+ Konu Cevaplama Paneli
2. Sayfa - Toplam 7 Sayfa var BirinciBirinci 1 2 3 4 ... SonuncuSonuncu
Gösterilen sonuçlar: 11 ile 20 ve 64
Like Tree9Beğeni

Konu: İman Nedir ?

  1. #11
    Ehil Üye Meyvenin Zeyli - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Jul 2006
    Bulunduğu yer
    Ankara
    Mesajlar
    3.341

    Standart

    ?man hakk? kabul ve tasdiktir, iz'and?r, intisapt?r. Bunlar?n hepsi anl?k değil mi? Yani bir süreç gerekmiyor anlam?nda demek istedim. ?nsan bir anda iman edebilir. Veya şöyle söyleyim ya iman eder veya iman etmez. Ya inan?r ya inkar eder. Yani imanda artma azalma olmaz. Fakat zay?f veya kuvvetli iman farkl?d?r. ?man ettikten sonra gelişir bu. Bu kez doğru anlatabildim inşaallah demek istediğimi

    Ve sen yine denendiğinde.. Ve yine kalbin daraldığında.. Ve yine bütün kapılar kapandığında.. Ve yine ne yapman gerektiğini bilemediğinde.. Uzun uzun düşün.. Ve hatırla yaratanını!.. "ALLAH kuluna kafi değil mi?" [Zümer Suresi - 36]


  2. #12
    Ehil Üye gulsah - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Dec 2006
    Bulunduğu yer
    İstanbul
    Mesajlar
    2.641

    Standart

    meyvenin zeyli kardeş yani diyorsunuz ya siyah ya beyaz bu işte ' gri ' yok . Ya iman var yada yok . Ortada bir yol olamaz ... Bak?n sizin tesbitinizi birisi daha söylemiş :

    Küfür ile ?mân ortas? yoktur. Bu memlekette ?slâmiyete karş? komünist mücadelesi ortas? olamaz. Sağ ve sol, ortas?, üç meslek icap ettirir. Eğer ?ngiliz, Frans?z deseler haklar? var. "Sağ ?slâmiyet, sol komünistlik, ortas? da Nasraniyet" diyebilirler. Fakat bu vatanda, küfr-ü mutlaka karş? ?mân ve ?slâmiyetten başka bir din, bir mezhep olamaz. Olsa, dini b?rak?p komünistliğe girmektir. Çünkü hakikî bir Müslüman hiçbir zaman Yahudi ve Nasranî olam?yor. Olsa olsa dinsiz olup tam anarşist olur __Said Nursi

    ''Şahsın üslub-u beyanı , şahsın timsal-i şahsiyetidir.

    Ben ise :

    gördüğünüz veya işittiğiniz gibi , halli müşkil bir muammayım ''

    Said Nursi


  3. #13
    Ehil Üye Meyvenin Zeyli - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Jul 2006
    Bulunduğu yer
    Ankara
    Mesajlar
    3.341

    Standart

    Hay Allah raz? olsun Üstad?mdan ve sizden
    Söylemek istediğimi bir de anlaş?l?r anlatabilsem.
    Yani netice olarak Risale-i Nur'da geçen imana dair tan?mlar bizi imanda artma azalma olmayacağ? gerçeğine götürüyor. Ama ?man?n mertebeleri ayr?d?r. Zay?f-kuvvetli oluşuyla alakal?d?r... diyebilir miyiz?

    Ve sen yine denendiğinde.. Ve yine kalbin daraldığında.. Ve yine bütün kapılar kapandığında.. Ve yine ne yapman gerektiğini bilemediğinde.. Uzun uzun düşün.. Ve hatırla yaratanını!.. "ALLAH kuluna kafi değil mi?" [Zümer Suresi - 36]


  4. #14
    Müdakkik Üye m_safiturk - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Apr 2007
    Mesajlar
    773

    Standart

    Alıntı Meyvenin Zeyli Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
    Hay Allah razı olsun Üstadımdan ve sizden
    Söylemek istediğimi bir de anlaşılır anlatabilsem.
    Yani netice olarak Risale-i Nur'da geçen imana dair tanımlar bizi imanda artma azalma olmayacağı gerçeğine götürüyor. Ama İmanın mertebeleri ayrıdır. Zayıf-kuvvetli oluşuyla alakalıdır... diyebilir miyiz?

    Önce bu mesele ile ilgili bir iki hususu belirmekle Allah'ın tevfikiyle devam etmek niyetindeyiz inşallah...

    İmanın artıp artmaması ;Peygamberimizin "Ya Rabbi;Hayretimi ve İmanımı arttır"Amin ...duaları mucibince.....

    Üstadımızın;"Delail zuhur ettikçe İman ziyadeleşir"İfadesi mucibince......

    Hem dün ve bügünümüz arasındaki kişisel gelişim bizzat İmanın.."ilmelyakin ve aynelyakin ve Hakkalyakin"meratibine haizliği ,bu Nur'da sonsuzluk kadar ziyadeleşme aynı hakikattir...

    İman teklife teveccühün ve hayra meylin ve emre imtisalin neticesinde"İlka edilen Nur'dur"meyanındaki ifadeler bu mükemmel meseleyi yoğunluğu ile karşımıza çıkarmaktadır...

    Cüz-i İradenin fıtrat üzere ve hikmet saikiyle taharri-i hakikati ve hayra meyli,İrade-i Külliyeyinin İkram-ı Hidayetle taallukuna şart-ı adi oluyor...

    Kalp masivadan temizlenmekle İman ile tezyin ediliyor...Üstadımızın gösterdiği bu hakikat yine;İstiaze, istimdat, istinad ,şuur ve dua ile yaşanılır imani bir alemin tesisine vesile olan nevamisi harekete geçiren amali ve fiili ve kavli bir ahvaldir...

    İman bütün mevcudatı ışıklandırıyor..İman hem alemi Asgarın hem alem-i ekberin maslahat ve maksat üzere fıtratını tarife ,idrak ve iz'an lutfunu kabule müheyya zeminleri tesis ediyor...

    Hem İman Manayı Harfi ile hayatın ta kendisidir...

    Bir edep ve talebin ihtiyaç dairesinde merhameti celb eden vaziyet-i acizanaye bir Ganiyyi mutlakın sonsuz hazine ve nimetlerinden hidayete taaluk eden ikram-ı kebiridir...

    Bir Nur bir hayat ve devamlı tecdit ile tekamul eden ve maarifi ilahiyeye bağlı kendini bilmekle,eşya ve mahiyeti insan ve mahiyeti mevcudat ,masnuat mahlukat ,tahsili maarrifiyle emaneti bihakkın edaya ruh olan mahiyeti azimedir...

    İntisab ve nisbet ve ilim;Tecelli-i Esma-i ilahiye ve marziyat-ı Rabbaniyeye mutabık istidatı İman ile işler hale getirmekle yaratılma gayesini ve ayinedarlık ve işleme ve Hizmet-i Esmada vazifeyi azimeyi ifanın şuurudur...

    Hem İman Latife-i Rabbaniyede Vicdani bir miratın tezahürü hakaikına bir aks-i fıtrat makesidir...Zira vicdan fıtri şahadetin en temel şubesidir...bütün ilim ve marifet ve muhabbet bu vicdan denilen iman kaynağında işlenir...kalp o fıtri şuura bağlı şehadetin kalbi hükmündedir..."Fıtrat-ı zişuur..."

    Evet Alem ve aleme tecelli edenler ve muhatap nazarların bu hılkat ve marifet rüzgarlarına müteveccih bir kabiliyetin ..insaf ve akıl ölçüsüyle muhatabiyetine taalluk eden nur'dur denilebilir...Hikmet ;imanın ilk delail bağlamında ki şubesidir..Akıl bu sonsuz Nur'u ihtiyar etmekle programlı bir mahiyettedir..."İman aklın ihtiyariyledir"bu daireyi hikmet-i İlmiyeye nazırdır...

    Ve Şeriat dairey-i Hikmetin şeraitini ve İmanın mühim ikinci cüz-ü olan"Amali salihayı"tanzim eder...Marziyat bu dairede Rubibuyetin en geniş alanını ve rızanın cadde-i kübrasını gösterdiğinden Şeriat Asıldır...Nevamisi Rabbaniyeyi ve maksad-ı Rububiyeti talim eden odur...Ders veren Resulallahdır A.S.M.Bu nedenle biri birine delil olan "LAİLAHEİLLALLAH VE MUHAMMEDEN RESULALLAH"İman nurunun şart-ı elzemi ve mutlak sebebidir...

    Delail o silsilei meratibi ilmiyede makam-ı tevhidin maarrif sahifesidir..."Ayat-ül Kübra"Bu meratipte marifetullah dersini ve ona taaluk eden imanı en güzel göteren derslerimizdendir..."Bişahadeti-Bimüşahadeti"gibi makamlarda zuhur eden bürhanlarala ziyadeleşen imanı süluk hattını nazara verir...

    Lailahe illallah..Lailaheillahu...ve Huvallah bu meratibi İmaniyenin marifet burçları gibidir...

    Delile ve amale ve rızaya taalluk eden meseleleri sonsuz bir açlıkla taleb ve Mahiyet-i Muhammediyeye şuur ile sünnetine riayet..Maarrif-i esma-i İlahiyeye şuur ile mazhariyet ve Aynı esmaya hizmet ile İMANA hizmet...

    "Rabbimiz umum Nur Talebelerini Bu Hizmeti İmaniye ve Kur'aniyede kıyamete kadar kemal-i sürur ve sevinçle rızası dairesinde hem meşgul hem istihdam etsin"Amin...
    lâşey2036 bunu beğendi.

  5. #15
    Müdakkik Üye m_safiturk - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Apr 2007
    Mesajlar
    773

    Standart

    Yukarıdaki yazımızı bir kaç dostla paylaşırken şöyle bir mesele geldi;

    İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
    İman kalbin tasdiki ve yakîni olduğundan, azalması, çoğalması olmaz. Azalıp çoğalan bir inanış, iman olmaz. Buna zan denir. İbadetleri, Allahü teâlânın sevdiği şeyleri yapmakla iman cilalanır, nurlanır, parlar. Haram işleyince, bulanır, lekelenir. O halde, çoğalmak ve azalmak, amellerden, işlerden dolayı, imanın cilasının, parlaklığının değişmesidir. Kendisinde azalıp çoğalmak olmaz. Cilası, parlaklığı çok olan imana çok dediler. Bunlar, sanki, cilalı olmayan imanı, iman bilmedi. Cilalılardan bazısını da, iman bilip, fakat az dedi. İman, parlaklıkları başka başka olan, karşılıklı iki ayna gibi oluyor. Cilası çok olup, cisimleri parlak gösteren ayna, az parlak gösteren aynadan daha çoktur demeye benzer. Başka birisi de, iki ayna müsavidir. Yalnız, cilaları ve cisimleri göstermeleri, yani sıfatları başkadır demesi gibidir. Bu iki adamdan birincisi, görünüşe bakmış, öze, içe girmemiştir. (Ebu Bekir’in imanı, ümmetimin imanları toplamından daha ağırdır) hadis-i şerifi, imanın cilası, parlaklığı bakımındandır. (Mektubat, m.266)

    İmam-ı a’zam hazretleri buyuruyor ki:
    İmanın artması, devam etmesi, çok zaman sürmesi demektir. İmanın çok olması, inanılacak şeylerin çoğalması demektir. Mesela, Eshab-ı kiram, önce az şeylere inanırlardı. Yeni emirler gelince, imanları çoğalırdı. [Ayrıca zamanla nesh edilen hükümler yüzünden de imanları yani iman edilecek hususları azalırdı. Bu şekilde imanın artması ve azalması, yani iman edilecek hususların artıp azalması sadece eshab-ı kiram efendilerimize mahsus olup, bu da, Peygamber efendimizin ahirete irtihaline kadardır.] İmanın artması demek, kalbde nurunun artması demektir. Bu parlaklık, ibadet ile artar. Günah işlemekle azalır. (Şerh-ı Mevakıf, Cevheret-üt-tevhid)

    İman, iman edilmesi gereken şeyler yönünden artmaz ve eksilmez, fakat yakîn ve tasdik yönünden parlaklığı, kuvveti artar ve eksilir. Müminler, iman ve tevhid hususunda birbirlerine eşittir. Fakat amel itibariyle birbirlerinden farklıdır.

    Ne dersiniz..?
    lâşey2036 bunu beğendi.

  6. #16
    Müdakkik Üye m_safiturk - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Apr 2007
    Mesajlar
    773

    Standart

    Selamunaleyküm

    İki imamızın ifadeleri İman hakkındaki hükümleri temelde birliğini götermekle birlikte uygulamada nuans farklılıkları var gibi…

    İmam-ı rabbani Ra. İmanı muhkem ve sabit bir maya tarzında ifade ediyor..Amale dayalı parlaklık ve kusufundan bahisle meseleyi izah ediyor…Ve parlaklıkla imanın cilasından imanın görünen tezahüründen bahs ediliyor…

    İmam-ı Azam Efendimiz ise; . “İmanın çok olması, inanılacak şeylerin çoğalması demektir.”
    Bizim ifade ettiğimiz”delail zuhur ettikçe iman ziyadeleşir”ifadesi buraya bakıyor…Bu meseledeki artma işini İmamımız”Ashab-ı Kiramla ve Resul-i Ekrem efendimizle sınırlayarak noktalamıştır…Ve İmanda eşitlik ve amalde farklılık olarak tefrik etmiştir…

    İmanın artması kalpte Nur’un artması demekle aynı İmam-ı rabbani R.A ile örtüşen ifadede bağlamış…Bunlar sizin o esrlerden kaynakla nakl ettiğiniz meseleler…

    İmanda olan mertebeler muhakkak olduğuna nazaran…İman temelde iki şubeye ayrılarak ifade edilmektedir…

    Taklidi İman Ve Tahkiki iman…Bunların aynı olması mümküm değildir…İman lafzında veya mayasında birdirler…Fakat meratipde hükümleri çok ayrıdır…

    Mesela biri şu sorguyla;gabya olan iman ile bu alemi Allah Yarattı demesi kafidir.Ve delildirki O insanın İmanı vardır…

    Diğeri;Her şey üzerinde Allah’ın isim ve sıfatlarını görerek ve icraata şahit olarak bir tasavvur bir tahayyüle bağlı olmayarak bizzat mührü görerek getirdiği tevhiddirki bu tahkiki yani hakiki iman olarak ifade edilmektedir…

    Ve Ömür ve ilim bu İmanın yukardaki ifadelerle cilalanması denilmesi ile artması arasında sadece ifade farklılığı fakat maksad aynılığı vardır…


    Yine İmam-ı Azam efendimiz bu artma ve azalmanın olduğunu ifade ederek yukarıdada söylendiği gibi Resul-u Ekrem efendimizle hitama erdirmiş…

    Bu meseleye bakışımızı ayarlayan ;

    Fetret Asr-ı ve Ahir zaman arasındaki benzerliktir…Peygamber efendimize A.S.M ve Ashabına ait gösterilen mesele;Hem iman dersinin Pegamberimizce verilmesi hem o asrın eşeddi ihtiyacı ve kabulun hayata ve aşamaya bağlı olarak talimi mertebeyi gösterdiği gibi…Mertebe ise ;İlmelyakin aynelyakin Hakkalyakin olarak taksim edilmiştir…Bu mertebeler arsındaki boşluğa ve tamamlayıcı unsurlara;

    Zahiri ve batını bürhanlar diyoruz…Kimi bürhanlar nakli kimi bürhanlar fıtri kimi bürhanlar akli dir…bunlar bununla muhatap alan latifeler kadar meratibi ve aşamayı içerir…

    Tekrar zamana gelir Ve Ahir zaman ve Mehdiyet meselelri ve islamın galebesi için söylenen meselelerden dört şubelik bölümünden;”Mehdinin iman hizmeti”Asr-ı Saadetle örtüşür dolayısyla..İmana olan ihtiyaç ve zaman benzerliği istifadenin ve imanın Ziyadeleşmesi hususunda benzerlik gösterir…Peygamber Efendimizin Tebliğ sünnetinin Gölgesi Mehdiyete aks eder görünürse ashabının Ziyadeleşen İmanın gölgeside Mehdiye tabi olan zümrede görünmesi akıldan uzak değildir…

    Mesela;Umum müçtehidin “Haşir ve Kader”gibi meselelerdeki izahatlarına baktığınızda…haşir bir mesele-i nakliyedir..İman ederiz fakat akıl ile gidilmez meyanında ifadeler bulunmakla beraber..Kader meselesi hakkında Saad-ı Taftazani kırk sayfalık eserle ancak havasa bildirilmiş meseledir ve meseleler gibidir…

    İbn-i sina gibi bir zata-İmam-ı Gazali Adi bir mü’min derecesini vermiş….Yani meseleler zamana göre başkalaşım gösterir…Bir zamanın hükmü bir zamana çare olmaz…Bütün bütünde haşa istifadesiz olmaz…

    Şimdi Risale-i Nur’a baktığımızda…Bir çok alimin nakil dediği mesele “on yaşında çocuğa isbat edilir ve Kader meselesi herkesin anlayacağı bir konumdadır.”

    Bu Haşa o İnsanların acizliği değil ..Zamana ve ihtiyaca göre Kur’anın o asra dersidir…Müçtehidler kendi zamanlarına ait olan dersleri Kur’andan alarak o zamana ders vermişler gelecek asırlara ilişmemişler…Zaten hiçbir zaman hükümde;Allah’ın Birliği ve İmanın kalbe girmesindeki kabul şartları..melekler …vs..meselelerinde ki birliktelik tamam olmasına rağmen…Uygulamalar farklılık hatta biribirlerine muhalefet noktasında görünmektedir…Tariklerin çokluğu buna bir delildir…

    Cadde-i Kübra denilen..Bir Cadde ki;Veraset-i Nübüvvetten inikasla umum ümmetin saadetini ve saadet-i ebediyesine hizmet eden iman hizmetidir…Burada Vahdaniyete gösterilen deliller ve icraat-ı Rabbaniyede ki Hikmet..Dine ve İmana yapılan felsefi taarruz tecdit eden yenilenen ve tazelenen bir imanın müdellel savunmasını iktiza eder…

    “Peygamberimizin;Elbiseniz eskidiği gibi İmanınızda eskir,İmanınızı yenileyin”Emriyle ve şeytanın İman üzerindeki Hilesi Allahın Kullarını İstiazeye ve tevbeye daveti bu meselenin daim hareketli bir özllik taşıdığına ve nurunun kaybolmasına delildir…Bu mesele ilmi münazarada insaf ölçüsüyle devam edebilir…Nazikane ve sadece mütalaa olarak bütün fikirleride bekleriz İnşallah…

    Sözler kitabı Konferans bölümünden;



    Halbuki, imânın rükünlerinden birisinde hâsıl olacak bir şüphe veya inkâr, dinin teferruâtında yapılan lâkaydlıktan pekçok defa daha felâketli ve zararlıdır. Bunun içindir ki, şimdi en mühim iş, taklidî imânı tahkikî imâna çevirerek imânı kuvvetlendirmektir, imânı takviye etmektir, imânı kurtarmaktır. Herşeyden ziyâde imânın esâsâtıyla meşgul olmak, katî bir zarûret ve mübrem bir ihtiyaç, hattâ mecburiyet hâline gelmiştir. Bu, Türkiye'de böyle olduğu gibi, umum İslâm dünyasında da böyledir.

    Evet, temelleri yıpratılmış bir binânın odalarını tâmir ve tezyine çalışmak, o binânın yıkılmaması için ne derece bir fayda temin edebilir? Köklerinin çürütülmesine çabalanan bir ağacın kurumaması için dal ve yapraklarını ilâçlayarak tedbir almaya çalışmak, o ağacın hayatına bir fayda verebilir mi?

    İnsan, saray gibi bir binâdır. Temelleri erkân-ı imâniyedir. İnsan bir şeceredir. Kökü esâsât-ı imâniyedir.


    İmânın rükünlerinden en mühimi, imân-ı billâhtır, Allah'a imândır; sonra nübüvvet ve haşirdir. Bunun için, bir insanın en başta elde etmeye çalıştığı ilim, İmân ilmidir. İlimlerin esâsı, ilimlerin şâhı ve padişahı İmân ilmidir.

    İmân, yalnız icmâlî bir tasdikten ibâret değildir. İmânın çok mertebeleri vardır. Taklidî bir imân, husûsan bu zamandaki dalâlet, sapkınlık fırtınaları karşısında çabuk söner. Tahkikî İmân ise sarsılmaz, sönmez bir kuvvettir. Tahkikî imânı elde eden bir kimsenin İmân ve İslâmiyeti dehşetli dinsizlik kasırgalarına da mâruz kalsa, o kasırgalar bu İmân kuvveti karşısında tesirsiz kalmaya mahkûmdur. Tahkikî imânı kazanan bir kimseyi, en dinsiz feylesoflar dahi bir vesvese veya şüpheye düşürtemez.

    İşte bu hakikatlere binâen, biz de tahkikî imânı ders vererek imânı kuvvetlendirip, insanı ebedî saadet ve selâmete götürecek Kur'ân ve İmân hakikatlerini câmi' bir eseri, sebat ve devam ve dikkatle okumayı katiyetle lâzım ve elzem gördük. Aksi takdirde, bu zamanda dünyevî ve uhrevî dehşetli musîbetler içine düşmek, şüphe götürmez bir hakikat halindedir. Bunun için, yegâne kurtuluş çaremiz Kur'ân-ı Hakîmin imânî âyetlerini ve bu asra bakan âyet-i kerîmelerini tefsir eden yüksek bir Kur'ân tefsirine sarılmaktır.
    Şimdi, "Böyle bir eser bu asırda var mıdır?" diye bir suâlin içinizde hâsıl olduğu, nurânî bir heyecanı ifâde eden sîmâlarınızdan anlaşılmaktadır.

    Evet, bu çeşit ihtiyacımızı tam karşılayacak olan bir eseri bulmak için çok dikkat ve itinâ ile aradık. Nihayet, hem Türk gençliğine, hem umum Müslümanlara ve beşeriyete Kur'ânî bir rehber ve bir mürşid-i ekmel olacak bir eserin Bediüzzaman Said Nursî'nin Risâle-i Nur eserleri olduğu kanaatine vardık. Bizimle beraber, bu hakikate Risâle-i Nur'la imânını kurtaran yüz binlerle kimseler de şâhittir.


    selam ve dua
    lâşey2036 bunu beğendi.

  7. #17
    Müdakkik Üye m_safiturk - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Apr 2007
    Mesajlar
    773

    Standart

    İmanın mahiyeti nedir de mutalaa ettiğimiz mesele..İmam-ı Rabbani Hazretleri ve İmam-ı Azam hazretlerinden İmanın işlevselliğine nazaran ifade ettikleri hükümleri meseleyi biraz daha genişletmiş oldu...Bu meselenin genişliği iştirakide biraz farklı mecraya taşımış oldu...

    Mezhepler arasındaki ayrılık hikmeti gibi bir hikmette burada görülüyor..imam-ı Şafi..İmam-ı Maliki..İmam-ı hambel..İmam Buhari RA. gibi zatlar zahiren İmam-ı Rabbani ve İmam-ı Azama RA.muhalif bakıyor "İman artar ve eksilir diyorlar"...Bu meseleler bizim gibi avamlar nazarında tam anlaşılmayacağı bedihidir..o anlamda yinede hüccet babında İmamlarımızın İfadelerini aynen nakille;




    Ahmed b. Hanbel'e göre; iman, kesin olarak inanmaktan ve amelden ibarettir. Artar ve eksilir, yani iman, iyi amelle artar, kötü amelle de eksilir. Kişi imandan çıkabilir, İslam'dan çıkmaz. Tevbe edince yeniden imana döner. İnsanı ancak Allah'a şirk koşmak veya farzlardan birini inkâr ederek yapmamak imandan dışarı çıkarır. İnsan herhangi bir farz tembellik veya gevşeklik yüzünden terkederse, onun durumu Allah'a havale edilir. Dilerse ona azap eder, dilerse onu affeder.

    Hz. Ali'nin hilâfetinden itibaren büyük günah (kebîre) işleyenlerin durumu bilginler arasında tartışılmıştır. Hâriciler bu konuda sert bir yol izleyerek, büyük günah işleyenin dinden çıkacağı görüşünü benimsemiştir.

    Hasan el-Basri bunların münafık olacağını söylerken Mürcie fırkasının sapıkları, iman olduktan sonra, günahın hiçbir zararı olmadığını savunmuşlardır. Ebû Hanîfe ve çoğunluk İslâm hukukçularına göre büyük günah işleyen kimse, kesin tevbe ederse, Allah onun tevbesini kabul eder. Eğer tevbe etmeden ölürse durumu Allah'a havale edilir. O, dilerse azap eder, dilerse kulunu affeder. Ahmed b. Hanbel'in görüşü de, diğer fakihlerin görüşü gibidir. O, şöyle demiştir: "Mü'min kendisine gizli olan şeyleri Allah'a havale eder, kendi durumunu da O'na bırakır. Günahlarla Allah'ın mağfiret kapısını kapatmaz. Herşeyin, hayır ve şerrin Allah'ın kaza ve kaderiyle olduğunu bilir. İyilik yapan için Allah'tan ümidini kesmez, kötülük yapanın da âkıbetinden korkar. Muhammed ümmetinden hiçbir kimse yaptığı iyilik sebebiyle cennete ve kazandığı günah sebebiyle cehenneme girmez. Bu konuda Allah'ın dilediği olur" (İbnu'l-Cevzî, Menâkıbu'l İmam Ahmed b. Hanbel, s. 168).



    İmam-ı Şafi RA

    İman Hakkında Görüşü
    1- İbni Abdilber, er-Rebi b. Süleyman’dan rivayet ediyor: “Şafiî’yi şöyle derken duydum: İman; söz, amel ve kalb ile i’tikaddır. Sen Allah’ın şu sözünü işitmiyor musun? “Allah sizin imanınızı zayi edici değildir.” (el-Bakara: 2/143). Yani; Beytü’l-Makdis’e doğru kılmış olduğunuz namazları boşa çıkarıcı değildir diyerek, namazı iman olarak adlandırmıştır. Öyleyse iman söz, amel ve akid’dir.”[1]
    2- el-Beyhakî’nin Rebi b. Süleyman’dan naklettiği bir rivayette, imam Şafiî şöyle der. “îman, söz ve ameldir. Artar, eksilir.”[2]

    3- el-Beyhaki, Ebu Muhammed ez-Zubeyri’den rivayet ediyor: Adamın biri Şafiî’ye:
    “Allah katında hangi ameller daha faziletlidir?” diye sordu. Şafiî:
    “La ilahe illallah’a iman. O, amellerin en yüksek derecesi, mertebe olarak en şereflisi, nasibi de en bol olandır.” diye karşılık verdi. Bu sefer adam:
    “Bana imandan haber verir misin? O, söz ve amel midir, yoksa amelsiz söz müdür?” diye sordu. Şafiî şöyle cevap verdi:

    “İman Allah için ameldir. Söz bunun bir kısmıdır.” Adam:
    “Bana bunu anlamam için biraz daha açıklayabilir rnisin?” dedi. Şafiî de:
    “İmanın halleri, dereceleri ve tabakaları vardır. Bu îmanın bazısı kamil manada tamamına ermiştir. Bazısı da eksik olduğu açıkça belli olandır. Fazla (artan) iman hayrı fazla olandır” dedi. Adam:
    “İman tamam olmadan artıp eksiliyor mu?” deyince. Şafiî:
    “Evet” dedi. Adam:
    “Bunun delili nedir?” diye sordu. Şafiî de:

    “Allah Azze ve Celle imanı insanoğlunun azaları üzerine farz kıldı. Ve bunu azaların üzerine taksim edip ayırdı, insanoğlunun imandan dışarı olan hiçbir azası yoktur, îmanla mükellef olan azalar amelle mükellef olanlardan fazladır. Bu azalarından biri olan kalbi ile akledip onunla anlar. Kalp insan bedeninin ‘Emir’i gibidir. Bütün organlar onun emrindedir. Eliyle iş görür, ayaklarıyla yürür.

    Şehvetini ferciyle giderir. Dili bunu konuşur -veya konuşmaz.- Yüzünün bulunduğu farz kılınan da göze farz kılınandan, îki ele farz kılınan, iki ayağa farz kılınandan başka, insanın ferci üzerine farz kılınan, yönüne farz kılınandan başkadır. Kalbe farz kılınanlara gelince: Allah’a iman, O’nü ikrar edip bilme, O’na itaat etmeye azmetme, emirlerine razı olup teslim olma, Muhammed’in (sallallahu aleyhi vesellem) O’nün kulu ve Resulü olduğuna iman edip bütün getirdiklerini ikrar ile tasdik etme, haber vermiş olduğu nebilere ve kitaplara iman etmedir.”

    iLA AHİR...

    İmam Şafiî şöyle devam etti: “Eğer imanın hepsi bir olsaydı yani noksanı olmasaydı hiç kimsenin iman açısından diğerine karşı fazileti söz konusu olmazdı ve insanların hepsi imanda bir olurlardı. Böylece “tafdil” (fazilet) meselesi de iptal olmuş olurdu. Fakat mü’minler ancak imanın tamamıyla cennete gireceklerdir. Mü’minler ancak imanla birbirlerine karşı fazilet sahibi olabilirler. Cehennemlikler de imanda gösterdikleri ihmalden dolayı ateşe gireceklerdir.

    Allah Azze ve Celle kulları arasında, tıpkı atların yarıştığı gibi, bir yarış başlatmıştır. Herkesi derecesine göre sınıflandırmıştır. Bu yarışta hiç kimsenin hakkı eksiltilmez. ‘Mesbuk’ olanlar ‘Sabık’ olanlardan önce gelmezler. Bu yüzden de ümmetin selefini, onlardan sonra gelenlerden daha faziletli ve hayırlı kılmıştır. Eğer imanda öncelik sahibi olanların, imanda geri olanlara nisbetle herhangi bir fazileti olmasaydı, bu ümmetin sonradan gelenleri ile selefin imanları arasında hiçbir derece farkı kalmazdı.”[3]


    İmam-ı Malik Ra

    1- İbni Abdilber, Abdürrezzak b. Hammad'dan rivayet ediyor: "İbn Cureyc, Süfyan es Sevri, Ma'mer b. Raşid, Süfyan b. Uyeyne ve Malik b. Enes'i: 'İman söz ve ameldir, artar ve eksilir' derlerken işittim." (77)

    Bu konuyla ilgili Ayet-i Kerimeler

    Sual: Bazı muteber kitaplarda iman artar diye okuyoruz. İman artar mı?

    CEVAP: Kur’an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
    (Onlara [iman edenlere], [Düşmanlarınız] “Size karşı bir ordu topladı, onlardan korkun” dediler. Bu, onların imanını artırdı ve “Allah bize yeter. O ne güzel vekildir” dediler.) [Al-i İmran 173]

    (Müminler, Allah anılınca kalbleri ürperen, âyetler okununca, imanları artan ve yalnız Rablerine dayanıp güvenen kimselerdir.) [Enfal 2]
    (Bir sure inince onlardan [Münafıklardan]bir kısmı, [alay ederek]” Bu sure hanginizin imanını artırdı?” derler. İman edenlerin ise, [her inen sure] imanlarını artırır.) [Tevbe 124]

    (O [Allah] imanlarını bir kat daha arttırsınlar diye müminlerin kalblerine güven verdi.) [Fetih 4]
    (Cehennemin görevlilerini yalnız meleklerden kıldık. Meleklerin sayısını [19 olarak] bildirmekle de, inkârcılar için bir fitne [imtihan] yaptık. Böylece inananların imanlarının artmasını sağladık. İnkârcılar “Allah bu misalle ne demek istiyor ki” derler. İşte Allah, böylece, dilediğini saptırır, dilediğini de doğru yola eriştirir.) [Müddessir 31]

    Bir İki Yorum;

    Ayetin anlamı ve açıklaması şöyledir: "Müminler o kimselerdir ki, Allah anıldığı zaman yürekleri ürperir, O'nun ayetleri kendilerine okunduğu zaman imanlarını artırır ve Rablerine tevekkül ederler. Namazlarını kılarlar ve kendilerine verdiğimiz rızıktan (Allah için) harcarlar. İşte gerçek müminler onlardır. Onlara Rablerinin katında dereceler, bağışlanma ve tükenmez rızık var" (Enfal: 2-4).

    Bu ayetlerde müminlerin nitelikleri anlatılıyor. Allah anıldığı zaman yürekleri titrer, Allah'ın ayetlerini duyunca imardan artar, Rablerine tevekkül ederler, namazlarını kılarlar, Allah'ın verdiği nzıktan Allah uğruna harcarlar. İşte böyle gerçekten inanmış insanlara Allah, yüksek dereceler ve büyük ödüller verecektir.

    2'nci ayet, Allah'ın ayetlerinin, onlan okuyan müminlerin imanlarını artıracağını söylüyor. Bazı alimlere göre iman, esasında ne artar, ne eksilir çünkü imanın eksilmesi, imana şüphe girmesi demektir. İmanda şüphe olmaz. Buradaki artma, imanın sıfatına aittir.

    İmanın kökleşmesi, kalbe yerleşmesi anlamınadır. Allah'ın, "İnanmadın mı?" sorusuna Hz. İbrahim, "Hayır, inandım ama kalbim iyice kuvvet bulsun diye" cevabını vermişti. Demek ki imanın artması, kalpte itmi'nân (huzur ve istikrar) bulması, yerleşmesi anlamınadır. İmam Buhârî, Şafiî ve İbn Hanbel gibi bazı alimler de imanın artip eksileceğini söylerler ve bunu ispatlamak için bazı hadisler zikrederler:


    "İman, yetmiş küsur ya da altmış küsur daldır. Bunların en üstünü, 'lâilâhe illallah: Allah'tan başka tanrı yoktur' sözü, en aşağısı da yolda gelip geçenlere eziyet veren şeyleri gidermektir. Utanma da imanın bir dalıdır".

    Biz de imanın dereceleri olduğuna kaniyiz. Herkesin inanış gücü bir değildir. Bazı kimseleri Allah sevgisi öylesine sarar ki yürekleri yufkalaşır, Allah'ın ayetlerini duyunca ağlarlar.

    İmanın artması, hiç şüphe bulaşmayacak bir güce, itmi'nâna erişmesidir. Bu, psikolojik bir olgudur. Bazen insanın elinde olmadan imanına şüphe girebilir. Böyle şüpheler gelip geçicidir, münafıklık değildir. Bazen de insanın imanı, canının her zerreciğini saran bir aşk, bağlılık, derin bir heyecan halini alır. Kelâmcılar ne derlerse desinler, yüce Allah, imanın derin bağlılık ve aşk halini almasını, imanın artması olarak nitelendirmiştir.

    Rivayete göre Hasan-ı Basrî, "Sen mümin misin?" diye soranlara şöyle cevap vermiş: "İman iki türlüdür. Eğer bana Allah'a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine ve ahiret gününe inandığımı soruyorsan, evet ben müminim. Fakat bana, 'Müminler o kimselerdir ki Allah anıldığı zaman yürekleri ürperir, kendilerine Allah'ın ayetleri okunduğu zaman imanlarını artırır ve Rablerine tevekkül ederler' ayetinden soruyorsan, ben o müminlerden olup olmadığımı bilmiyorum."


    Ve Bizim kanaatimizin Mühim bir bölümünü oluşturan diğer bir yorum;

    İtikattaki mezhebimize göre iman amelden bir cüz olmadığı için, kalbinde zerre kadar imanı olan herkes cennete girecektir. Fakat, cennete giriş keyfiyeti çok farklıdır. Sorgusuz sualsiz cennete girme ile, kabir, sırat, haşir berzahına uğrayıp, oraların kendilerine has sıkıntılarına düçar olduktan sonra girme arasında herhalde çok fark olsa gerek...
    Bununla beraber, amelle iman arasında sıkı bir münasebet var olduğu da bir gerçek. Amel ettikçe imân artar. Kur'ân-ı Kerim'de, bu hususla alâkalı "Onlara ayetlerimiz okundukça imanları artar" buyurulmaktadır. Bu âyet iyi anlaşıldığında, itikadî mezhepler arasındaki imân artar mı artmaz mı tartışmasının tamamen lafzî bir nüanstan kaynaklandığı ortaya çıkacaktır. Zira, "İmânın artması veya eksilmesi", bizzat iman edilecek kavramlar açısından bir anlam ifade etmez. Fakat, imân edenlerin imân edilecek meselelere olan yakinleri açısından imanın artması veya eksilmesi çok manâ ifade eder. "İcmalî imân", "Tafsilî imân" tabirleri bu manâyı en güzel şekilde göstermektedir. Yani, icmâlî imânın sadece lafzî bir ikrardan ibaret olmasına mukabil, tafsilî imân, imân edilecek meselelere olan vukuf, vukufta derinlik ve derinlikte de yakin şeklinde yorumlanabilir.
    O halde, imanın artması veya eksilmesi, yakînin artması veya eksilmesi şeklinde anlaşıldığı zaman, bu hususta diğer mezheplerle aramızda herhangi bir ihtilâf da kalmaz.

    Selam ve dua ile...
    lâşey2036 bunu beğendi.

  8. #18
    Ehil Üye Abdulbaki - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Aug 2006
    Yaş
    60
    Mesajlar
    3.610

    Standart

    Zira iman hem tasdik, hem iz'an, hem iltizam, hem teslim, hem mânevî timsaldir.( Hutbe-i Şâmiye)

    Biz ise hem insancasına, hem Müslümancasına yaşamak istiyoruz. (Bediüzzaman)


  9. #19
    Dost bi-çare - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Jun 2007
    Mesajlar
    6

    Standart

    ?man alt? rüknünden ç?kan öyle bir vahdanî hakikatt?r ki, tefrik kabul etmez. Ve öyle bir küllîdir ki, tecezzi kald?rmaz. Ve öyle bir külldür ki kabil-i ink?sam olmazlar.

  10. #20
    Gayyur nakirev - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Sep 2006
    Bulunduğu yer
    Istanbul
    Mesajlar
    84

    Standart

    İman hissetmektir.
    İnsanları canlandıran emeldir, öldüren yeistir.

+ Konu Cevaplama Paneli

Konu Bilgileri

Users Browsing this Thread

Şu an 1 kullanıcı var. (0 üye ve 1 konuk)

     

Benzer Konular

  1. Taklidi ve Tahkiki İman Nedir?
    By Özgürlük in forum İslami Konular ve İman Hakikatleri
    Cevaplar: 14
    Son Mesaj: 21.10.19, 11:03
  2. İman, hayat, şeriat nedir ve sosyal yansımaları
    By _vatan_ in forum İslami Konular ve İman Hakikatleri
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 06.06.14, 19:31
  3. İman ve İslam arasındaki fark nedir
    By YİĞİDO in forum Risale-i Nur'dan Vecize ve Anekdotlar
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 10.10.11, 12:03
  4. Risale-i Nur'da Geçen, 'İman, Hayat ve Şeriat' Nedir?
    By SeRDeNGeCTi in forum Bediüzzaman ve Risale-i Nur Çalışmaları
    Cevaplar: 3
    Son Mesaj: 23.08.11, 13:43
  5. İman Nedir?
    By ebrarbedia in forum İslami Nitelikli Yazılar
    Cevaplar: 6
    Son Mesaj: 08.02.09, 15:53

Bu Konudaki Etiketler

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok
Google Grupları
RisaleForum grubuna abone ol
E-posta:
Bu grubu ziyaret et

Search Engine Friendly URLs by vBSEO 3.6.0