Başörtüsü takanlar ile başörtüsüne takanlar
Tesettür meselesi, İkinci Meşrutiyetten beri tartışılagelen bir meseledir. Abdullah Cevdet gibilerin öncülük yaptığı Batılılaşma hareketlerinin içinde en hararetli tartışma konularından birisi, kadının imajı üzerine olmuştur. Bu tartışmalar Cumhuriyet dönemine de intikal etmiş, gerici-ilerici tanımlamaları, o zaman da hararetli bir şekilde sürmüştür.
Cumhuriyetin ilk yıllarından beri kadın imajına yönelik batılılaşma hareketleri, halk telakkîsine göre değil, devlet telakkîsine göre gelişmiştir. Devlet, resmî bir ideoloji benimsemiş (demokrasilerde devletin ideolojisi olmaz) ve bu ideolojisini yerleştirmek için her türlü planı, lastikli kanunlar çıkararak halka rağmen (günümüzde de TBMM’ye rağmen) hareketleri benimsemiş, sindirme politikaları gütmüştür.
Siyasî partilerin bir kısmı (tek parti) tesettürü gericilik sembolü olarak görmüş, bazı siyasî partiler de siyasetlerine malzeme yapmışlardır.
Ancak, dinsizliğin siyasete âlet edilmesi, dinin siyasete âlet edilmesini netice vermiş, bu durum Müslümanlara ve İslâm’a çok zarar getirmiştir. Hâlâ aynı oyunların sergilendiği ülkemizde bu tablonun çok iyi tahlil edilmesi lâzımdır. Yani başörtülülerin verdiği mesajların ve bu mesajları değerlendirecek siyasîlerin, doğru okuma yapması gerekmektedir. İşte tam bu noktada her iki tarafta da anlam kayması dikkatleri çekiyor. Onun için başörtüyle verilen mesajların gözden geçirilmesi gerekir.
1- Tartışmaların çıktığı noktalardan birisi, başörtüsü ve siyaset ilişkisidir. Başörtüsü takanların bunu bir siyasî simge haline getirdikleri düşünülmektedir. Bu düşünce kısmen şöyle doğrudur. Başörtülüler bir partiye oy verdikleri için, başörtüsü takmış değillerdir. Fakat başörtüsü hürriyetini getireceğine inandıkları siyasî partilere oy vermişlerdir. Buradaki başörtülülerin siyasî partilere ve devlete mesajı, “Başörtüsüne karşı takındığın tavrı değiştir” mesajıdır.
Bu gün mevcut hükümetin % 48’lere varan oy almalarının temel sebeplerinden birisi de, tesettür serbestisinin bu parti tarafından gerçekleştirileceği ümididir. Bu tablo geriye kalan % 52’nin tesettür hürriyetine karşı olduğu anlamına gelmez. Bilakis % 52’lik kesimin büyük bir kısmı, bu hükümetin bu konuda çok fazla bir şey yapamayacağını düşünen, ama bu konuda özgürlük de isteyen bir kesimdir. Dolayısıyla tesettür hürriyeti, sadece % 48’in değil, % 70-80’lerin bir isteğidir.
2- Başörtüsü ruhunun tekrar canlanması gerekmektedir. Sadece bir kıyafet tercihinden ziyade, tesettürün İslâm ahlâkı olarak yaşanması ihtiyacı bulunmaktadır. Başörtüsünün önündeki engel kalksa bile, bu noktaların başörtülüler tarafından tekrar titizlikle ele alınması ve şuurlu bir şekilde yaşanmaya ihtiyaç bulunmaktadır. Yani daha açık bir ifadeyle, tesettür bir moda algılamasından çıkarılıp, sözde değil, özde yaşanması gerekmektedir.
Biz Müslümanların, zahiren çirkin görünen olayların arkasındaki güzellikleri, hikmetleri okuma görevimiz vardır. Bu yüzden bu yasağın zahiren sevimsiz yüzünün ardında, hem kaderin adalet noktaları, hem de tesettür niteliğinin artması gibi güzel neticelerin olduğuna inanmaktayız. Evet, yasağın kalkması zahiren güzel ve sevindirici olabilir, ama bir o kadar da düşündürücü sonuçlar içermektedir.
Tesettürlülere çözüm önerisi
Tesettürün hakiki cevheri ve ruhu konuşulmaya, yaşanmaya başladığında sadece bir İslâmî kıyafet olarak değil, ahlâkî boyutuyla, sünnet-i seniye yönüyle bakıldığı takdirde problemler çözülecektir. Çünkü beşer zulmeder, kader adalet eder. Değil mi ki kalemleri oynatan, olmazları olduran, kışın içinde baharı yaşatan bir İlâhî kudret var. Ve o kudret, bizlere yani Müslümanlara bakıyor. Buna lâyık olmaya çalışmak gerekir. Yoksa siyasî iradeden, kanunlardan, bürokratlardan, toplumsal uzlaşma gibi sebeplerden değil, bu sebeplerin de Yaratıcısından dilemek, fiilen, kalen, halen lâyık hale gelmek için uğraşmalıyız. Zaten bu anlam kaymaları değil mi ki bizi bu hale getirdi? Çözümlerin siyasî iradeden beklenmesi, Müslümanları siyasîleştirdi. Çözümlerin sayısal çoğunlukta, güçte, iktidarda, kariyerde olduğu beklentisi, bizleri hem dünyevileştirdi hem de niteliği düşürdü. Bu yüzden tam da tesettür konularının hararetle tartışıldığı bu günlerde bu yasağın kalkmasını isteyen çoğunluğun göz ardı etmemesi gereken önemli bir konu, tesettür ruhunu canlandırmak ve nitelik kazandırmaktır.
Mesajların doğru verilmesi, doğru anlaşılmayı netice verecektir. Tesettürün yalnızca vücudun örtülmesini ifade etmediğini, bununla beraber iç boyuta (ahlâkî), nefsî temizliğe yönelik olduğunu fiillerimizle izhar etmek durumundayız. Yani doğru İslâmiyet’i ve İslâmiyet’e lâyık doğruluğu yaşamak mesajın doğru verilmesi demek olacaktır.
Olayın çözümü basittir. Toplumsal mutabakat, Cumhurbaşkanı seçimi, YÖK’ün kaldırılması vs. gibi aldatmacalar değil, önce bütün sebeplerin yaratıcısına yönelip, duâ ile O’ndan çözüm istemek gerekmektedir.
Çözümün temel noktası şudur; hem başörtülüler başörtüsünü içselleştirip, ruhuna uygun yaşayacak; hem de devlet, demokrasiyi içselleştirip ruhuna uygun kanunlar ve uygulamalar yapacaktır.
Temennimiz odur ki, başörtüsüne takanlar kadar başörtüsünü takanlar neyi taktıklarının şuurunda olurlar.
Yasemin YAŞAR
http://www.yeniasya.com.tr/2007/09/29/gorus/default.htm