Tarih affetmez! Tarihçi Mustafa Armağan tarihi çarpıtan ve Osmanlı’yı tahkir eden diziye karşı sesini yükseltti… “Osmanlı Harem’i o kadar kapalı o kadar dışarıya az poz veren bir kurum ki bundan bir somut bilgi olarak bir şey elde etmeleri mümkün değil. Hiç kimsenin dışarıdan kadın olsun erkek olsun oraya girme ve orayı görme imkânı mevzu bahis değil. Sarayın içindeki insanlar dahi oraya giremez. Mesela filmde has odabaşı cariyelere görev tayin ediyor. Böyle bir şey olamaz ki. Has odabaşı Enderun’da... Enderun’dan kalkıp da Harem’e girmesi Harem’de cariyelerle karşılaşması tasavvur edilemeyecek kadar abes bir olay. Filmi yapanların ne kadar Harem’in gerçeğinden uzak bir şekilde bu olaya eğildiklerini göstermek bakımından bunu zikrettim.
Batı düşüncesinde bakın çok önemli bir yazar var Leslie P. Peirce diye. O sahneyi Prof. Dr. Ahmet Şimşirgil bana anlattı. Kendisi orada hazır çalışanlardan bir tanesi. Merhum Özal girmiş içeriye herkesle bir şekilde konuşmuş. Orada bir Amerikalı görünce onunla kısa muhaveresi olmuş. Ne çalıştığını sormuş. Kadın da Harem-i hümayun diye dilimize çevrilen kitaba çalışıyormuş. Özal biraz şaka yapmış “Harem aşna-fişna işleri değil mi?” diye. Tam böyle değil ama. “Kadın bir anda ciddileşti” ‘hiç de öyle değil efendim’ dedi” diyor. Özal bir şok geçirmiş nasıl

oyle olabilir diye. “Ben de hiç böyle bir şey görmüyorum okuduğum belgelerde. Burası son derece ciddi bir kurum. Burada hiç kimse kendi istediği gibi at oynatamıyor. Buna padişah da padişahın annesi de padişahın hanımı da ailesi de kızları da oğulları da dâhil...” diyor ve arkasından şunları ekliyor: “Kendi evinde böyle laubali olduğunu düşündüğümüz bir imparatorun dünyaya düzen vermek dünyaya nizam vermek ihtimali olamaz.” Şimdi ben kitaptan birkaç cümle aktaracağım. Bir sosyal bilimci olarak nasıl bakabiliyor.
“Biz batılılar” diyor “İslam toplumunda cinselliği saplantı haline getirmek gibi eski ama hala güçlü bir geleneğin mirasçılarıyız.” “Harem Müslüman cinsel duyarlığı üzerine kurulu batı efsanelerinin kuşkusuz en yaygın simgeleridir. Bu konuyu işleyen metin ve tasvirlerin üretiminde en bereketli dönemlerden biri 16. yüzyılın sonu ve 17. yüzyıl. En sık ele alınan konu da Osmanlı sultanın sarayıydı. Zihni kendi monarşik mutlakiyetçilik türlerinin esiri olan Avrupa bir doğu tiranı efsanesi geliştirdi. Özünü de sultanın hareminde yakaladı. Orada binlerce cariyeyle s... alemleri yapan bir tiran… ‘Doğu despotizmi’ kavramının bir de Harem’le ilgili boyutu var. S... alemleri kokuşmuş iktidarı anlatmakta kullanılan bir mecaza dönüştü.”
Harem’in temel dinamiği cinsellikten çok aile politikasını oluşturuyor.Yani çocuk yapmak çocukları yetiştirmek hanedanın tükenme tehlikesine karşı hanedanın güçlendirilmesini sağlamak hanedana yeni üyeler kazandırmak…” Yani bu bir aile politikası. Bu Harem-i Hümayunda uyarıcı harekete geçirici bir güç olarak seksin cinsel arzunun cinsel eğilimin mevcut olmadığı anlamına gelmiyor. Haremdeki birçok güçten sadece biriydi cinsellik. Burada incelenen dönemde de pek önemli değildi. Bununla ilgili Guzbek’in yazdıkları var başka yazarların yazdıkları var. O dönemde Türkiye’ye gelmiş olan insanların yazdıkları da bugün sosyal bilimcilerin ortaya koydukları da var… Bakın Halil İnalcık kitabında şöyle diyor:
“Haremde herkes birtakım kurallara bağlıydı. Padişah bile hür değildi serbest değildi Fatih Yavuz ve lV. Murat gibi çok güçlü hükümdarlar müstesna Osmanlı sultanları sarayda istedikleri gibi hareket edemiyorlardı. Onların da hareketinin sınırları vardı valide sultanların da hareketlerinin sınırları vardı.” Bir de aslında harem sadece bir padişahın evi yatak odası; sadece padişahtan oluşan bir yer değil. Aynı zamanda sarayda yaşayan valide sultan hanımı kızları çocukları onların temizlikçileri bulaşıkçıları vs. yani yüzlerce cariyenin yüzlerce kadının orada olması cinsellik amaçlı orada bulunulmadığını gösterir. Orası gerçekten önemli bir kurum. Ve bir kurum gözüyle incelediğiniz zaman çok katı kuralları olan katı uygulamaları olan ve en ufak bir ahlaki problemi affetmeyen bunun hemen cezasını veren bir düzen. Belki de Harem’de bozulma dediğimiz olay Abdülmecit’ten sonra başlar. Ondan sonra artık Harem kadınları dışarıya kamusal alana çıkmaya başlar ki asıl bozulma diyebileceğimiz dönem o zamandır.”