+ Konu Cevaplama Paneli
Gösterilen sonuçlar: 1 ile 2 ve 2

Konu: Yirmiüçüncü Söz Dördüncü Noktanın Açıklaması

  1. #1
    Gayyur elifnuray - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Oct 2009
    Mesajlar
    66

    Smile Yirmiüçüncü Söz Dördüncü Noktanın Açıklaması

    ****İman, insanı insan eder. Belki insanı sultan eder. Öyle ise, insanın vazife-i asliyesi(ASIL VAZİFESİ),
    iman ve duadır.Küfür, insanı gayet âciz bir canavar hayvan eder.
    Şu meselenin binler delillerinden, yalnız hayvan ve insanın dünyaya gelmelerindeki farkları,
    o meseleye vâzıh (AÇIK) bir delildir ve bir burhan-ı kàtıdır.(KESİN DELİL) Evet,
    insaniyet, iman ile insaniyet olduğunu, insan ile hayvanın dünyaya gelişindeki farkları gösterir.
    Çünkü, hayvan, dünyaya geldiği vakit, adeta başka bir âlemde tekemmül (OLGUNLAŞMA MÜKELLEŞME) etmiş gibi, istidadına göre
    mükemmel olarak gelir, yani gönderilir. Ya iki saatte, ya iki günde veya iki ayda bütün şerâit-i
    hayatiyesini(HAYAT ŞARTLAR) ve kâinatla olan münasebetini ve kavânîn-i hayatını(HAYAT YASAKLARI) öğrenir, meleke sahibi olur. İnsanın yirmi
    senede kazandığı iktidar-ı hayatiyeyi ve meleke-i (KABİLİYET) ameliyeyi, yirmi günde serçe ve arı gibi bir hayvan tahsil eder,
    yani ona ilham olunur.
    --------------------------------------
    Allah, insanı kulluk ve ibadet etmek için dünyaya göndermiştir. Bu yüzden insanın fıtrat ve mahiyetini
    de ibadet ve kulluğa göre donatmıştır. Yoksa hayvan gibi yutmak ve çabalamak için insanı dünyaya göndermiş
    değildir. İnsan iman ve ibadeti terk edip, hayvan gibi, dünyanın adi ve süfli zevk ve lezzetlerin peşine
    takılır ise; mahlukatın en alçağı, en rezili olur. Yok iman ve kulluğa riayet ederse, o zaman mahlukatın
    en üstünü ve en şereflisi konumuna çıkar. Zira insanı, Allah bu kıvamda yaratmıştır. İnsanın önünde iki
    seçenek var, ya kul olup kainata sultan olur ya da iman ve ibadeti terk edip mahlukatın en aşağı ve
    en rezili olur.
    İnsanın bu dünyaya zevk ve lezzet peşinde koşmak için gönderilmediğine en güzel şahit; insan ile hayvan
    arasındaki farktır. İnsanın donanımına ve mahiyetine bakıldığında, dünyanın zevk ve lezzetlerine hapis
    olarak tasarlanmadığı anlaşılır. Ama hayvanın tasarımı, sadece dünyaya bakıyor. Hayvanda akıl olmadığı için,
    geçmiş ve gelecek onun nazarında yoktur ama; insanda akıl, hem geçmiş ile hem de gelecek ile ilişkilidir.
    Bu yüzden insan Allah’ı inkar edip, tamamen zevk ve lezzete odaklansa, ölüm ve zeval ona huzur vermez, onu
    taciz eder. Ama hayvanda taciz edecek bir akıl olmadığı için tam lezzet alır. İşte insanın hakiki lezzeti alıp,
    hayvandan daha yüksek bir makama çıkması ancak iman ve ibadet ile mümkündür. O zaman ölüm ve zeval, insana
    ızdırap veren bir hiçlik ve yokluk değil, ebedi saadetin bir başlangıcı, bir girizgahı hükmüne gelir. Şu insan,
    iman sayesinde lezzetlerin ve makamların en üstüne çıkar. İman, insan üzerinde baskı kuran bütün hadisatın
    tazyikatını kaldırır. İman, her şeyin iç yüzünü ve hakikatini izah ve beyan ettiği için, insan karanlık ve
    sıkıntılardan da kurtulmuş olur.

    ---------------------------------------
    *****Demek, hayvanın vazife-i asliyesi, taallümle tekemmül etmek değildir; ve marifet kesbetmekle
    terakki etmek değildir; ve aczini göstermekle medet istemek, dua etmek değildir. Belki vazifesi,
    istidadına göre taammüldür, amel etmektir, ubûdiyet-i fiiliyedir.
    İnsan ise, dünyaya gelişinde, herşeyi öğrenmeye muhtaç ve hayat kanunlarına cahil; hattâ yirmi senede
    tamamen şerâit-i hayatı öğrenemiyor. Belki âhir ömrüne kadar öğrenmeye muhtaç, hem gayet âciz ve zayıf
    bir surette dünyaya gönderilip, bir iki senede ancak ayağa kalkabiliyor. On beş senede ancak zarar ve
    menfaati fark eder; hayat-ı beşeriyenin muavenetiyle, ancak menfaatlerini celp ve zararlardan sakınabilir.
    Demek ki, insanın vazife-i fıtriyesi, taallümle tekemmüldür, dua ile ubûdiyettir. Yani, “Kimin merhametiyle
    böyle hakîmâne idare olunuyorum? Kimin keremiyle böyle müşfikane terbiye olunuyorum? Nasıl birisinin
    lütuflarıyla böyle nazeninâne besleniyorum ve idare ediliyorum?” bilmektir; ve binden ancak birisine eli
    yetişemediği hâcâtına dair Kàdıu’l-Hâcâta lisan-ı acz ve fakr ile yalvarmaktır ve istemek ve dua etmektir.
    Yani, aczin ve fakrın cenahlarıyla makam-ı âlâ-yı ubûdiyete uçmaktır.
    Demek, insan bu âleme ilim ve dua vasıtasıyla tekemmül etmek için gelmiştir. Mahiyet ve istidat itibarıyla
    herşey ilme bağlıdır. Ve bütün ulûm-u hakikiyenin esası ve madeni ve nuru ve ruhu marifetullahtır ve
    onun üssü’l-esası da iman-ı billâhtır.
    ----------------------------------
    Mahiyet istidat itibariyle her şey ilme bağlıdır." İstidat ve mahiyet Allah’ın insanların fıtratına koymuş olduğu; gelişme, inkişaf,
    ve terakkilerin tohumları ve çekirdekleridir.
    Nasılki bir incir ağacının istidadında ve mahiyetinde ( yani tohumunda ve çekirdeğinde) bir incir ağacı, hatta onun kıyamete kadar nesli
    var ve mevcuttur. Bunun inkişafı ve gelişmesi; havaya, suya, toprağa ve güneşe bakar. Ancak bu külli unsurlarla o çekirdek ve tohumun içi açılır,
    istidatı inkişaf eder ve gelişir.
    Aynen öyle de, Allah (c.c.); ilk insan Adem (a.s) ve sonra da onun neslinden gelen insanların yapılarına ve fıtratlarına; bu medeniyet çağında şahit
    olduğumuz ve ileride daha nicelerini görebileceğimiz medeniyetin, teknolojinin, fennin ve bütün maddi ve manevi gelişmelerin tamamını,
    tohum ve çekirdekler gibi açılmaya müsait, yüzlerce mahiyetler ve istidatlar koymuştur.
    İşte bu mahiyet ve istidatların gelişmesi, büyümesi ve inkişaf etmesi sadece ve sadece ilme bağlıdır ve ilimle olabilir.
    Hayvanlarda ilim ve öğrenme olmadığından, fıtratlarının icabından başka bir şey yapamadıkları gibi, maddi ve manevi terakkileri de mümkün değildir.
    Mesela; insanların fıtratlarına; bugünkü bilgisayarlar, uzay gemileri, lisanlar, medeniyetler, teknolojiler ve
    en mükemmel din olarak İslamiyetin tezahürü ve inkişafı, Allah tarafından tohumlar olarak konulmuş ve yerleştirilmiştir.
    İşte bu tohumlar; şimdiye kadar açılmış, ileride de açılacak ve gelişecek olan, mezkur meselelerin mahiyetleri ve istidatlarıdır.
    Cenab-ı Hak, zamanın ve şartların ihtiyacına binaen; insanlara öğrenme ve ilmi emredip, onları asırlarca meşgul
    ettirerek, bu tohumları açmış ve geliştirmiştir.
    İstidat ve mahiyet diyebileceğimiz, tohumun içindeki öz ve nüve olan bu özellikler; ilim, bilgi ve taallümle bu gün
    fiile çıkmış ve bütün insanlığın maddi ve manevi istifade edeceği şekilde müessese ve kurumsal hale gelmiştir.
    Mesela yirmi farklı yumurtada yirmi adet farklı istidat ve mahiyetler vardır. Bunlar bir muameleye tabi tutulmazsa,
    birbirine benzeyen, hatta birbirinden hemen hemen büyüklükten başka hiçbir farkı olmayan yumurtalar olarak kalırlar.
    Fakat kuluçkaya yatırılırsa ve bir muameleden geçirilirse; onlardan tavus kuşları, kartallar, bülbüller, timsahlar,
    yılanlar ve kablumbağalar gibi birbirinden çok farklı ve harika hayvanlar çıkar ve meydana gelir.
    İşte ilim olmazsa, bütün insanlar istidatlarını geliştiremezler ve birbirlerine benzeyen yumurtalar gibi özellikler
    arz ederek, kıyamete kadar bir çeşit sürü olarak yaşarlardı.
    Fakat insanlar, asırlarca ilimle ve bilimle meşgul oldukları için, bu noktada hayvanlardan ayrılmıştır. O insanlardan;
    her sanatta, maddi ve manevi mesleklerde mükemmel fertler, maharetler ve medeniyetler meydana gelmiştir.
    Demek ki; bütün mahiyetlerin ve istidatların gelişimi, açılımı ve inkişafı ilme bağlıdır ve ilimle alakalıdır.
    İlk insan ve ilk babamız olan Adem (a.s)’ın ilimle öne çıkarılması, meleklere rüçhaniyetinin ilme dayanması ve
    Cenab-ı Hakk'ın ona mucize olarak eşyayla alakalı ilmi vermesi, ayrıca Kur'an’ın ilk emrinin “oku” olması,
    Cenab-ı Hakk'ın kitab-ı Akdeste bir çok yerlerde aklı, tefekkürü, düşünmeyi ve muhakemeyi öne çıkarması da,
    ilmin ehemmiyeti açısından önem arz etmektedir.
    -------------------------------------------------

    Hem insan, nihayetsiz acziyle nihayetsiz beliyyâta maruz ve hadsiz âdânın hücumuna müptelâ; ve nihayetsiz
    fakrıyla beraber nihayetsiz hâcâta giriftar ve nihayetsiz metâlibe muhtaç olduğundan, vazife-i asliye-i
    fıtriyesi, imandan sonra, duadır. Dua ise, esas-ı ubûdiyettir.
    ----------------------------------------------------------
    Fakr: Fakirlik; insanın zerreden güneşe kadar nihayetsiz ihtiyaçlara müptela ve kainatta her şeye muhtaç olması demektir.
    Yani insan fıtrat olarak kainatta her şeye muhtaç olarak yaratılmıştır. İnsan hayatının devamı bütün kainat çarklarının
    işlemesine bakar; böyle olunca insan kainattaki her şeye muhtaç olarak yaratılmış olduğu sabit olur.
    İşte insan bu sonsuz ihtiyacından dolayı fakirdir. Allah bu fakirlik durumunu insana her ihtiyacında, ihtiyacı olmayan
    Allah’ı bulması için vermiştir. Yani nereye bakarsa, hangi şeye ihtiyaç duyarsa, orada fakirlik penceresi ile fakir olmayan Allah’ı bulabilir.
    İşte insan fakirlik penceresinden Allah’ı görüp bulamaz ise, fakirlik insanın başına tam bir bela ve acı kaynağı olur.
    İnsan her ihtiyacı için sebeplere dilencilik eder ve onların merhametsiz yüzünde azap bulur. Acaba güneş bugün doğacak
    mı dese yeridir, zira tesadüf ve sebeplere tapan birisi için durum böyledir.
    Acz: Kendi ihtiyaçlarını karşılayamayacak kadar zayıf ve iktidardan yoksun anlamında kullanılmıştır. Yani ihtiyaçları
    hem kainatı kuşatmış, hem de ebede uzanmış olmasına rağmen bunlardan en basitini dahi tedarik edemeyecek kadar acizdir insan.
    Burada daha çok insanın iktidarsızlığına vurgu vardır. Bu acizlik penceresi de, aciz olmayan Allah’a açılıyor. İnsan acizlik
    damarı ile aciz olmayan Allah’ı idrak ediyor.
    İşte bu acizlik ve fakirlik damarı, insan fıtratını ve mahiyetini kulluk yönünde işleten ve sevk eden önemli iki kaynaktır.
    Bu kaynak güzelce işletilip istihdam edilir ise, insan kamil bir kul, ahsen-i takvim bir halef-i zemin olur.
    Özet olarak dua bir talepler listesi değil, bir ibadettir. İnsan dua sayesinde aczini ve fakrını hissedip, aciz ve fakir olmayan
    Zata intikal eder; duanın gerçek yüzü ve özü budur. Talepler ve istekler duanın suret ve kalıplarıdır; duanın esası
    ve özü Allah’a acz ve fakr damarı ile iltica etmektir.
    ---------------------------------------------------------

    Nasıl bir çocuk, eli yetişmediği bir meramını, bir arzusunu elde etmek için ya ağlar, ya ister.
    Yani, ya fiilî, ya kavlî lisan-ı acziyle bir dua eder, maksuduna muvaffak olur. Öyle de, insan,
    bütün zîhayat âlemi içinde nazik, nazenin, nazdar bir çocuk hükmündedir. Rahmânü’r-Rahîmin dergâhında,
    ya zaaf ve acziyle ağlamak veya fakr ve ihtiyacıyla dua etmek gerektir. Tâ ki, makàsıdı ona musahhar
    olsun veya teshirin şükrünü eda etsin. Yoksa, bir sinekten vâveylâ eden ahmak ve haylaz bir çocuk gibi,
    “Ben kuvvetimle, bu kabil-i teshir olmayan ve bin derece ondan kuvvetli olan acip şeyleri teshir ediyorum
    ve fikir ve tedbirimle kendime itaat ettiriyorum” deyip küfran-ı nimete sapmak, insaniyetin fıtrat-ı
    asliyesine zıt olduğu gibi, şiddetli bir azâba kendini müstehak eder.

    KAYNAK: SORULARLA RİSALE NUR SİTESİ
    ARKADAŞLAR KONUYU BEN YANLIZCA BÜTÜN HALİNE GETİRDİM. KAYNAK YUKARIDA BELİRTİLMİŞTİR.
    BENİM İŞİME ÇOK YARADI İNŞALLAH SİZEDE YARAR.ALLAHA EMANET OLUN.

  2. #2
    Ehil Üye YıldızMisal - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Mar 2008
    Yaş
    42
    Mesajlar
    2.694

    Standart

    Sevgili elifnuray kardeşim..Nurlardan yeni yudumlamaya başlamanın..ve hayattan bambaşka bir lezzet almanın şevkindesin..Allah bu şevkini ve gayretini daim eylesin..
    Güzel araştırman için teşekkürler..

+ Konu Cevaplama Paneli

Konu Bilgileri

Users Browsing this Thread

Şu an 1 kullanıcı var. (0 üye ve 1 konuk)

     

Benzer Konular

  1. Dördüncü Mes'ele
    By fanidünya... in forum Risale-i Nur'dan Vecize ve Anekdotlar
    Cevaplar: 4
    Son Mesaj: 04.06.20, 20:13
  2. Dördüncü İkaz
    By gamze-i_dilruzum in forum Risale-i Nur'dan Vecize ve Anekdotlar
    Cevaplar: 1
    Son Mesaj: 02.10.13, 18:18
  3. Yirmi Dördüncü Söz
    By muhakematçı in forum Açıklamalı Risale-i Nur Dersleri
    Cevaplar: 8
    Son Mesaj: 26.06.09, 16:24
  4. Dördüncü Söz
    By BayramD in forum Sesli ve Görüntülü Risale-i Nur Sohbetleri
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 18.09.07, 11:45
  5. Üç Noktanın Söylediği...
    By Meyvenin Zeyli in forum Edebiyat
    Cevaplar: 5
    Son Mesaj: 06.08.07, 00:55

Bu Konudaki Etiketler

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Var
Google Grupları
RisaleForum grubuna abone ol
E-posta:
Bu grubu ziyaret et

Search Engine Friendly URLs by vBSEO 3.6.0