NAZLI GÜL ÇİÇEĞİ
nazlı gül çiçeği hüzün yağmurlarında
ağlar durur
saza gelir, söze gelir, dize gelir de
anlatamaz derdini
bilmez ki çiçek
gecenin en karanlık demlerinin
şafağa gebe olan anlarında saklı olduğunu
ve çisileyen yağmur altında
bir teneke sobanın ateşinde ısınan
ıssız sokaklara sığınmış bir ayyaşın
çırpınan bir serçeyi izlerken
gözlerinin dolduğunu
bilmezdi çiçek
hasret yağmurlarıyla ıslanan
yetim karanfillerin
açan sahta güneşlerle
kabuğuna çekildiğini
solduğunu
ve hüzün yağmurlarında
nazlı gül çiçeği gibi
ağlayıp durduğunu
oy karanfil!
oy dağların maralı!
oy ömrümün en güzel anları!
şimdi buruşturulup atılmış bir kağıt
okunmadan yakılmış bir mektup gibi
gizli gizli yaşatıyorsam seni
derinliğinde yüreğimin
..............................
.............................
.............................
oy hayatla yüzleşmemiş tarafım!
kahretsin!!!
17/04/2003
ÖYLESİNE BİR ŞİİR
Bir sigara
Bir demli çay
Bir özgürlük türküsü
Şu, yüreğimin süsü
Gül’e verin kaktüsü
Kaktüsler de sever
Dikenine buse ver
Şu yüreğimin süsü
Bir çingene büyüsü
Bir sigara
Bir demli çay
Bir özgürlük türküsü
UMUT ÇİÇEĞİ
Çocuklar gördüm
Yılanvari sokaklarda koşuşturarak
Top oynuyorlardı
Çocuklar gördüm
Bıçakvari gecelerde
Kurşun topluyorlardı
Sokaklar gördüm
Daracık elleriyle beni boğuyorlardı
Kurşunlar gördüm
Umutları avuçlayıp göğe savurarak
Sadece beni vuruyorlardı
İnsanlar gördüm pörsümüş
Köşelerinde kuruyorlardı
Sen sakın pörsüme gülüm
Bırak onlar, kendi kendilerine oynayıp dursunlar
Ben ne oyunlar gördüm
Zemheri’ de çiçek açmaz derlerse
Sakın inanma
Toroslar’ da açan
Kardelenler gördüm
Tüm Şehitlerin Hatırasına
VASİYET
O ne hoş bir bahçeydi bel bağladığım
Gönül çölünde sel gibi çağladığım
Ağlarken gülüp gülerken ağladığım
Kağıttaki gözyaşı oydu sevgilim
Bu bedeni taşımaz artık bu belim
Bağban gibi bana da dediler deli
Suçum koklamaktı büyüttüğü gülü
Artık hiç farketmiyor diri ve ölü
İşte suçum budur ne olursa olsun
Bülbülüm ağlıyor, gözüme yaş dolsun
Bağban gidince soldurdular gülümü
Kalem kırıldı, susturdular dilimi
Şimdi bağlayın ayağımı elimi
Götürün beni hemen darağacına
Ağlama anam, ak düşmesin saçına
Gülüm kucakla anamı evladımı
Affettim herşeyi, affet celladımı
Bir gün, bir yere verirlerse adımı
Anlat oğluma kahraman babasını
Burak bilsin cenaze arabasını
İstemem görmesin celladım yüzümü
Canım alır da, alamaz ki özümü
Şehitler ölmez unutmayın sözümü
Kurutmayın kağıttaki gözyaşını
Kızıma söyle dimdik tutsun başını
ŞEHİT
Bayram Yüksel
ve Ali Uçar Ağabey’lere
YILDIZLAR KAYARKEN
Gittiniz soğuk bir günde
Ebedi düğünde
Bulunmak için
Bizi bıraktınız niçin?
Bizler şimdi için için
Ağlıyoruz gidişinize
Kavuştunuz eşinize
Gittiniz bizim için içiniz yanarak
Gittiniz, kendiniz de yanarak
Nur kandilinin yanına
Ebedi düğün anına
Yüce nebi’ nin şanına
Yakışırcasına gittiniz
Bizi mahzun ettiniz
Alim’in ölümü alemin ölümü manasında
Alemin kadirbilirleri kara günün yasında
İziniz var alemin, taşında, kayasında
Zamanın kutupları, erittiniz kutupları
Yaptınız görevinizi
Silemezler izinizi
ÖNCE
Ayağı kırık kuş dağlarda beklerken
Bir turna sürüsüne kat kendini gel
Kızıl gün ağarırken, bir sabah erken
Yık kalın duvarları aş bendini gel
Ayağı kırık kuş dağlarda beklerken
Sen beyaz bir gülsün,ben kara bir lale
Baharda Mersin’de de açar çiçekler
Ilık Meltem getirdi beni bu hale
Sıcacık renkleri sever kelebekler
Sen beyaz bir gülsün,ben kara bir lale
Yağmur çisil çisil düşerken toprağa
Ayın on dördüyse üstelik zaman da
Gölgeni de alarak gelsen o dağa
Gözlerden kaybolsak seninle bir anda
Yağmur çisil çisil düşerken toprağa
ÖZGÜRLÜK
her aşk bir acı
her acı bir nedamet
her pişmanlık bir beyaz sayfaysa şayet
zayi ettim kalbimi
hükümsüzdür
bir kıştı sevdamız
yahut sonbahar
buğulansada gözlerimiz
ve ellerimiz tutmasada
gömsekte aşkımızı
kalbine birbirimizin
paylaştığımız ekmeğe
ve zeytine andolsun ki
sonsuzluk bizi bekler
elbet bahar gelince
dönecek kelebekler
umarım mutlusundur
umarım nail olursun
umduklarına
gözlerimi gözlerinde bırakıp gidiyorum,
ve son sözüm diyorum
seni hür zincirlerine
emanet ediyorum
restleşmekse özgürlük,
bir inatsa direnmek
kalbimdeki sevgimi azat et
gidiyorum,
15 03 2002 askere gitmeden 1 hafta önce.....
SON GECE
Yalnızlık
Gecenin karanlığında çınlayan bir ses gibi
Yalnızlık, kaldırım kenarında ağlayan bir çocuk gibi
Tutar elimden anne şefkatiyle
Sürükler beni ta derinlere
Bir hasret türküsü fısıldar kulaklarıma
Paramparça olur yüreğim
İsyan eder yalnızlığa
Bir dost sesi bekler hep
Kimse gelip geçmez
Şu viran kalbimden
Bir yıldız kayar aniden
Kehkeşanlar içinden
Son bir kez dökülür ismin dilimden
Gözlerim şafakta ölümü beklerken
Sensizlik
İçimi kemiren hain bir kurt gibi
Sensizlik, kodeste uzatmalı hücre cezası gibi
Sensiz geçen günlerde
Kureyş’i arattım senin davana
Senin büyüttüğün gülleri hep soldurdum
Bir de utanmadan firavun sofrası kurdum
Yetimlerin karşısında haince gülerek
Olamadım ilkler gibi
Bağışla beni hakiki sevgili
Birazdan senin huzuruna çıkaracaklar beni
Sen ki Vahşi’yi de bağışlamıştın
Ne olur sırtını dönme
İstersen yüzüme tükür, istersen taşla
Kapındaki Kıtmir’i sensiz bırakma
Sonsuzluk
Yarınla birlikte beni bekler gibi
Sonsuzluk , sorguda berat, mahşerde sırat gibi
Atıf ve Seyyid gibi geliyorum
O kutlu diyarın bağrına
Onlara açtığın bağrını
Benden esirger misin ?
Biliyorum, asiyim, günahkarım
Sana getirdiğim tek hediye
Boynumdaki zafer kolyesi
Beni habibin sorunca
Bu da benden der misin ?
Seccade hakkıyla alnımdan öpemedi
Fakat! İşte ilmikten madalyam
Şefkatle yaklaşıp alnımdan öper misin?
ŞAİR” İN ŞARKISI
Ya hep
Ya hiç
Ortası yok
TEK
Tut ki para biriktiriyorsun
Çılgın bir gecede bütün paranı
Kara bir sokakta kaybettin
Beyinden vurulmuşa dönersin değil mi ?
İşte bende kumbaramda sevdalar biriktirdim
Kara sevdalar
Serçecik yüreğimi
Aç kartallar parçaladı
Dağıttılar sevdalarımı sağa sola
İçimde acılar biriktirdim
Sınıf sınıf insanlara
Onlar da bol güneşli günlerde
Bir bir sattılar beni
Asimile toplumlarda
Basit insanlara davalar biriktirdim
Kendilerine benzettiler davalarımı
Şimdi,
Sadece gözyaşı biriktiriyorum
Hiçbir sorun yok aramda
O’na davalarımı, O’na acılarımı
O’na sevdalarımı anlatıyorum
Gözyaşım anahtar oldu
“ Işık insan” kapı
Tek’in yolu bana açıldı
Gizli bir el göğe kaldırdı
Mesihvari sevdalarımı
Acılarımı artık tek yolunda biriktiriyorum
Artık tek davam, Tek’ten duyduklarım
Tek sevda, tek acı
Ve bundan sonra
Sadece tek için
Tek gözyaşı
Kainatın Efendisine
O (S.A.S)
Bilinmezi ne bileyim, gizi var
Suda bile onun ayak izi var
Cebrail’i bile geçti makamı
İlahi cemale bakan gözü var
Maddi vücuduna bakıp yanılma
Alemleri yutan özü var
Hakkı arıyorsan kulak ver O’na
Lisanında dosdoğru sözü var
O’nu ötede bulamazsam deme
Ayın on dördü gibi yüzü var
NURDAN ADAM
Bizim yolumuz sevgi yolu, nur yolu
Bizler hayat yaşarız, hep dolu dolu
Nurdan adam pirimiz , o açtı bize yolu
Artık nura gark oldu, Trakya , Anadolu
Nurdan adam sürüldü, biriktirdi çile
Sürgün yerleri bir bir geldi dile
Zalımlar göz kapadı hep bile bile
Yıktılar toplumu, bozuldu aile
Bahçemizi yıktılar, bize n’oldu
Sahte güllerimiz bir bir soldu
Nurdan adam çiçeklere bağban oldu
Gül kokusu tekrar, içimize doldu
Nurdan adam gidince acı dayattılar
Mezarını bile meçhule attılar
Üç kuruş dünyaya sonsuzluğa sattılar
Rahat koltuklarında battıkça battılar
KUŞ VURULDU
Uçtu gitti bir kuş gibi usulca
Üstelik yağmur da yağıyordu
Üşüdüm paltoma sarıldım
Ama O
Bir kuş gibi uçtu gitti
Islak ıslak kaldırımlarda yürüdüm
Göklerin gözyaşları benimkine karıştı
En son kuşta vuruldu dallar arasında
Çiseleyen yağmur birikirken
Uçtu gitti bir kuş gibi usulca
Raflarda tozlanan son sevdamdı
Tek sevdam
Artık sevdalara da inanmıyorum ya
Her neyse
Yağmur durdu
Hava duruldu
Çukurova kışlarında
Sevdalar vuruldu
Ve avuçlarımdan
Bir kuş gibi usulca uçtu
KÖY
Ne ekmek kavgaları
Ne de kılık kıyafet
Sadece köy havaları
Ve namus şeref iffet
Sizin olsun neonlar
Verin karanlıkları
Beni bekliyor onlar
Köyün fidanlıkları
Orada nergis açar
Burada beton direk
Burada insan kaçar
Orada deli yürek
Elde çapa köylüler
Tarla başındalar
Ve yüzleri hep güler
Buğday sarıya çalar
Dağ başı şelaledir
Gürüldeyerek akar
Çiçekleri laledir
Masum edayla bakar
Şehirde kaldırım taş
Beton ve asfalt yollar
Bulamazsın bir yoldaş
Dostların karakollar
Köyde yeşil ağaçlar
Özgür ve sıradandır
Şehirde fakir açlar
Evi tek odadandır
Şehirde sahte güller
Koklasan koklanmazki
Köyde aşık bülbüller
Sahte güle kanmazki
Yaşamak istiyorsan
Köy hayatı sadedir
Şehir olmuş bir korsan
İnsanlık nerededir?
Ne ekmek kavgaları
Ne de kılık kıyafet
Sadece köy havaları
Ve namus şeref iffet
KOZMOPOLİT BİR ŞİİR
Gece çiçeği burnunda ölümlere hamile
Yüreklerden kan sızan çocuklar gün sayıyor mu?
Gardiyanın suratı mahkeme duvarı mı, ne?
Gerçekte acaba içinden ağlıyor mu?
Savcı Bey gelecekmiş efendim, kapıları açın
Yarın da Pazar üstelik
Eve erken gitmeliyiz
Hey! O hücrenin de ışığını söndürün
Kolsuz gömleklere sarının
Ölmek istemiyorum ama
Üstelik hayatımın baharındayım
Ben kayan yıldızıyım yarının
On bin yıldır kin biriktiriyorum
On bin yıldır
Sizlerden nefret ediyorum
Annem olsaydı O’na sarılırdım
Kahrolası demir direkler
Bu geceden sonra
Sabahları hiç sevmeyeceğim
KELEBEKLER
Kelebeklerin gözlerine demir kıymıkları doldurdular
Hercai menekşeler
Hüzün şiirleri yazıyorlar şimdilerde
Elimde bir şiir kitabı
Kapağında resim
İhtiyar adamın gözleri çok ileride
Yılmaz güney edasıyla bakıyor bana
Yukarıda bir şeyler mi oluyor, ne?
Nerede tahta atım?
Not defterim
Oyuncaklarım
Nerede akdeniz gecelerinin mehtaplı hayalleri?
Ve alaturka masallarım
Kelebekleri demir adımlarla ezdiler
Papatyalar bile yas tutuyorlar şimdilerde
Akdeniz gecelerinde
Yakamozlar bile bize küsmüş
Bana tebessüm satan deniz kızı nerede?
Nerede biriktirdiğim midye kabukları?
Kara korsan ötelerde yollar mı kesiyor yoksa?
Bu kadar sessiz olmazlardı martılar oysa
Kelebeklerin kanatlarını demirden ellerle kırdılar
Balıkçı kahvesinde aynı insanlar
Boş lakırdılar
Fakat bağlama çalan amca nerede?
Nerede bağlama?
Bu arada başımız sağolsun
Ala Dağın Kartal’ı da ölmüş
Bizim çocuklar görmüş
Şimdi dağlar efe bekler
Susturun ağlamasın bebekler
Tekrar gelecek kelebekler
Tekrar gelecekler
KARANFİLİM
Karanfil sana giden yollar ne de ıssız
Sırat kadar uzun sırat gibi ipince
Gündüz bana zehir gece katran esmer kız
İnan zaman kavramı da yok sen gidince
Sadece sen varsın, ismin ağzımda sakız
Sen de özlesen beni mertçe kendince
Güneş ateş hamalı gece ise çok arsız
Karanfil sana giden yollar ne de ıssız
İnce kumlar aşkı iyi tanır karanfilim
Yakamozlar sevdayı haykırıyor Goncagülüm
Sen çok uzaklarda bir deniz kızı
Sen ayışığı altunda gönül hırsızı
Bense yarı şair bir duygu gemisiyim
Ve öylesine alalade birisiyim
İyi dinle karanfil konuşuyor çiçekler
Yakamoz gecelerde şiir yazan eller
Hasret kokan gecelerde seni buldum karanfil
Mukaddes bir dert uğruna şair oldum karanfil
“ İSYAN “ IN ŞİİRİ
Açtım sürmeli yüreğim
Vurdum kırdım can direğim
Buraları son durağım
Öteler hep beni bekler
Gözü bağlı körebeyim
Karanlıklara gebeyim
Elim bağlı ne yapayım
Dünya fitne fesat saklar
Zemzem bildim hayat suyum
Değiştirdim kaba huyum
Su getirmez oldu kuyum
Ben gülü, gül beni koklar
Seni sildim hayatımdan
Hemen indim bey atımdan
Benzi solmuş suratımdan
Beni ancak ölüm paklar
Bir dostun hatırasına
IRAZ ANA
Dediklerin bir bir çıkıyor Iraz Ana
Keşke burada olsaydın
Yan çizenleri bir bir görseydin
Ve elmas’ı, cam parçalarına satanları
Görseydin bize anlattığın masalları katledenleri
Sana hiç yalan söylemiyeceğiz diye söz verirken
Nasıl da samimiydik
Yüreğimiz minik bir seçe gibi çırpınıyordu
Ey gidi Iraz Ana
Sen sırtını dönünce, nasıl da yiyorduk birbirimizi
Çocukluk işte
Tarhana çorbasının o buğulu buğulu
Mis kokusunu şimdilerde
Öyle bir arıyorum ki sorma
Gittiğin yerde de çocuklar var mı, Iraz Ana?
Melek gibi çocuklar
Onlara da masal anlattığını söyleme sakın
Kıskanırım sonra
Burada büyülü ağacı
Koca göbekli adamlar
İçleri sızlamadan kestiler Iraz Ana
Kusura bakma, seni üzmek istemezdim
Köye fabrika yapacaklarmış
Fabrikaları kurusun
Oysa, o büyülü ağaç çocukları çok seviyordu
Cinlerin bile yapmaya cesaret edemediğini
Koca göbekli adamlar yaptı, Iraz Ana
Koca göbekli adamlar
Taş yürekli adamlar
Çocukları bile büyüttüler
Sen gittikten sonra çocuklar masalsız kaldı
Ömerin babası, O’nu
Büyük şehire, yatılı okula gönderdi
Ömer okudu Iraz Ana
Mühendis oldu
Hani sana büyük adam olacağım diye
Söz verip dururdu
Ömer çok büyük oldu Iraz Ana
Ama bir türlü adam olamadı
Söyleyeceklerim yüreğine inmesin
Büyülü ağacı kesenler arasında
Ömer de vardı Iraz Ana
Ömer de vardı
Sevda’yı istemediği bir adamla evlendirdiler
O da evden kaçtı
Bir daha haber alınamadı ondan
Sevda evden kaçınca
Kenan da fena dağttı
Şimdi O’nu sabahları
Meyhanelerden topluyorlar Iraz Ana
Oysa onların ki saf bir sevgiydi
Tertemiz çocukluk aşkıydı, Iraz Ana
Tertemiz çocukluk aşkı
Beni hiç sorma, Iraz Ana
Bir o yana, bir bu yana
Yuvarlanıp duruyorum işte
Seni de her zaman düşünüyorum dersem
Kuyruklu bir yalan olur, sakın inanma
Ne zaman köye uğrasam
İçimi bir hüzün kaplar
Tahta köşkün önünden geçerken
Hıçkırıklara boğulurum
Ama köyden çıkınca
Hayaller son bulur
Mazi yerinde durur
Tertemiz kalbinden gelen öğütlerini
Kurtlarla beraber sofrada yedik bitirdik
Affet bizi Iraz Ana
Affet bizi n’olur
Bir dostun hatırasına
İNSAN
Bazen olur da
Hani için sıkılır
Geniş bir yer ararsın ya
Bir dağ başı, bir bahçe
Üzerinde sallar yüzen bir nehir düşlersin
Kenarında balık tutan çocuklar
Kara gözlü sevgilini hatırlarsın
Ah çekerek, ayrılık acısını sinene çekersin
Bazen olur da
Ağlamak istersin boşalırcasına
Televizyonlarda bir sürü kara haber duyarsın da
Bir damla yaş gelmez gözlerinden
O dem kalbin kaskatı kesilmiştir
Başka bir zaman da
Uçan bir kuşu seyrederken
Hıçkırıklara boğulursun
Sen, sen değilsindir o dem
Bazen olur da ölmeyi istersin
Yerin altı daha iyidir üstünden senin için
Gece şafağı doğururken
Çeşitlerini düşünürsün ölümün
Caddelerde yürürsün, sabahın kızıl karasında
Sokak kedileri
Ve dükkanını açan esnaf
Güneşin ilk ışıklarıyla
Sevdirirler hayatı sana
Bazen işçi olursun miting meydanlarında
Bazen çiftçi olursun, ellerinde çapa
Memur olursun bazen, bürokrasi kokarsın
Bazen de dağlarda
Bir kurşunla yere yığılırsın
Ellerinde zafer işareti yaparken
Güllerle gelecek bir baharı düşlersin
Umutlu türküler yakarsın geleceğe
Halbuki kendinle konuşurken
Mutsuz ve umutsuzsundur
Bazen de gerçek bir insan olursun
Yukarıdan gelen cennet edalı sesi dinlersin
Tan yeri ağarmadan
Koşarsın büyülü sesin geldiği yere
İşte o vakit gönlün genişler
Hayali sevdiğin gerçeğe dönüşür
O zaman gül asrını düşünürsün de
Bir de bakmışsın gözlerin çağlayan olmuş
O zaman ölümü seversin
Gaye uğruna ölüm basit bir şey olur senin için
İnsanına takılan zincirleri
Daha iyi anlarsın o zaman
Bir gün seni
Bir namaz çıkışı
Bir cami avlusunda
İfrit yapımı bir kurşun, kuş gibi avlar da
Kanatlanıp uçarsın hakikat ülkesine
O vakit gerçek dostu bulursun
O vakit gerçekten, sen, sen olursun
İÇLİ SİTEM
Yılların vebalini sırtımda
Bir hamal gibi taşırken
Bir gelincik tarlasında
Bir Haziran ayında
Bir mavi yusufçuk olmayı
Ne kadar isterdim bilemezsin
Güzel şehirlerde
Güzel insanlarla beraber
Güzel bir can olmayı
“Işık insan” ın yarasından akan
Bir damla kan olmayı isterdim
Yılların vebali sırtımdayken
Kara kara gecelerden
Meyva toplar gibi
Yıldız toplamayı isterdim
Sonra
Torosların gizeminde
Göksu’dan usulca su içen
Bir yavru ceylan olmayı isterdim
Hem de herşeyden geçercesine isterdim
Hiçbiri olmadı
Hiçbirisini yapamadım
Sadece, basit insanlarla beraber
Tahtası kırık bir gemide
Uçsuz bucaksız bir denizde
Yüzdüm durdum
Asimile toplumlarda
Bir o yana,bir bu yana yuvarlandım
Her şey olabilecekken
Sonunda hiç bir şey oldum
Sonra seni tanıdım
Sıcak bir günde
Yüzünde gördüğüm projektör gibi iki göz
Canevimden vurdu beni
Seni tanımadan kaybettim
Beni tanımadan çektin gittin
Oysa sana şiirler biriktiriyordum defterimde
Geceleri yalnız kaldığımda
Sana gözyaşı biriktirdim durdum
Ciğerimin dibinde
Dumanlar biriktirdim sana
Atık beni anlasana
GÜNÜN PROFİLİ
Gün doğarken
Yavaş yavaş ısınan şehirlerin arasından
Usulca, işgal edilmiş topraklarıma bakıyorum
Yine gözyaşı, yine şiddet
Yine kan kokan topraklarıma
Gülmeyi unutmuş
Ellerinde sapan tutan çocuklara
Ağıt yakan derbeder analara
Bir iç çekerek sigaramı yakıyorum
Bu tarafta insanlar niçin ağlamıyorlar?
Bilemiyorum
Belki de biliyorum, bilmezden geliyorum
Sigaramın dumanını ciğerimin dibine kadar çekiyorum
Bütün televizyonlar, yine benden bahsediyorlar
Bu adamı konuşturmayın diyorlar
Gazete ve televizyonlar
İki korkunç kedi gözü gibi üzerime geliyorlar
Bir umutla en son haberi de bekliyorum
Belki coğrafyamdan güzel bir haber duyarım diyerek
Lanet olsun, bugün de aşağılanıyorum
Üzerime paltomu giyerek, çarşıya çıkıyorum
İçimdeki Amerika’ya iğrenerek bakıyorum
İlk gördüğüm dolmuşa biniyorum
İnsanlar birbirlerine beni anlatıyorlar
Yediğim küfürlerin arasında kulaklarımı tıkıyorum
Üç şerefeli caminin önünde iniyorum
Biraz önce bana söven adamlarla birlikte
Safları sıklaştırıyorum
İmam efendi yardımlaşmadan bahsediyor
Yardımlaşma ha! Diyorum, dişlerimi sıkarak
Namazdan sonra yanıma kendimi alarak
Mavi özgürlüğün kıyısına gidiyorum
Konuşuyorum Med-Cezir’in dalgalarıyla
Akdeniz ! Sen bir zamanlar benim gölümdün biliyor musun?
Ama şimdi beni boğuyorsun neden?
Söyle rüzgarına bana doğru esmesin
Güneydeki çile kokan topraklarıma yönelsin
Medeniyetin beşiğine doğru essin
O’na selamımı iletsin
Arkamdan bir ses : Amca simit alır mısın?
Bir simit alıp, vakit geçirmek için
Balık tutan çocukları seyrediyorum
Sonra,
Sesler duyuyorum caddelerde
Ellerinde pankart tutan bir sürü insan
Sloganlar birbirine karışıyor
Bilim, emek, özgürlük !
Birden bacımın kıyafetinden dolayı
Üniversitenin kapısına konuluşu geliyor aklıma
Özgürlük ha! Diyorum
Bir iç daha çekiyorum ve uzaklaşıyorum oradan
Gün batarken
Yavaş yavaş soğuyan şehirlerin arasından
Usulca, kan kusan topraklarıma bakıyorum
Çile kokan topraklarıma
Ve bir şiir yazıyorum
Kırılan dallarıma, dökülen yapraklarıma
Buruşan güllerimi
Yüreğime kazıyorum.
GÖZYAŞI
Gözyaşı bir sır, onda tanı “Işık İnsan”ı
Ondan kalan gözyaşı, bir hatıra, bir anı
Hala kuramadı Kerbela’da Seyyid kanı
Hala bulamadık, bin yıllık evi yakanı
Yorgan gibi sar üzerine gözyaşlarını
Gözyaşı ordusuna kat arkadaşlarını
Niceler verdiler bu uğurda başlarını
Sen de katıl bize ve bırak gözyaşlarını
GEL
Yağmurlu gecelerin gurbetçi kızı
Sorgusuz gecelerde bir sorunsuz el
Ve ateş kadar sıcak koyu kırmızı
Tüm hayaller giderken, sen gerçekle gel
Gurbet akşamlarında beynimde kilit
Anahtar mı bana acep şu esen yel
Esen yel sararken beni sen çek git
Yakamoz gecelerde hüzünlerle gel
DEVRİMCİ’NİN ŞARKISI
Ben yaşamı bir delinin gözlerinden çaldım gülüm
Hani gül goncası açar ya baharın
Tutmaz olur elleri delinin
Gömleklere sararlar deliyi
Oysa hep bir devrim bekler O
Ağaran şafaklardan
“DELİ KIZIN” IN ŞARKISI
Ne yitik sevdalara ağlamak
Ne de umutlu türküler yakmak geleceğe
Sadece günü yaşamak
Sınırsız ve özgürce
Bir dostun hatırası ve Aşk...
Dize gelir haylaz deniz kabukları
BİLMEİĞİN TÜRKÜLER VAR
Suskun deniz için için ağlarken
Vefasızlığına martıların
Bir ananın çığlığı kopuverir
Kırılan bir vazonun hengamelerinde
Kuşatılmış zamanlar tutuşur
Tutuşur gece ve gündüz
İsmini yazarlar gökyüzüne
Oysa sen, şen ve şakrak
Bilmessin bu türküyü
Gece düşer, gün düşer, er düşer, dişi düşer
Sessizce kıvrılan bir yılanın homurtusunda
Muhammed’in sırma sancağı düşer
Hesapsız hüzünler dizilir üçer beşer
Kanlı ihanetin ardından
At düşer, sancaktar düşer
Martıların elleri kana bulanır
Ama boşversene çocuk
Öyle ya
Nerden bileceksin bu türküyü
Güneşi üşütür hasretinin elleri
Nice gün, nice gece
Kilit vurulur kapılara
Derken efsanenin atı görülür ıraklarda
Bir türkü tutturur Toros Dağı
Ağrı’ya inat
Gülbeyaz’ın elleri sarmalarken Ahmet’i
Şair ne yapsın
Uzarken gecenin elleri
Yar erin uykuda
Bilmez ki bu türküyü
Irak köylerde şafak geç söker
Kahrolsun neon ışıkları
Ve araba farları
Ağlamaklı bir türkü tutturur
Gecenin içinden gelen
Bir elinde gül ve diken
Bir elinde umutlar
Ağıt mı, bozak mı, zeybek mi bilinmez
Tan ağarırken, gün düşer
Er düşer, dişi düşer
Gözyaşı düşerken toprağa
Sen kıblesi kırk bir pusula
Ben kutup yıldızı
Ve sen
Bilmezsin bu türküyü
İstasyona bir sessizlik çöker
Efe yoktur, kızanlar yoktur
Bir umut vardır sadece gecede
Darağacı görülür sehere karşı
Dostlar gider, yollar biter
Ama umutlar tükenmez gecede
İp boğaza geçer
Efe gelmez
Ama son nefeste bile ümit bitmez
Efe gelmemişse
Vardır bir sebebi
Ölüm cana gelir
Ümit bitmez
Sen umutsuz moral
Bilmezsin bu türküyü
Bayram Yüksel Ağabey’in hatırasına
BAYRAM YERİ
Bayram yerinde “Bayram” vardı
Şarapnel parçasında kan vardı
Bize ibret, O’na seyran vardı
Göğe akan, nur gibi can vardı
Bir ihlas abidesi, ışık vardı, nur vardı
Büyük çilekeşten aldığı onur vardı
Giderken de elinde o “nur” vardı
Büyük Dost’un davetine “olur” vardı
Sürmeli Yetim Kız’a
AYŞECİK
Senin gözlerin hiç şafak gördü mü Ayşecik?
Karanlığı kucaklayıp yıldızlarla konuştun mu hiç?
Hiç annen babandan ayrı kaldın mı ?
söylesene Ayşecik
Oyuncak ayına ne isim vermiştin ?
Benim hiç oyuncağım olmadı biliyor musun ?
Annem babam da
Senin gözündeki gibi sürmelerim de olmadı
Benim uzun gecelerim oldu Ayşecik
Gözyaşından kolyelerim oldu
Şamardan allıklarım oldu
Kuytu otel kapıları yatağım
Varoş çöplükler otağım oldu
Senin kafeste kanaryaların vardı
Tüm serçecikler benim oldu
Hani bir gün
Baban sana bisiklet almıştı ya
Koşarak babanın boynuna sarılmıştın
Hani bir çiçekçi kız çocuğu tebessümle sizi izliyordu
Hani Ayşecik, sen bisikletten düşmüştün de
Ayağın incinmişti
Baban da seni neşelendirmek için
Kapıdaki çiçekçi kızı dövmüştü
Sen de seviniyordun kahraman babam diyerek
O çocuğun gözlerine hiç dikkat etmiş miydin Ayşecik ?
O gözlerdeki ışıltıyı yakalayabilmiş miydin ?
O gözler çocuktu
O gözler masumdu
O gözler ateşti Ayşecik
O gözler , sürmeliydi Ayşecik
Fakat doğuştandı boya değil
O gözler hep şafak görüyordu
Onun dostu sokak köpekleriydi
Oyuncaklar değil
O çocuk artık büyüdü Ayşecik
Artık çocuk değil
O şimdi Mersin Genelevinde
Ellisini tamamlamış bir temizlikçi kokona
Sen gibi , Ayşe nine , Ayşe Hanım, Hanımefendi değil
Çok yükseklerdesin biraz eğil Ayşecik, biraz eğil
Senin elini bayramlarda torunların öpüyor
Onun elinde bir sürü
Kirli, yağlı, sarhoş dudak dolaşıyor
Baban emekli olunca
Namaza başlamıştı değil mi Ayşecik ?
Ama bir gün o çiçekçi çocuğu sormamıştı
O elden ele satılırken
O intiharlara kalkışırken
O gözyaşlarıyla papatyaları sularken
Baban neredeydi Ayşecik ?
Sen neredeydin, toplum neredeydi, söylesene ?
Ama bir gün büyük mahkeme kurulunca
Allah şahit ki, ben şahidim o gün
O sürmeli yetim
O çiçekçi kız çocuğu getirilince huzura
Haykıracağım bütün bedenimle
Baban suçlu
Toplum suçlu
Sen suçlusun Ayşecik
Annem’e
ANNEM AĞLADIĞINDA
Tülbentinden zülüflerine dökülen yağmur mu ?
Yoksa gizlemeye çalıştığın gözyaşların mı anne ?
Belki de bilmediğim gizli bir şifredir onlar
Seninle acıların arasında
Sabahın kızılkarasında
Seccadeleri ısıtan yine sensin anne
Çok şey gördün çok şey yaşadın
İspatıdır bu kanlar gözlerinde
Şu anda ben acılı bir ahmet kaya türküsü dinliyorum
“ Saçlarına yıldız düşmüş, koparma anne, ağlama”
Sen ağla anne, sen ağla
Ağla ki rahatlıyasın
Ağla ki mutlu yusufcuk tebessümlerini, mahşere saklayasın
Hem anne,
Kuşları niçin vururlar ki?
Hem onların ne suçu var anne ?
Gaddar insanlara engel ol
Vurmasınlar süzülen kuşları
Yüreklerini vursunlar anne
Seninle beraber
Ağlasınlar anne
ARAYIŞ
Adam arıyorum
Gece vakti ellerimde fener
Kalbi kararmamış
Gözleri alev alev
Lisanında hakikat terennümleri
Alnı açık başı dik
Gece vakti ellerimde fener
Adam arıyorum
Işık arıyorum
Promethelerin arasında
Yıldıza inat sönmeyen
Güneşe inat batmayan
Işıl ışıl gözleri parlayan
Zifiri karanlıklarda
Promethelerin arasında
Işık arıyorum
Dava arıyorum
Uğruna serden geçebileceğim
Gençlik çağımda
Ebedi sevgili için
Sonsuzluk bağında
İnsan olmak için
Uğruna serden geçebileceğim
Dava arıyorum
O’nu arıyorum
Bin yılın özrünü dilemek için
Ellerim kelepçeli
Aştım bin yaşımı
“ Işık İnsan “ a sunmak için
bir bardağa topladım gözyaşlarımı
Bin yılın özrünü dilemek için
O’nu arıyorum
Utanıyorum
Ellerim titriyor
Şaşkın şaşkın bakınıyorum
Bahçe çoktan harap oldu
“ Bahçevan “ ı ziyarete yapmacık bir gülle gidiyorum
bahçeni bozanlar arasında ben de varım diyeceğim
Ellerim titriyor
Utanıyorum
AŞK VE HASRETLİK I
Bozantı’da poyraz eser
Karanfildağ ayaz keser
Garip Mersin harap eser
Bil gel ağlayı ağlayı
Şu sılanın soğuk teni
Mahzun etti seni beni
Akıttırdı gözüm kanı
Sil gel ağlayı ağlayı
Hasret bana bir ok oldu
Kor ateş sineme dolu
Zalım Toros seni aldı
Del gel ağlayı ağlayı
Ölüm cana gelmez m’ola
Yar adımı anmaz m’ola
Namazımı kılmaz m’ola
Kıl gel ağlayı ağlayı
Şimşek der ki, budur hak söz
Ayırmasın bizi kem göz
Gülerken ağlamaktır öz
Gül gel ağlayı ağlayı
AŞK VE HASRETLİK II
İlmek ilmek nakış dokur geceye
Uğrun uğrun bakış atar geceye
Aşk badesi yokuş olur niceye
Yokuş nedir kalem kaşlı yar için
İstasyondan altıda tren geçer
Yar düdükle uyanıp gözün açar
Kara tren gecikirse yan naçar
Bekler mi ki gözü yaşlı yar için
Acep beni görüyor mu düşünsene
Yarim mahzun binbir dert var başında
Kara bahtı gölge gibi peşinde
Canım feda bağrı taşlı yar için
Kirpiği oka benzer minyon yüzde
Gece inerken yürek yürek közde
Şimşek der ki; senle ben durak sözde
Yürek denilen sırdaş diyar için
AŞK VE HASRETLİK III
Behey Toros dağı behey
Zincirlerin kırmaz mısın?
Yaylaların çiçek açmış
Karanfilim vermez misin?
Beyaz karların başında
Gül var kayanda taşında
Şimdi yirmi üç yaşında
Halin neci sormaz mısın?
Kimi ağlar kimi güler
Tozlarına ayak sürer
Neler gördüm bilsen neler
Rüyam hayra yormaz mısın?
Görür Şimşek bilinir mi?
Adı ağza alınır mı?
Bunca ayrı kalınır mı?
Eriyorum görmez misin?
AYYÜZLÜ
Her yerde sen vardın
Okulda sıramın üzerinde
Dolmuşta gözbebeğimin içinde
Yatakhanede dolabımın en üst rafında
Uykuda rüyamın en parlak anında
Ve en güzel kitabımın en güzel yaprağında
Melek miydin, yoksa bir huri mi?
Herkes kendi derdindeyken
Sen benim derdimdin
Sen, ben ve acılarım
Biz beynimdeki üçlü
Çok mutluyduk hayallerimde
Ama bir gün sen
Bilmediğin herşeyi bir çırpıda sildin
Boş bir kağıdı buruşturup atar gibi
Attın beni de
İçimdeki derin kuyuya
İlk defa seni sevmiştim aşkla halbuki
Ne garip duygularım vardı birbirine zıt
Senin haberin yoktu dünyadan
Ben senin için besteler yaparken
Artık biz iki kişi
İki dost, iki sırdaş kaldık
Ben ve acılarım
Ve şimdi ben
Acılarımın fotoğrafını büyültüp duvara astım
Albümdeki diğer resimleri yaktım, ağlayarak
Bir gün sürecekler beni
Bilinmez bir köye acılarımla
Artık sen benim için
Büyülü bir masal olacaksın
Eğer bir gün aklından
Bir samyeli rüzgarı gibi eser geçersem
Güler misin, ağlar mısın? Artık sen bilirsin
Ama ben de senin için kelepçeysem
Acele et , beni bulamayabilirsin
AYYÜZLÜ GİTTİ
Anladım
Artık gelmeyeceksin
Her deniz kenarına gidişimde
Seni soruyorum dalgalara
Tan yeri ağarırken
Güneşin ilk ışıklarında seni arıyorum
Neredesin ayyüzlüm?
Bu kaçıncı bahar oldu
Geçirdiğim sensiz
Yine sarı sarı papatyalar açıyor sensiz
Hatırlarsın
Güllerle gelecek bir bahar için
Sözleşmiştik seninle “ O bahçede “
Yoksa sen de bahçevan’ın gittiği ülkeye mi gittin?
Gidişin zemheri ayazı gibi çöktü üzerime
Anladım
Artık gelmeyeceksin
AYYÜZLÜ'YE MEKTUP
Birkaç hecede
Arsız bir gecede
En son umudu da yargılamadan astım
Artık gözyaşlarım da beni anlamıyor
Yanlış anlama bu sözlerden kastım
Çekip gideceğim anlamına gelmiyor
Beni yıkan sende değilsin aslında
Ben, yine, ben yüzünden daralıyorum
Ömrümün belki de en toy faslında
Beklentilerimi bir bir paralıyorum
Birkaç hecede
Arsız bir gecede
Ötelerde çok yücede
Belki bir gün okursun diyerek
Bu mektubu karalıyorum
Bu gece sen yine çok uzaklardasın
Sabah çok uzak
İçimde binbir tuzak
Sabahı yakalamak için kirpiklerimi aralıyorum
Her gece gibi bu gecede
Yine dualarla birlikte göklere çıkan sensin
Kusura bakma
Ne yaptıysam gözlerimdeki ayyüzünü silemedim
Eskiden hayallerim vardı
Büyük adam olacaktım
Yeryüzünün en güzel kızıyla evlenip
Bir dağ köyünde yaşayacaktım
Biliyor musun ? Artık hayal kurmuyorum
Artık her gün biraz daha kuruyorum
Zamana karşı duruyorum
Bir kaç hecede
Arsız bir gecede
Sözcüklerin ışıl ışıl parlayanlarına
Hep seni soruyorum
Sonra tutkularım oldu bir zamanlar
Güzel insanları sevmek, onlardan biri olmak gibi
Ne çare onlar bana çok uzaktaydılar
Ne çare ben onlara bende olamadım
Seni onlara anlatamadım
Eskiden O vardı
Ağladığımda gözyaşlarımı silen
Geceleri gelip üzerimi örten
Annemin yapamadığı iyiliği bana yapan
O
Işık insan
O olsaydı
Seni O'na anlatırdım
O'ndan olmayan hiçbir şeye güvenmiyorum artık
Bir kaç hecede
Arsız bir gecede
Kalemim ağlamaklı
Kağıdım yırtık pırtık
Mektubumu bitiriyorum
O'na anlatamadan seni yitiriyorum
Bütün sırları
Mahşere getiriyorum
YİNE AYYÜZLÜ
Bugün yine
Sıradışılığım tuttu
Bugün yine
Kelimeler beni yuttu
Bugün yine sen yoksun
Ben senden yoksun
Bugün yine akşam oluyor
Ben güneş severim
Yıldızlara n’oluyor
Güneş keşke batmasaydı
Yüzün, on dördünde parlayan aydı
Beynimin odak noktasında yine sen
Nedir bu, pencereden bana doğru esen?
Şarktan garba esen mis kokun mu?
Kokla mı, gör mü, tut mu, dokun mu?
Ne yapayım bilemiyorum
Her şeyi sildim, seni silemiyorum
Affet gelemiyorum
Bugün yine bir ağırlık var üzerimde
Gözlerimle her şeyi süzerimde
Yalnız sen istisnasın
Bırak, içim kaynasın
Beste yaptım gözlerine
Ağlarsın sözlerime
Sesim güzel değil ama
Ağlama güzel, ağlama
Ben ağlarım yarama
Duadan sonra sür elini yüzüne
Bugün yine hasretim ayyüzüne