fer ve kuvvet kazanmasıdır.’’
Ummanlar gibi çalkalanan iki hayat karesinin iki kahramanı hayatlarının değerli iki yılını (bir arada yaşama lütfuna mazhariyetle) değerler üstü değerlere ulaştırmıştı… Fakat kaderin bir cilvesi, birisi doğduğu topraklardan dedesinin (gidip de dönemediği) topraklara gitti…diğeri ise günahına ve sokaklarından akan şerrine uzak olduğu diyarlardan baba yurdundan kalkıp geldi ve ilim-şeytan-hizmet üçgeni arasında kaderi ile yalnız başına kaldı…
Keşke o günlerde yanında olabilseymişim, elimden bir şey gelmese bile oturup seninle halimize ağlasaymışım. Ama şükürler olsun ki rabbimizin içimize ektiği sevgi tohumları, kaynağından aldığı güçle büyümüş ve olgunlaşmış olmalı ki (inşallah hayırlı ve uzun bir ömrümüz olduğu sürece) gelişip dal budak salacağı müjdesinin de ipuçlarını verebiliyor bizlere… Çünkü ben seninle daha nice hizmet yıllarında bir araya gelebileceğimiz ümidi ve hissini besliyorum içimde… Yeter ki bu muhabbet ve vefa karşılıklı olarak hep aramızda gidip gelen bir gelgit gibi bir senin bir benim kıyılarımıza vursun, ay ışığı da bizlere mehtabı ile eşlik etsin…
Allah da biliyor ya seni çok seviyorum… Kardeşin…
Yollar parıldıyordu az ötede gümüşten,
Yolda ışık vardı geçmişteki tatlı düşten..
Düşler, mesajlar sunuyordu öze dönüşten;
Tam sînelerde ki med vakti bu köpürüşten,
Bir yol parıldıyordu az ötede gümüşten.
Serbazım bu uhuvveti, uhuvveti hissedenler söyleyebiliyor...o uhuvveti hissedemiyorsam, hissetiremezsin...Ebedi hayatlara destek vermek kuş misalidir..kuş uçurtuldumu ..Geri dönüş olmaz..Mesuliyetim var mıydı ona bakayımm..zübeyr abinin bir gencin imansız olmuş sözünü şablon yapıp kalbe indirmesini bilmiyorsam ..şablondan öteye bişey olmaz..Liyakati kespedemzsek rabbimiz Elimizden alır..tokadı da çarpar mazallah...Bu tokadın her an bize geleceğini bilerek titrememiz lazım..titreyemiyorsak titretir Rabbimiz...İyiki rabbimizin merhameti var..iyiki nurların müspet hareket ve rıza-i ilahi düsturu var...O razı olsa kafi..
Kardeşlerin arasında tekalüf olmaz.Muhabbet kollarımızı sonuna kadar açarak kucaklaşmaya hazırız inşaallah.(Zaten 3 günden fazla küs kalmak caiz değil...:))
“Aziz, sıddık kardeşlerim!
Sizin tesanüdünüze benim ziyade ehemmiyet verdiğimin sebebi yalnız bize ve Risale-i Nur'a menfaati için değil, belki tahkikî imanın dairesinde olmayan ve nokta-i istinada ve sarsılmayan bir cemaatin kat'î buldukları bir hakikata dayanmağa pek çok muhtaç bulunan avam-ı ehl-i iman için dalalet cereyanlarına karşı yılmaz, çekilmez, bozulmaz, aldatmaz bir merci', bir mürşid, bir hüccet olmak cihetiyle sizin kuvvetli tesanüdünüzü gören kanaat eder ki; bir hakikat var, hiç bir şeye feda edilmez, ehl-i dalalete başını eğmez, mağlub olmaz diye kuvve-i maneviyesi ve imanı kuvvet bulur, ehl-i dünyaya ve sefahete iltihaktan kurtulur.”
Üstatlık Uhuvvet
Sarsılmış basiret tahkiri illet,
Vehimle tahakküm zihin karışık.
Biz aynı dindeniz ve aynı millet,
Veyl oldu dostluklar beyin karışık.
Alev alev bakış kinin narından,
Gönlüm viran oldu kaygım derinden,
Usandım yazmaktan ve de yorumdan,
Düşüncem çıldırdı huyum karışık.
Kuvvet birliktedir hepsi birdiler,
Dostluktan ziyade gönül kırdılar,
Şiir değil dostlar hüzün verdiler,
Hezeyan zifiri oyun karışık.
Mevlana darılır göster hilimi,
Ve Çok izledik çok! Biz bu filimi,
Şairlik bu ise kesin dilimi,
Uymuşuz nefise zihin karışık.
Şahsiymiş nazımlar duydum ki meğer
Kul hakkı Ekinci bilirsen eğer,
Kıymetli kalemler her biri değer,
Üstatlık uhuvvet! Neyin karışık?
Ömer Ekinci Micingirt
korkarım üstad vaktinde o küçük çocukla beraber bizleri de bir sarrafa götürdü de bizlerde balon isteyenlerden olduk...