GECE
kentin ücra köşeleri terkedilmiş sevdaların mekanına dönüyor karanlık çöktüğünde.
Koynunda nice kimsesizlerin barındığı sokaklar yitirilmiş umutların arandığı kaldırımlar
ve sokak lambasının loş ışığıyla ıssız mecruh yollar. Karanlık örtüyor gizil kalan her şeyi.
Koynunda kalıyor ağır yükler. Yürek sancıları sarıyor bedbin dimağları.
İsyan kokuları çarşaf çarşaf yayılıyor semaya.
Ses çıkmıyor tenhasından kentin.
Gece sus lambalar pus acının barınağı sokaklar ve yaralı bir yürek her şey sus pus.
Yusuf kadar masum Züleyha kadar günah yüklü bir ah çıkıyor ta derinlerinden gönül kuyusunun.
Yankısını buluyor dar ve sessiz sokaklarda. Hayatın tüm zorlukları ince narin omuzlarına yük oluyor gecenin.
Kırık kalp atışları karanlığın hükmünü yok etmek için çarpıyor inadına.
Kimi çehreler umarsızca soğuk soğuk bakıyor. Gözlerin puslu masumiyetinde eriyor bakışlar.
Her damlası iç burukluğuyla yuvarlanarak düşüyor toprağa.
Mahzun bir gönlün huzursuzluğu yansıyor geceye. Düşen damlalar temizliyor yürek kıvrımlarının kirlenmişliğini.
Yapmacık sevgilerin balçıklaşmış zifos yığınlarını eritip yok ediyor.
Karabasan gibi çöküyor sessizlik.
Atılan her adımın ruhu daralmış. Saağlam atılıp süreklilik arz etmiyor. Rüzgar ifil ifil esiyor.
Boş sokaklarda yaprakları savruluyor kırık sevdaların. Tok bir ses yansıyor geceye.
Gece ki tüm mahremiyetiyle örtüyor günah kirlerini.
Gece saf, gece masum
gece sessiz ve yalnız gece