Zafer şükür ister
1338’de (1922) Ankara’ya gittim. ?slâm Ordusunun Yunan’a galebesinden neş’e alan ehl-i iman?n kuvvetli efkâr? içinde, gayet müthiş bir z?nd?ka fikri, içine girmek ve bozmak ve zehirlendirmek için dessâsâne çal?şt?ğ?n? gördüm. “Eyvah,” dedim. “Bu ejderha iman?n erkân?na ilişecek!” O vakit, şu âyet-i kerime bedâhet derecesinde vücud ve vahdâniyeti ifham ettiği cihetle, ondan istimdad edip, o z?nd?kan?n baş?n? dağ?tacak derecede Kur’ân-? Hakîmden al?nan kuvvetli bir bürhan?, Nur’un Arabî risâlesinde yazd?m. Ankara’da, Yeni Gün Matbaas?nda tab ettirmiştim. Fakat maatteessüf Arabî bilen az ve ehemmiyetle bakanlar da nadir olmakla beraber, gayet muhtasar ve mücmel bir surette o kuvvetli bürhan tesirini göstermedi. Maatteessüf, o dinsizlik fikri hem inkişaf etti, hem kuvvet buldu. Bilmecburiye, o bürhan? Türkçe olarak bir derece beyan edeceğim. O bürhan?n baz? parçalar? baz? risâlelerde tam izah edildiğinden, burada icmâlen yaz?lacakt?r. Sair risâlelerde ink?sam etmiş olan müteaddit bürhanlar, bu bürhanda k?smen ittihad ediyor, herbiri bunun bir cüz’ü hükmüne geçiyor.
Lem’alar, s. 181, Y.A.N.
***
[1339 tarihinde Meclis-i Mebusana hitaben yazd?ğ?m bir hutbenin sûretidir]
“Şüphesiz namaz, mü’minler üzerine belli vakitler için farz olarak yaz?lm?şt?r.” (Nisâ Sûresi, 4: 103)
Ey mücâhidîn-i ?slâm! Ey ehl-i hâlü akd! Bu fakirin bir meselede on sözünü, birkaç nasihatini dinlemenizi ricâ ediyorum.
Evvelâ: Şu muzafferiyetteki hârikulâde nimet-i ?lâhiye bir şükran ister ki devam etsin, ziyade olsun. Yoksa, nimet şükrü görmezse gider. Madem ki Kur’ân’?, Allah’?n tevfikiyle düşman?n hücumundan kurtard?n?z. Kur’ân’?n en sarih ve en kat’î emri olan “salât” gibi ferâizi imtisal etmeniz lâz?md?r. Tâ onun feyzi, böyle harika sûretinde üstünüzde tevâli ve devam etsin.
Sâniyen: Âlem-i ?slâm? mesrûr ettiniz, muhabbet ve teveccühünü kazand?n?z. Lâkin o teveccüh ve muhabbetin idamesi, şeâir-i ?slâmiyeyi iltizamla olur. Zira, Müslümanlar ?slâmiyet hesab?na sizi severler.
Sâlisen: Bu âlemde evliyâullah hükmünde olan gazi ve şühedalara kumandanl?k ettiniz. Kur’ân’?n evâmir-i kat’iyesine imtisal etmekle, öteki âlemde de o nurânî güruha refik olmaya çal?şmak, sizin gibi himmetlilerin şe’nidir. Yoksa, burada kumandan iken orada bir neferden istimdad-? nur etmeye muztar kalacaks?n?z. Bu dünya-y? deniyye, şan ve şerefiyle öyle bir metâ değil ki, sizin gibi insanlar? işbâ etsin, tatmin etsin ve maksud-u bizzat olsun.
Râbian: Bu millet-i ?slâm?n cemaatleri, çendan bir cemaat namazs?z kalsa, fâs?k da olsa, yine başlar?ndakini mütedeyyin görmek ister. Hattâ, umum şarkta, umum memurlara dair en evvel sorduklar? suâl bu imiş: “Acaba namaz k?l?yor mu?” derler. Namaz k?larsa mutlak emniyet ederler; k?lmazsa, ne kadar muktedir olsa nazarlar?nda müttehemdir.
Bir zaman, Beytüşşebab aşâirinde isyan vard?. Ben gittim, sordum:
“Sebep nedir?”
Dediler ki:
“Kaymakam?m?z namaz k?lm?yordu, rak? içiyordu. Öyle dinsizlere nas?l itaat edeceğiz?”
Bu sözü söyleyenler de namazs?z, hem de eşk?yâ idiler.
Hâmisen: Enbiyan?n ekseri Şarkta ve hükeman?n ağlebi Garpta gelmesi kader-i ezelînin bir remzidir ki, Şark? ayağa kald?racak din ve kalbdir, ak?l ve felsefe değil. Şark? intibaha getirdiniz; f?trat?na muvaf?k bir cereyan veriniz. Yoksa, sa’yiniz ya hebâen gider, veya muvakkat, sathî kal?r.
(Devam? için bak?n?z: Mesnevî-i Nûriye, s. 85, Y.A.N.)