Başörtüsü tartışması, “Yasak kalksın, kalkmasın” bağlamında yine gündemde. Ve bu durum, bazı yasakçı rektörlerce tekrar seslendirilen “Bu sorun artık çözüldü, yeniden kaşımanın âlemi yok” iddiasının geçersizliğini bir defa daha gözler önüne seriyor. Yasak çözüm olsaydı, tartışma durup durup alevlenmezdi.
Açıkça belli ki, yasak sürdükçe tartışma da bitmeyecek. Ama diyelim ki günü geldi, şartları oluştu ve yasak kalktı. Tartışma yine bitmez.
Çünkü bu mesele çok derin ve çok boyutlu.
Özellikle tesettürü Allah’ın emri olarak ibadet kastıyla yaşanması gereken bir vecibe olması yönüyle yeniden değerlendirmek icab ediyor.
Bir diğer nokta, farklı yaratılış özelliklerinden kaynaklanan sebeplerle şekli ve ölçüleri değişik olsa dahi, tesettürün erkekler için de geçerli olması ve kadın-erkek ilişkilerini tanzim eden çok önemli prensiplerden birini oluşturması.
Burada, tesettürü sadece giyim şekli olarak gören dar yorumun ötesinde, her iki cinsi iffet çizgisinde terbiye eden bir prensip söz konusu.
Erkekler de, hanımlar da birbirleriyle ilişkilerinde gözlerini, gönüllerini, zihinlerini haramdan sakınacaklar. Tesettür bunun bir vesilesi.
Giyimde kadın tesettürünün erkeğe göre daha kapsamlı olmasını kadın-erkek eşitliğine aykırı olmakla eleştirenler, yaratılışta kadın ve erkeğe verilen özelliklerin farklı olduğu gerçeğini bilerek veya bilmeyerek gözardı ediyorlar.
Bu eleştiri, fıtrat kanunlarına meydan okuyarak kadını hayatın her alanında erkekle yarışa zorlayan ve böylece kadına kaldıramayacağı külfetleri yükleyerek en büyük haksızlığı yapıp, kurduğu acımasız çarkların altında onu ezmek suretiyle mutsuz edip tüketen materyalist zihniyetin de bir saptırması.
Elbette kadın ve erkek Allah’a kulluk noktasında ve hukuk önünde eşittir. Ama onun dışında Yaratıcı onlara, birbirini tamamlayan farklı roller vermiştir. Roller karışırsa Yaratıcının öngördüğü denge bozulur, zararını herkes çeker.
Bu çerçevede, kadın ve erkeğin fıtrî beraberlik ortamı aile. Ailenin dışa karşı sorumluluğu erkeğin üzerinde. İç işleyişin ahengi, fıtratlara uygun rol dağılımı ve işbölümüne bağlı. Çocukların terbiyesinde ise sorumluluk müşterek.
Ailenin geçimini temin baba olarak erkeğin üzerinde. Kadının fıtrî vazifesi çocuklara annelik. Ve ev işlerinin yükü ortaklaşa paylaşılmalı.
Kadının eş ve anne olma özelliği, fıtratına uygun olmak ve ölçüsüz bir kadın-erkek ihtilâtına meydan verilmemek kaydıyla dışa dönük görevler üstlenmesine engel olmaz. Hele ilim öğrenip öğretme, dine hizmet veya ekonomik şartların kadına bizzat çalışarak geçimini sağlama zorunluluğu getirdiği haller söz konusu ise.
İşte başörtüsü yasağı, kadının bilhassa o alanlarda tesettürüyle yer almasına engel olduğu için kaldırılması talep ediliyor—haklı olarak.
Bunların dışında, kadının evinden çıkıp namahrem nazarları üzerine çekeceği ortamlara gitmesinde hiçbir zaruret yok, aksine ciddî sakıncalar var. Özellikle protokol ve tören alanları, kadın-erkek iç içeliğine göre dizayn edilmiş işyerleri ve hele de eğlence mekânları gibi... Buralara tesettürlü gidilmesi sonucu değiştirmez. Tersine bu gidişler tesettürü zedeler. Zira o ortamlar tesettürün mânâsıyla bağdaşmaz.

23.09.2007
Kazım Güleçyüz/Yeni Asya Gazetesi

http://www.yeniasya.com.tr/2007/09/2.../kgulecyuz.htm