+ Konu Cevaplama Paneli
Gösterilen sonuçlar: 1 ile 3 ve 3

Konu: Mevlana Ocağından Bediüzzaman Uçsuz Bucaklığına

  1. #1
    Yönetici SeRDeNGeCTi - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Jun 2006
    Bulunduğu yer
    Ankara
    Yaş
    38
    Mesajlar
    5.901

    Standart Mevlana Ocağından Bediüzzaman Uçsuz Bucaklığına


    Mevlânâ ocağından Bediüzzaman uçsuz bucaklığına


    Hz. Mevlânâ bir aralık bırakıp gitti. Sonsuzluğun kapısını araladı sürekli. Ve o kapıyı açık tuttu, hep.

    Aralık en güzel zaman dilimlerinin kapısı gibidir. Yılların dün'ü biter, bugün'ü başlar, oradan. Yeni bir yıl, yeni bir günler kervanı koyulur, yollara.

    Her gün bir yerden göçmek ne iyi.

    Her gün bir yere konmak ne güzel.

    Bulanmadan, donmadan akmak ne hoş.

    Dünle beraber gitti, cancağızım,

    ne kadar söz varsa düne ait.

    Şimdi yeni şeyler söylemek lâzım.

    der, Hünkâr, Hz. Mevlânâ.

    Bir yılın bembeyaz kefenlere sarılıp asırların sır sandığına döndürüldüğü aralık hep açıktır, hiç kapanmaz. Zira her dem ölmekte ve her dem yeniden dirilmektedir âlem.

    Aralığın hemen ardında bir ocak vardır. Mevlânâ mektebinde ocak çok önemlidir. Matbah'ın kalbidir, ocak. Orada yanar, orada pişer, orada kemale erersiniz. Hamdım, yandım, piştim dersiniz. Dünya matbahının ocağı da ilk ve orta yaz sofralarının yemeklerini pişirir; sonbahar harmanlarının taamlarını hazırlar. Anadolu'da düğünler son baharlarda yapılır genellikle.

    Ocak, düğün kazanlarının kaynadığı, ruhların düğünlere hazırlandığı yerdir.

    Mevlânâ çok zengin, bembeyaz bir aralıktan sizi (nâr-ı beyzada, o bembeyaz ateşte, aşk ateşinde pişmeğe) ocağa çağırır, bekler. Gel, der. Ne olursan ol, gel, der.

    Bir düğüne, çağırır herkesi. Vuslata çağırır, kavuşmaya koşun, der. Birlik olun, birliğin zevkine erin, der. Hünkârın çağrısına uyar da besmele ipine yapışırsanız, başınız ferşten arşa ulaşır. İnsandan dünyaya, dünyadan kâinata açılan bir dairelenme içinde genişler, büyürsünüz. Mülkten, melekûta erer, melekûttan ceberut soluklarını duyarsınız.

    “Bu adın tadını alanın himmetine karşı, arşın ta yücesinden ferşin ta altına dek ne varsa, bir sinek kanadı değerinde bile değildir. Bu ad, güzelliğiyle kimi avlamışsa, hiçbir güzellik, hiçbir şöhret, hiçbir renk ve koku artık onu avlayamaz.” (Mecâlis-i Seb'a, Birinci Meclis) diyen Hünkârın baktığı yerin, hiç de Bediüzzaman'ın baktığı yerden farklı olmadığını görürsünüz. (Bu güzeller hep ne güzel, ne hoş bakışırlar!..)

    Bu zamanın güzeli ne diyor bakın:

    "Bismillahirrahmanirrahîm"in bir cilvesini şöyle gördüm ki: Kâinat sîmasında, arz sîmasında ve insan sîmasında birbiri içinde birbirinin nümunesini gösteren üç sikke-i rububiyet var.

    Biri: Kâinatın heyet-i mecmuasındaki teavün, tesanüd, teanuk, tecavübden tezahür eden sikke-i kübra-i uluhiyettir ki, "Bismillah" ona bakıyor.

    İkincisi: Küre-i arz sîmasında nebatat ve hayvanatın tedbir ve terbiye ve idaresindeki teşabüh, tenasüb, intizam, insicam, lütuf ve merhametten tezahür eden Sikke-i Kübra-i Rahmaniyettir ki, "Bismillahirrahman" ona bakıyor.

    Sonra insanın mahiyet-i câmiasının sîmasındaki letaif-i re'fet ve dekaik-ı şefkat ve şuaat-ı merhamet-i İlahiyeden tezahür eden sikke-i ulya-i rahîmiyettir ki, "Bismillahirrahmanirrahîm"deki "Er-Rahîm" ona bakıyor.

    Demek "Bismillahirrahmanirrahîm" sahife-i âlemde bir satır-ı nuranî teşkil eden üç sikke-i ehadiyetin kudsî ünvanıdır. Ve kuvvetli bir haytıdır ve parlak bir hattıdır. Yani "Bismillahirrahmanirrahîm" yukarıdan nüzul ile semere-i kâinat ve âlemin nüsha-i musaggarası olan insana ucu dayanıyor. Ferşi arşa bağlar. İnsanî arşa çıkmağa bir yol olur.

    “Evet, Şems ve Kamer'i, anasır ve maadini, nebatat ve hayvanatı; bir nakş-ı a'zamın atkı ipleri gibi o binbir isimlerin şualarıyla tanzim eden ve hayata hâdim eden ve nebatî ve hayvanî olan umum vâlidelerin gayet şirin ve fedakârane şefkatleriyle şefkatini gösteren ve zevilhayatı hayat-ı insaniyeye müsahhar eden ve ondan rububiyet-i İlahiyenin gayet güzel ve şirin bir nakş-ı a'zamını ve insanın ehemmiyetini gösteren ve en parlak rahmetini izhar eden o Rahman-ı Zülcemal, elbette kendi istiğna-i mutlakına karşı, rahmetini ihtiyac-ı mutlak içindeki zîhayata ve insana makbul bir şefaatçi yapmış.

    Ey insan, eğer insan isen "Bismillahi-rrahmanirrahîm" de. O şefaatçiyi bul!”

    “Ey insan! Bil ki: O rahmetin arşına yetişmek için bir mi'rac var. O mi'rac "Bismillahirrahmanirrahîm"dir. Ve bu mi'rac ne kadar ehemmiyetli olduğunu anlamak istersen, Kur'an-ı Mu'ciz-ül Beyan'ın yüzondört surelerinin başlarına ve hem bütün mübarek kitabların ibtidalarına ve umum mübarek işlerin mebde'lerine bak. Ve Besmele'nin azamet-i kadrine en kat'î bir hüccet şudur ki: İmam-ı Şafiî (R.A.) gibi çok büyük müçtehidler demişler: "Besmele tek bir âyet olduğu halde, Kur'anda yüzondört defa nâzil olmuştur." (Sözler - Birinci Söz) Aralıktan çıkanları ocak karşılar. Ocakta pişenleri nisan ve mayısın salâvatı güller selamlar. Sene, bir semavi sicim gibi gül kokularıyla sarar insanı ve Sevgiliye bağlar.

    Mehmet Doğan - Yeni Şafak - 10.01.2010

    Anlamını Bilmediğiniz Kelimelerin Üzerine Çift Tıklayınız...

    Sual: Belki onlar eski hali istiyorlar?
    Cevap: Size kısa bir söz söyleyeceğim; ezber edebilirsiniz: İşte, eski hal muhal; ya yeni hal veya izmihlâl...
    (Bediüzzaman Said Nursi)


    Ne hayal, ne kuruntu hakikat istiyorum.
    Hakikat, hakikat, hakikat istiyorum!.. (Osman Yüksel SERDENGEÇTİ)




  2. #2
    Gayyur _Zülfikar_ - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Dec 2008
    Mesajlar
    141

    Standart

    Allah razı olsun.

  3. #3
    Ehil Üye muhibbülkurra - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Mar 2007
    Mesajlar
    4.304

    Standart

    Sami CEBECİ
    Mevlânâ diyarında iki gün



    “Kusurları örtmekte gece gibi ol” ,”Cömertlikte akarsu gibi ol” diyen Mevlânâ diyarına ne zaman gitsem, farklı duygular benliğimi sarar. Hususan, asrın manevî sahibi olan Bediüzzaman Hazretleri’nin kudsî iman dâvâsına gönülden sahip çıkan Konyalı Nur kahramanlarını görmek ve ziyaret etmek, ruh dünyamı bambaşka âlemlere götürür.
    Yine bir konferans vesilesiyle dâvet aldığım Konya yollarındayım. Şehre yaklaştıkça, muayyen aralıklarla yerleştirilmiş panolarda Mevlânâ Hazretleri’nin vecizeleşmiş sözlerinin yazılmış olduğunu görüyorum. Çok ibret verici cümleler.
    Yol boyunca okuduğum Yeni Asya gazetesini ön koltukta oturan genç adama hediye ettikten sonra, terminalde değerli dostum Yasin Bey ile buluşarak temsilciliğimize ulaştık. Değerli dâvâ arkadaşım Said Çamkerten bizi bekliyordu. Öğle namazını müteakip Kon TV’ye geçtik. Bir saati bulan program çerçevesinde ülkedeki yeni gelişmeler üzerine fikir ve kanaatlerimizi söyledik. Böylesine verimli ve yol gösterici bir program için bize gönüllerini ve ekranlarını açan Kon TV yönetimine buradan şükranlarımı sunuyor ve kendilerine başarılar diliyorum.
    Aynı akşam, Alâattin Keykubat Konferans Salonu’nda, “Demokratik Açılım ve Duruşumuz“ konulu konferansımızı, hanım kardeşlerimizin de katılımıyla kalabalık bir kitleyle paylaştık. Merhum Zübeyr Ağabey’in kardeşi Haydar Gündüzalp, eskimeyen Nur Talebeleri’nden Mehmet Gürbüz Ağabey ve değerli yazarımız Halil Uslu da katılmışlar ve şeref konuğumuz olmuşlardı. Ereğli, Ermenek, Karaman gibi il ve ilçelerden de gelenler vardı. Verimli bir toplantı olmuştu. Böyle toplantılar, ciddî anlamda şevk alış verişine vesile oluyordu.
    Pazar sabahı on ile yarım arasında iki buçuk saat boyunca, hizmet merkezlerimizde kalan üniversiteli gençlerle Bediüzzaman’ın mânevî kimliğini ve içtimâî meseleleri sohbet ettik. Sorulu cevaplı sohbetle zaman su gibi akıp geçti.
    Said ve Yasin kardeşlerle birlikte gittiğimiz şefkat kahramanlarının katılımı daha fazlaydı. Altmıştan fazla kardeşimizin bulunduğu toplantının seviyesi, sorulan soruların yüksek seviyesiyle doğru orantılıydı. Meslek ve meşrebimiz ağırlıklı Yeni Asya misyonu ve aktüel meselelerle alâkalı sohbetimiz de iki buçuk saat boyunca devam etti. Gerçekten hepimiz için faydalı ve yol gösterici bir toplantı olmuştu. Fikir bütünlüğü olmayan cemaatler ne kadar çoğalırsa o kadar küçülürken, fikren bir ve beraber olan cemaatler ise, her zaman büyük ve değer verilen bir durumda olurlar. Fikir birliğini temin etmek, hepimize düşen önemli bir vazifedir. Genleri değiştirilmiş bir cemaat olmaktansa, orijinalliğini aynen koruyarak gelecek nesillere bu emaneti devretmek her hizmetin ve vazifenin üstündedir.
    Akşam namazından sonra grup halinde bizi havaalanına kadar gelip uğurlama nezaketi gösteren gönül dostlarıma şükranlarımı sunuyor ve iman hizmetinde daha nice ihlâs ve şevk dolu yıllar diliyorum.
    Havalandıktan sonra gece karanlığında pencereden Konya’yı seyre başladım. Bir hayli zaman geçtiği halde hâlâ üzerinde uçuyorduk. Bir milyon nüfuslu Konya çok büyümüş. Pencere kenarında oturan yol arkadaşıma “Konya’nın bu kadar büyük olduğunu bilmiyordum” dedim. Bunun üzerine sohbetimiz başladı. İstanbul’a kadar konuştuk. Temiz yürekli dürüst bir insandı. Benim din adamı olduğumu anlayınca samimî olarak gönlünü bana açtı. Ona “Allah’ın, altmış sene ömür verdiği bir kul ahiretini kazanamamışsa, mahşer günü o kulun Allah’a söyleyebileceği hiçbir mazereti olamaz” hadisini hatırlattım. Yolculuk bitmek üzereyken “Seni, benim yanıma Allah oturttu. Sana söz veriyorum, bazı yanlış alışkanlıklarımı bırakıp, hemen namaza başlayacağım” dedi. Şaban Yukarıbaş adında ve altmış yaşlarında olduğunu söyleyen bu temiz yürekli insana Allah’ın hidayet vermesini ve yardım etmesini niyaz ediyorum. Telefonlaşmak üzere kartımı verip havaalanında vedalaştık. Sabiha Gökçen Havaalanından Beşiktaş’a kırk beş dakikada ancak gelebildik. Oradan bindiğim taksinin şoförüyle Vefa Lisesi’ne kadar sohbet ettik. O da altmış yaşındaydı. “Anlıyorum ki, benim de erteleme hakkım kalmamış. Yarından tezi yok ben de beş vakit namaza başlayacağım” dedi. Böyle hizmetler nasip ettği için Allah’a ne kadar şükretsek azdır.

    13.01.2010

    E-Posta: sami-cebeci@hotmail.com

    Kâinat mescid-i kebîrinde, Kur’ân, kâinatı okuyor. Onu dinleyelim. O nur ile nurlanalım. Hidâyetiyle amel edelim. Ve onu vird-i zebân edelim. Evet, söz odur ve ona derler. Hak olup, Haktan gelip, Hak diyen ve hakikati gösteren ve nurânî hikmeti neşreden odur.
    Kur’ân’a ve imana ait herşey kıymetlidir; zâhiren ne kadar küçük olursa olsun kıymetçe büyüktür. Evet, saadet-i ebediyeye yardım eden, küçük değildir.

+ Konu Cevaplama Paneli

Konu Bilgileri

Users Browsing this Thread

Şu an 1 kullanıcı var. (0 üye ve 1 konuk)

     

Benzer Konular

  1. Hazret-i Mevlâna Hâlid ve Bediüzzaman hakkında
    By fanidünya... in forum Bediüzzaman'ın Talebeleri
    Cevaplar: 5
    Son Mesaj: 03.11.20, 09:05
  2. Mevlânâ ve Bediüzzaman
    By nurdan_katre in forum Risale-i Nur'dan Vecize ve Anekdotlar
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 27.06.08, 12:32
  3. Mevlana Halid'den Sonra Neden Bediüzzaman?
    By katre_44 in forum Bediüzzaman'ın Hayatı (Eski, Yeni ve Üçüncü Said Dönemleri)
    Cevaplar: 3
    Son Mesaj: 31.10.07, 09:55
  4. Mevlana'dan
    By edep in forum İslami Nitelikli Yazılar
    Cevaplar: 1
    Son Mesaj: 05.09.07, 17:18
  5. Mevlana ve Bediüzzaman
    By HakanBa in forum Bediüzzaman ve Risale-i Nur Çalışmaları
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 23.03.07, 18:16

Bu Konudaki Etiketler

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok
Google Grupları
RisaleForum grubuna abone ol
E-posta:
Bu grubu ziyaret et

Search Engine Friendly URLs by vBSEO 3.6.0