+ Konu Cevaplama Paneli
Gösterilen sonuçlar: 1 ile 7 ve 7

Konu: Harem-i Hümayun

  1. #1
    Ehil Üye Medresetü'zZehra - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Jun 2008
    Bulunduğu yer
    Eskişehir
    Yaş
    35
    Mesajlar
    1.934

    Standart Harem-i Hümayun

    Tarihin En Çok Çekiştirilip En Az Bilinen Konusu: Harem

    Osmanlı Devleti hakkında en çok söz sarf edildiği hâlde en fazla yanlış bilgi sahibi olunan konuların başında, şüphesiz ki, padişahların âile hayatı ve Harem konuları gelmektedir.
    Cinsî düşkünlük ve sapkınlıkların tarih boyunca revaçta olduğu Batı dünyası, kendi sakat ve hastalıklı muhayyilesinin mahsûlü olan birçok tasvir ve hikâyeyi Osmanlı Sarayı’nın nezâhet ve iffet sahibi sâkinlerine nispet etmekten çekinmemiştir. Bu gerçek, bizzat batılı yazarlar tarafından da itiraf edilmiş bir durumdur. Harem hakkında en mevsuk ve en şümullü çalışmalardan birisini yapmış olan Amerikalı araştırmacı Leslie Pierce, Türkçe’ye “Harem-i Hümâyûn” ismiyle çevrilmiş kitabında bu konuyla ilgili olarak şunları söylemektedir:

    “Biz Batılılar, İslâm toplumunda cinselliği saplantı hâline getirmek gibi eski, ama güçlü bir geleneğin mirasçılarıyız. Harem, Müslüman cinsî hassâsiyeti üzerine kurulu Batı efsanelerinin kuşkusuz en yaygın sembolüdür.” (Leslie Pierce, The Imperial Harem, New York: Oxford Univ. Press, 1993)

    Gerçi ALLAH Teâlâ’ya bile -hâşâ- eş ve evlât nispet edecek derecede muvâzenesini kaybetmiş bir zihniyetle karşı karşıya olduğumuz düşünülürse, nihayetinde birer insandan ibaret olan Osmanlı Hânedânı hakkındaki bu tür iftiraların, bütün ağırlığına rağmen bir hiç mesabesinde kalacağı aşikârdır. Bu sebepten ecnebî yazarları, Osmanlı Hânedânı’na yönelik bu tür iftiralarından dolayı hesaba çekmeye yeltenmek, ilk bakışta, meselâ milyonlarca insanın katliâmından mesul olan II. Dünya Savaşı’nın baş aktörlerini komşunun bahçesinden elma çalmak suçlamasıyla mahkemeye vermekten farksız bir garâbet arz edebilir. Ancak unutmamalıdır ki, her fiilin hesabı, kendi miktarıncadır ve büyük bir cürme sahip olmak, küçük suçlardan dolayı itham edilmemeyi mazur göstermez. Bizim üzerimize düşen, hiç şüphesiz ki, insanî hudutlar dâiresine girdiği kadarıyla dinî ve millî şahsiyetimizi müdafaa etmek, iftiralara en güzel bir şekilde cevap vermektir. “Kâbe’nin sahibi ise, Allâh’tır.” ve “O, kendi hakkını en güzel bir şekilde alacaktır.”
    Hüsn-ü Aşk...



    Gayr-ı Meşru Bir Muhabbetin Neticesi Merhametsiz Bir Adavettir.


  2. #2
    Ehil Üye Medresetü'zZehra - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Jun 2008
    Bulunduğu yer
    Eskişehir
    Yaş
    35
    Mesajlar
    1.934

    Standart

    Osmanlı Hânedânı’na yönelik mesnetsiz iftiraların en vahim ve iç burkan tarafı, bu tür karalamaların kendi topraklarımızda da aks-i sedâ bulmasıdır. Özellikle gerçek birer tarihî şahsiyet olan Vâlide Sultanlar hakkında yazılan ve ihtiva ettiği ihanet, entrika ve ahlâksızlık sahneleri itibariyle pembe dizi senaryolarını aratmayan hayal mahsûlü romanların ülkemizde en fazla satılan kitaplar arasında yer aldığı zamanlar hiç de az değildir. Birçok okuyucu, bu tür romanlarda okuduğu her hadiseyi vesikalı tarihî birer hakîkatmiş gibi idrak ediyor ve bu idrake göre bir tarih şuuru -daha doğrusu tarih şuursuzluğu- oluşturuyor. İşte bu vâkıa, Harem hakkındaki gerçeklerin muhtelif neşriyatlarda defaatle işlenmesini gerekli kılmaktadır. Çünkü yalanlar tekrarlana tekrarlana -maalesef- hakikatlerden daha muhkem bir hâl kazandı.

    Bütün bu olumsuzluklara rağmen hakikat etrafında yazılanları da göz ardı etmemek gerekmektedir. Özellikle son yıllarda, gerek yabancı, gerekse yerli araştırmacılar tarafından Harem konusunda ilmî ve tarihî hakîkatleri ortaya koyan birçok eser ve makale yayınlanmıştır. Ancak saraylı hanımların dindarlığı ve hayırseverliği konusunda hiçbir yazılı esere müracaat etmeksizin fikir sahibi olmak bile pekâlâ mümkündür. Yeter ki, insaf sahibi ve hakikat-perver olunsun. Nitekim vâlide sultanların, hanım sultanların, hasekilerin ve diğer saraylı hanımların hayır yoluna vakfettiği eserlerin çeşitlilik ve bolluğu, onların sahip olduğu ahlâkî ve dinî hassâsiyeti ziyadesiyle göstermektedir. Bir derginin arşivinde rastlamış olduğum bir yazı, bu fikirden hareketle İstanbul’daki saraylı hanım vakfiyelerini anlatıyor. O yazının ana fikrini ihtiva eden kısmı iktibas etmek istiyorum:

    “Belki adlarını defalarca duyduk, belki önünden yüzlerce kez geçtik. Osmanlı kadınının yaptırdığı eserler, onun sosyal hayatın tam ortasında olduğunu, arzu ettiği takdirde neleri yapabileceğini ve Osmanlı devlet anlayışında kadına verilen değeri gösteren en güzel sembollerdir.
    Bu romanların yazarları, eserlerini kaleme alırken başlarını kaldırıp da sadece İstanbul’un sokaklarına baksalardı, yazdıkları ile gerçek tarihin ne kadar büyük bir tezat oluşturduğunu göreceklerdi. Çünkü gayr-i ahlâkî tavırlar içinde gösterdikleri Osmanlı kadınları, en büyük hayır kurumları ve câmileri inşâ ettirmiş, para ve makam düşkünü karalamalarına karşı, dev külliyelerle toplumun hayatına hayat olmuşlar ve iftiralara da en büyük okulları inşâ ederek cevap vermişler.
    Kendisini sadece evinin değil, halkının da anası olarak gören Osmanlı kadınefendileri, toplumun ihtiyacı olan şeyleri yapmakta kendisini vazifeli saymış ve elindekileri harcamakta tereddüt göstermemiştir. Bunların en güzel örneklerini İstanbul’da görmekteyiz.” (Talha Uğurluel, “İftira Romanlarına En Güzel Cevap”, Sızıntı Dergisi, Eylül 2003)


    Yazıda, bu paragraftan sonra bir İstanbul gezisi mahiyetinde semtten semte geçilerek saraylı hanımların vakfiye ve hayrâtı güzelce hülâsa edilmektedir. Biz bu konuyu yazımızın sonuna bırakarak, ilk önce Harem hakkında biraz bilgi vermeyi faydalı görüyoruz.
    Hüsn-ü Aşk...



    Gayr-ı Meşru Bir Muhabbetin Neticesi Merhametsiz Bir Adavettir.


  3. #3
    Ehil Üye Medresetü'zZehra - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Jun 2008
    Bulunduğu yer
    Eskişehir
    Yaş
    35
    Mesajlar
    1.934

    Standart Harem-i Hümâyûn Teşkilâtı


    “Harem-i Hümâyûn” tabiri Osmanlı devlet teşkilâtında hem haremi, hem de Enderun’u ifade eder. Enderun, padişah, saray ve devlet hizmetinde bulunacak erkeklerin ikametgâh ve eğitim yeridir. Harem ise, padişah âilesinin ve saray hizmetleri maksadıyla saraya alınmış olan câriyelerin ikametgâh ve eğitim yeridir.

    Leslie Pierce bu konuda şunları söylemektedir:
    “Hânedân âilesi üyeleri için harem bir ikametgâhtı. Sultan âilesinin hizmetkârları için ise, bir eğitim kurumu diye tarif olunabilir. Genç kadınlar, sadece padişaha uygun câriyeler ve annesiyle diğer ileri gelen harem kadınlarına nedimler sağlamak amacıyla değil, aynı zamanda askerî/idarî hiyerarşinin tepesine yakın erkekler için uygun eş sağlama amacıyla eğitilirlerdi. Enderun, saray içinde padişaha şahsî hizmet yoluyla erkekleri nasıl saray dışında hânedâna hizmete hazırlıyorsa, harem de kadınları padişah ve annesine şahsî hizmet yoluyla dış dünyadaki rollerini almaya hazırlıyordu.”

    Kısacası Harem’in temelde sahip olduğu özellik, hem pâdişah ve âilesinin, hem de saray hizmetkârlarının ikametgâhı ve mektebi olmasıdır. Bu anlamıyla dünya tarihinde yer alan hemen hemen her hânedanlıkta harem tarzı bir teşkilâtlanma kaçınılmaz olarak mevcuttur. Ancak bu teşkilâtlanmanın en nezih ve en mükemmel örneğini İslâm devletleri, özellikle de Osmanlı Devleti sergilemiştir. Osmanlı Haremi, padişahın istediği gibi gönül eğlendirdiği bir yer aslâ değildir. Bunun böyle olmadığını anlamak için, Harem’in yerleşim plânını alıp incelemek bile kâfidir. Oranın İslâm ahlâkı temelinde şekillenmiş bir yapısı ve kendisine has bir işleyişi vardır. Harem dâhilinde, sanılanın aksine, padişahın serbestçe girip gezebildiği alanlar oldukça kısıtlıdır. Ayrıca orada asıl nüfuz sahibi olan kişi padişah değil, vâlide sultandır. Ancak vâlide sultan dâhil her saraylı, yazılı olmayan kanunların gölgesinde gayet muntazam ve titiz bir hayat sürerlerdi. Çünkü Harem aynı zamanda, Osmanlı devlet protokolünde mühim bir yere sahip olan ciddî bir devlet müessesesidir. Oranın intizamı, devletin nizamıyla yakından alâkalı bir mevzudur.

    Ayrıca Harem, sadece hânedan âilesine değil, muhtelif kademelerde görev alan devlet erkânına da ilim ve fazîlet sahibi eşler yetiştirir. Nitekim küçük yaşlardan itibaren Enderun’da eğitilip yetişen devlet adamları, genellikle Harem’de yetişmiş câriyelerle evlendirilirdi.
    Hüsn-ü Aşk...



    Gayr-ı Meşru Bir Muhabbetin Neticesi Merhametsiz Bir Adavettir.


  4. #4
    Ehil Üye Medresetü'zZehra - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Jun 2008
    Bulunduğu yer
    Eskişehir
    Yaş
    35
    Mesajlar
    1.934

    Standart Bir Eğitim Müessesesi Olarak Harem



    Harem’in en önemli vasfı, her şeyden önce “eğitim”dir. En basit câriyesinden en itibarlı şehzâde ve sultanına varıncaya kadar herkes bu eğitim müessesesinin çarkından geçer.
    Câriyelerin eğitimi, sahip oldukları kabiliyetlere göre farklılık arz etmektedir. Harem’deki kızların ilk dönemine “acemilik” denilmektedir. Bu dönem, ayrıca onların eğitilip yetiştirilme dönemidir. Saraya alınan kızlara öncelikle Türk Dili ve İslâm Dini’ne ait bilgiler verilirdi. Ayrıca bir saraylının mutlaka bilmesi gereken saray teşrîfât ve âdâbı da öğretilirdi. Daha sonra eğitimlerini tamamlayan câriyeler, sarayın çamaşır, hamam külhanları, kiler, sofra ve benzeri muhtelif hizmet alanlarında hizmete başlarlardı. Bu hizmetler esnasında kabiliyetlerine göre “şâkirt” denilen usta çıraklığına, “usta”lığa ve “gedikli” sınıflarına yükselebilirlerdi.

    Zekâsıyla kendisini ispatlayan câriyeler ise, eğitim almaya devam ederlerdi. Kalfa kadınlar, onlara okuma-yazma ve dinî bilgilerin yanında, dikiş, nakış, mûsikî gibi kabiliyetlerine göre eğitim verirlerdi. Özel olarak eğitim gören câriyelerden bazıları, Padişah’a eş olarak seçilirdi. Padişahın beraber olduğu câriyelerden “Has Odalık”, “Gözde” veya “İkbal” adını alanlar, çocuk doğurduklarında Haseki Sultanlığa ve Kadınefendiliğe yükselirlerdi.

    Devlet erkânından birisiyle evlendirilen câriyeler ise, artık saraydan çıkarlar, kocalarının hânesinde ikamet ederlerdi. Saraydan çıkan bu hanımlar, oturdukları semtte “Saraylı Hanım” diye bilinir ve aldıkları terbiye sebebiyle toplumda itibar görürlerdi.
    Padişah çocukları (şehzâdeler ve sultanlar) ise, yine Harem dâhilindeki Şehzâdegân Mektebi’nde eğitim alırlardı. İlber Ortaylı bu konuda şu bilgileri vermektedir:
    Hüsn-ü Aşk...



    Gayr-ı Meşru Bir Muhabbetin Neticesi Merhametsiz Bir Adavettir.


  5. #5
    Ehil Üye Medresetü'zZehra - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Jun 2008
    Bulunduğu yer
    Eskişehir
    Yaş
    35
    Mesajlar
    1.934

    Standart

    “Saray geleneğine göre, dört yaşına gelen şehzâde (padişahın oğulları) ve sultanların (padişahın kızları) eğitimi başlardı. Haddizâtında bunun günümüze bakan tarafları da vardır. Bugün eğitime başlamak için çocuğun yedi yaşına gelmesinin beklenmesi, özellikle dil eğitimi için çok geçtir. Hânedânın bu yeni üyeleri, lalalarının refâkatinde buraya gelirler. Osmanlı toplumunda mektebe başlayacak çocuklar için yapılan “Âmin Alayı”na benzer, bütün devlet erkânının katıldığı “Bed-i Besmele” merâsimi yapılır. Eğitimin ilk aşamaları okuma-yazma, Kur’ân-ı Kerîm ve ilmihal dersleridir. Dersleri, Dârü’s-Saâde Ağası’nın dışarıdan getirttiği hocalar verir. Zaten bu okuldan Dârü’s-Saade Ağası mes’uldür. Bu merâsimde şehzâdeye ilk dersi Şeyhülislâm verir ki, bu ders besmelenin öğretilmesidir. Merâsime “Bed-i Besmele” denilmesinin sebebi de budur. Şeyhülislâm, ilk dersin ardından çocukların muvaffakıyeti için duâ eder.” (İlber Ortaylı, Mekânlar ve Olaylarıyla Topkapı Sarayı, Kaynak Yayınları, İstanbul 2007)

    “Taşa Yazılan Tarih/Topkapı Sarayı” isimli mevsuk araştırmanın yazarı olan Ahmet Şimşirgil, bu konudaki bir makalesinde sultanların Kur’ân-ı Kerîm ve dinî bilgilerden başka Türkçe, Matematik, Tarih, Coğrafya, Arapça ve Farsça öğrendiklerini bildirmektedir.
    Hüsn-ü Aşk...



    Gayr-ı Meşru Bir Muhabbetin Neticesi Merhametsiz Bir Adavettir.


  6. #6
    Ehil Üye Medresetü'zZehra - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Jun 2008
    Bulunduğu yer
    Eskişehir
    Yaş
    35
    Mesajlar
    1.934

    Standart

    Saray Câriyeleri

    Topkapı Sarayı’nda bulunan câriyeler ya savaş esirlerinden ya da satın alınmış kölelerden oluşmaktaydı. Bazıları da muhtelif devlet adamları tarafından hediye edilmiş kimselerdi.
    Saraya ilk giren câriyeler, “acemi” olarak adlandırılırdı. Bunların öncelikli olarak gramer ve dînî bilgilerin yanında saray âdâb ve muâşeretini öğrendiklerinden bahsetmiştik. Çoğu, çeşitli hizmet alanlarında istihdam edilmek üzere saraya alınmış bulunan bu câriyeler, kalfa ve usta kadınların eğitiminden geçtikten sonra hizmete başlarlardı. Bu sebeple bu câriyeleri, bugünkü anlamıyla bir “devlet dâiresinin hizmetçisi” olarak vasıflandırmak daha doğru olacaktır. Nitekim Batılı muhayyilenin ürettiği asılsız ve ahlâksız hayallerin aksine, Harem câriyelerinin Padişah’la olan münâsebeti, bugünkü anlamıyla işveren ve işçi münasebetinden ibarettir. Zaten Harem’in, İslâmî mahremiyet hassâsiyetine göre titiz düzenlenmiş mimarî yapısını incelersek, Harem dâhilinde bu câriyelerle padişahın beraber vakit geçirip eğlenmesi bir tarafa, karşılaşmalarının bile çok zor olduğunu görebiliriz.

    Bu konuyla alâkalı olarak “Osmanlı’da Harem” kitabının yazarı Ahmet Akgündüz’ün, henüz kitabını yayınlamadan önce 8. Cumhurbaşkanı Turgut Özal ile aralarında geçen bir hasbihâli zikretmekte fayda görüyoruz:
    “Vefatından birkaç ay evvel kendisini ziyaret ettiğimde, sorduğu suallerden birisi de Harem oldu. Kendisi: «Osmanlı padişahlarının hareminde 200-300 kadının olacağına inanmadığını ve İslâmi*yet’teki evlilik hukukunun buna müsaade edemeyeceğini ve ancak bazı tarih*çilerin Harem’de bu kadar sayıda câriyenin yaşadığını belgelerle ortaya koy*duklarını» ifade ettiler. Bunun üzerine ben de kendisine bazı sorular tevcih ettim:

    «Sayın Cumhurbaşkanım, acaba Cumhurbaşkanlığı Köşkü’nde Yani Çan*kaya Köşkü’nde kaç tane erkek ve kadın hizmetçi çalışıyor?»
    Cevabı, «Epeyce fazla.» şeklinde oldu. İkinci sorum şöyleydi:
    «Gelen misafirlerinize takdim edilen yemek ve pastaları hanımefendi mi yapıyor?»
    «Hayır olamaz. Görevliler yapar.» dedi.
    Peki «Temizlik işlerini de Hanımefendi mi yapıyor?» diye sordum.
    Buna da «Hayır.» cevabını verdi.
    Son sorum dehşet vericiydi ve onu da şoke etmişti: «Sayın cumhurbaş*kanım, Köşk’te temizlik yapan, yemek pişiren ve benzeri hizmetleri yürüten kadın hizmetlilerle karı-koca hayatı yaşıyor musunuz?»
    Bu soru üzerine önce bir şok geçirdi ve sonra da «Şimdi Osmanlı Sarayı’ndaki sayıları 100’ü bulan câriyelerin sırrını anladım» dedi.
    Ben de ilâve ettim:
    «Osmanlı Hareminde, erkek hizmetçi istihdamı yasaktır. Bütün hizmetçiler, kadın câriyelerden seçi*lir. Bu hizmetçi câriyelerle Padişahların karı-koca hayatı yaşaması, sizin Köşk’deki kadın hizmetçilerle karı-koca hayatı yaşamanız kadar gayr-ı mâkul ve mantıksızdır. Ancak Harem’de elbette ki, Padişahların bugünkünden farklı olarak birden fazla hanımefendi ile veya has odalık denilen câriyelerle hayat*larını yaşadıkları bir vâkıadır.» (Ahmet Akgündüz, Osmanlı’da Harem, Osmanlı Araştırmaları Vakfı, İstanbul 2000, s. 263-264)
    Hüsn-ü Aşk...



    Gayr-ı Meşru Bir Muhabbetin Neticesi Merhametsiz Bir Adavettir.


  7. #7
    Ehil Üye Medresetü'zZehra - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Jun 2008
    Bulunduğu yer
    Eskişehir
    Yaş
    35
    Mesajlar
    1.934

    Standart

    Bu örneğin de ortaya koyduğu gibi, Harem’deki câriyelerin konumunu iyi tespit etmek gerekmektedir.
    Saraya alınan câriyelere ilk olarak fizîkî ve ahlâkî meziyetlerine göre isimler verilir ve o câriyeler, artık bu isimle çağrılırdı: Hüsn-i Şâh, Hoşnevâ, Çeşm-i Ferah, Handerû gibi… Bu câriyelere, îfâ ettikleri hizmete ve mertebelerine göre yevmiye verilirdi. Ancak bu yevmiyeden ayrı olarak iâşe ve nafakaları da saray tarafından karşılanırdı.
    Kabiliyetleriyle kendilerini ispatlayan kıdemli câriyeler, haremde “kalfalık”a (şâkirtliğe) yükselir ve padişah, vâlide sultan, kadınefendi, gözde veya ikballerden birinin dairesine gönderilip ustaların emri altında husûsî hizmetlerde bulunurlardı. Kalfalar, bulundukları dairenin her türlü hizmetini görürlerdi. Bu hizmetlerin başında sırayla bir hafta boyunca oda ve aş nöbeti tutmak gelirdi. Oda nöbeti, dâirenin önünde hizmete nâzır beklemek ve nöbet değişiminden bir gün önce dairenin haftalık temizliğini yapmaktan ibaretti. Aş nöbetinde ise, yanlarındaki câriyeler nezaretinde tablakârların getirmiş olduğu yemek tepsilerini alıp sofrayı hazırlarlardı. Ayrıca kalfalar, geceleri sırayla 10-15 kişilik gruplar hâlinde harem nöbeti tutardı. Bu nöbet esnasında yatsı namazından sabah namazına kadar hünkâr sofasında beklerler ve ikişer-üçer gruplar hâlinde bütün dâireleri ve bahçeleri dolaşarak bir hastalık veya kaza durumu olup olmadığını kontrol ederlerdi. Beklenmedik bir hâdise olması durumunda hemen baş kâtibeye haber verirlerdi.
    Saltanat değişikliklerinde eski padişahın haseki, gözde ve ikballeri ile birlikte kalfaların önde gelenleri de saraydan ayrılarak Eski Saray’a gönderilirdi. Bu kalfaların bir kısmı ise, istedikleri takdirde Harem-i Hümâyûn’dan çırağ edilip evlendirilirdi.

    Harem teşkilâtında câriyelerin ulaşabileceği en yüksek mertebe ise “ustalık”tı. Güzel, zeki, kabiliyetli câriyeler, derece derece yükselerek usta olurlar ve doğrudan padişahın hizmetinde bulunurlardı. Ustalar, padişahın yanına teklifsizce girip çıkabilirlerdi. Bunlar vâlide ve haseki sultanlardan sonra haremin en yetkili kadınları idiler. Ustaların içinden on beş-yirmi kadarı padişahın seçmesiyle haznedar olurdu. Bunlar içinde en yüksek rütbelisi ise, haznedar usta idi.
    Hüsn-ü Aşk...



    Gayr-ı Meşru Bir Muhabbetin Neticesi Merhametsiz Bir Adavettir.


+ Konu Cevaplama Paneli

Konu Bilgileri

Users Browsing this Thread

Şu an 1 kullanıcı var. (0 üye ve 1 konuk)

     

Benzer Konular

  1. Harem Ağaları
    By muhibbülkurra in forum Tarih
    Cevaplar: 6
    Son Mesaj: 12.08.09, 23:19
  2. Harem-i Şerif Minaresi
    By sırr-ı gurbet in forum Resim - Fotoğraf Galeri
    Cevaplar: 1
    Son Mesaj: 21.07.08, 11:23
  3. Harem-i Şerif
    By hercaist in forum Resim - Fotoğraf Galeri
    Cevaplar: 34
    Son Mesaj: 01.11.07, 22:50
  4. Rusya'da Harem-Selamlık
    By Ebu Hasan in forum Gündem
    Cevaplar: 1
    Son Mesaj: 31.03.07, 18:26

Bu Konudaki Etiketler

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok
Google Grupları
RisaleForum grubuna abone ol
E-posta:
Bu grubu ziyaret et

Search Engine Friendly URLs by vBSEO 3.6.0