FİLİSTİN'İ YAHUDİLERE VERMEDİM



“İttihatçılar, Arazi-i Mukaddese ve Filistin’de Yahudiler için bir vatan-ı kavmî kabul ve tasdik etmediğim için ısrar ve tehdit ettiler. Kat'iyen kabul etmedim. Bilâhare 150 milyon altun İngiliz lirası vereceklerini vaad ettiler. ‘Değil 150 milyon İngiliz lirası, dünya dolusu altun verseniz bu tekliflerinizi kat'iyen kabul etmem!’ diyerek reddettim.”


BUNDAN SONRA OLAN OLDU


“Sonra hal’imde ittifak ettiler ve beni Selânik’e göndereceklerini bildirdiler. Bu son tekliflerini kabul ve Allah Teâlâya hamd ettim ki; Devlet-i Osmaniyye ve âlem-i İslâma ebedî bir leke olacak olan tekliflerini, yani Arazi-i Mukaddese ve Filistin’de Yahudi devleti kurulmasını kabul etmedim. İşte bundan sonra olan oldu.”

Sultan Abdülhamid’in mektubu



Uzun yıllardır Ortadoğu’da bulunmamız beni buralarda olan olayların arka planını öğrenme merakına itti. Bu çerçevede son bir kaç yıldır Filistin ve Siyonizm hakkında birçok kitap okudum.


Okudukça merakım arttığından kütüphaneme bu konuda yeni yeni kitaplar ekledim. Ve bu okumalarımdan elde ettiğim malûmatları zaman zaman siz okuyucularımla paylaştım. Bu yazımda da yine bir malûmat aktaracağım. Daha doğrusu bir belgeden bahsedeceğim. O da, Sultan Abdülhamid’in Suriye’deki Şazeli Şeyhi Mahmud Ebuşşamat’a hükümdarlıktan azlediliş sebeplerini açıkladığı mektubudur.1


Siyonizm ve Filistin konusunda okumuş olduğum İngilizce kitaplarda bu belgeye yer verilmemiş. Türkçe olarak ise elime geçen birçok kitapta bu belgenin izine rastlayamadım. İnternet üzerinden yapmış olduğum yoğun tarama sonucunda www.anadoluhaber.blogspot.com’da mektubu buldum.


Sitenin haber verdiğine göre, mektubun mikrofilmini satın alan Millî Gazetenin eski Yazı İşleri Müdürü Muzaffer Deligöz, 1973 yılının son aylarında mektubu Millî Gazete’de yayınlamış.


Arapça kaynakların bildirdiğine göre ise, bu mektup ilk olarak al-Arabi dergisinde yayınlanmış. Kuveyt’te yayınlanan aylık al-Arabi dergisinin 1972 yılı Aralık ayı sayısında Said Afgani’nin yazmış olduğu “Sultan Abdülhamid’in azlediliş sebebi” adlı makale bu mektubu işlemiş. Makalede bildirildiğine göre, Abdülhamid’in saray nazırı Ragıp Rıza Bey, Şeyh Mahmut Ebuşşamat’a bağlıymış. Şeyh Efendi İstanbul’a her geldiğinde Rıza Bey’e misafir olurmuş.

Kurmuş olduğu istihbarat ağıyla etrafında olup bitenleri hemen öğrenen Sultan, Ragıp Bey’e, Şeyh Efendiyle görüşmek istediğini bildirmiş. Şeyh Efendinin yumuşak hâlinden ve tatlı konuşmasından etkilenen Sultan, Şeyhten el alarak Şazeli tarikatına girmiş. 27 Nisan 1909 yılında azledildiğinde şeyhine yazmış olduğu bir mektupta bu önemli ve tehlikeli olayın ana sebebini açıklamış.


Şeyh ailesinin uzun yıllar sır gibi sakladığı bu mektuptan haberdar olan aile dostları, bu önemli belgenin gün yüzüne çıkması konusunda aileyi iknâ etmişler. Ve bunun üzerine mektup, Suriye Evkaf Müdürlüğü yapmış olan ve şeyh ailesine yakınlığıyla bilinen Ahmed el-Kasımî tarafından Arapçaya tercüme edilmiş...


Önemli saydığım bu belgeyi uzun zaman önce okuduğum halde doğruluğu hakkında daha fazla araştırma yapmak istediğimden yayınlamak istemedim. Bu yıl tatil iznimizi kullanmak üzere Türkiye’ye geldiğimde bu mektubun sıhhatini öğrenme konusunda önemli bir fırsat geçti elime. Sultan Abdülhamid hakkında yapılan çalışmalara sponsorluk yapan aile dostumuz iş adamı Mehmet Tosun Bey, Sultan Abdülhamid’in torunu olan Harun Osmanoğlu ve muhterem eşi Firuzet Hanımefendi şerefine Malta Köşkü’nde vermiş olduğu bir yemeğe bizi de dâvet etti.2


Harun Efendi’ye “Efendim, dedeniz Abdülhamid’in Şazeli Şeyhine yazmış olduğu bir mektup olduğunu öğrendim. Bu mektup olayı doğru mu?” diye sordum. Harun Efendi de “Dedemin Şazeli Şeyhine yazmış olduğu mektup doğru. Mektup şeyhin torunlarının elinde bulunuyor. Hatta al-Arabi dergisi mektubun Arapça tercümesini yayınladığında, derginin o sayısının Suriye’ye girmesi yasaklanmıştı (!)” dedi.


Sözü daha fazla uzatmadan mektuba geçmek istiyorum. Kuveyt Üniversitesinde Yazma Eser Uzmanı olarak görev yapan eşim Ahmet Durmaz, mektubu okumamda çok yardımcı oldu. Onun yardımlarıyla, al-Arabi dergisinde yayınlanan mektubun Osmanlıca orijinalini, Arapça tercümesiyle ve “anadoluhaber.blogspot.com” sitesinde yayınlanan Türkçe hâliyle kıyaslayıp, eski yazı okumasından meydana gelen bazı küçük hataları düzelttik. İşte Ulu Hakan Sultan Abdülhamid’in gönlünün sultanı Şeyh Mahmut Ebuşşamat’a yazdığı mektup:


“Ya Hu”
Bismillahirrahmanirrahim vebihi nestain
Elhamdülillahi rabbilalemin ve efdalü salati ve ettemmü teslim ala Seyyidina Muhammedin resulü rabbulalemin ve ala alihi ve sahbihi ecmain vetabiine ila yemüddin.


İşbu arîzamı tarikat-i Şazeliye Şeyhi vücutlara ruh ve hayat veren ve cümlenin efendisi bulunan Eşşeyh Mahmud Ebüşşamât Hazretlerine ref ediyorum: Mübarek ellerini öperek ve duâlarını rica ederek selâm ve hürmetlerimi takdimden sonra arz ederim ki, sene-i haliye şehr-i mayısın 2. günü tarihli mektubunuz vasıl oldu. Sıhhat ve selâmette daim olduğunuzdan dolayı Allah’a hamd ve şükürler ettim...


Efendim, evrâd-ı Şazeliye kıraatine ve vazife-i Şazeliyyeye, Allah’ın tevfikiyle gece ve gündüz devam ediyorum. Ve bu vazifeleri edâya muvaffak olduğumdan dolayı Allah Teâlâ Hazretlerine hamd ederim ve dâvet-i kalbiyenize daima muhtaç olduğumu arz ederim.


Bu mukaddimeden sonra, şu mühim meseleyi zat-ı reşadetpenahilerine ve zat-ı semahatpenahilerin emsali ukulü selim sahiplerine tarihî bir emanet olarak arz ederim ki, ben Hilâfet-i İslâmiyeyi hiçbir sebeple terk etmedim. Ancak ve ancak ‘Jön Türk’ ismiyle maruf ve meşhur olan İttihat Cemiyeti’nin rüesasının tazyik ve tehdidiyle Hilâfet-i İslâmiyeyi terke mecbur edildim.


Bu ittihatçılar, Arazi-i Mukaddese ve Filistin’de Yahudiler için bir vatan-ı kavmî kabul ve tasdik etmediğim için ısrarlarında devam ettiler. Bu ısrarlarına ve tehditlerine rağmen ben de katiyen bu teklifi kabul etmedim. Bilâhare yüzelli milyon altun İngiliz lirası vereceklerini vaad ettiler. Bu teklifi dahi katiyen reddettim ve kendilerine şu sözle mukabelede bulundum:

“Değil yüzelli milyon İngiliz lirası, dünya dolusu altun verseniz bu tekliflerinizi katiyen kabul etmem!


Ben otuz seneden fazla bir müddetle Millet-i İslâmiye’ye ve Ümmet-i Muhammediye’ye hizmet ettim. Bütün Müslümanların ve salatin ve Hulefa-i İslâmiyeden aba ve ecdadımın sahifelerini karartmam ve binaenaleyh bu tekliflerinizi mutlaka kabul etmem” diye kat’'î cevap verdikten sonra hal’imde ittifak ettiler. Ve beni Selanik’e göndereceklerini bildirdiler. Bu son tekliflerini kabul ettim ve Allah Teâla’ya hamdettim ki ve ederim ki; Devlet-i Osmaniyye ve Alem-i İslâm’a ebedî bir leke olacak olan tekliflerini, yani Arazi-i Mukaddese ve Filistin’de Yahudi devleti kurulmasını kabul etmedim.


İşte bundan sonra olan oldu. Ve bundan dolayı da Mevlâ-yı Müteal Hazretlerine hamd ederim.Bu mühim meselede şu maruzatım kâfidir. Ve şu sözlerimle mektubuma hitam veriyorum. Mübarek ellerinizden öperek hürmetlerimi kabul buyurmanızı sizden rica ve istirham ederim. İhvan ve asdıkamın cümlesine selâmlar ederim.

Ey benim muazzam üstadım! Bu bâbta sözümü uzattım. Muhat-ı ilmi semahatpenahileri (bilginiz) ve bütün cemaatinizin mâlûmu olmak için uzatmaya mecbur oldum.

Veselâmualeyküm ve
rahmetullahi ve berakatühü.
Hadim-i el-Müslimin
Abdulhamid
22 Eylül 1329”


DİPNOTLAR


(1) Mutasavvıf Mahmud bin Muhyiddin bin Mustafa Ebuşşamat ed-Dımışki el-Hanbeli (1850-1922). Şeyh Mahmud, Şazeli tarikatının Yaşrutiyye kolunun şeyhi olup, Akkalı Ali bin Yaşrutiyye’nin ilk halifesidir. Zaviyesi Şam’ın Kanavaat mıntıkasındadır. Şam’da doğup ve yine Şam’da vefat etmiştir. Şeyh Mahmud mutasavvıf olmanın yanında hem edip, hem de şairdir ve bir çok eser kaleme almıştır. İbn el-Farıd’ın et-Taiyyetü’l Kübra Şerhi (dört ciltlik), el-Muaşşarat, el-Muvalat, Uruc es-Salik ve Dünüvvihi ve Sünûhat ismindeki divanı eserlerinden birkaçıdır.
(2) Harun Efendi, Sultan Abdülhamid’in oğullarından Selim Efendi’nin oğlu Abdülkerim Efendi’nin oğlu oluyor. Lübnanlı bir anneden 1935’de Lübnan’da dünyaya gelmiş. Uzun yıllar Suriye Savunma Bakanlığı’nda çalışmış. Turgut Özal’ın hususî yardımlarıyla 1977 yılında Türk vatandaşlığını almış. Şu an Türkiye’de ikamet ediyor. Harun Efendi’nin babası Abdülkerim Efendi oldukça hareketli bir insanmış. Türkistan, Hindistan, İngiltere ve Amerika’ya seyahatlerde bulunmuş. Türkistan’a yapmış olduğu ziyaretler, Türk kabileleri arasında kendisine karşı büyük bir muhabbet doğmasını netice vermiş. Hatta Abdülkerim Efendi’yi ‘Türkistan Sultanı’ olarak ilân etmek istemişler. Ancak Abdülkerim Efendi’nin 35 yaş gibi çok genç bir yaşta ölmesi, Türkistan Türklerinin bu niyetlerinin önüne geçmiş. Abdülkerim Efendi, 1935 yılında New York’a yapmış olduğu bir ziyaretinde otel odasında ölü bulunmuş. İntihar etmiş olduğu söylense de, hanedan ailesinde cinayet olduğu kanısı daha ağır basıyormuş. Umarız tarihçilerimiz bu konu üzerine eğilir ve bir sır olarak kalan olayın aydınlanmasına katkıda bulunurlar.” (21.Yüzyılda Sultan Abdulhamid’e Bakış” Mehmet Tosun İstanbul 2003)

SUNA DURMAZ
02.11.2008
Yeni Asya