Risale-i Nur Külliyatı’ında geçen ‘ Nur’ kelimeleri (3)
Aranan
:
nur
Bulunan Sonuç
:
3464
Her Sayfada
:
10 sonuç gösteriliyor
Gösterilen Sayfa
:
31 (301 - 310 arası sonuçlar gösteriliyor.)
Sözler | Konferans | 713
bediüzzaman, risale-i nur'un şahs-ı manevisiyle yalnız bir devleti değil, dünya yüzündeki ... etmiştir, dünyevi işlerle meşgul değildir. bediüzzaman'ın risale-i nur'u telif ettiği zamanlarda ve hizmet-i kur'aniyede istihdam edildiği ... olan şeyhü'l-islam merhum mustafa sabri efendi, mısır'da risale-i nur'a sahip çıkmış ve camiü'l-ezher üniversitesinde en yüksek bir mevkie koymuştur. risale-i nur, islamiyetin gayet keskin ve elmas bir kılıcıdır. bu ... etmektedir"; denizli mahkemesi ehl-i vukuf raporunda, "evet, said nursi'de bir enerji vardır. fakat bu enerjisini tarikat veya ... antidemokratik kanunların millet meclisinde müzakeresi esnasında, "bediüzzaman said-i nursi'nin dini faaliyetine, yirmi beş seneden beri mani olamıyoruz" demiştir. biz de deriz ki: evet, said nursi hazretleri, emsali görülmemiş dinamik ve enerjik bir zattır. ... dahi kalben tasdik ve takdir etmektedirler. said nursi, bazan bir talebesine risale-i nur'dan okuyuvermek nimetini lutfettiği zaman der ki: "bu benim dersimdir. ben kendim için okuyorum. bu
Sözler | Konferans | 714
derse, bizim bu eserlere ne kadar muhtaç olduğumuz artık kıyas edilsin. bediüzzaman said nursi, bütün hayatında şan ve şöhretten, hürmetten kaçmış ve ... onun mahz-ı hak olan bu kudsi seciyesi, risale-i nur gibi cihanşümul bir esere hadim olmuştur. bediüzzaman, ... lokma bir şey hediye etse, mukabilini verir; vermese dokunur. neden hediye kabul etmediğinin sebeplerinden birisi olarak ... ruhuna ağır gelir, hoşuna gitmez. bediüzzaman said nursi, kur'an, iman ve dine yaptığı hizmetinde, senelerden beri, mütemadi bir tarassud ve tecessüs, takibat
Sözler | Konferans | 715
yiyemediği çok defa görülmüş ve görülmektedir. ekser günleri hastalıklar ve sıkıntılarla geçmektedir. bir nur talebesinin yazdığı gibi, "ey millet-i islamın ebedi refah ... islam ve nev-i beşerin saadetine medar olan risale-i nur eserlerini meydana getirmiştir. hunhar din düşmanlarının, dünyevi satvet ve şevketleri bediüzzaman'ı katiyen atalete
Sözler | Konferans | 716
müfessir-i kur'an'dır. hem ihlas-ı etemme vasıl olmuş, kahraman ve yekta bir hadim-i kur'an'dır. risale-i nur'un müellifi olmak itibariyle hem bir mütekellim-i azamdır, hem ... ve dahi bir müellif ve edibdir. said nursi, senelerden beri şiddetli bir istibdad ve takyidat altında ... muttali olamayan bulunabilir. hem bunlar ve hem risale-i nur'un hususiyetleri hakkındaki beyanatımız, hakikatperver ve faziletperver bu zamanda ... en birinci ve en hakiki delilimiz, bediüzzaman said nursi'dir. kimin şüphesi varsa, risale-i nur'u okusun. evet, biz zikrettiğimiz ve edeceğimiz bu hakaik-ı ... bin seneden beri alem-i islamiyet ve insaniyet, risale-i nur gibi bir esere intizar ediyordu. bediüzzaman said nursi, çok ilimlerde müstesna birer eser yazabilirdi. fakat o ... uzun ömürler versin. amin, amin, amin. risale-i nur, kur'an-ı mu'cizü'l-beyanın bu asırda bir mu'cize-i maneviyesi olan yüksek ve parlak bir tefsirdir. evet, risale-i nur kalblerin fatihi ve mahbubu, ruhların sultanı, akılların muallimi, nefislerin mürebbi ve müzekkisidir. risale-i nur'un bir hususiyeti de, mektubat'ın birinci cildinin yüz yirmi dokuzuncu sayfasındaki şu bahistir:
Sözler | Konferans | 717
letaif kendine göre birer hisse alır, masseder. eğer onların hissesi olmazsa, noksandır." işte, risale-i nur her yerde suyu buluyor, çıkartıyor. evvelce gidilen uzun ... demişler. halbuki, bu asırda akıl hükmediyor. bediüzzaman said nursi ise, "bütün ahkam-ı şer'iye ve hakaik-ı imaniye aklidir. akli olduğunu ispata hazırım" demiş ve risale-i nur'da ispat etmiştir. risale-i nur'da, müstesna bir edebiyat ve belagat ve icaz, nazirsiz, ... bunun için, bediüzzaman'ın eserlerindeki hususiyet ve incelikleri risale-i nur'la fazla iştigal etmemiş olanlar, birden intikal edemezler. büyük şairimiz, edebiyatımızın medar-ı iftiharı merhum
Sözler | Konferans | 718
bugün gelse, hoş geldin, safa geldin diye gülerek karşılayacağım" diyor. bediüzzaman, beşeri risale-i nur'la sefahet ve dalaletten kurtarırken, korku ve dehşet vermek ... ve ruhu hissiyata mağlup olmaktan muhafaza ediyor. risale-i nur'da muvazenelerle küfür ve dalalette, bir zakkum-u cehennem tohumu ... nevi mükafata nail eylediğini ispat ediyor. risale-i nur, nifak ve şikakı, tefrikayı, fitne ve fesadı kaldırıp, kardeşliği, uhuvvet-i diniyeyi, tesanüd ve teavünü yerleştirir. risale-i nur mesleğinin bir esası da budur. risale-i nur, gurur ve kibir ve hodfüruşluk ve zillet gibi, ... vakar gibi güzel ahlaklara sahip kılar. risale-i nur, insan olan bir insana, acz ve fakrını derk ... için, yeni tahsili de yapalım diyenler veya yapanlar, nur risalelerini devam ve sebatla mütalaa ederek, bu hedeflerine ... ve teali ettirsin. hem, korkak değil, bilakis risale-i nur talebeleri gibi cesur ve kahraman ve faal ve ... ve ihlaslı, yalnız Allah rızası için hizmet eden, nur talebeleri gibi islamiyet hadimleri yetiştirsin, böyle muazzez müslümanlar meydana getirsin.
Sözler | Konferans | 719
evet, bu asra öyle bir kur'an tefsiri lazım ve elzemdir ki, risale-i nur gibi, akıl, fikir ve mantığı çalıştırsın, ruh ve ... ve ihya etmek cehdini uyandırsın. işte, risale-i nur'un böyle hasiyetleri havi bir kur'an tefsiri olduğu, otuz ... hem, amansız din düşmanlarının planlarıyla mahkemelere sürüklenen risale-i nur talebelerinin müdafaaları ve bu talebelerin islamiyete hizmetleri esnasında, ... evet, hem yirmi beş seneden beri risale-i nur'la iman hizmetine bütün varlığını vakfeden ve şimdiye kadar ... kaldığı halde, yirmi beş senedir inziva içinde, risale-i nur'un naşirliğini yapan nur kahramanları ağabeylerimiz, bizlere birer numune-i imtisal olan iman ... kur'an arıyor, böyle bir hadiyi bekliyorduk. o ihlaslı nur talebeleri ki, "cenab-ı hak hafiz'dir. ben onun inayeti ... din düşmanlarına yakalanmamak ve canlarından kıymetli olduğuna inandıkları nur risalelerini onlara kaptırmamak için de ihtiyat ederler. şahıslarına ... eğer gizlice bir imkan bulurlarsa, onlar yine risale-i nur ile meşguldürler. hatta, "belki hapse atılırım, nur risalelerimi vermezler, çalışmaktan mahrum kalırım" diye bazı nurları ezberleyen talebeler de olmuştur. muhlis bir nur talebesi, hapishaneden çıkarıldığı vakit, güya o kırbaçlı, falakalı, ... kuvvet, bir enerji kaynağı olmuş, sadakat ve teyakkuzla nur hizmetinde koşturmak için bir kırbaç tesiri yapmış gibi, üstadına daha ziyade yakınlaşır ve eskisinden daha fazla nurlara çalışır, neşriyat yapar. afyon hadisesinde, bediüzzaman hapiste iken, muallim bir nur talebesi, savcılıkta risale-i nur ve üstadı hakkında kahramanca cevaplar verdiği için, savcı kızmış, "şimdi seni hapse atarım" diye
Sözler | Konferans | 720
yine afyon mahkemesinde, bir nur talebesi hakkında tevkif kararı veriliyor, fakat adliye bulamaz. o talebe bundan haberdar olur. diğer nur kardeşleri gibi, "üstadım ve kardeşlerim hapiste iken, nasıl ... olup, hapse girer. aynı bu hapishanede, bir nur talebesini sehven tahliye ederler. o da, "üstadım ve kardeşlerim henüz hapistedirler. hem istinsahını tamamlayacağım yeni telif edilen nur risaleleri var" diye düşünerek, hapishane müdürüne, "benim kırk ... hamiyet-i diniye meziyetine layık anlayışlı kardeşlerim, said nursi, kendi hakkında verilen böyle bir malumatı görürse, diyeceklerdir ... tereşşuh eden ve kur'an-ı hakimin malı olan risale-i nur'dadır. ben bir hiçim." üstadın şahsının mazhar ve ayine olduğu, kur'ani hakikatler ve nurlar itibariyle ve neşrettiği iman ve islamiyet dersleriyle, ihlas-ı ... hakaik-ı kur'aniye ve imaniyeyi cami', o cihanşümul risale-i nur eserleri ona ihsan edilmiştir. işte bu bedihi ... yalan ve yaygaralarla hala çürütmeye çabalıyorlar. maksadları, risale-i nur rağbet ve revaç görüp intişar etmesin, iman ve islamiyet inkişaf etmesin. halbuki, said nursi'ye iliştikçe risale-i nur parlıyor, neşriyat dairesi genişliyor. birer numune olan yirmi ... propagandalarına ve taarruzlarına devam ederken, diğer taraftan da nur talebelerinin, üstadları ve risale-i nur hakkında, istidadları nisbetinde istifade ve istifazalarından doğan minnet ... insafsız propagandacılar, yalanlarını savururken, biz, üstad ve risale-i nur'un hakkaniyetini ilan ederek, o acib yalanlarını akim bırakmaya çalışmayalım?
Sözler | Konferans | 721
kur'an ve imanın hunhar ve müstebid zalim düşmanları, kur'an ve islamiyeti ve dini, risale-i nur'la, küfr-ü mutlaka karşı müdafaa ve muhafaza hizmetini yapan ... kadar, bu nefes bu bedenden gidinceye kadar, risale-i nur'u okuyacağız, neşredeceğiz. risale-i nur'un mahz-ı hakikat ve ayn-ı hak olduğunu ve bediüzzaman said nursi'nin, yapılan ithamlardan tamamıyla münezzeh ve müberra olduğunu, iftiracı ... düşmanlarına mukabil, bir şahs-ı manevi olan bediüzzaman said nursi, resul-i ekrem (a.s.m.) efendimizin sünnetine tam ittiba ederek, ... işkenceleri içinde "sırren tenevveret" sırrıyla, perde altında risale-i nur eserleri gibi eserler neşretmek ve böylece cihanın maddi, ... beşeriyetin sadece dünyalarını değil, ebedi saadetlerini temine risale-i nur gibi bir eserle vesile olmak, bu mezkur hususiyetlerin manevi şahsında toplanması, risale-i nur müellifi bediüzzaman said nursi gibi, tarihte hangi bir zata daha nasip olmuştur acaba?
Sözler | Konferans | 722
evet kardeşlerim, risale-i nur, öyle bir ziya-i hakikat, öyle bir bürhan-ı hak ... talebesi, alimi, mutasavvıfı gibi, herbir tabaka-i insaniye, bu nurun aşığı, bu nurun pervanesi, bu nurun meclubu, bu nurun muhibbi olmuşlar, bu nura koşmuşlar, bu nurun sinesine atılmışlar, bu nurdan medet istemişler. milyonlarca bahtiyar kimselerden müteşekkil muazzam bir kitle bu nurla nurlanıp, bu nurla kurtulmuşlardır. evet kardeşlerim, mahzen-i mu'cizat ve mu'cize-i kübra olan kur'an-ı azimüşşanın hakiki bir tefsiri olan risale-i nur, o kadar merakaver, o kadar cazibedar, o kadar ... fütuhatına medar oluyor ve olacaktır. evet, risale-i nur, kalblere o derece bir aşk ve muhabbet, ruhlara ... öyle bir itminan-ı kalb hasıl etmiştir ki, milyonlarca nur talebelerine, kendini defalarca okutmuş, yazdırmış ve bir ömür ... imdadı ile, tahrik ve istihdam olunan bediüzzaman said nursi gibi ihlas-ı tammı kazanmış olan bir zat vasıtasıyla, ... ve cihanpesend ve cihanşümul bir mahiyeti haiz risale-i nur eserlerinin meydana gelmesine sebep olmuştur. ve aynı zamanda, müslümanları uyandırmış; onları halas, kurtuluş çarelerini
Gösterilen Sayfa
:
32 (311 - 320 arası sonuçlar gösteriliyor.)
Sözler | Konferans | 723
işte, risale-i nur müellifi bediüzzaman said nursi, öyle bir mücahid-i islamdır ki, ve telifatı risale-i nur öyle uyandırıcı ve öyle halaskar ve öyle fevkalade ... hakimiyet-i mutlakasına zemin ihzar etmiştir. evet, risale-i nur o tahribatı kur'an'ın elmas hakikatleriyle ve kur'an-ı kerim'deki ... mu'cizü'l-beyanın bu asırda bir mu'cize-i manevisi olan risale-i nur eserleri olduğunda, basiretli islam mücahidleri ve alimleri, icraat ... katiye ile müttefiktirler. evet, tarih-i beşer, risale-i nur gibi bir eser göstermiyor. demek anlaşılıyor ki risale-i nur kur'an'ın emsalsiz bir tefsiridir. evet, bediüzzaman said nursi'ye yalnız alem-i islam değil, hıristiyan dünyası da medyun ... resmen tebrik ve teşekkürrname yazmıştır. şimdi risale-i nur külliyatından, iman, kur'an ve hazret-i peygamber (a.s.m.) efendimiz ... bu hususta arz edeyim ki, üstadımız bediüzzaman, bir nur talebesine risale-i nur'dan bazan okuyuvermek lütfunu bahşederken, izah etmiyor, diyor ki: "risale-i nur, imani meseleleri lüzumu derecesinde izah etmiş. risale-i nur'un hocası risale-i nur'dur. risale-i nur, başkalarından ders almaya ihtiyaç bırakmıyor. herkes istidadı nisbetinde kendi kendine istifade eder. aklınız herbir
Sözler | Konferans | 724
türkçe veya arapça bir risalenin izahı, başka bir risalede varsa, onu getirip okuyor. risale-i nur'daki gayet ince nükteleri derk eden basiretli alimler de der ki: bir alimin yüksek bir ilmi olabilir, fakat risale-i nur'u cemaate okurken tafsilata girişip eski malumatlarıyla açıklarsa, bu izahatı, risale-i nur'un beyan ettiği asrımızın fehmine uygun ve ihtiyacına tam cevap veren hakikatlerin anlaşılmasında ve tesiratında ve risale-i nur'un mahiyetinin derkinde bir perde olabilir. bunun için, bazı ... böyle okuyorlar. biz de hulasaten deriz ki: risale-i nur, gayet fasih ve vecizdir. sözün kıymeti icazındadır, kısalığındadır. ... ey üstadımız efendimiz, umum kadirşinas insanlar risale-i nur'u ve sizi ebediyen tebcil ve tekrim edeceklerdir. tahkiki iman dersleriyle imanımızı kurtaran cihanbaha ve cihandeğer bir kıymette olan risale-i nur'u bütün ruh u canımızla, bütün mevcudiyetimizle seviyor ve ... asıra, devirden devire intikal edecektir. evet, risale-i nur'daki hakaik-ı kur'aniye öyle bir kuvvettir ki, bu kudret ... çukurlarına yuvarlanarak geberecektir. baki kalanlar, iman ve kur'an nuruyla felah ve necat bulacaklardır. evet, dağları, taşları pamuk ... gibi eritecek derecede olan bu kuvvet-i kur'aniye, dünyayı nur ve saadete gark edecek. bu nur-u kur'an, imanların kurtuluşunda dünyaya hakim ve hükümran olacaktır.
Mektubat | Birinci Mektup | 11
ve hızır ile görüşür. fakat bazen o makam sahibi, yanlış olarak ayn-ı hızır telakki olunur. 1- rahman ve rahim olan Allah'ın adıyla. sadece ondan yardım diliyoruz.
Mektubat | Birinci Mektup | 12
isa aleyhimesselamın tabaka-i hayatlarıdır ki, beşeriyet levazımatından tecerrüdle, melek hayatı gibi bir hayata girerek nurani bir letafet kesb eder. adeta beden-i misali letafetinde ve cesed-i necmi nuraniyetinde olan cism-i dünyevileriyle semavatta bulunurlar. "ahirzamanda hazret-i isa aleyhisselam gelecek, şeriat-i muhammediye (a.s.m.) ile amel edecek" * mealindeki hadisin
Mektubat | Birinci Mektup | 14
çiziyor. cehennem ise, arzın o medar-ı senevisi altındadır demektir. görünmemeleri ve hissedilmemeleri, perdeli ve nursuz ateş olduğu içindir. küre-i arzın seyahat ettiği mesafe-i azimede pek çok mahlukat var ki, nursuz oldukları için görünmezler. kamer, nuru çekildikçe vücudunu kaybettiği gibi, nursuz çok küreler, mahluklar, gözümüzün önünde olup göremiyoruz. cehennem ikidir. biri suğra, biri kübradır.
Mektubat | Birinci Mektup | 15
bu dünyevi, küçücük ve sönük akıl gözüyle o büyük cehennem görülmez. fakat ism-i hakimin nuruyla bakabiliriz. şöyle ki: arzın medar-ı senevisi altında ... ve donanma elektrik lambaları gibi yıldızları saltanat-ı rububiyetine nurani şahitler yapmış, onunla saltanat-ı rububiyetini ve azamet-i kudretini ... iş'al etsin, hararet ve kuvvet versin. yani, alem-i nur olan cennetten yıldızlara nur verip, cehennemden nar ve hararet göndersin; aynı halde, o cehennemin bir kısmını ehl-i azaba
Mektubat | Birinci Mektup | 16
şu silsile-i kainatın iki neticesidir. neticelerin mahalleri, silsilenin iki tarafındadır. süflisi, sakili aşağı tarafında; nuranisi, ulvisi yukarı tarafındadır. hem şu seyl-i şuunatın ve mahsulat-ı maneviye-i arziyenin iki mahzenidir.
Mektubat | Birinci Mektup | 17
görüp, lezzetini ve şevkini ve hayretini ziyadeleştirir. el-baki hüvel baki said nursi 1- "onlar Allah'ı unuttular. Allah da onlara kendi akıbetlerini
Mektubat | İkinci Mektup | 19
almak, ahiretin baki meyvelerini dünyada fani bir surette yemek demektir. said nursi 1- baki olan yalnız Allah'tır.
Mektubat | Üçüncü Mektup | 20
semanın yıldızlarla yaldızlanmış güzel yüzüne baktım; kur'an-ı hakimin kaseminde ulvi bir nur-u i'caz ve parlak bir sırr-ı belagat gördüm. evet, seyyar yıldızlara ve istitar ve intişarlarına
Gösterilen Sayfa
:
33 (321 - 330 arası sonuçlar gösteriliyor.)
Mektubat | Üçüncü Mektup | 21
olduğunu kıyas et. sonra kamere baktım. ayetinin gayet parlak bir nur-u i'cazı ifade ettiğini gördüm. evet, kamerin takdiri ve ... suretini gösterdiğinden, o yeşil sema perdesi arkasında, hayale nurani büyük bir ağacın vücudunu tahayyül ettirir. güya, o ağaçtan bir dalının bir sivri ucu
Mektubat | Üçüncü Mektup | 23
işte, vahdette nihayetsiz suhulet ve kesrette nihayetsiz suubet bulunduğundandır ki, ehl-i san'at ve ticaret, kesrete bir vahdet verir, ta suhulet ve kolaylık olsun. yani, şirketler teşkil ederler. elhasıl, dalalet yolunda nihayetsiz müşkülat var; hidayet ve vahdet yolunda nihayetsiz suhulet var. said nursi
Mektubat | Dördüncü Mektup | 25
işte, birden hatıra gelen şu: dinle de yıldızları, şu hutbe-i şirinine, name-i nurunu hikmet bak ne takrir eylemiş. hep beraber ... bir kadir-i zülcelalin haşmet-i sultanına, birer bürhan-ı nurefşanız biz vücud-u sania, hem vahdete, hem kudrete ... birer nadire-i hikmet, birer dahiye-i hilkat, birer nur alemiyiz biz. böyle yüz bin dille yüz ... mensup birer meczuplarız biz. said nursi haşiye: yani, cennet çiçeklerinin fidanlık ve mezracığı olan
Mektubat | Beşinci Mektup | 27
münasip bir ilaç, bir merhem ve zulümatın tehacümatına maruz heyet-i islamiyeye en nafi bir nur ve dalalet vadilerinde hayrete düşenler için en doğru ... bir tiryak hasiyetini vermiş tasavvurundayım. said nursi baki olan yalnız Allah'tır.
Mektubat | Altıncı Mektup | 28
üç aydır pek yalnız kaldım. bazen on beş yirmi günde bir defa misafir yanımda bulunur. sair vakitlerde yalnızım. hem yirmi güne yakındır dağcılar yakınımda yok dağıldılar. işte gece
Mektubat | Altıncı Mektup | 29
natüvanem, alilem, acizem, ihtiyarem, bi-ihtiyarem, el-aman-guyem, afv-cuyem, meded-hahem, zidergahet ilahi! birden, nur-u iman, feyz-i kur'an, lütf-u rahman imdadıma yetiştiler. o beş karanlıklı gurbetleri, beş nurani ünsiyet dairelerine çevirdiler. lisanım " hasbünAllahü ve nimel-vekil " söyledi. kalbim
Mektubat | Altıncı Mektup | 30
o vakit nefsim dahi "evet, evet. acz ve tevekkülle, fakr ve iltica ile nur kapısı açılır, zulmetler dağılır. dedi. meşhur ... şükrettim. işte, kardeşlerim, karanlıklı bu gurbetler, çendan nur-u imanla nurlandılar; fakat yine bende bir derece hükümlerini icra ettiler ... vazifem bitmiş midir? ta ki rahat-ı kalble kendimi nurlu, zevkli, hakiki bir gurbete atıp, dünyayı unutup, mevlana ... suallerle tasdi etmiştim. said nursi 1- iman ve islamiyet nurundan dolayı Allah'a hamd olsun. 2- o gariplere müjdeler olsun. ( keşfü'l-hafa, 887)
Mektubat | Yedinci Mektup | 33
ve sizlere 'oğlum' dese, ahkam-ı şeriat itibarıyla siz onun evladı olamazsınız." said nursi baki olan yalnız Allah'tır.
Mektubat | Sekizinci Mektup | 34
taliken, şimdilik kendime ait bir hissimi söyleyeceğim. kardeşim, ben errahmanirahim isimlerini öyle bir nur-u azam görüyorum ki, bütün kainatı ihata eder ve ... ebediyesini tatmin edecek ve hadsiz düşmanlarından emin edecek, nurlu ve kuvvetli görünüyorlar. bu iki nur-u azam olan isimlere yetişmek için en mühim bulduğum vesile, fakr ile şükür, acz ile
Mektubat | Sekizinci Mektup | 35
perdesini başına çekiyor." hey aşık efendi! ne hakkın var, sekiz ism-i azamın bir sahife-i nuranisi olan güneşi böyle utandırıyorsun? hem şefkat halistir, ... kur'aniyenin en parlağı olan sure-i yusuf'un en parlak nuru olan hazret-i yakup'un (a.s.) şefkati, ism-i rahman ve ... da dedirir. said nursi 1- "en iyi koruyucu Allah'tır; merhametlilerin en merhametlisi de
Gösterilen Sayfa
:
34 (331 - 340 arası sonuçlar gösteriliyor.)
Mektubat | Dokuzuncu Mektup | 38
etme, inat etme, dünyayı sevme." yani, "fıtratını değiştir" gibi, zahiren onlarca malayutak bir teklifte bulunurlar. eğer deseler ki, "bunların yüzlerini hayırlı şeylere çeviriniz, ... olamaz. felillahi'l-hamdü ve'l-minne kur'an'ın i'caz-ı manevisinin feyziyle, risale-i nur mizanları, din-i islamın ve hakaik-i kur'aniyenin meyvelerini ve neticelerini öyle bir tarzda göstermişlerdir ki,
Mektubat | Dokuzuncu Mektup | 39
validem hükmündedirler. hem köyünüze, hususan senden sözleri işitenlere umumen selam ediyorum. said nursi 1- peygamber olarak gönderdiğin kim varsa iman ettik; kitap
Mektubat | Onuncu Mektup | 42
meydan-ı haşir, içindekilerle beraber bir ağaçtır, bir sümbüldür ve bir mahzendir. evet, nasıl ki nurani bir nokta, sürat-i hareketiyle nurani bir hat olur veya bir daire olur. öyle ... ekberin teşekkülüne medardır. said nursi * bu konuda bazı hadisler: müstedrekü'l hakim, 2:440, fethü'l
Mektubat | On Birinci Mektup | 43
tedai-yi hayalat, tahattur-u faraziyat, bir nevi irtisam-ı gayr-ı ihtiyaridir. irtisam ise, eğer hayırdan ve nuraniyetten olsa, hakikatin hükmü bir derece suretine ve misaline geçer: güneşin ziyası ve harareti, aynadaki
Mektubat | On Birinci Mektup | 45
kur'an-ı hakimin hükmünü, ayn-ı hak ve mahz-ı adalet olduğunu bilirler. said nursi baki olan yalnız Allah'tır.
Mektubat | On İkinci Mektup | 49
o gece burada beraber bulunan bütün dostlara selam ve dua ederim. said nursi baki olan yalnız Allah'tır.
Mektubat | On Üçüncü Mektup | 51
elinde bir hak veya kuvvetli bir esbab bulunsaydı, o vakit onlara karşı da müracaat olunurdu. başlarını yesin, dünyalarını tamamen bıraktığım ve ayaklarına dolaşsın, siyasetlerini büsbütün terk ettiğim halde,
Mektubat | On Üçüncü Mektup | 52
beşeriyeyi düşünmekten men ediyor. şöyle ki: hayat-ı beşeriye bir yolculuktur. şu zamanda, kur'an'ın nuruyla gördüm ki, o yol bir bataklığa girdi. mülevves ... topuzla o sarhoş yirmisini ayıltmaktır. ikincisi, bir nur göstermekle mütehayyirlere selamet yolunu irae etmektir. ben ... o biçare ve mütehayyir olan seksene karşı hakkıyla nur gösterilmiyor. gösterilse de, bir elinde hem sopa, hem nur olduğu için, emniyetsiz oluyor. mütehayyir adam, "acaba nurla beni celb edip topuzla dövmek mi istiyor?" diye telaş eder. hem de bazen arızalarla topuz kırıldığı vakit, nur dahi uçar veya söner. biz öyle insanlarız ki, bir orta
Mektubat | On Üçüncü Mektup | 53
fakat çıkamıyorlar; kurtulmak istiyorlar, yol bulamıyorlar, mütehayyir insanlardır. o topuzlar ise siyaset cereyanlarıdır. o nurlar ise hakaik-i kur'aniyedir. nura karşı kavga edilmez, ona karşı adavet edilmez. sırf şeytan-ı racimden başka ondan nefret eden olmaz. işte, ben de, nur-u kur'an'ı elde tutmak için, deyip, siyaset topuzunu atarak, iki elimle nura sarıldım. gördüm ki, siyaset cereyanlarında, hem muvafıkta, hem muhalifte o nurların aşıkları var. bütün siyaset cereyanlarının ve tarafgirliklerin çok ... said nursi on dördüncü mektup te'lif edilmemiştir.
Mektubat | On Beşinci Mektup | 55
çünkü ziyası, harareti ve misali aynamızda ve elimizdedir. fakat biz ondan uzağız. eğer biz nuraniyet noktasında onun akrebiyetini hissetsek, aynamızdaki misali olan timsaline münasebetimizi anlasak, o vasıtayla onu tanısak;
Gösterilen Sayfa
:
35 (341 - 350 arası sonuçlar gösteriliyor.)
Mektubat | On Beşinci Mektup | 60
ehl-i nifakın başına geçecek, şeriat-ı islamiyenin tahribine çalışacaktır. ona karşı, al-i beyt-i nebevinin silsile-i nuranisine bağlanan ehl-i velayet ve ehl-i kemalin başına geçecek, al-i beytten muhammed mehdi isminde bir zat-ı nurani, o süfyanın şahs-ı manevisi olan cereyan-ı münafıkaneyi öldürüp ... olduğunu bilmek lazım değildir. onun mukarreb ve havassı, nur-u imanla onu tanır. yoksa, bedahet derecesinde herkes onu tanımayacaktır.
Mektubat | On Beşinci Mektup | 61
lehviyatı ve fantaziyeleridir. merkebi ise, şimendifer gibi bir vasıtadır ki, bir başında ateş ocağı bulunur; kendine tabi olmayanları bazen ateşe atar. o merkebin ... ve islamiyete inkılap etmesiyle, çendan alemde ekseriyet-i mutlakaya nurunu neşreder. fakat, yine kıyamet kopmasına yakın, tekrar bir dinsizlik cereyanı baş gösterir, galebe eder
Mektubat | On Beşinci Mektup | 63
kılıcını istimal etmeli, perdeyi yırtmalı, ta onu bulmalı. * said nursi * baki olan yalnız Allah'tır.
Mektubat | On Altıncı Mektup | 66
azaptır. işte, böyle hadsiz bir hayat-ı ebediyeye çalışmayı ve iman gibi kudsi bir nura hizmeti bırakmak, ihtiyarlık zamanında lüzumsuz, tehlikeli siyaset oyuncaklarına atılmak, benim gibi alakasız ve yalnız
Mektubat | On Altıncı Mektup | 75
kur'an'ın feyziyle, hadiminde de şaşırmaz ilmi, susmaz sözü vardır, yanılmaz kalbi, sönmez nuru vardır. çok dostlarla beraber, bana nezaret eden bir kumandan, mükerreren sual ettiler: "neden
Mektubat | On Altıncı Mektup | 77
beni incitiyorsunuz. elbette mahkeme-i kübrada sizinle görüşeceğiz. derim. said nursi 1- "Allah bize yeter; o ne güzel vekildir." (al-i imran suresi: 3:173.)
Mektubat | On Yedinci Mektup | 81
ilahiyenin en latif, en güzel, en hoş, en şirin cilvelerinden olan şefkat, bir iksir-i nuranidir, aşktan çok keskindir. çabuk cenab-ı hakka vusule vesile ... de, sabret. said nursi 1- biz Allah'ın kullarıyız sonunda yine o'na döneceğiz.(bakara suresi: 155,156.)
Mektubat | On Sekizinci Mektup | 88
ve camid esbabı, şu gayet derecede alimane, hakimane, basirane faaliyete karıştırmışlar, dalalet zulümatına düşüp nur-u hakikati bulamamışlar. said nursi 1- "sen 'Allah' de, sonra da bırak onları, daldıkları
Mektubat | On Dokuzuncu Mektup | 89
eser yazmak lazım geldiğinden, müştak olanları, onu bir kere okumasına havale ediyoruz. said nursi ihtar şu risalede çok ehadis-i şerife nakletmişim. yanımda kütüb-ü
Mektubat | On Dokuzuncu Mektup | 91
iktida etmiş ve nısf-ı arz onun hükm-ü manevisi altına girmiş ve istikbal onun getirdiği nurun ziyasıyla bin üç yüz sene ışıklanmış ve beşerin nurani kısmı ve ehl-i imanı mütemadiyen günde beş defa onunla tecdid-i biat edip ona dua-yı
Gösterilen Sayfa
:
36 (351 - 360 arası sonuçlar gösteriliyor.)
Mektubat | On Dokuzuncu Mektup | 96
muhafaza etmek için, hem dehşetli hadiselerde ye'se düşmemek için, hem alem-i islamiyetin bir silsile-i nuraniyesi olan al-i beytine ehl-i imanı manevi raptetmek için mehdiyi haber vermiş. ahirzamanda gelen mehdi
Mektubat | On Dokuzuncu Mektup | 97
bakar. halbuki, o zat-ı mübarekin şahs-ı manevisi ve mahiyet-i kudsiyesi o derece yüksek ve nuranidir ki, siyer ve tarihte beyan olunan evsaf, o ... başını kaldırıp hakiki mahiyetine ve mertebe-i risalette durmuş nurani şahsiyet-i maneviyesine bakmak lazımdır. yoksa, ya hürmetsizlik eder veya şüpheye düşer. şu sırrı izah
Mektubat | On Dokuzuncu Mektup | 98
o zatı düşündüğü vakit, refref'e binip, cebrail'i arkada bırakıp, kab-ı kavseyne koşup giden zat-ı nuranisine hayal gözünü kaldırıp bakmak lazım gelir. yoksa ya hürmetsizlik edecek veya nefs-i emmaresi inanmayacak.
Mektubat | On Dokuzuncu Mektup | 101
eğer denilse: "mübarek islamiyet ve nurani asr-ı saadetin başına gelen o dehşetli, kanlı fitnenin ... kuvve-i anilmerkeziyye ile, pek çok münevver müçtehidleri ve nurani muhaddisleri, kudsi hafızları, asfiyaları, aktabları alem-i islamın aktarına uçurdu, hicret ettirdi. şarktan garba kadar
Mektubat | On Dokuzuncu Mektup | 117
olup taşıyordu. meşiet-i ilahiye ile, hayli zaman o yemekten yedik." acaba niçin bu nurani, yüksek silsile-i rivayetten gelen şu mucize-i berekete, gözünle görmüş gibi inanmıyorsun? evet, buna karşı
Mektubat | On Dokuzuncu Mektup | 120
hükmündedir. çünkü, o mu'cizatı görenler, nübüvveti tasdik etmişler. fakat mucize zuhur ettikçe iman ziyadeleşir, nurun ala nur olur. sekizinci işaret su hususunda tezahür eden bir kısım mu'cizatı beyan eder.
Mektubat | On Dokuzuncu Mektup | 122
on musluk suyun akmasının derecesine çıkamaz. çünkü, taştan su akması mümkündür; adiyat içinde naziri bulunur. fakat et ve kemikten ab-ı kevser gibi suyun kesretle akmasının naziri, adiyat içinde yoktur.
Mektubat | On Dokuzuncu Mektup | 134
ibni hibban, ebu davud, tirmizi gibi kütüb-ü sahiha, müttefikan hazret-i enes'ten, ebu hüreyre'den, osman-ı zinnureynden, aşere-i mübeşşereden said ibni zeyd'den haber veriyorlar ki: resul-i ekrem aleyhissalatü vesselam, ebu bekri's-sıddık, ömerü'l-faruk ve osman-ı zinnureyn ile uhud dağının başına çıktılar. cebel-i uhud, ya onların mehabetlerinden veya kendi sürur ve
Mektubat | On Dokuzuncu Mektup | 146
götürüp kavmine göstersin. resul-i ekrem aleyhissalatü vesselam demiş. iki gözü ortasında bir nur zuhur etmiş, sonra değneği ucuna naklolmuş. bununla "zinnur" diye iştihar bulmuş. işte bu vakıalar ... 3:134; el-heysemi, mecmeu'z-zevaid, 9:203. 4- "Allahım, onu nurlandır." 5- kadı ıyaz, eş-şifa, 1:328; hafaci, şerhu'ş-şifa, 3:134; ali el-kari, şerhu'ş-şifa, 1:662.
Mektubat | On Dokuzuncu Mektup | 151
eliyle yüzündeki kanı silmiş. resul-i ekrem aleyhissalatü vesselamın elinin temas ettiği yer, parlak bir nuraniyet vermiş ki, muhaddisler tabir etmişler. yani, "doru atın alnındaki beyaz gibi," temas yeri
Gösterilen Sayfa
:
37 (361 - 370 arası sonuçlar gösteriliyor.)
Mektubat | On Dokuzuncu Mektup | 158
uzun söylemeye lüzum yok; misalleri çoktur. hem deriz ki: resul-i ekrem aleyhissalatü vesselamın nuruyla, terbiyesiyle ve onun arkasında gitmesiyle, binler şeyh-i geylani gibi aktablar, asfiyalar, melaikeler ve cinlerle
Mektubat | On Dokuzuncu Mektup | 163
ve herhalde, onların dinlerini nesheden ve kainatın şeklini değiştiren ve yerin yarısını getirdiği bir nurla ışıklandıran bir zattan bahsetmeleri, zaruri ve katidir. evet, küçük hadiseleri haber veren o kitaplar,
Mektubat | On Dokuzuncu Mektup | 169
dahi, ruhu'l-eminin talimi veçhile nasa talim eyleyecek ve beynennas hak ile hükmedecektir. o bir nurdur, halkı zulümattan çıkaracaktır. rabbin bana kablelvuku bildirdiği şeyi ben de size bildiriyorum."
Mektubat | On Dokuzuncu Mektup | 175
kahinlik vasıtasıyla, resul-i ekrem aleyhissalatü vesselamın nübüvvetini gaibden haber almış. bidayet-i islamiyette, hazret-i osman-ı zinnureyn'e demiş ki: "sen git, iman et." osman bidayette ... nebhani, hüccetüllah ale'l-alemin, 181. 3- "hak geldi, nur saçtı. batıl ise, mahvoldu, kökü kazındı." ali el-kari, şerhu'ş-şifa, 1:748; süyuti, el-hasaisü'l-kübra, 1:252.
Mektubat | On Dokuzuncu Mektup | 176
yanında bulunan osman ibni as'ın annesi, hem abdurrahman ibni avf'ın annesinin gördükleri azim bir nurdur ki, üçü de demişler: "veladeti anında biz öyle bir nur gördük ki, o nur maşrık ve mağribi bize aydınlattırdı." 1- eş-şifa (tahkik: m.
Mektubat | On Dokuzuncu Mektup | 179
söz olan miraç risalesine havale ederiz. çünkü o risale, o mucize-i kübrayı, ne kadar nurani ve ali ve doğru olduğunu kati bürhanlarla, hatta mülhidlere karşı da ispat etmiştir. yalnız,
Mektubat | On Dokuzuncu Mektup | 182
nakıs kalmıştır. fakat bu veçh-i i'cazı yirmi dokuzuncu ve otuzuncu mektuplarda* gayet parlak ve nurani ve zahir ve bahir gösterilmiştir; hatta körler de görebilir. o veçh-i i'cazı gösterecek bir
Mektubat | On Dokuzuncu Mektup | 184
ve hadisat-ı alemin ahvaline vakıf olanları hurafattan ve yalandan kurtarıp, hakiki hadisat-ı maziyeyi ve nurlu olan vekayi-i alemi onlara ders verdi. işte bu dört tabaka, kur'an'a karşı kemal-i
Mektubat | On Dokuzuncu Mektup | 187
arabinin tercümesi ve meali şudur ki: yani, kur'an-ı mu'cizü'l-beyanın altı ciheti parlaktır ve nurludur. evham ve şübehat içine giremez. çünkü arkası arşa dayanıyor; o cihette nur-u vahiy var. önünde ve hedefinde saadet-i dareyn var. ebede, ahirete el atmış, cennet ve saadet nuru var. üstünde sikke-i i'caz parlıyor. altında bürhan ve delil direkleri var. içi halis hidayet;
Mektubat | On Dokuzuncu Mektup | 188
bak, her asırda ne kadar asfiya ve evliya gibi mükemmel ve kamil zihayat ve zinur meyveler vermiş. hem hadsiz müteferrik emarelerden neş'et eden bir hads ve kanaatle, kur'an,
Gösterilen Sayfa
:
38 (371 - 380 arası sonuçlar gösteriliyor.)
Mektubat | On Dokuzuncu Mektup | 189
bize dünyada bir dost, kabirde ünsiyetli bir yoldaş, kıyamette bir şefaatçi, sırat üzerinde bir nur, cehennem ateşine karşı bir siper ve örtü, cennette ... Allahım! kalblerimizi ve kabirlerimizi iman ve kur'an nuruyla nurlandır. üzerine kur'an indirilen zatın-rahman-ı hannan'ın salat ve selamı onun ve alinin üzerine olsun-hakkı ve
Mektubat | On Dokuzuncu Mektup | 190
ve hakkaniyetine bir nokta-i istinad teşkil eder. hem onun terbiyesi ve irşadı ve nur-u şeriatiyle kemal bulan bütün evliya ve asfiyanın sultanı ve üstadıdır. öyleyse, onların sırr-ı kerametlerini
Mektubat | On Dokuzuncu Mektup | 193
isminde bir yanlış bulunsa, tashih edilerek müsamaha ile bakmalarını ihvanlarımdan rica ediyorum. said nursi evet, biz müsveddeyi yazıyorduk. üstadımız da söylüyordu. yanında hiç kitap yoktu; hiç
Mektubat | On Dokuzuncu Mektup | 194
var. birisi şu kitab-ı kainattır ki, bir nebze, şehadetini on üç lem'a ile, arabi nur risalesinden on üçüncü dersten işittik; birisi şu kitab-ı ... hayattar kökleri, bütün evliya taravettar semereleri bir şecere-i nuraniyedir ki, herbir davasını, mu'cizatlarına istinad eden bütün enbiya ... yani mazi ve müstakbel taraflarında saf tutan o nurani zakirler, aynı kelimeyi tekrar ederek, icma ile manen derler. hangi vehmin
Mektubat | On Dokuzuncu Mektup | 195
ikinci reşha: o nurani bürhan-ı tevhid, nasıl ki iki cenahın icma ve ... bir ziya-i hakikat neşreder ki, eğer onun o nurani daire-i hakikat-i irşadından hariç bir surette kainata baksan, ... yetimler hükmünde görürsün. şimdi bak, onun neşrettiği nur ile, matemhane-i umumi, şevk u cezbe içinde bir ... şakir suretine girdi. beşinci reşha: hem o nur ile; kainattaki harekat, tenevvüat, tebeddülat, tegayyürat, manasızlıktan ve ... hüzün ve elem ve gam olan aklı o nur ile nurlandığı vakit, insan bütün hayvanat, bütün mahlukat üstüne çıkar. o nurlanmış acz, fakr, akılla niyaz ile nazenin bir sultan ve fizar ile nazdar bir halife-i zemin olur. demek, o nur olmazsa, kainat da, insan da, hatta herşey dahi hiçe iner. evet, elbette böyle bedi
Mektubat | On Dokuzuncu Mektup | 196
yani ubudiyeti cihetiyle, onu bir misal-i muhabbet, bir timsal-i rahmet, bir şeref-i insaniyet, en nurani bir semere-i şecere-i hilkat göreceksin; şöyle baksan, yani ... işte, bak: nasıl berk-i hatif gibi, onun nuru şarktan garbı tuttu. ve nısf-ı arz ve hums-u beşer onun hediye-i hidayetini kabul edip
Mektubat | On Dokuzuncu Mektup | 198
bir cemaat-i uzmada niyaz ediyor ki, güya beniadem'in zaman-ı adem'den asrımıza, kıyamete kadar bütün nurani kamil insanlar, ona ittiba ile iktida edip duasına amin diyorlar. hem bak, öyle
Mektubat | On Dokuzuncu Mektup | 202
şaşaa-i suriyesine aldanıp, kur'an'ın gayet mu'ciznüma beyanına karşı hürmetsizlik etme. ihtar: arabi risale-i nur'da on dördüncü reşhanın altı katresi, bahusus dördüncü katrenin ... said nursi 1- Allahım! kur'an'ı, ... dünyada yoldaş, kabirde arkadaş, kıyamette şefaatçi, sırat üzerinde nur, cehenneme karşı perde ve örtü, cennette arkadaş ve bütün hayırlara bizi sevk eden rehber
Mektubat | On Dokuzuncu Mektup | 206
o arzlının risaletine öyle bir mu'cize gösterildi ki, zat-ı ahmediye (a.s.m.), kamerin açılmış iki nurani kanadı gibi, risalet ve velayet gibi iki nurani kanadıyla, iki ziyadar cenah ile, evc-i kemalata uçmuş, ta kab-ı kavseyne çıkmış; hem ehl-i
Mektubat | On Dokuzuncu Mektup | 210
hak, nefs-i hakikat ve mahz-ı hikmettir. haşiye said nursi 1- bir şeye sebep olan, onu işleyen gibidir. ["hayrın
Gösterilen Sayfa
:
39 (381 - 390 arası sonuçlar gösteriliyor.)
Mektubat | On Dokuzuncu Mektup | 211
ile bir saadet-i beşeriye asrı olmuş. çünkü, en bedevi, en ümmi bir kavmi getirdiği nur vasıtasıyla kısa bir zamanda dünyaya üstad ve hakim eylemiş. hem, kendi aklına dedi:
Mektubat | On Dokuzuncu Mektup | 212
halıkının sözü bulunduğu, kuvvetli delilleriyle beraber "yirmi beşinci söz" ve "mucizat-ı, kur'aniye" namlarındaki risale-i nurun bir güneşi olan meşhur bir risalede tafsilen beyan ... onlardan daha mükemmel, ne bulunmuş ve ne de bulunur. çünkü, ümmi bir zatta (a.s.m.) zuhur eden o şeriat, on dört asrı ve nev-i
Mektubat | On Dokuzuncu Mektup | 213
ve risaletine icma ve ittifakla şehadet ediyorlar. ve alem-i gaybdan verdiği haberlerin bir kısmını nur-u velayetle müşahede etmeleri ve umumunu nur-u iman ile ya ilmelyakin veya aynelyakin veya hakkalyakin suretinde itikad ve tasdik etmeleri, üstadları
Mektubat | On Dokuzuncu Mektup | 214
sözlerinin hakikat olduğuna ittifakla şehadetleri, gündüz gibi bir hüccet-i risaleti ve sadıkıyetidir. mesela, risale-i nur yüz parçası ile bu zatın sadakatinin birtek bürhanıdır. yedincisi: al ve ashab namında
Mektubat | On Dokuzuncu Mektup | 215
ve evliya-i azimeyi cami ve al-i muhammed (aleyhissalatü vesselam) namıyla şöhretşiar-ı alem olan cemaat-i nuraniyenin icma ile tasdikleridir. · ikincisi: bedevi bir kavim ve ümmi bir muhitte, hayat-ı
Mektubat | On Dokuzuncu Mektup | 216
işte, asr-ı saadette aklıyla beraber seyahat eden dünya misafiri ve hayat yolcusunun o medrese-i nuraniyeden aldığı derse kısa bir işaret olarak, birinci makamın ... denilmiştir. said nursi 1- Allah'tan başka hiçbir ilah yoktur. o öyle bir
Mektubat | Yirminci Mektup | 218
birer müjde var. ve o müjdede birer şifa ve o şifada birer lezzet-i maneviye bulunur. birinci kelime ta şöyle bir müjde var ki: hadsiz hacata
Mektubat | Yirminci Mektup | 223
siz fenaya değil, bekaya gidiyorsunuz. ademe değil, vücud-u daimiye sevk olunuyorsunuz. zulümata değil, alem-i nura giriyorsunuz. sahip ve malik-i hakikinin tarafına gidiyorsunuz. ve sultan-ı ezeli nin payitahtına dönüyorsunuz. kesrette
Mektubat | Yirminci Mektup | 230
sakfı ulvi yıldızlarla yaldızlanmış, zemini ziynetli mevcudatla şenlenmiş surette görünüyor. işte şu bağistandaki muntazam nurani ecram-ı ulviye ve hikmetli ve ziynetli mevcudat-ı süfliye, umumen herbiri, lisan-ı mahsusuyla derler ki:
Mektubat | Yirminci Mektup | 232
yani, hayat veren yalnız odur. öyleyse, herşeyin halıkı dahi yalnız odur. çünkü, kainatın ruhu, nuru, mayası, esası, neticesi, hülasası hayattır. hayatı veren kim ise, bütün kainatın halıkı da odur.
Gösterilen Sayfa
:
40 (391 - 400 arası sonuçlar gösteriliyor.)
Mektubat | Yirminci Mektup | 234
hayy-ı bakinin beka ve devamına şehadet ederler. evet, şu mevcudat, aynalardır. fakat zulmet nura ayna olduğu gibi, hem karanlık ne derece şiddetliyse o derece nurun parlamasını gösterdiği gibi, çok cihetlerle zıddiyet noktasında aynadarlık ederler. mesela, nasıl ki mevcudat acziyle
Mektubat | Yirminci Mektup | 235
perdesiz, güneşe karşı zemin yüzündeki eşya, güneşi görmemesi kabil olmadığı gibi, o alim-i zülcelalin nur-u ilmine karşı eşyanın gizlenmesi, bin derece daha gayr-ı ... şu aciz insan, şu şuursuz röntgen şuaı gibi zinurlar, hadis, nakıs ve arızi oldukları halde, onların nurları, mukabilindeki herşeyi görüp nüfuz ederlerse, elbette vacib ve muhit ve zati olan nur-u ilm-i ezeliden hiçbir şey gizlenemez ve haricinde kalamaz. şu hakikate işaret eden, kainatın had
Mektubat | Yirminci Mektup | 238
beka-i ruh ve haşre dair yirmi dokuzuncu sözde haşir meselesinde, ikinci esasın beyanında zikredilen nuraniyet sırrı, şeffafiyet sırrı, mukabele sırrı, muvazene sırrı, intizam sırrı, itaat sırrı, tecerrüd sırrı, altı
Mektubat | Yirminci Mektup | 240
kudretinde çevrilir. şu sırrı başka sözlerde izah ettiğimiz gibi, deriz ki: nasıl ki nuraniyet itibarıyla bir derece kayıtsız olan güneşin timsali herbir cilalı, parlak şeyde temessül eder. binlerle, milyonlarla aynalar nuruna mukabil gelse, birtek ayna gibi, inkısam etmeden, bizzat herbirinde cilve-i misaliyesi bulunur. eğer aynanın istidadı olsa, güneş, azametiyle onda asarını ... işte, , şu kainat sani-i zülcelalinin, nur olan bütün sıfatıyla ve nurani olan bütün esmasıyla, teveccüh-ü ehadiyet sırrıyla öyle bir tecellisi var ki, hiçbir yerde olmadığı
Mektubat | Yirminci Mektup | 246
temsil: mesela şeffaf, parlak bir zerrecik, bizzat kendi başıyla bir kibrit başı kadar bir nur içinde yerleşmez ve ona masdar olamaz. kendi cirmi kadar ve mahiyeti miktarınca, bil'asale, cüz'i, zerre gibi bir nuru olabilir. fakat o zerrecik, güneşe intisap edip, ona karşı gözünü açıp baksa, o vakit
Mektubat | Yirmi İkinci Mektup | 254
ikinci vecih hem hikmet nazarında dahi zulümdür. zira malumdur ki, adavet ve muhabbet, nur ve zulmet gibi zıttırlar. ikisi, mana-yı hakikisinde olarak ... bulunmakla, uhuvvetkarane bir münasebet hissedersin. halbuki, imanın verdiği nur ve şuurla ve sana gösterdiği ve bildirdiği esma-i ilahiye adedince vahdet alakaları ve ittifak
Mektubat | Yirmi İkinci Mektup | 255
ondan ders alıp şer işlese, o başka meseledir. muhabbetin esbabı olan iyilikler, muhabbet gibi nurdur; sirayet ve in'ikas etmek, şe'nidir. ve ondandır ki, "dostun dostu dosttur" sözü durub-u emsal
Mektubat | Yirmi İkinci Mektup | 264
sene cebren bize tutturdu. "hem yirmi dört saatte birtek saati, hoş ve ulvi, nurani ve faydalı bir nevi talimat-ı rabbaniyeyi bizden istedi. biz tembellik edip o namazı ve
Mektubat | Yirmi İkinci Mektup | 265
kin ve isyan çıkar. iki tabaka-i beşer, daimi bir mücadele-i maneviyede, bir keşmekeş-i ihtilafta bulunur. gele gele, ta rusya'da olduğu gibi, sa'y ve sermaye mücadelesi suretinde boğuşmaya başlar.
Mektubat | Yirmi İkinci Mektup | 268
ne vakit rast gelse, "beni helal et" demeli. said nursi 1- Allahım, bizi ve gıybetini ettiğimiz zatı mağfiret et. 2-
Gösterilen Sayfa
:
41 (401 - 410 arası sonuçlar gösteriliyor.)
Mektubat | Yirmi Üçüncü Mektup | 269
etmesin. inşaAllah, neşrettiğin miktar bir rahmete mazhar olduğu zaman, pek bereketli bir surette o nurlu çekirdekler, kesretli çiçekler açacaklar. 1- onun adıyla. o her kusurdan
Mektubat | Yirmi Üçüncü Mektup | 274
dahi ona gaflet vermiyor, onu meftun etmiyor; yine ahireti istiyor. said nursi baki olan yalnız Allah'tır.
Mektubat | Yirmi Dördüncü Mektup | 275
ve hiçbiri memnun olmayarak firaklarında hangi şefkat ve merhamet var, hangi hikmet ve maslahat bulunur, hangi lütuf ve merhamet yerleşebilir? elcevap: dai ve muktaziyi gösteren beş remizle ve
Mektubat | Yirmi Dördüncü Mektup | 278
kudretten daire-i ilme geçiyor, alem-i şehadetten alem-i gayba gidiyor, alem-i tagayyür ve fenadan alem-i nura, bekaya müteveccih oluyor. hakikat nokta-i nazarında, eşyadaki ... ve o sani-i hakimin dünyadan daha güzel, daha nurani olan alem-i berzah, alem-i misal, alem-i ervah gibi diğer menzillerine, başka memleketlerine bir seyr
Mektubat | Yirmi Dördüncü Mektup | 279
işte, her mü'min, derecesine göre, nur-u kur'an ve sırr-ı iman ile, bütün mevcudatın saadetleriyle ... rabbaniye olmalarıyla mesut olabilir ve dünya kadar bir nur kazanabilir. herkes derecesine göre bu nurdan istifade eder. eğer ehl-i dalalet ise, kendi elemiyle beraber, bütün mevcudatın helaketiyle ve
Mektubat | Yirmi Dördüncü Mektup | 283
ağaç, birbirinin üstündeki dalları semere verir. öyle de, herbir zihayatın, beş takaba muhtelif gayeleri bulunur ve hikmetleri var. ey insan-ı fani! senin cüz'i bir çekirdek hükmündeki kendi hakikatini,
Mektubat | Yirmi Dördüncü Mektup | 285
bir memnuniyet, bir sevinç-tabirde hata olmasın-hadsiz bir lezzet-i mukaddese, bir ferah-ı münezzeh, şuunat-ı rububiyetinde bulunur ki, onların asarı bilmüşahede görünüyor. işte o şuunat iktiza ettikleri hayretnüma faaliyet içinde, mevcudat,
Mektubat | Yirmi Dördüncü Mektup | 286
yazdırır. ve mahlukat-ı arziyeyi, rububiyeti noktasında, havayı emir ve iradesine bir nevi arş, ve nur'unsurunu ilim ve hikmetine diğer bir arş, ve suyu ... remizde ve beş işarette gösterilen parlak hakikat-i aliye, nur-u kur'an ile görünür ve imanın kuvvetiyle sahip olunabilir. ... memludür; yalnız kısacık bir zaman-ı halde bir hazin nur-u vücut bulabilir. fakat sırr-ı kur'an ve nur-u iman ile, ezelden ebede kadar bir nur-u vücut görünür, ona alakadar olur ve onunla saadet-i ebediyesini temin eder.
Mektubat | Yirmi Dördüncü Mektup | 291
edildi" denilir. hem bazen kendi dünyasının saadeti için dua eder. duası ahiret için kabul olunur. "duası reddedildi" denilmez. belki, "daha evla bir surette kabul edildi" denilir, ve hakeza..
Mektubat | Yirmi Dördüncü Mektup | 292
de ondan bekliyorum, ondan istiyorum." işte, duanın verdiği halis tevhidin genişliğine ve gösterdiği nur-u imanın halavet ve safiliğine bak, sırrını anla ve
Gösterilen Sayfa
:
42 (411 - 420 arası sonuçlar gösteriliyor.)
Mektubat | Yirmi Dördüncü Mektup | 293
ediyor. hakikat şu olmak gerektir ki: alem-i bekanın mahlukları, resul-i ekrem aleyhissalatü vesselamın nuruyla pek alakadardırlar. çünkü, onun getirdiği nur iledir ki, cennet ve dar-ı ahiret, cin ve ... yanında me'va cenneti vardır. o zaman sidre'yi Allah'ın nuru kaplamıştı. göz ne şaştı, ne de başka bir şeye baktı. and olsun ki rabbinin
Mektubat | Yirmi Dördüncü Mektup | 295
biz, hayalimizle o muhaverelerden o hakikatleri alamayız; belki kalbimizle heyecanlı bir zevk-i imani ve nurani bir neşe-i ruhani alabiliriz. çünkü, nasıl cenab-ı hakkın zat ve sıfatında nazir ve şebih
Mektubat | Yirmi Dördüncü Mektup | 297
reis ve seyyid ve imam ve şefi telakki eden mü'minlere ne kadar zevkli, fahirli, nurlu, neşeli, hayırlı bir müsamere-i ulviye-i diniye olduğunu anla. ... said nursi * * * yirmi beşinci mektup te'lif edilmemiştir.
Mektubat | Yirmi Altıncı Mektup | 299
vakit anladım ki, benimle konuşan şeytandır; beni vartaya yuvarlandırıyor. kur'an'dan istimdad ettim. birden, bir nur kalbime geldi, müdafaaya kati bir kuvvet verdi. o vakit, şöylece şeytana karşı münazara başladı.
Mektubat | Yirmi Altıncı Mektup | 300
için, bir beşer, din namına böyle birşey yapmak mümkün değil mi?" cevaben, kur'an'ın nuruyla dedim ki: evvela: dindar bir adam, din muhabbeti için, "hak böyledir, hakikat budur,
Mektubat | Yirmi Altıncı Mektup | 307
vakar gösterse, tekebbür olur. ve hakeza.. demek bir insanın, vazifesi itibarıyla bir şahsiyeti bulunur ki, hakiki şahsiyetiyle çok noktalarda muhalif düşer. eğer o vazife sahibi o vazifeye hakiki
Mektubat | Yirmi Altıncı Mektup | 311
cenup efradları içinde düşman olarak yoktur ki, onlara karşı cephe alınsın. cenuptan gelen kur'an nuru var; islamiyet ziyası gelmiş; o içimizde vardır ve her yerde bulunur. işte o dindaşlara adavet ise, dolayısıyla islamiyete, kur'an'a dokunur. islamiyet ve kur'an'a karşı adavet ise, bütün bu vatandaşların hayat-ı dünyeviye ve hayat-ı uhreviyesine
Mektubat | Yirmi Altıncı Mektup | 314
iken, bütün avrupa'nın büyük devletlerine karşı hayatını ve mevcudiyetini muhafaza ettiren, şu devletin ordusundaki nur-u kur'an'dan gelen şu fikirdir: "ben ölürsem şehidim, öldürsem ... müteveccih oldukları hayat-ı berzahiyeye ve uhreviyeye karşı bir nur, bir teselli, bir şefkat isterler ve hamiyetkar mübarek ... cemaatini, muvakkat arızalarla inşaAllah perişan etmez. yine o nuru ışıklandırır ve vazifesini idame ettirir.
Mektubat | Yirmi Altıncı Mektup | 317
ikinci mesele eski hocanın sual ettiği üç meselenin izahatı, risale-i nur'un eczalarında vardır. şimdilik icmali bir işaret edeceğiz. ... verir, hem huzur-u etemmi kazandırır ki, inşaAllah, risale-i nur'un bütün eczaları, o kur'an-ı mu'cizü'l-beyanın cadde-i nuranisinde birer elektrik lambası hizmetini görüyorlar. hem, muhyiddin-i arabi'nin nazarına fahreddin razi'nin ilm-i kelam
Mektubat | Yirmi Altıncı Mektup | 319
hergün başka bir alem kapısını açıyor. iman ise, hem o şahıstaki her ferdin nur-u hayatıdır, hem girdiği alemin ziyasıdır. ise, o nuru açar bir anahtardır. hem insanda madem nefis, ... ederek, çok hileleri ederler, şüphe ve vesveselerle iman nurunu kaparlar. hem zahir-i şeriate muhalif düşen ve hatta bazı imamlar nazarında küfür derecesinde
Gösterilen Sayfa
:
43 (421 - 430 arası sonuçlar gösteriliyor.)
Mektubat | Yirmi Altıncı Mektup | 321
ve manevi rızkını ummadığı tarzda veriyor, ve hakeza.. demek, muhyi kimin ismi ise, kainatta nurlu ve muhit olan hakim ismi de onundur ve bütün mahlukatı şefkatle terbiye eden rahim
Mektubat | Yirmi Altıncı Mektup | 322
beşerin medar-ı şerefi olan muhammed aleyhissalatü vesselamı inkar eden adam, elbette hiçbir cihette hiçbir nura mazhar olamaz ve Allah'ı tanımaz. her ne ise, şimdilik bu kadar yeter. altıncı
Mektubat | Yirmi Altıncı Mektup | 323
meydanı, o minare başından ta kuyu dibine kadar uzun bir mesafedir. hizbullah denilen ehl-i nur cemaati, yüksek nazarlı olanlara, o müezzin zatı minare başında gösteriyorlar. ve nazarları o dereceye
Mektubat | Yirmi Altıncı Mektup | 327
nasıl müslüman olurlar, nasıl "akıllı adam" denilirler? ve öyle heriflerin tembelliklerinin hatırı için o nur menbalarının mahfazalarını bozmak kar-ı akıl değildir. hem ... sirayet eden ve imtizaç eden meal-i icmali, çok nurlara ve feyizlere medardır. bahusus, tekellüm-ü ilahi haysiyetiyle aldığı kudsiyet ve o kudsiyetten gelen feyizler ve nurlar çok ehemmiyetlidir. elhasıl: zaruriyat-ı diniye mahfazaları olan elfaz-ı kudsiye-i ilahiyenin yerine hiçbir şey
Mektubat | Yirmi Altıncı Mektup | 329
rahmet-i ilahiyeye teslim ediyorum ki, dua vaktinde "ihveti ve ihvani" dediğim vakit onlar içinde bulunur. ben bilmezsem, rahmet-i ilahiye onları biliyor ve görüyor. eğer dost ise ve feraizi kılar
Mektubat | Yirmi Altıncı Mektup | 330
yirmi yedinci mektup bu mektup, risale-i nur müellifinin talebelerine yazdığı ayn-ı hakikat ve çok letafetli, güzel mektupları ile, risale-i nur talebelerinin üstadlarına ve bazen birbirlerine yazdıkları ve risale-i nur'un mütalaasından aldıkları parlak feyizlerini ifade eden çok zengin bir mektup olup, bu mecmuanın üç
Mektubat | Yirmi Sekizinci Mektup | 336
birinci meslek: azrail aleyhisselam, herkesin ruhunu kabzeder. bir iş bir işe mani olmaz. çünkü nuranidir. nurani bir şey, hadsiz aynalar vasıtasıyla hadsiz yerlerde bizzat bulunabilir ve temessül eder. nuraninin temessülatı, o nurani zatın hassasına maliktir; onun aynı sayılır, gayrı değildir. güneşin aynalardaki misalleri güneşin ziya ve
Mektubat | Yirmi Sekizinci Mektup | 338
diyorsun. halbuki, aklımız ilme muhtaç olduğu gibi, kalbimiz dahi bir feyiz ister, ruhumuz bir nur ister, ve hakeza, çok cihetle çok şeyler istiyoruz. seni hacatımıza yarayacak adam zannedip senin
Mektubat | Yirmi Sekizinci Mektup | 340
o ab-ı hayatı, yine onun feyziyle gösterebiliriz. demek, kur'an'dan gelen o sözler ve o nurlar, yalnız akli mesail-i ilmiye değil, belki kalbi, ruhi, ... kısa tarik şudur. demek, hakaik-i kur'aniyeden tereşşuh eden nurlar ve o nurlara tercümanlık eden sözler, o hassaya malik olabilirler ve ... tecrübatımla kanaatim gelmiş ki, sözler ve kur'an'dan gelen nurlar, aklıma ders verdiği gibi, kalbime de iman hali telkin ediyor, ruhuma iman zevki veriyor,
Mektubat | Yirmi Sekizinci Mektup | 342
en mühim ve müessir tarikat olan nakşi tarikatinden ziyade himmet ve medet, feyiz ve nuru, esrar-ı kur'aniyenin tercümanı olan nurlu sözlerde bulmuştur. beşinci misal: kardeşim abdülmecid, biraderzadem ... satan ve gösteren eczacı ve dellal ne halde bulunursa bulunsun, adi olsun, müflis olsun, zengin olsun, makam ... istimdat etmem ve medet istemem benim hakkımdır. onlar, nurlardan aldıkları feyze kanaat etmek, onların üstünde haktır.
Gösterilen Sayfa
:
44 (431 - 440 arası sonuçlar gösteriliyor.)
Mektubat | Yirmi Sekizinci Mektup | 345
tokada müstehaktır. 1- zalimlere meyletmeyin. aksi halde ateş size de dokunur. (hud suresi: 113)
Mektubat | Yirmi Sekizinci Mektup | 346
üçüncü nokta sual: "madem kur'an-ı hakimin feyziyle ve nuruyla en mütemerrid ve müteannid dinsizleri ıslah ve irşad ... çünkü bu işleri yapanlar, kaç defa hakikati risale-i nur'dan işittiler. ve bilerek, hakikatleri zındıka dalaletlerine karşı çürütmek istiyorlar. böyleler, yılan gibi zehirden lezzet
Mektubat | Yirmi Sekizinci Mektup | 350
fihriste-i umumiyesi, namazdır. hem şükür içinde safi bir iman var; halis bir tevhid bulunur. çünkü, bir elmayı yiyen ve "elhamdülillah" diyen adam, ... şükretse, o yediği nimet, o şükür vasıtasıyla bir nur olur, uhrevi bir meyve-i cennet olur. verdiği lezzetle, cenab-ı hakkın iltifat-ı rahmetinin eseri olduğunu
Mektubat | Yirmi Sekizinci Mektup | 354
mezhebler ne kadar batıl da olsalar, içinde ukde-i hayatiyesi hükmünde bir hak, bir hakikat bulunur. eğer asarına ve neticelerine hükmeden hak ve hakikat ise ve menfi cihetleri müsbet cihetlerine
Mektubat | Yirmi Sekizinci Mektup | 359
zat, eski velilerin gaybi işaretlerinden istihraç etmiş ve kanaati gelmiş ki, "şark tarafından bir nur zuhur edecek, bid'alar zulümatını dağıtacak." ben böyle bir nurun zuhuruna çok intizar ettim ve ediyorum. fakat çiçekler ... lazım gelir. ve anladık ki, bu hizmetimizle o nurani zatlara zemin ihzar ediyoruz. madem kendimize ait değil; elbette, sözler namındaki nurlara ait olan inayat-ı ilahiyeyi beyan etmekte medar-i fahir ve gurur olamaz; belki medar-ı hamd
Mektubat | Yirmi Sekizinci Mektup | 360
kur'aniyenin bir tercümanı olan yirmi beşinci söz ve kur'an'ın bir nevi tefsiri olan risale-i nur eczalarında tevafukat, umum kitapların fevkınde bir derece-i garabet ... cemaat ise-hulusi'nin tabiriyle- telsiz telgrafın ahizeleri hükmünde ve-sabrinin tabiriyle-nur fabrikasının elektriklerini yetiştiren makineler hükmünde ayrı ayrı meziyetleri ve kıymettar muhtelif hasiyetleriyle beraber-yine sabri'nin
Mektubat | Yirmi Sekizinci Mektup | 361
var ve ben görüyorum, fakat herkese ve umuma gösteremiyorum. üçüncü işaret: risale-i nur eczaları, bütün mühim hakaik-i imaniye ve kur'aniyeyi, hatta en muannide karşı dahi parlak bir
Mektubat | Yirmi Sekizinci Mektup | 365
kur'an'dan yazdığın sözlerde bir kuvvet, bir tesir var ki, müfessirlerin ve ariflerin sözlerinde nadiren bulunur? bazen bir satırda bir sayfa kadar kuvvet var; bir sayfada bir kitap kadar tesir
Mektubat | Yirmi Sekizinci Mektup | 369
ledün ilminin zübde-i pakidir bu, sümmettedarik tasannuf değil. bu bir hikmet-i nur-u irfandır ki ehva ve lağv ve tefelsüf ... sözüm doğrudur, bir teellüf değil. için nurudur, lafza akseylemiş, bir iki satırda teradüf değil. ... babda ne dense tezauf değil. said-i bediüzzaman-ı nursi beyanı bedidir, taattuf değil. teselliye ermemiş elinde kalem, eder arz-ı didar,
Mektubat | Yirmi Sekizinci Mektup | 373
altıncı sözde ve otuz bir ve otuz ikide katiyen ispat edilmiştir ki, bir zat, nuraniyet sırrıyla, bir dakikada binler yerde bulunup milyonlar adamlarla ... gelir. hamisen: rehber ise, senin gibi kur'an'ın nuru altına girenlere, kur'an'dır. 'lerin, 'ların, ... kadar doğru bir rehber, ne kadar kudsi bir nur olduğunu gör. sadisen: ehl-i cennet ve ehl-i cehennemin libasları ise, yirmi sekizinci sözde
Gösterilen Sayfa
:
45 (441 - 450 arası sonuçlar gösteriliyor.)
Mektubat | Yirmi Sekizinci Mektup | 374
elbette hazret-i ibrahim aleyhisselamdan gelen ve resul-i ekrem aleyhissalatü vesselamı netice veren bir silsile-i nuraniyeyi teşkil eden efrad, elbette din-i hak nurundan lakayt kalmamışlar ve zulümat-ı küfre mağlup olmamışlar. fakat zaman-ı fetrette,
Mektubat | Yirmi Sekizinci Mektup | 375
bir müşirin yüzbaşı rütbesinde olan pederi, huzuruna girmesi, birbirine zıt iki hissin taht-ı tesirinde bulunur. padişah, o müşir olan yaver-i ekremine merhameten, pederini onun maiyetine vermiyor.
Mektubat | Yirmi Dokuzuncu Mektup | 382
kadar hakikatleri ders verir. altıncı nükte: bu manayı tenvir için, kendi başımdan geçmiş nurlu bir hali ve hakikatli bir hayali söylüyorum. şöyle ki: bir vakit
Mektubat | Yirmi Dokuzuncu Mektup | 384
alişanından aldığı bir kuvvet-i ulviyet, cezalet ve belagat içinde, parlak, hem pek parlak bir nur-u i'cazı içinde gördüm. o vakit, değil umum kur'an, ... gibi bazı harfleri dahi mühim hakikatlerin nurlu anahtarlarıdır. kalb ve hayal, o nun-u ... 1- iman ve kur'an nurundan dolayı Allah'a hamd olsun. 2- kulluk ederiz 3- yardım dileriz. 4- ancak
Mektubat | Yirmi Dokuzuncu Mektup | 385
mazi tarafına göçüp giden kafile-i beşer içinde gayet nurani, parlak enbiya, sıddıkin, şüheda, evliya, salihin kafilelerini gördüm ... istikbali tenvir eden ve kemal-i selametle giden bu nurani kafile-i uzmaya iltihak etmemek, ne kadar hasaret ve ... icad etmekle o kafile-i uzmadan inhiraf eden, nereden nur bulabilir, hangi yoldan gidebilir?" resul-i ekrem aleyhissalatü ... cilt, bir deri hükmündedir. onların soyulmasıyla, maanideki bir nuraniyet, muvakkaten çıplak, bir derece görünür. fakat, ciltten cüda ... zulmetli kalb ve kafalarda beşeri postunu bırakıp gider. nur uçar, dumanı kalır. her ne ise.. sekizinci ... saadetten şimdiye kadar bütün eazım-ı islamın bağlandığı o nurani zincirleri koparmaya, tahrip ve tahrif etmeye çalışanlar ve yardım edenler, düşünsünler ki, ne kadar
Mektubat | Yirmi Dokuzuncu Mektup | 390
mescid-i ekberin köşelerinde o kur'an'ı, o hitab-ı semaviyi arzlılara işittiriyorlar. her ramazan, ayetini, nurani, parlak bir tarzda gösteriyor; ramazan kur'an ayı olduğunu ... süflinin hevesatına tabi olup, yemek içmekle o vaziyet-i nuraniden çıkmak ne kadar çirkinse ve o mesciddeki cemaatin ... bin baki meyveler veren kur'an-ı hakim, öyle bir nurani şecere-i tuba hükmüne geçiyor ki, milyonlarla o baki meyveleri ramazan-ı şerifte mü'minlere kazandırır.
Mektubat | Yirmi Dokuzuncu Mektup | 392
ederler, nazarlarını onlara dikerler. onun içindir ki, ramazan-ı şerifte mü'minler derecatına göre ayrı ayrı nurlara, feyizlere, manevi sürurlara mazhar oluyorlar. kalb ve ruh, akıl, sır gibi letaifin o mübarek
Mektubat | Yirmi Dokuzuncu Mektup | 398
olan beşinci kısım ayet-i pür-envarının çokenvar-ı esrarından bir nurunu, ramazan-ı şerifte bir halet-i ruhaniyede hissettim, hayal meyal ... diğer bir alemi görüyordum. o alem ise, ayet-i nur'un arkasındaki, ayeti tasvir ... bana görünüyordu. birden, bir ism-i ilahinin cilvesi, bir nur-u azim gibi görünüp ışıklandırıyordu. hangi perde akla karşı ... 1- "Allah göklerin ve yerin nurudur." (nur suresi: 24:35) 2- ilahi, sen benim rabbimsin; ... elini uzatsa onu dahi göremez olur. işte, Allah'ın nur vermediği kimsenin nurdan hiçbir nasibi yoktur." )nur suresi: 24:40)
Mektubat | Yirmi Dokuzuncu Mektup | 399
malik burcunda tulu ettiler. o alem-i insani içindeki çok alemleri tenvir ettiler, ışıklandırdılar ve nurani ahiret aleminden pencereler açıp o karanlıklı insan dünyasına nurlar serptiler. sonra muazzam bir perde daha açıldı, ... azamet, rububiyet burcunda tulu ettiler. o alemi öyle nurlandırdılar ki, o halette bana küre-i arz gayet muntazam, musahhar, mükemmel, hoş, emniyetli bir seyahat
Mektubat | Yirmi Dokuzuncu Mektup | 400
isimlerin cilveleri dahi bir derece görünüyordu. sonra, kalb her zulümat arkasında ayrı ayrı bir nuru gördüğü için, seyahate iştahı açılıyordu. hayale binip semaya ... açıldı; kalb semavat alemine girdi. gördü ki, o nurani, tebessüm eden suretinde görülen yıldızlar, küre-i arzdan daha ... patlak verecek ki, kainatın ödü patlayıp alemi dağıtacak. nur değil, ateş saçarlar; tebessümle değil, vahşetle bana baktılar. ... adedince elektrik lambaları yakılmış gibi, o alem-i semavat nurlandı. o boş ve hali tevehhüm edilen semavat dahi, ... ayetini okudum, döndüm, indim, ayıldım. "elhamdü lillahi ala nuri'l-imani ve'l-kur'an" dedim. 1- ... suresi: 13:2) 3- "Allah göklerin ve yerin nurudur. onun nurunun misali, bir lamba yuvası gibidir ki, onda bir ... kendisine ateş dokunmasa bile ışık verecek kabiliyettedir. o nur üstüne nurdur. Allah dilediğini nuruna kavuşturur." (nur suresi: 24:35)
**********************************
(Devam edecek-3)