Yakın tarihimizin önemli olaylarından birini Necip Fazıl Kısakürek'in kaleminden okuyalım:

Dersim

En aşağı 50.000 müslümanın kanını ve canını ihtiva etmesi bakımından, kalın hatlarıyla bir harita gibi çizdiğimiz ve şu anda yalnız ana prensip ve manasıyla tesbit ettiğimiz bu facianın, tarihte bir benzeri gösterilemez.





Elazığ ortaokulunda okuyan iki çocuk… Tatili geçirmek üzere memleketleri olan Hozat’a geliyorlar ve facianın tam üstüne düşüyorlar. Hozat yakınlarındaki köylerine geldikleri zaman babaları Yusuf Cemil’in öldürtülmüş olduğunu öğreniyorlar ve ağlamaya başlıyorlar. Onlara şu karışılık veriliyor:
” Sizi de onun yanına götüreceğiz…”
Çocuklar odadan sürükletilerek çıkarılıyorlar ve jandarma muhafazasında gittikleri yolda süngületiliyorlar. Böylece babalarının yanına gönderilmişlerdir.
Her evi ayrı ayrı tutuşturulduktan sonra dört bir tarafı ayrıca çalı çırpı içine alınıp alev alev yakılan bir köyden, deli gibi bir adam çıkıp, çalı gerisinde manzarayı seyredenlere doğru ilerliyor ve haykırıyor:
“Durun, ben köy ahalisinden değilim! Muallimim (öğretmenim). Müsaade edin, kendimi size isbat edeyim!”
Fakat söze mukabele, bir kalasla itilerek alevler içine atılması oluyor. Adam, evvela göğsünün kılları tutuşarak alev alev yanarken, çalı yığınları gerisinde amir, zevk ve istihza ile sigarasını içmektedir ( Bu vak’a, bana, 1944 yılında, Eğridir’de askerliğimi yaparken, resmi şahıslar huzurunda, yanan adama karşı sigarasını zevkle içtiğini söyleyen amirden bizzat dinleyenlerce anlatılmıştır).





Bu arada, Hozat’ın Zımbık köyünde Şekspir’in hayaline taş çıkartacak bir olay yaşanmakta. Erkekleri tamamiyle doğranmış olan köyün 100 kadar kadın ve çocuğu sivri uçlu aletle (süngü) öldürülüyor. Öldürülen kadınlar arasında biri, doğurmak üzere olan bir gebedir. Bu kadının karnına giren sivri uçlu alet, bağırsaklarını yere döküyor, rahmini parçalıyor ve kendisini öldürüyor. Tehlike geçtikten sonra saklandıkları yerden çıkan birkaç kadın, ölüleri gözden geçirirken , bu kadının rahminden düşen çocuğun sağ olduğunu dehşetler içinde görüyorlar. Muazzam bir kader cilvesi olarak yaşamakta devam eden çocuğu alıyorlar, emzirip büyütüyorlar ve adını “Besi” koyuyorlar. Bu kız bugün hala aynı köyde ve hayattadır . Sivri uçlu alet annesinin karnına girip rahmini parçaladığı zaman, onun topuğunda bir yara açmıştır ve kız bu yarayı topuğunda taşımaktadır.





Son Devrin Din Mazlumları, (Sayfa 167-168-169-170-171)

Necip Fazıl Kısakürek
Kısaltılarak Alınmıştır.