''BİZ İNSANLAR NEDEN VAR OLDUK VAR OLUŞ SEBEBİMİZ NE''
''BİZ İNSANLAR NEDEN VAR OLDUK VAR OLUŞ SEBEBİMİZ NE''
Beni Dünyaya çağırma Ona geldim fena gördüm.dema gaflet hicap oldu ve nuru hak nihan ğördüm. bütün eşyayuu mevcudat birer fani muzır gördüm.............. eğer Allah'ı buldunsa,
bütün eşya senindir gör .eğer malik'i memluk isen,onun mülkü senindir gör.eğer hodbin ve kendi nefsine malik'i isen,bilaadin beladır gör;bilehaddin azaptır tat bilagayet ağırdır.gör eğer hakiki abd-i
hudabin isen hudutsuz bir sefadır,gör.hesapsız bir
sevap var tat; nihayetsiz saadet gör
Ben cinleri ve insanları, ancak bana ibadet (kulluk) etsinler diye yarattım.” ( Zâriyât Sûresi, 56)
"Allah'a tevekkül et! Zira O vekil olarak kuluna yeter!.." (Ahzab/48)
“Ey insanlar! Sizi ve sizden öncekileri yaratan Rabbinize ibadet ediniz ki, takva mertebesine vasıl olasınız (erersiniz).” (Bakarai, 21)
burda aklımda söyle canlandı
ilk ayette İBADETİ EDİN denmiş,
akla şu soru geliyor.
Neden insan ibadet edecek
sonraki ayette acıklanmıs sanki,
Çünki İbadet için insan yaratıldı
Kainatın yaratılması insan için, insanın yaratılması ise ubudiyet içindir.
"Allah'a tevekkül et! Zira O vekil olarak kuluna yeter!.." (Ahzab/48)
risale lerde var bu ateş yakmasıyla ateşdir su söndürmesiyle ALLAH ta yaratması ile
bir insan bir şeyi cok güzel yapıyor ama tek basına bu adamın cok güzel yaptıgı seyi gostermek için baska insanlar bulması lazım
kendimi ve insanları tanıdıkça hayvanları sevmeye başladım
ene ene ente ente işte bütün insanların için de bunu diyen bir pislik var :S:S:S
Her insan iyi ve güzele karşı bir sevgi, buna karşılık kötü ve çirkine karşı da bir nefret duygusunun varlığı, tersi hiç kimsenin düşüncesinden bile geçmeyecek açıklıkta bir gerçektir.Demek oluyor ki, bu duygular, ahlaklı davranma ve iyi işler yapma yönündeki yönelişleri, ahlaksızlıktan va çirkin davranışlardan da nefret verip kaçınmayı sağlayan yapıları bakımından tanıklık etmektedir.Ki,insana iyiyi güzeli emreden,onu kötülük ve çirkin davranışlardan da yasaklayan düzenin sahibi kim ise, kendisine bu duyguları veren de,O zat'tır.Bu Zat da,hiç kuşkusuz Allah'tır.Dinler tarihi tanıktır ki,beşeriyet/İnsanlık hiçbir devrini dinsiz geçirmemiştir.Batıl ,hatta gülünç bile olsa hemen her devir de bir dine inanmış ve bir manevi sistemi takip etmiştir.Ayrıca , inanmak bir zorunluluk ve gereksinimidir; o yaratılışta vardır.İnsan yaratılışına bu gereksimini yerleştiren Zat'la, biz inanmayı emreden Zat, aynı Zat'tır .Ve O da Allah'tır.
Beni Dünyaya çağırma Ona geldim fena gördüm.dema gaflet hicap oldu ve nuru hak nihan ğördüm. bütün eşyayuu mevcudat birer fani muzır gördüm.............. eğer Allah'ı buldunsa,
bütün eşya senindir gör .eğer malik'i memluk isen,onun mülkü senindir gör.eğer hodbin ve kendi nefsine malik'i isen,bilaadin beladır gör;bilehaddin azaptır tat bilagayet ağırdır.gör eğer hakiki abd-i
hudabin isen hudutsuz bir sefadır,gör.hesapsız bir
sevap var tat; nihayetsiz saadet gör
her cemal ve kemal sahibi , cemal ve kemalini görmek ve göstermek ister. yani bi mimar ortaya mükemmel bir eser çıkarır. önce kendisi bundan memnun olur. sonra başkalarının o eseri övmesinden , beğenmesinden ayrıca bir memnuniyet duyar. şimdi tabiri caizse cenab-ı hakta bu yapıp ettiklerinden kendine has bi memnuniyet duyar. ( insanın duyduğu gibi değil.) işte insan tam da bu noktada diğer yaratılmışlardan daha farklı , olarak bu vazifeyi ifa eder.
evet kardeşim aynen öyle
Beni Dünyaya çağırma Ona geldim fena gördüm.dema gaflet hicap oldu ve nuru hak nihan ğördüm. bütün eşyayuu mevcudat birer fani muzır gördüm.............. eğer Allah'ı buldunsa,
bütün eşya senindir gör .eğer malik'i memluk isen,onun mülkü senindir gör.eğer hodbin ve kendi nefsine malik'i isen,bilaadin beladır gör;bilehaddin azaptır tat bilagayet ağırdır.gör eğer hakiki abd-i
hudabin isen hudutsuz bir sefadır,gör.hesapsız bir
sevap var tat; nihayetsiz saadet gör
Ey gâfil nefsim! Senin hayatının gâyesini ve hayatının mahiyetini, hem hayatının sûretini, hem hayatının sırrı-ı hakikatini, hem hayatının kemâl-i saadetini bir derece anlamak istersen, bak; senin hayatının gâyelerinin icmâli dokuz emirdir.
• Birincisi şudur ki: Senin vücudunda konulan duygular terazileriyle, rahmet-i İlâhiyenin hazînelerinde iddihar edilen nimetleri tartmaktır ve küllî şükretmektir.
• İkincisi: Senin fıtratında vaz' edilen cihazâtın anahtarlarıyla, esmâ-i kudsiye-i İlâhiyenin gizli defînelerini açmaktır, Zât-ı Akdesi o esmâ ile tanımaktır.
• Üçüncüsü: Şu teşhirgâh-ı dünyada, mahlûkat nazarında, esmâ-i İlâhiyenin sana taktıkları garip san'atlarını ve latîf cilvelerini bilerek, hayatınla teşhir ve izhâr etmektir.
• Dördüncüsü: Lisân-ı hal ve kâlinle Hâlıkının dergâh-ı Rubûbiyetine ubûdiyetini ilân etmektir.
• Beşincisi: Nasıl bir asker, padişahından aldığı türlü türlü nişanları resmî vakitlerde takıp, padişahın nazarında görünmekle onun iltifatât-ı âsârını gösterdiği gibi, sen dahi, esmâ-i İlâhiyenin cilvelerinin sana verdikleri letâif-i insaniye murassaâtıyla bilerek süslenip, o Şâhid-i Ezelînin nazar-ı şuhud ve işhâdına görünmektir.
• Altıncısı: Zevi'l-hayat olanların tezâhürât-ı hayatiye denilen, Hâlıklarına tahiyyâtları; ve rumuzât-ı hayatiye denilen, Sâni'lerine tesbihâtları; ve semerât ve gâyât-ı hayatiye denilen, Vâhibü'l-Hayata arz-ı ubûdiyetlerini bilerek müşâhede etmek, tefekkür ile görüp, şehâdetle göstermektir.
• Yedincisi: Senin hayatına verilen cüz'î ilim ve kudret ve irâde gibi sıfat ve hallerinden küçük numunelerini vâhid-i kıyasî ittihaz ile, Hâlık-ı Zülcelâlin sıfat-ı mutlakasını ve şuûn-u mukaddesesini o ölçüler ile bilmektir. Meselâ, sen, cüz'î iktidarın ve cüz'î ilmin ve cüz'î irâden ile bu hâneyi muntazam yaptığından, şu kasr-ı âlemin senin hânenden büyüklüğü derecesinde, şu âlemin ustasını o nisbette Kadîr, Alîm, Hakîm, Müdebbir bilmek lâzımdır.
• Sekizincisi: Şu âlemdeki mevcudâtın her biri, kendine mahsus bir dil ile Hâlıkının vahdâniyetine ve Sâniinin Rubûbiyetine dâir mânevî sözlerini fehmetmektir.
• Dokuzuncusu: Acz ve zaafın, fakr ve ihtiyacın ölçüsüyle, kudret-i İlâhiye ve gınâ-i Rabbâniyenin derecât-ı tecelliyâtını anlamaktır. Nasıl ki açlığın dereceleri nisbetinde ve ihtiyacın envâı miktarınca, taamın lezzeti ve derecâtı ve çeşitleri anlaşılır. Onun gibi, sen de nihayetsiz aczin ve fakrınla, nihayetsiz kudret ve gınâ-i İlâhiyenin derecâtını fehmetmelisin.
İşte senin hayatının gâyeleri, icmâlen, bunlar gibi emirlerdir. Şimdi, kendi hayatının mahiyetine bak ki; o mahiyetinin icmâli şudur:
Esmâ-i İlâhiyeye âit garâibin fihristesi, hem şuûn ve sıfât-ı İlâhiyenin bir mikyâsı, hem kâinattaki âlemlerin bir mîzanı, hem bu âlem-i kebîrin bir listesi, hem şu kâinatın bir haritası, hem şu kitâb-ı ekberin bir fezlekesi, hem kudretin gizli defînelerini açacak bir anahtar külçesi, hem mevcudâta serpilen ve evkâta takılan kemâlâtının bir ahsen-i takvîmidir. İşte mahiyet-i hayatın bunlar gibi emirlerdir.
Onbirinci söz
Hest-i Nist-Nümâ
"Müslümanın müslümana gülümsemesi sadakadır" sırrıyla espri yapıyorum...
Hepimiz Cennette Kavuşalım...
şimdi hayatının sırr-ı hakikatı şudur ki:
tecell-i ehadiyte, semadiyete ayineliktir. Yani,bütün aleme teceli eden esmanın nokt-i mihrakiyesi hükmünde bir camiiyetle ,zat-Ehad-i samed-e ayineliktir.
Şimdi, hayatının saadet içindeki kemali ise ,senin hayatının ayinesinde temesül eden şems-i ezeli'nin envarını hisedip, sevmektir. zişuur olarak ona şefk göstermektir, onun muhabbetiyle kendinde geçmektir, kalbin göz bebeğinde aks-i nurunu yerleştirmektir.İşte bu sırdandır ki, seni alayıillineyyine çıkaran bir hadis-i kutsinin meal-i şerifi olan,(meali farsça) ben göklere ve yere sığmam fakat mü'min kulumun kalbine sığarım Demiştir.
Beni Dünyaya çağırma Ona geldim fena gördüm.dema gaflet hicap oldu ve nuru hak nihan ğördüm. bütün eşyayuu mevcudat birer fani muzır gördüm.............. eğer Allah'ı buldunsa,
bütün eşya senindir gör .eğer malik'i memluk isen,onun mülkü senindir gör.eğer hodbin ve kendi nefsine malik'i isen,bilaadin beladır gör;bilehaddin azaptır tat bilagayet ağırdır.gör eğer hakiki abd-i
hudabin isen hudutsuz bir sefadır,gör.hesapsız bir
sevap var tat; nihayetsiz saadet gör
Şu an 1 kullanıcı var. (0 üye ve 1 konuk)