Hilâfet, halefe kökünden türemiş olup sözlükte bir kimsenin yerine geçmek, onu temsil etmek, onun adına iş yapmak, vekil olmak gibi anlamlara gelir.

Terim olarak ise "İslam Dini'nin korunması ve dünyanın İslamî hükümlerle idare edilmesi için şeriat sahibi olan son peygamber Hz. Muhammed(s.a.v)'e niyabet(yerine geçme) ve vekâlet etmek" anlamına gelir.

Hilafete, "İmam-ı Kübra" da denilir.

Hilafet müessesesi;

a- Hulefa-i Râşidîn(632- 661)

b- Emevîler(661- 750)

c- Abbasiler(750- 1517)

d- Osmanlılar(1517- 1924) olmak üzere dört dönem geçirmiştir.

Yazımın başlığından da anlaşılacağı gibi biz daha çok "2. Abdülhamid'in İslam Birliği Siyaseti" çerçevesinde hilâfet müessesesini ve bu müessesenin "İttihat-ı İslam" ve "Panislamizm" politikasında oynadığı rolü inceleyeceğiz.

Sömürge hareketlerinin hızlanmasından sonra işgale uğrayan İslam ülkeleri, bundan sonra gözlerini hilâfeti temsil eden Osmanlı Devletine çevireceklerdir. Şöyle ki, 2. Abdülhamid tahta çıktığı zaman ülkenin içteki ve dıştaki durumu pek iç açıcı değildi. Balkanlarda Rusya himayesinde Balkan devletçikleri kurulmuş, Avrupa devletlerinin gittikçe artan müdahaleleri sonucunda gayri müslim halk arasında ayrılıkçı fikirler hız kazanmıştı. Dış siyasette ise Osmanlı Devleti giderek yalnızlığın içine itilmekte idi. Nitekim bu durumu 2. Abdülhamid şöyle ifade eder: "Dünya'da yalnızız. Düşman vardır, fakat dost yoktur. Salib(Avrupalı devletler) her zaman müttefik bulabilmekte, fakat Hilal her zaman yalnız kalmaktadır. Osmanlı Devleti'nden menfaat bekleyenler dost görünmekte, umduklarını bulamadıkları zaman hemen düşman kesilivermektedir."

2. Abdülhamid, ülkeyi içinde bulunduğu bu durumdan kurtarmak ve dünya Müslümanlarının birlik ve beraberliğini sağlamak için sahibi olduğu Hilâfet makamını güçlendirerek İngiltere, Fransa, Rusya, Avusturya gibi "Düvel-i Muazzama(Büyük Devletler)" ile mücadele edebileceğine kani idi. İngiliz tarihçi Prof. Dr. Arnold Toynbee'nin de ifadesiyle "bugün dahi uykuda olduğu fakat uyanacak olursa İslam'ın birleştirici/ kaynaştırıcı özelliği nedeniyle hesaplanamayacak derece de psikolojik tesirler yapacağı bilinen 2. Abdülhamid'in Panislamist siyaseti başta İngiltere olmak üzere diğer Avrupa Devletlerini ve Rusya'yı endişeye düşürmüştür. Zira o dönemde Avrupa Devletleri'nin ve Rusya'nın sömürgesinde yaklaşık 250 milyon Müslüman yaşamaktaydı.

2. Abdülhamid, Müslümanların kurtuluş ümitlerini Allah'a ve halifeye bağladıklarını düşünüyordu. Kendi ifadesiyle: "Halife'nin bir sözü Müslümanları harekete geçirmeye kâfidir. Hilâfet müessesesinin varlığı nedeniyle sömürgelerinde milyonlarca Müslüman bulunan İngiltere, Fransa, Rusya ve Hollanda karşısında kuvvetli durumdayız."

Başta İngiltere olmak üzere hilafetin bu gücünden çekinen Avrupa devletleri ve Rusya, Osmanlı Devleti'ne olan baskılarını artırmıştır. 2. Abdülhamid bu baskıların sebebini o güne kadar uygulanan yanlış politikalarda görmekteydi. Ona göre devletin belli bir dış politikası yoktu. Avrupa'da oluşmakta olan yeni dengeler yakından takip edilememiş, Türk hariciyesi haysiyetli, bilgili ve tutarlı bir politika izleyememişti. Devletin yüce menfaatleri bu yanlış politikalar sebebiyle heder edilmişti. 2. Abdülhamid'in tahta geçer geçmez karşılaştığı bu ağır şartlar, O'nu yeni, şahsiyetli ve onurlu bir politika arayışına itti. Temsilcisi olduğu hilâfet makamını etkin bir şekilde kullanarak gerçekleştirdiği bu politikanın adı "İttihad-ı İslam" "Panislamizm"dir. 2. Abdülhamid'in bu konudaki amaçlarını üç esasta toplayabiliriz:

1- Devletin devamını sağlamak,

2- İslam dünyası'nın birliğini sağlamak,

3- Haçlı ruhunu ve sömürgeciliği mümkün olduğunca frenlemek.

2. Abdülhamid, Panislamist politikasını gerçekleştirmek için aşağıdaki faaliyetleri gerçekleştirmeye çalışmıştır.

* 1876'da ilan edilen 1. Meşrutiyet ile hazırlanan Kanun-i Esasi'ye "Zat-ı Hazret-i Padişahî Hasbe'l- Hilafe Din-i İslam'ın hâmîsidir."(Madde 4) Yani "padişah, halifeliği sebebiyle İslam dini'nin koruyucusu ve bilcümle Osmanlı halkının hükümdar ve padişahıdır." maddesini koydurmuştur.

Padişahın anayasaya bu maddeyi koydurmasındaki amacı, halife olması sebebiyle tüm dünya Müslümanlarının hâmîsi/koruyucusu olduğunu ilan etmek, hilafet müessesesi ile Müslümanlar arasındaki manevî rabıtayı güçlendirmek ve bunu dünya Müslümanlarına hissettirmek istemesidir.

* Başta İngiltere olmak üzere diğer batılı ülkeler, hilafetin tesirini ortadan kaldırmak için başlattıkları propaganda ile hilafetin "Kureyş'ten olma" tartışmalarını gündeme getirmişlerdi. 2. Abdülhamid, bu olumsuz propagandayı engellemek; Osmanlı Halifeliği'nin meşru olduğunu ispatlamak için çok sayıda risale ve broşür yazdırarak muhtelif İslam ülkelerine dağıttırdı. Ayrıca 2. Abdülhamid İngiltere, Hindistan ve Mısır'daki bazı gazetelere halifeliğinin meşru olduğunu desteklemeleri için mâlî imkanlar hazırladı.

* 2. Abdülhamid, o dönem Osmanlı medreselerinde okutulan "Şerhü'l Akaid" kitabından "İmamet" konusunu çıkarttı. Diğer taraftan imamet konusunu yeniden ele alan İslam mütefekkirleri, dinî ve tarihî açıdan imametin belli bir ırka ait olmadığı konusu üzerinde çalıştılar.

* Eğitim-öğretimde İslamcı anlayış ön plana çıkarılmış ve yaygınlaştırılmış; yabancı ve azınlık okullarının birlik ve bütünlüğü bozucu, ayrılıkçı ve zararlı faaliyetleri engellenmiş, dinî tebliğ arttırılarak İslam'ın ve Hilâfet'in izzetinin korunması sağlanmıştır.

* Tarikatlar vasıtasıyla "İslam Birliği" siyasetini her tarafa yaymış, bu amaçla Uzakdoğu'ya, Afrika'ya, Kafkasya'ya, Hindistan'a tarikat temsilcilerini göndermiştir. Böylece, o bölgedeki Müslümanların hilafet makamına olan bağlılığını sağlamayı başarmıştır.

* 2. Abdülhamid, Panislamist siyaseti için hacc ibadetini çok iyi değerlendirmiştir. Şöyle ki, hacc ibadeti boyunca birbirlerinin durumları hakkında bilgi alan, birbirleriyle yakınlaşıp kaynaşan Müslümanlara hitap için en uygun yer ve zaman olarak haccı seçmiştir. Dünya Müslümanlarının desteğini alabilmek için broşürler hazırlanıp dağıtılmış, Dünya İslam Birliği ve Hilafet'e bağlılık konusunda kamuoyu oluşturulmaya çalışılmıştır. Bundaki amaç ise dünya Müslümanlarıyla diyalog ve ilişkilerini sıcak tutarak onların desteğini alma düşüncesidir. 2. Abdülhamid Hicaz'da hastaneler yaptırmış ve bu hastanelerde hasta hacılar tedavi edilmiştir. Parasız kalan hacıların masrafları karşılanarak memleketlerine gönderilmeleri sağlanmıştır. Ayrıca hacılar için su yolları, konaklama tesisleri ve misafirhaneler yaptırmıştır. 2. Abdülhamid bu masrafların büyük bir kısmını kendi cebinden karşılamıştır.

* Hacc ibadetini yapmak isteyen hacıların kolay ve güvenli bir şekilde yolculuk yapmalarını sağlamak için Hicaz Demiryolu inşa edilmiştir. 1901'de Şam'da inşasına başlanılan demiryolu, 1908'de Medine'ye ulaştırılarak tamamlanmıştır. Hicaz Demiryolu, tamamen bir Osmanlı eseri olup, Osmanlı mühendisleri ve teknisyenleri tarafından yapılmıştır. Masrafları ise başta 2. Abdülhamid olmak üzere tamamen İslam dünyasından toplanan yardımlarla karşılanmıştır. Hindistan, İran, Fas, Tunus, Cezayir, Türkistan, Sumatra, Java ve Malezya Müslümanları açılan yardım kampanyalarına katılmışlardır. Bilhassa Afganistan sultanı Amir Han, en büyük yardımı yapan şahıs olmuştur. Bu demiryolunun Panislamist politikada oynadığı mühim rolü bilen İngiltere, 1. Dünya Savaşı'nda bu demiryolunu bazı gafil Araplara dinamitleterek tahrip ettirmiştir.

* 2. Abdülhamid, dünyanın muhtelif bölgelerine gizli ajanlar göndererek bu ajanlar vasıtasıyla oradaki Müslümanlara hilafete bağlılığın önemini anlattırıyordu. Aynı amaca yönelik olarak "Teşkilat-ı Mahsusa" ajanları da gizli faaliyetlerde bulunmuşlardır.

* Dünyanın muhtelif bölgelerinde yaşayan Müslümanların önde gelenlerini rütbe, nişan, taltif, maaş ve hediyelerle kendisine, dolayısıyla da hilafet makamına bağlılıklarını sağlamaya çalışmıştır.

* Çok sayıda Kur'an-ı Kerim bastırmış, basılan bu Kur'an-ı Kerimleri, bir komisyon tarafından incelendikten sonra, bilhassa sömürge durumuna düşmüş İslam ülkelerine göndermiştir. Bunun önemini o dönemin İngiliz Büyükelçisi Lord Nikılsın(Lord Nicholsen) açıklamaktadır: "Biz Mısır'da, bilhassa Hindistan'da İslam ülkelerini idaremiz altına alabilmek için milyonlarca altın harcadık ama başarılı olamadık. Hâlbuki Sultan 2. Abdülhamid her yıl Selam-ı Şahane( Padişah selamı) bir de Hafız Osman Hattı Kur'an-ı Kerim göndererek bütün İslam ümmetini sınırsız bir hürmet duygusu içinde emrinde tutuyordu."

Kur'an-ı Kerim'lerin basılmasında özel bir titizlik ve saygı gösteren 2. Abdülhamid; fıkıh, akaid, hadis, kelam gibi dînî içerikli eserlerin basımı ve gönderilmesinde de aynı titizlik ve saygıyı göstermiştir. Bütün bu kitaplar, ilgili komisyonlarca incelendikten sonra Matbaa-i Osmaniyye'de basılıyordu. Bunun amacı Hilâfet müessesesinin, İslam Dini ile ilgili her hususta en önde geldiğinin Müslüman kamuoyuna hissettirilmesi ve bunun sömürgeci devletlere gösterilmesidir. Ayrıca bu uygulamayla, tüm dünya Müslümanları aynı kanaldan bilgilendirilerek emperyalistlerin muhtemel oyunlarını, haricen yanlış bilgilendirmelerini boşa çıkartmayı amaçlamıştır.

* 2. Abdülhamid, Halife-i Müslimin olarak etkisini artırmak için İslam beldelerine resmi ve gayri resmi( bunlara gizli ajanlar bahsinde değinilmişti) tebliğ heyetleri gönderdi. Bu tebliğ heyetlerinin amacı hilafetin ve Panislamist politikanın önemini Müslümanlara anlatmaktı.

* Basın-yayının önemini çok iyi kavrayan 2. Abdülhamid, Panislamist politikası ve hilafet müessesesinin önemini geniş kitlelere duyurabilmek için basın-yayının gücünden de yararlanmıştır. İslam ülkelerinde çıkan gazete ve dergilere yardım ederken, içteki azınlık ve emperyalist batılı güçlerin yaptıkları menfi/olumsuz yayınları susturmak için mücadele etmiştir. Doğu Hindistanlı Abdürresul'ün çabasıyla Londra'da "El- Gayret" gazetesi çıkarılmış, yine Londra'da 1903'te Abdullah Sühreverdi "Pan-İslam" dergisini çıkarmış, Muhammed Webb adlı müslüman 2. Abdülhamid'in de yardımıyla 1893'te Newyork'ta "Moslem World" adlı aylık bir dergi çıkarmaya başlamıştır. Ayrıca İstanbul'daki Vakit ve Tercüman-ı Hakikat adlı gazetelerde de Hilafet müessesesinin ve Panislamist politikanın önemi konusu işlenmiştir.

Hilafet müessesesinin dînî ve siyasî gücünden de yararlanılarak "İttihad-ı İslam", "Panislamizm" projesini gerçekleştirmek isteyen ve bu konuda yukarıda zikrettiğimiz faaliyetleri gerçekleştiren 2. Abdülhamid'in bu politikası en çok İngiltere'yi rahatsız etmiştir. Çünkü İngiltere'nin sömürgelerinde 85 milyonun üzerinde müslüman yaşıyordu. İngiltere'nin de desteğiyle İttihatçı masonlar 31 Mart Vaka'sını tertip ederek 2. Abdülhamid'i tahttan indirmişlerdir(27 Nisan 1909). Konuyla ilgili olarak 31 Mart Vaka'sının tertipçileri arasında bulunan şair ve filozof Rıza Tevfik şu açıklamaları yapmaktadır: "31 Mart vaka'sından sonra İngiliz konsolosluğuna gittiğimde çok soğuk bir şekilde karşılandım. Bunun sebebini o zaman anlayamadım. Çok sonraları Londra'ya gittiğimde bunun sebebini, o dönem İngiltere'nin Türkiye Büyükelçisi Lord Nikılsın'a sordum. Lord Nikılsın bana: "Bak Rıza Tevfik Bey! Biz İngilizler Mısır'da, bilhassa Hindistan'da geniş İslam kitlelerini idaremiz altına alabilmek için milyonlarca altın harcadık ama başarılı olamadık. Hâlbuki 2. Abdülhamid, her yıl bir 'Selam-ı Şahane' bir de 'Hafız Osman Hattı Kur'an-ı Kerim' gönderiyor ve bütün İslam ümmetini sınırsız bir hürmet duygusu içinde emrinde tutuyordu.

İşte biz 31 Mart Vaka'sıyla siz Jön-Türklerden Hilafet müessesesinin kaldırılmasını bekledik fakat aldandık. İşte bundan dolayı soğuk bir şekilde karşılandınız." cevabını vermiştir. Hilafetin gücünü çok iyi bilen İngiltere, Lozan görüşmelerinde hilafetin kaldırılmasını şart koşmuştur. Böylece Hilafet bir oldu-bittiye getirilerek 3 Mart 1924'te lağvedilerek kaldırılmıştır.

Netice itibariyle şunları söyleyebiliriz: 13 asırdır varlığını devam ettirmiş olan Hilafet müessesesi(632- 1924) Müslümanları dînî, siyasî ve sosyal açıdan birlik ve beraberlik noktasında birleştiren en üst müessese idi. 2. Abdülhamid bu müessesenin önemini iyi kavramış ve Hilâfeti, meşhur "Panislamizm", "İttihad-ı İslam" politikasında başarıyla kullanmıştır. Bu durumdan rahatsız olan İngiltere, 31 Mart Vakası'nı tertipleyerek 2. Abdülhamid'i tahttan indirmiştir. Yine İngiltere, Lozan görüşmelerinde "Hilafet'in kaldırılması"nı şart koşmuş, Hilafet bir oldu bittiye getirilerek kaldırılmıştır.


MEHMET DERİ*