Atatürk ve Stalin
12 Kasım Çarşamba 2008
BUGÜN başka bir konuyu yazacaktım. Atatürk Yüksek Kurumu Başkanı Prof. Sadık Kemal Tural'ın konuşmasını okuyunca fikrimi değiştirdim.
Dostum Prof. Tural'ın konuşmasında açıkladığı belgenin özü şu: 29 Ekim 1936 akşamı Ankara'daki Sovyet Büyükelçiliği'nde bir kutlama düzenleniyor. Atatürk, kalabalık bir grupla katılıyor. Cumhuriyetin yıldönümü için kendisini Stalin'in değil de Sovyet Cumhurbaşkanı Kalinin'in kutlamış olmasına sitem ediyor. Kendisinin "hem önder, hem cumhurbaşkanı" olduğunu belirterek, Sovyet önderi Stalin'in de kutlaması gerektiğini vurguluyor. Kızıl Ordu'dan çekinmediği anlamında, "Benim arkamda 18 milyon halkım var" diyor.
Gazi'nin bu tavrında, onun "milletler ailesinin eşit üyesi olma" fikrini ve kendisine duyduğu saygıyı görüyoruz.
Stalin, bu belgeye şu notu düşmüş:
"Dostumuz Atatürk'ün sözleri dikkatle, ilgiyle okunsun."
Şimdi bunu nasıl yorumlamalı?
İki zıt yorum
Prof. Tural'ın "yorum"u şöyle:
"O tarihlerde dünyanın yüreğini hoplatan Stalin'in, Mustafa Kemal Paşa konusunda daima dikkatli olduğu, Atatürk ölünceye kadar Türkiye üzerinde açıktan söz etmediği bu ifadeden de anlaşılıyor."
Evvela şunu belirteyim, Prof. Tural'ın bahsettiği belgenin tam metnini Mehmet Perinçek 3 yıl önce, yayımlamıştı. (Atatürk'ün Sovyetler'le Görüşmeleri, Kaynak Yay. sf. 431-434)
Tural'ın açıklamasındaki yenilik, Stalin'in düştüğü nottur.
Cumhuriyetin ilanını Sovyetler'in böyle kutlaması ve bu kutlamaya Başbakan İsmet Paşa ve Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü Aras'ın, onlar ayrıldıktan sonra da gece yarısı saat 01.30'da Atatürk'ün katılmış olması, karşılıklı olarak iki ülkenin birbirine verdiği önemi gösterir.
Bu karşılıklı yakınlık, dönemin diplomatik şartlarından kaynaklandığı halde, Perinçek, kitabındaki bu tür belgelerden hareketle, Lenin ve Stalin dostu, "sosyalist" bir Atatürk kurgulayacak şekilde "yorum"lar yapıyor.
Tural ise, bu yakınlığı Stalin'in Atatürk konusunda "daima dikkatli olmasına" bağlıyor.
Önce, Lenin ve Stalin Batı'nın hemen bütün değerlerine düşman totaliter diktatörlerdir. Atatürk ise otoriter bir Batılılaşmacı liderdir; sadece Kurtuluş Savaşı'nda yardım almak amacıyla 'Bolşevizan' konuşmalar yapmıştı, o kadar...
Perinçek'in yorumları "tarihsel" sürece oturmuyor.
Prof. Tural'ın yorumuna gelince... Evvela, "Stalin'in dünyanın yüreğini hoplattığı" dönem, İkinci Dünya Savaşı'ndan sonradır. 1930'larda "dünyanın yüreğini hoplatan" tehdit, Mussolini ve Hitler'in saldırgan politikalarıdır. Mussolini, üstelik, elindeki Ege adaları üzerinden Türkiye'yi doğrudan tehdit etmektedir.
Böylece, Hitler ve Mussolini'ye karşı, Türkiye, Batı Avrupa ve Sovyetler arasında doğal bir 'ittifak' konumu oluşmuştu. Bunu gören Kemalist diplomasi, 1936'da, İngiltere'nin de Rusya'nın da desteğini alarak Montrö Sözleşmesi'ni başarmış, Boğazlar'da tam egemenliğimizi sağlamıştır.
1945 sonrasında ise başta Atatürk olsaydı bile Stalin bütün Avrupa'yla birlikte Türkiye'yi de tehdit edecekti.
Bu tarihi akışa bakmadan; Stalin'in bile Atatürk'ten çekindiği ya da Hasan Rıza Soyak'ın yazdığı, Atatürk yaşasaydı İkinci Cihan Harbi'ni bile önlerdi gibi yorumlar tarihsel gerçekliğe uygun değildir.
Onun içindir ki, doğru yorum metodu, "Atatürk'ten olaylara değil, olaylardan Atatürk'e gitmek" ve onu "tarih içinde" değerlendirmekti
Taha akyol Milliyet