+ Konu Cevaplama Paneli
1. Sayfa - Toplam 2 Sayfa var 1 2 SonuncuSonuncu
Gösterilen sonuçlar: 1 ile 10 ve 14

Konu: Şiirlerim

  1. #1
    Ehil Üye ŞİMŞEK MUSTAFA - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Oct 2008
    Bulunduğu yer
    AYDIN
    Mesajlar
    1.598

    Standart Şiirlerim

    NAZLI GÜL ÇİÇEĞİ

    nazlı gül çiçeği hüzün yağmurlarında
    ağlar durur
    saza gelir, söze gelir, dize gelir de
    anlatamaz derdini

    bilmez ki çiçek
    gecenin en karanlık demlerinin
    şafağa gebe olan anlarında saklı olduğunu
    ve çisileyen yağmur altında
    bir teneke sobanın ateşinde ısınan
    ıssız sokaklara sığınmış bir ayyaşın
    çırpınan bir serçeyi izlerken
    gözlerinin dolduğunu

    bilmezdi çiçek
    hasret yağmurlarıyla ıslanan
    yetim karanfillerin
    açan sahta güneşlerle
    kabuğuna çekildiğini
    solduğunu
    ve hüzün yağmurlarında
    nazlı gül çiçeği gibi
    ağlayıp durduğunu

    oy karanfil!
    oy dağların maralı!
    oy ömrümün en güzel anları!
    şimdi buruşturulup atılmış bir kağıt
    okunmadan yakılmış bir mektup gibi
    gizli gizli yaşatıyorsam seni
    derinliğinde yüreğimin
    ..............................
    .............................
    .............................
    oy hayatla yüzleşmemiş tarafım!
    kahretsin!!!

    17/04/2003


    ÖYLESİNE BİR ŞİİR


    Bir sigara
    Bir demli çay
    Bir özgürlük türküsü
    Şu, yüreğimin süsü
    Gül’e verin kaktüsü
    Kaktüsler de sever
    Dikenine buse ver
    Şu yüreğimin süsü
    Bir çingene büyüsü
    Bir sigara
    Bir demli çay
    Bir özgürlük türküsü



    UMUT ÇİÇEĞİ

    Çocuklar gördüm
    Yılanvari sokaklarda koşuşturarak

    Top oynuyorlardı
    Çocuklar gördüm
    Bıçakvari gecelerde
    Kurşun topluyorlardı
    Sokaklar gördüm
    Daracık elleriyle beni boğuyorlardı
    Kurşunlar gördüm
    Umutları avuçlayıp göğe savurarak
    Sadece beni vuruyorlardı
    İnsanlar gördüm pörsümüş
    Köşelerinde kuruyorlardı
    Sen sakın pörsüme gülüm
    Bırak onlar, kendi kendilerine oynayıp dursunlar
    Ben ne oyunlar gördüm
    Zemheri’ de çiçek açmaz derlerse
    Sakın inanma
    Toroslar’ da açan
    Kardelenler gördüm


    Tüm Şehitlerin Hatırasına

    VASİYET

    O ne hoş bir bahçeydi bel bağladığım
    Gönül çölünde sel gibi çağladığım
    Ağlarken gülüp gülerken ağladığım

    Kağıttaki gözyaşı oydu sevgilim
    Bu bedeni taşımaz artık bu belim

    Bağban gibi bana da dediler deli
    Suçum koklamaktı büyüttüğü gülü
    Artık hiç farketmiyor diri ve ölü

    İşte suçum budur ne olursa olsun
    Bülbülüm ağlıyor, gözüme yaş dolsun

    Bağban gidince soldurdular gülümü
    Kalem kırıldı, susturdular dilimi
    Şimdi bağlayın ayağımı elimi

    Götürün beni hemen darağacına
    Ağlama anam, ak düşmesin saçına

    Gülüm kucakla anamı evladımı
    Affettim herşeyi, affet celladımı
    Bir gün, bir yere verirlerse adımı

    Anlat oğluma kahraman babasını
    Burak bilsin cenaze arabasını

    İstemem görmesin celladım yüzümü
    Canım alır da, alamaz ki özümü
    Şehitler ölmez unutmayın sözümü

    Kurutmayın kağıttaki gözyaşını
    Kızıma söyle dimdik tutsun başını



    ŞEHİT
    Bayram Yüksel

    ve Ali Uçar Ağabey’lere



    YILDIZLAR KAYARKEN


    Gittiniz soğuk bir günde

    Ebedi düğünde
    Bulunmak için
    Bizi bıraktınız niçin?
    Bizler şimdi için için
    Ağlıyoruz gidişinize
    Kavuştunuz eşinize
    Gittiniz bizim için içiniz yanarak
    Gittiniz, kendiniz de yanarak
    Nur kandilinin yanına
    Ebedi düğün anına
    Yüce nebi’ nin şanına
    Yakışırcasına gittiniz
    Bizi mahzun ettiniz
    Alim’in ölümü alemin ölümü manasında
    Alemin kadirbilirleri kara günün yasında
    İziniz var alemin, taşında, kayasında
    Zamanın kutupları, erittiniz kutupları
    Yaptınız görevinizi
    Silemezler izinizi



    ÖNCE

    Ayağı kırık kuş dağlarda beklerken
    Bir turna sürüsüne kat kendini gel
    Kızıl gün ağarırken, bir sabah erken
    Yık kalın duvarları aş bendini gel
    Ayağı kırık kuş dağlarda beklerken

    Sen beyaz bir gülsün,ben kara bir lale
    Baharda Mersin’de de açar çiçekler
    Ilık Meltem getirdi beni bu hale
    Sıcacık renkleri sever kelebekler
    Sen beyaz bir gülsün,ben kara bir lale

    Yağmur çisil çisil düşerken toprağa
    Ayın on dördüyse üstelik zaman da
    Gölgeni de alarak gelsen o dağa
    Gözlerden kaybolsak seninle bir anda
    Yağmur çisil çisil düşerken toprağa


    ÖZGÜRLÜK

    her aşk bir acı
    her acı bir nedamet
    her pişmanlık bir beyaz sayfaysa şayet
    zayi ettim kalbimi
    hükümsüzdür


    bir kıştı sevdamız
    yahut sonbahar
    buğulansada gözlerimiz
    ve ellerimiz tutmasada
    gömsekte aşkımızı
    kalbine birbirimizin
    paylaştığımız ekmeğe
    ve zeytine andolsun ki
    sonsuzluk bizi bekler
    elbet bahar gelince
    dönecek kelebekler


    umarım mutlusundur
    umarım nail olursun
    umduklarına
    gözlerimi gözlerinde bırakıp gidiyorum,
    ve son sözüm diyorum
    seni hür zincirlerine
    emanet ediyorum


    restleşmekse özgürlük,
    bir inatsa direnmek
    kalbimdeki sevgimi azat et
    gidiyorum,

    15 03 2002 askere gitmeden 1 hafta önce.....



    SON GECE

    Yalnızlık
    Gecenin karanlığında çınlayan bir ses gibi
    Yalnızlık, kaldırım kenarında ağlayan bir çocuk gibi
    Tutar elimden anne şefkatiyle
    Sürükler beni ta derinlere
    Bir hasret türküsü fısıldar kulaklarıma
    Paramparça olur yüreğim
    İsyan eder yalnızlığa
    Bir dost sesi bekler hep
    Kimse gelip geçmez
    Şu viran kalbimden
    Bir yıldız kayar aniden
    Kehkeşanlar içinden
    Son bir kez dökülür ismin dilimden
    Gözlerim şafakta ölümü beklerken

    Sensizlik
    İçimi kemiren hain bir kurt gibi
    Sensizlik, kodeste uzatmalı hücre cezası gibi
    Sensiz geçen günlerde
    Kureyş’i arattım senin davana
    Senin büyüttüğün gülleri hep soldurdum
    Bir de utanmadan firavun sofrası kurdum
    Yetimlerin karşısında haince gülerek
    Olamadım ilkler gibi
    Bağışla beni hakiki sevgili
    Birazdan senin huzuruna çıkaracaklar beni
    Sen ki Vahşi’yi de bağışlamıştın
    Ne olur sırtını dönme
    İstersen yüzüme tükür, istersen taşla
    Kapındaki Kıtmir’i sensiz bırakma

    Sonsuzluk
    Yarınla birlikte beni bekler gibi
    Sonsuzluk , sorguda berat, mahşerde sırat gibi
    Atıf ve Seyyid gibi geliyorum
    O kutlu diyarın bağrına
    Onlara açtığın bağrını
    Benden esirger misin ?
    Biliyorum, asiyim, günahkarım
    Sana getirdiğim tek hediye
    Boynumdaki zafer kolyesi
    Beni habibin sorunca
    Bu da benden der misin ?
    Seccade hakkıyla alnımdan öpemedi
    Fakat! İşte ilmikten madalyam
    Şefkatle yaklaşıp alnımdan öper misin?

    ŞAİR” İN ŞARKISI

    Ya hep
    Ya hiç
    Ortası yok



    TEK

    Tut ki para biriktiriyorsun

    Çılgın bir gecede bütün paranı
    Kara bir sokakta kaybettin
    Beyinden vurulmuşa dönersin değil mi ?
    İşte bende kumbaramda sevdalar biriktirdim
    Kara sevdalar
    Serçecik yüreğimi
    Aç kartallar parçaladı
    Dağıttılar sevdalarımı sağa sola
    İçimde acılar biriktirdim
    Sınıf sınıf insanlara
    Onlar da bol güneşli günlerde
    Bir bir sattılar beni
    Asimile toplumlarda
    Basit insanlara davalar biriktirdim
    Kendilerine benzettiler davalarımı
    Şimdi,
    Sadece gözyaşı biriktiriyorum
    Hiçbir sorun yok aramda
    O’na davalarımı, O’na acılarımı
    O’na sevdalarımı anlatıyorum
    Gözyaşım anahtar oldu
    “ Işık insan” kapı
    Tek’in yolu bana açıldı
    Gizli bir el göğe kaldırdı
    Mesihvari sevdalarımı
    Acılarımı artık tek yolunda biriktiriyorum
    Artık tek davam, Tek’ten duyduklarım
    Tek sevda, tek acı
    Ve bundan sonra
    Sadece tek için
    Tek gözyaşı


    Kainatın Efendisine
    O (S.A.S)
    Bilinmezi ne bileyim, gizi var
    Suda bile onun ayak izi var

    Cebrail’i bile geçti makamı
    İlahi cemale bakan gözü var

    Maddi vücuduna bakıp yanılma
    Alemleri yutan özü var

    Hakkı arıyorsan kulak ver O’na
    Lisanında dosdoğru sözü var

    O’nu ötede bulamazsam deme
    Ayın on dördü gibi yüzü var

    NURDAN ADAM

    Bizim yolumuz sevgi yolu, nur yolu

    Bizler hayat yaşarız, hep dolu dolu

    Nurdan adam pirimiz , o açtı bize yolu
    Artık nura gark oldu, Trakya , Anadolu

    Nurdan adam sürüldü, biriktirdi çile
    Sürgün yerleri bir bir geldi dile
    Zalımlar göz kapadı hep bile bile
    Yıktılar toplumu, bozuldu aile

    Bahçemizi yıktılar, bize n’oldu
    Sahte güllerimiz bir bir soldu
    Nurdan adam çiçeklere bağban oldu
    Gül kokusu tekrar, içimize doldu

    Nurdan adam gidince acı dayattılar
    Mezarını bile meçhule attılar
    Üç kuruş dünyaya sonsuzluğa sattılar
    Rahat koltuklarında battıkça battılar

    KUŞ VURULDU

    Uçtu gitti bir kuş gibi usulca
    Üstelik yağmur da yağıyordu
    Üşüdüm paltoma sarıldım
    Ama O
    Bir kuş gibi uçtu gitti
    Islak ıslak kaldırımlarda yürüdüm
    Göklerin gözyaşları benimkine karıştı
    En son kuşta vuruldu dallar arasında
    Çiseleyen yağmur birikirken
    Uçtu gitti bir kuş gibi usulca
    Raflarda tozlanan son sevdamdı
    Tek sevdam
    Artık sevdalara da inanmıyorum ya
    Her neyse
    Yağmur durdu
    Hava duruldu
    Çukurova kışlarında
    Sevdalar vuruldu
    Ve avuçlarımdan
    Bir kuş gibi usulca uçtu


    KÖY

    Ne ekmek kavgaları
    Ne de kılık kıyafet
    Sadece köy havaları
    Ve namus şeref iffet

    Sizin olsun neonlar
    Verin karanlıkları
    Beni bekliyor onlar
    Köyün fidanlıkları


    Orada nergis açar
    Burada beton direk
    Burada insan kaçar
    Orada deli yürek

    Elde çapa köylüler
    Tarla başındalar
    Ve yüzleri hep güler
    Buğday sarıya çalar

    Dağ başı şelaledir
    Gürüldeyerek akar
    Çiçekleri laledir
    Masum edayla bakar

    Şehirde kaldırım taş
    Beton ve asfalt yollar
    Bulamazsın bir yoldaş
    Dostların karakollar

    Köyde yeşil ağaçlar
    Özgür ve sıradandır
    Şehirde fakir açlar
    Evi tek odadandır
    Şehirde sahte güller
    Koklasan koklanmazki
    Köyde aşık bülbüller
    Sahte güle kanmazki

    Yaşamak istiyorsan
    Köy hayatı sadedir
    Şehir olmuş bir korsan
    İnsanlık nerededir?

    Ne ekmek kavgaları
    Ne de kılık kıyafet
    Sadece köy havaları
    Ve namus şeref iffet


    KOZMOPOLİT BİR ŞİİR
    Gece çiçeği burnunda ölümlere hamile
    Yüreklerden kan sızan çocuklar gün sayıyor mu?
    Gardiyanın suratı mahkeme duvarı mı, ne?
    Gerçekte acaba içinden ağlıyor mu?
    Savcı Bey gelecekmiş efendim, kapıları açın
    Yarın da Pazar üstelik
    Eve erken gitmeliyiz
    Hey! O hücrenin de ışığını söndürün
    Kolsuz gömleklere sarının
    Ölmek istemiyorum ama
    Üstelik hayatımın baharındayım
    Ben kayan yıldızıyım yarının
    On bin yıldır kin biriktiriyorum
    On bin yıldır
    Sizlerden nefret ediyorum
    Annem olsaydı O’na sarılırdım
    Kahrolası demir direkler
    Bu geceden sonra
    Sabahları hiç sevmeyeceğim


    KELEBEKLER

    Kelebeklerin gözlerine demir kıymıkları doldurdular
    Hercai menekşeler
    Hüzün şiirleri yazıyorlar şimdilerde
    Elimde bir şiir kitabı
    Kapağında resim
    İhtiyar adamın gözleri çok ileride
    Yılmaz güney edasıyla bakıyor bana
    Yukarıda bir şeyler mi oluyor, ne?
    Nerede tahta atım?
    Not defterim
    Oyuncaklarım
    Nerede akdeniz gecelerinin mehtaplı hayalleri?
    Ve alaturka masallarım
    Kelebekleri demir adımlarla ezdiler
    Papatyalar bile yas tutuyorlar şimdilerde
    Akdeniz gecelerinde
    Yakamozlar bile bize küsmüş
    Bana tebessüm satan deniz kızı nerede?
    Nerede biriktirdiğim midye kabukları?
    Kara korsan ötelerde yollar mı kesiyor yoksa?
    Bu kadar sessiz olmazlardı martılar oysa
    Kelebeklerin kanatlarını demirden ellerle kırdılar
    Balıkçı kahvesinde aynı insanlar
    Boş lakırdılar
    Fakat bağlama çalan amca nerede?
    Nerede bağlama?
    Bu arada başımız sağolsun
    Ala Dağın Kartal’ı da ölmüş
    Bizim çocuklar görmüş
    Şimdi dağlar efe bekler
    Susturun ağlamasın bebekler
    Tekrar gelecek kelebekler
    Tekrar gelecekler


    KARANFİLİM


    Karanfil sana giden yollar ne de ıssız
    Sırat kadar uzun sırat gibi ipince
    Gündüz bana zehir gece katran esmer kız
    İnan zaman kavramı da yok sen gidince
    Sadece sen varsın, ismin ağzımda sakız
    Sen de özlesen beni mertçe kendince
    Güneş ateş hamalı gece ise çok arsız
    Karanfil sana giden yollar ne de ıssız

    İnce kumlar aşkı iyi tanır karanfilim
    Yakamozlar sevdayı haykırıyor Goncagülüm
    Sen çok uzaklarda bir deniz kızı
    Sen ayışığı altunda gönül hırsızı
    Bense yarı şair bir duygu gemisiyim
    Ve öylesine alalade birisiyim
    İyi dinle karanfil konuşuyor çiçekler
    Yakamoz gecelerde şiir yazan eller

    Hasret kokan gecelerde seni buldum karanfil
    Mukaddes bir dert uğruna şair oldum karanfil



    “ İSYAN “ IN ŞİİRİ

    Açtım sürmeli yüreğim

    Vurdum kırdım can direğim
    Buraları son durağım
    Öteler hep beni bekler

    Gözü bağlı körebeyim
    Karanlıklara gebeyim
    Elim bağlı ne yapayım
    Dünya fitne fesat saklar

    Zemzem bildim hayat suyum
    Değiştirdim kaba huyum
    Su getirmez oldu kuyum
    Ben gülü, gül beni koklar

    Seni sildim hayatımdan
    Hemen indim bey atımdan
    Benzi solmuş suratımdan
    Beni ancak ölüm paklar

    Bir dostun hatırasına
    IRAZ ANA
    Dediklerin bir bir çıkıyor Iraz Ana
    Keşke burada olsaydın
    Yan çizenleri bir bir görseydin

    Ve elmas’ı, cam parçalarına satanları

    Görseydin bize anlattığın masalları katledenleri

    Sana hiç yalan söylemiyeceğiz diye söz verirken

    Nasıl da samimiydik

    Yüreğimiz minik bir seçe gibi çırpınıyordu

    Ey gidi Iraz Ana

    Sen sırtını dönünce, nasıl da yiyorduk birbirimizi

    Çocukluk işte

    Tarhana çorbasının o buğulu buğulu

    Mis kokusunu şimdilerde

    Öyle bir arıyorum ki sorma

    Gittiğin yerde de çocuklar var mı, Iraz Ana?

    Melek gibi çocuklar

    Onlara da masal anlattığını söyleme sakın

    Kıskanırım sonra

    Burada büyülü ağacı

    Koca göbekli adamlar

    İçleri sızlamadan kestiler Iraz Ana

    Kusura bakma, seni üzmek istemezdim

    Köye fabrika yapacaklarmış

    Fabrikaları kurusun

    Oysa, o büyülü ağaç çocukları çok seviyordu

    Cinlerin bile yapmaya cesaret edemediğini

    Koca göbekli adamlar yaptı, Iraz Ana

    Koca göbekli adamlar

    Taş yürekli adamlar

    Çocukları bile büyüttüler

    Sen gittikten sonra çocuklar masalsız kaldı

    Ömerin babası, O’nu

    Büyük şehire, yatılı okula gönderdi

    Ömer okudu Iraz Ana

    Mühendis oldu

    Hani sana büyük adam olacağım diye

    Söz verip dururdu

    Ömer çok büyük oldu Iraz Ana

    Ama bir türlü adam olamadı

    Söyleyeceklerim yüreğine inmesin

    Büyülü ağacı kesenler arasında

    Ömer de vardı Iraz Ana

    Ömer de vardı

    Sevda’yı istemediği bir adamla evlendirdiler

    O da evden kaçtı

    Bir daha haber alınamadı ondan

    Sevda evden kaçınca

    Kenan da fena dağttı

    Şimdi O’nu sabahları

    Meyhanelerden topluyorlar Iraz Ana

    Oysa onların ki saf bir sevgiydi

    Tertemiz çocukluk aşkıydı, Iraz Ana

    Tertemiz çocukluk aşkı

    Beni hiç sorma, Iraz Ana

    Bir o yana, bir bu yana

    Yuvarlanıp duruyorum işte

    Seni de her zaman düşünüyorum dersem

    Kuyruklu bir yalan olur, sakın inanma

    Ne zaman köye uğrasam

    İçimi bir hüzün kaplar

    Tahta köşkün önünden geçerken

    Hıçkırıklara boğulurum

    Ama köyden çıkınca

    Hayaller son bulur

    Mazi yerinde durur

    Tertemiz kalbinden gelen öğütlerini

    Kurtlarla beraber sofrada yedik bitirdik

    Affet bizi Iraz Ana

    Affet bizi n’olur

    Bir dostun hatırasına



    İNSAN


    Bazen olur da
    Hani için sıkılır
    Geniş bir yer ararsın ya
    Bir dağ başı, bir bahçe
    Üzerinde sallar yüzen bir nehir düşlersin
    Kenarında balık tutan çocuklar
    Kara gözlü sevgilini hatırlarsın
    Ah çekerek, ayrılık acısını sinene çekersin

    Bazen olur da
    Ağlamak istersin boşalırcasına
    Televizyonlarda bir sürü kara haber duyarsın da
    Bir damla yaş gelmez gözlerinden
    O dem kalbin kaskatı kesilmiştir
    Başka bir zaman da
    Uçan bir kuşu seyrederken
    Hıçkırıklara boğulursun
    Sen, sen değilsindir o dem

    Bazen olur da ölmeyi istersin
    Yerin altı daha iyidir üstünden senin için
    Gece şafağı doğururken
    Çeşitlerini düşünürsün ölümün
    Caddelerde yürürsün, sabahın kızıl karasında
    Sokak kedileri
    Ve dükkanını açan esnaf
    Güneşin ilk ışıklarıyla
    Sevdirirler hayatı sana
    Bazen işçi olursun miting meydanlarında
    Bazen çiftçi olursun, ellerinde çapa
    Memur olursun bazen, bürokrasi kokarsın
    Bazen de dağlarda
    Bir kurşunla yere yığılırsın
    Ellerinde zafer işareti yaparken
    Güllerle gelecek bir baharı düşlersin
    Umutlu türküler yakarsın geleceğe
    Halbuki kendinle konuşurken
    Mutsuz ve umutsuzsundur

    Bazen de gerçek bir insan olursun
    Yukarıdan gelen cennet edalı sesi dinlersin
    Tan yeri ağarmadan
    Koşarsın büyülü sesin geldiği yere
    İşte o vakit gönlün genişler
    Hayali sevdiğin gerçeğe dönüşür
    O zaman gül asrını düşünürsün de
    Bir de bakmışsın gözlerin çağlayan olmuş

    O zaman ölümü seversin
    Gaye uğruna ölüm basit bir şey olur senin için
    İnsanına takılan zincirleri
    Daha iyi anlarsın o zaman
    Bir gün seni
    Bir namaz çıkışı
    Bir cami avlusunda
    İfrit yapımı bir kurşun, kuş gibi avlar da
    Kanatlanıp uçarsın hakikat ülkesine
    O vakit gerçek dostu bulursun
    O vakit gerçekten, sen, sen olursun

    İÇLİ SİTEM

    Yılların vebalini sırtımda
    Bir hamal gibi taşırken
    Bir gelincik tarlasında
    Bir Haziran ayında
    Bir mavi yusufçuk olmayı
    Ne kadar isterdim bilemezsin
    Güzel şehirlerde
    Güzel insanlarla beraber
    Güzel bir can olmayı
    “Işık insan” ın yarasından akan
    Bir damla kan olmayı isterdim
    Yılların vebali sırtımdayken
    Kara kara gecelerden
    Meyva toplar gibi
    Yıldız toplamayı isterdim
    Sonra
    Torosların gizeminde
    Göksu’dan usulca su içen
    Bir yavru ceylan olmayı isterdim
    Hem de herşeyden geçercesine isterdim
    Hiçbiri olmadı
    Hiçbirisini yapamadım
    Sadece, basit insanlarla beraber
    Tahtası kırık bir gemide
    Uçsuz bucaksız bir denizde
    Yüzdüm durdum
    Asimile toplumlarda
    Bir o yana,bir bu yana yuvarlandım
    Her şey olabilecekken
    Sonunda hiç bir şey oldum
    Sonra seni tanıdım
    Sıcak bir günde
    Yüzünde gördüğüm projektör gibi iki göz
    Canevimden vurdu beni
    Seni tanımadan kaybettim
    Beni tanımadan çektin gittin
    Oysa sana şiirler biriktiriyordum defterimde
    Geceleri yalnız kaldığımda
    Sana gözyaşı biriktirdim durdum
    Ciğerimin dibinde
    Dumanlar biriktirdim sana
    Atık beni anlasana





    GÜNÜN PROFİLİ

    Gün doğarken
    Yavaş yavaş ısınan şehirlerin arasından
    Usulca, işgal edilmiş topraklarıma bakıyorum
    Yine gözyaşı, yine şiddet
    Yine kan kokan topraklarıma
    Gülmeyi unutmuş
    Ellerinde sapan tutan çocuklara
    Ağıt yakan derbeder analara
    Bir iç çekerek sigaramı yakıyorum
    Bu tarafta insanlar niçin ağlamıyorlar?
    Bilemiyorum
    Belki de biliyorum, bilmezden geliyorum
    Sigaramın dumanını ciğerimin dibine kadar çekiyorum
    Bütün televizyonlar, yine benden bahsediyorlar
    Bu adamı konuşturmayın diyorlar
    Gazete ve televizyonlar
    İki korkunç kedi gözü gibi üzerime geliyorlar
    Bir umutla en son haberi de bekliyorum
    Belki coğrafyamdan güzel bir haber duyarım diyerek
    Lanet olsun, bugün de aşağılanıyorum
    Üzerime paltomu giyerek, çarşıya çıkıyorum
    İçimdeki Amerika’ya iğrenerek bakıyorum
    İlk gördüğüm dolmuşa biniyorum
    İnsanlar birbirlerine beni anlatıyorlar
    Yediğim küfürlerin arasında kulaklarımı tıkıyorum
    Üç şerefeli caminin önünde iniyorum
    Biraz önce bana söven adamlarla birlikte
    Safları sıklaştırıyorum
    İmam efendi yardımlaşmadan bahsediyor
    Yardımlaşma ha! Diyorum, dişlerimi sıkarak
    Namazdan sonra yanıma kendimi alarak
    Mavi özgürlüğün kıyısına gidiyorum
    Konuşuyorum Med-Cezir’in dalgalarıyla
    Akdeniz ! Sen bir zamanlar benim gölümdün biliyor musun?
    Ama şimdi beni boğuyorsun neden?
    Söyle rüzgarına bana doğru esmesin
    Güneydeki çile kokan topraklarıma yönelsin
    Medeniyetin beşiğine doğru essin
    O’na selamımı iletsin
    Arkamdan bir ses : Amca simit alır mısın?
    Bir simit alıp, vakit geçirmek için
    Balık tutan çocukları seyrediyorum
    Sonra,
    Sesler duyuyorum caddelerde
    Ellerinde pankart tutan bir sürü insan
    Sloganlar birbirine karışıyor
    Bilim, emek, özgürlük !
    Birden bacımın kıyafetinden dolayı
    Üniversitenin kapısına konuluşu geliyor aklıma
    Özgürlük ha! Diyorum
    Bir iç daha çekiyorum ve uzaklaşıyorum oradan
    Gün batarken
    Yavaş yavaş soğuyan şehirlerin arasından
    Usulca, kan kusan topraklarıma bakıyorum
    Çile kokan topraklarıma
    Ve bir şiir yazıyorum
    Kırılan dallarıma, dökülen yapraklarıma
    Buruşan güllerimi
    Yüreğime kazıyorum.





    GÖZYAŞI



    Gözyaşı bir sır, onda tanı “Işık İnsan”ı
    Ondan kalan gözyaşı, bir hatıra, bir anı
    Hala kuramadı Kerbela’da Seyyid kanı
    Hala bulamadık, bin yıllık evi yakanı


    Yorgan gibi sar üzerine gözyaşlarını
    Gözyaşı ordusuna kat arkadaşlarını
    Niceler verdiler bu uğurda başlarını
    Sen de katıl bize ve bırak gözyaşlarını


    GEL


    Yağmurlu gecelerin gurbetçi kızı
    Sorgusuz gecelerde bir sorunsuz el
    Ve ateş kadar sıcak koyu kırmızı
    Tüm hayaller giderken, sen gerçekle gel


    Gurbet akşamlarında beynimde kilit
    Anahtar mı bana acep şu esen yel
    Esen yel sararken beni sen çek git
    Yakamoz gecelerde hüzünlerle gel


    DEVRİMCİ’NİN ŞARKISI


    Ben yaşamı bir delinin gözlerinden çaldım gülüm
    Hani gül goncası açar ya baharın
    Tutmaz olur elleri delinin
    Gömleklere sararlar deliyi
    Oysa hep bir devrim bekler O
    Ağaran şafaklardan


    “DELİ KIZIN” IN ŞARKISI



    Ne yitik sevdalara ağlamak
    Ne de umutlu türküler yakmak geleceğe
    Sadece günü yaşamak
    Sınırsız ve özgürce

    Bir dostun hatırası ve Aşk...
    BİLMEİĞİN TÜRKÜLER VAR
    Suskun deniz için için ağlarken
    Vefasızlığına martıların
    Bir ananın çığlığı kopuverir
    Kırılan bir vazonun hengamelerinde
    Kuşatılmış zamanlar tutuşur
    Tutuşur gece ve gündüz

    Dize gelir haylaz deniz kabukları

    İsmini yazarlar gökyüzüne
    Oysa sen, şen ve şakrak
    Bilmessin bu türküyü
    Gece düşer, gün düşer, er düşer, dişi düşer
    Sessizce kıvrılan bir yılanın homurtusunda
    Muhammed’in sırma sancağı düşer
    Hesapsız hüzünler dizilir üçer beşer
    Kanlı ihanetin ardından
    At düşer, sancaktar düşer
    Martıların elleri kana bulanır
    Ama boşversene çocuk
    Öyle ya
    Nerden bileceksin bu türküyü
    Güneşi üşütür hasretinin elleri
    Nice gün, nice gece
    Kilit vurulur kapılara
    Derken efsanenin atı görülür ıraklarda
    Bir türkü tutturur Toros Dağı
    Ağrı’ya inat
    Gülbeyaz’ın elleri sarmalarken Ahmet’i
    Şair ne yapsın
    Uzarken gecenin elleri
    Yar erin uykuda
    Bilmez ki bu türküyü
    Irak köylerde şafak geç söker
    Kahrolsun neon ışıkları
    Ve araba farları
    Ağlamaklı bir türkü tutturur
    Gecenin içinden gelen
    Bir elinde gül ve diken
    Bir elinde umutlar
    Ağıt mı, bozak mı, zeybek mi bilinmez
    Tan ağarırken, gün düşer
    Er düşer, dişi düşer
    Gözyaşı düşerken toprağa
    Sen kıblesi kırk bir pusula
    Ben kutup yıldızı
    Ve sen
    Bilmezsin bu türküyü
    İstasyona bir sessizlik çöker
    Efe yoktur, kızanlar yoktur
    Bir umut vardır sadece gecede
    Darağacı görülür sehere karşı
    Dostlar gider, yollar biter
    Ama umutlar tükenmez gecede
    İp boğaza geçer
    Efe gelmez
    Ama son nefeste bile ümit bitmez
    Efe gelmemişse
    Vardır bir sebebi
    Ölüm cana gelir
    Ümit bitmez
    Sen umutsuz moral
    Bilmezsin bu türküyü
    Bayram Yüksel Ağabey’in hatırasına



    BAYRAM YERİ

    Bayram yerinde “Bayram” vardı
    Şarapnel parçasında kan vardı
    Bize ibret, O’na seyran vardı
    Göğe akan, nur gibi can vardı

    Bir ihlas abidesi, ışık vardı, nur vardı
    Büyük çilekeşten aldığı onur vardı
    Giderken de elinde o “nur” vardı
    Büyük Dost’un davetine “olur” vardı

    Sürmeli Yetim Kız’a

    AYŞECİK

    Senin gözlerin hiç şafak gördü mü Ayşecik?
    Karanlığı kucaklayıp yıldızlarla konuştun mu hiç?
    Hiç annen babandan ayrı kaldın mı ?
    söylesene Ayşecik
    Oyuncak ayına ne isim vermiştin ?
    Benim hiç oyuncağım olmadı biliyor musun ?
    Annem babam da
    Senin gözündeki gibi sürmelerim de olmadı
    Benim uzun gecelerim oldu Ayşecik
    Gözyaşından kolyelerim oldu
    Şamardan allıklarım oldu
    Kuytu otel kapıları yatağım
    Varoş çöplükler otağım oldu
    Senin kafeste kanaryaların vardı
    Tüm serçecikler benim oldu
    Hani bir gün
    Baban sana bisiklet almıştı ya
    Koşarak babanın boynuna sarılmıştın
    Hani bir çiçekçi kız çocuğu tebessümle sizi izliyordu
    Hani Ayşecik, sen bisikletten düşmüştün de
    Ayağın incinmişti
    Baban da seni neşelendirmek için
    Kapıdaki çiçekçi kızı dövmüştü
    Sen de seviniyordun kahraman babam diyerek
    O çocuğun gözlerine hiç dikkat etmiş miydin Ayşecik ?
    O gözlerdeki ışıltıyı yakalayabilmiş miydin ?
    O gözler çocuktu
    O gözler masumdu
    O gözler ateşti Ayşecik

    O gözler , sürmeliydi Ayşecik

    Fakat doğuştandı boya değil
    O gözler hep şafak görüyordu
    Onun dostu sokak köpekleriydi
    Oyuncaklar değil
    O çocuk artık büyüdü Ayşecik
    Artık çocuk değil
    O şimdi Mersin Genelevinde
    Ellisini tamamlamış bir temizlikçi kokona
    Sen gibi , Ayşe nine , Ayşe Hanım, Hanımefendi değil
    Çok yükseklerdesin biraz eğil Ayşecik, biraz eğil
    Senin elini bayramlarda torunların öpüyor
    Onun elinde bir sürü
    Kirli, yağlı, sarhoş dudak dolaşıyor
    Baban emekli olunca
    Namaza başlamıştı değil mi Ayşecik ?
    Ama bir gün o çiçekçi çocuğu sormamıştı
    O elden ele satılırken
    O intiharlara kalkışırken
    O gözyaşlarıyla papatyaları sularken
    Baban neredeydi Ayşecik ?
    Sen neredeydin, toplum neredeydi, söylesene ?
    Ama bir gün büyük mahkeme kurulunca
    Allah şahit ki, ben şahidim o gün
    O sürmeli yetim
    O çiçekçi kız çocuğu getirilince huzura
    Haykıracağım bütün bedenimle
    Baban suçlu
    Toplum suçlu
    Sen suçlusun Ayşecik


    Annem’e


    ANNEM AĞLADIĞINDA


    Tülbentinden zülüflerine dökülen yağmur mu ?
    Yoksa gizlemeye çalıştığın gözyaşların mı anne ?
    Belki de bilmediğim gizli bir şifredir onlar
    Seninle acıların arasında
    Sabahın kızılkarasında
    Seccadeleri ısıtan yine sensin anne
    Çok şey gördün çok şey yaşadın
    İspatıdır bu kanlar gözlerinde
    Şu anda ben acılı bir ahmet kaya türküsü dinliyorum
    “ Saçlarına yıldız düşmüş, koparma anne, ağlama”
    Sen ağla anne, sen ağla
    Ağla ki rahatlıyasın
    Ağla ki mutlu yusufcuk tebessümlerini, mahşere saklayasın
    Hem anne,
    Kuşları niçin vururlar ki?
    Hem onların ne suçu var anne ?
    Gaddar insanlara engel ol
    Vurmasınlar süzülen kuşları
    Yüreklerini vursunlar anne
    Seninle beraber
    Ağlasınlar anne

    ARAYIŞ

    Adam arıyorum
    Gece vakti ellerimde fener
    Kalbi kararmamış
    Gözleri alev alev
    Lisanında hakikat terennümleri
    Alnı açık başı dik
    Gece vakti ellerimde fener
    Adam arıyorum

    Işık arıyorum
    Promethelerin arasında
    Yıldıza inat sönmeyen
    Güneşe inat batmayan
    Işıl ışıl gözleri parlayan
    Zifiri karanlıklarda
    Promethelerin arasında
    Işık arıyorum

    Dava arıyorum
    Uğruna serden geçebileceğim
    Gençlik çağımda
    Ebedi sevgili için
    Sonsuzluk bağında
    İnsan olmak için
    Uğruna serden geçebileceğim
    Dava arıyorum

    O’nu arıyorum
    Bin yılın özrünü dilemek için
    Ellerim kelepçeli
    Aştım bin yaşımı
    “ Işık İnsan “ a sunmak için
    bir bardağa topladım gözyaşlarımı
    Bin yılın özrünü dilemek için
    O’nu arıyorum


    Utanıyorum
    Ellerim titriyor
    Şaşkın şaşkın bakınıyorum
    Bahçe çoktan harap oldu
    “ Bahçevan “ ı ziyarete yapmacık bir gülle gidiyorum
    bahçeni bozanlar arasında ben de varım diyeceğim
    Ellerim titriyor
    Utanıyorum


    AŞK VE HASRETLİK I


    Bozantı’da poyraz eser
    Karanfildağ ayaz keser
    Garip Mersin harap eser
    Bil gel ağlayı ağlayı

    Şu sılanın soğuk teni
    Mahzun etti seni beni
    Akıttırdı gözüm kanı
    Sil gel ağlayı ağlayı

    Hasret bana bir ok oldu
    Kor ateş sineme dolu
    Zalım Toros seni aldı
    Del gel ağlayı ağlayı

    Ölüm cana gelmez m’ola
    Yar adımı anmaz m’ola
    Namazımı kılmaz m’ola
    Kıl gel ağlayı ağlayı

    Şimşek der ki, budur hak söz
    Ayırmasın bizi kem göz
    Gülerken ağlamaktır öz
    Gül gel ağlayı ağlayı

    AŞK VE HASRETLİK II


    İlmek ilmek nakış dokur geceye
    Uğrun uğrun bakış atar geceye
    Aşk badesi yokuş olur niceye
    Yokuş nedir kalem kaşlı yar için

    İstasyondan altıda tren geçer
    Yar düdükle uyanıp gözün açar
    Kara tren gecikirse yan naçar
    Bekler mi ki gözü yaşlı yar için

    Acep beni görüyor mu düşünsene
    Yarim mahzun binbir dert var başında
    Kara bahtı gölge gibi peşinde
    Canım feda bağrı taşlı yar için

    Kirpiği oka benzer minyon yüzde
    Gece inerken yürek yürek közde
    Şimşek der ki; senle ben durak sözde
    Yürek denilen sırdaş diyar için

    AŞK VE HASRETLİK III


    Behey Toros dağı behey
    Zincirlerin kırmaz mısın?
    Yaylaların çiçek açmış
    Karanfilim vermez misin?

    Beyaz karların başında
    Gül var kayanda taşında
    Şimdi yirmi üç yaşında
    Halin neci sormaz mısın?

    Kimi ağlar kimi güler
    Tozlarına ayak sürer
    Neler gördüm bilsen neler
    Rüyam hayra yormaz mısın?

    Görür Şimşek bilinir mi?
    Adı ağza alınır mı?
    Bunca ayrı kalınır mı?
    Eriyorum görmez misin?

    AYYÜZLÜ

    Her yerde sen vardın
    Okulda sıramın üzerinde
    Dolmuşta gözbebeğimin içinde
    Yatakhanede dolabımın en üst rafında
    Uykuda rüyamın en parlak anında
    Ve en güzel kitabımın en güzel yaprağında
    Melek miydin, yoksa bir huri mi?
    Herkes kendi derdindeyken
    Sen benim derdimdin
    Sen, ben ve acılarım
    Biz beynimdeki üçlü
    Çok mutluyduk hayallerimde
    Ama bir gün sen
    Bilmediğin herşeyi bir çırpıda sildin
    Boş bir kağıdı buruşturup atar gibi
    Attın beni de
    İçimdeki derin kuyuya
    İlk defa seni sevmiştim aşkla halbuki
    Ne garip duygularım vardı birbirine zıt
    Senin haberin yoktu dünyadan
    Ben senin için besteler yaparken
    Artık biz iki kişi
    İki dost, iki sırdaş kaldık
    Ben ve acılarım
    Ve şimdi ben
    Acılarımın fotoğrafını büyültüp duvara astım
    Albümdeki diğer resimleri yaktım, ağlayarak
    Bir gün sürecekler beni
    Bilinmez bir köye acılarımla
    Artık sen benim için
    Büyülü bir masal olacaksın
    Eğer bir gün aklından
    Bir samyeli rüzgarı gibi eser geçersem
    Güler misin, ağlar mısın? Artık sen bilirsin
    Ama ben de senin için kelepçeysem
    Acele et , beni bulamayabilirsin


    AYYÜZLÜ GİTTİ


    Anladım

    Artık gelmeyeceksin

    Her deniz kenarına gidişimde

    Seni soruyorum dalgalara
    Tan yeri ağarırken
    Güneşin ilk ışıklarında seni arıyorum
    Neredesin ayyüzlüm?
    Bu kaçıncı bahar oldu
    Geçirdiğim sensiz
    Yine sarı sarı papatyalar açıyor sensiz
    Hatırlarsın
    Güllerle gelecek bir bahar için
    Sözleşmiştik seninle “ O bahçede “
    Yoksa sen de bahçevan’ın gittiği ülkeye mi gittin?
    Gidişin zemheri ayazı gibi çöktü üzerime
    Anladım
    Artık gelmeyeceksin


    AYYÜZLÜ'YE MEKTUP

    Birkaç hecede
    Arsız bir gecede
    En son umudu da yargılamadan astım
    Artık gözyaşlarım da beni anlamıyor
    Yanlış anlama bu sözlerden kastım
    Çekip gideceğim anlamına gelmiyor
    Beni yıkan sende değilsin aslında
    Ben, yine, ben yüzünden daralıyorum
    Ömrümün belki de en toy faslında
    Beklentilerimi bir bir paralıyorum
    Birkaç hecede
    Arsız bir gecede
    Ötelerde çok yücede
    Belki bir gün okursun diyerek
    Bu mektubu karalıyorum

    Bu gece sen yine çok uzaklardasın
    Sabah çok uzak
    İçimde binbir tuzak
    Sabahı yakalamak için kirpiklerimi aralıyorum
    Her gece gibi bu gecede
    Yine dualarla birlikte göklere çıkan sensin
    Kusura bakma
    Ne yaptıysam gözlerimdeki ayyüzünü silemedim

    Eskiden hayallerim vardı
    Büyük adam olacaktım
    Yeryüzünün en güzel kızıyla evlenip
    Bir dağ köyünde yaşayacaktım
    Biliyor musun ? Artık hayal kurmuyorum
    Artık her gün biraz daha kuruyorum
    Zamana karşı duruyorum
    Bir kaç hecede
    Arsız bir gecede
    Sözcüklerin ışıl ışıl parlayanlarına
    Hep seni soruyorum

    Sonra tutkularım oldu bir zamanlar
    Güzel insanları sevmek, onlardan biri olmak gibi
    Ne çare onlar bana çok uzaktaydılar
    Ne çare ben onlara bende olamadım
    Seni onlara anlatamadım

    Eskiden O vardı
    Ağladığımda gözyaşlarımı silen
    Geceleri gelip üzerimi örten
    Annemin yapamadığı iyiliği bana yapan
    O
    Işık insan
    O olsaydı
    Seni O'na anlatırdım
    O'ndan olmayan hiçbir şeye güvenmiyorum artık
    Bir kaç hecede
    Arsız bir gecede
    Kalemim ağlamaklı
    Kağıdım yırtık pırtık
    Mektubumu bitiriyorum
    O'na anlatamadan seni yitiriyorum
    Bütün sırları
    Mahşere getiriyorum


    YİNE AYYÜZLÜ
    Bugün yine

    Sıradışılığım tuttu

    Bugün yine
    Kelimeler beni yuttu
    Bugün yine sen yoksun
    Ben senden yoksun
    Bugün yine akşam oluyor
    Ben güneş severim
    Yıldızlara n’oluyor
    Güneş keşke batmasaydı
    Yüzün, on dördünde parlayan aydı
    Beynimin odak noktasında yine sen
    Nedir bu, pencereden bana doğru esen?
    Şarktan garba esen mis kokun mu?
    Kokla mı, gör mü, tut mu, dokun mu?
    Ne yapayım bilemiyorum
    Her şeyi sildim, seni silemiyorum
    Affet gelemiyorum
    Bugün yine bir ağırlık var üzerimde
    Gözlerimle her şeyi süzerimde
    Yalnız sen istisnasın
    Bırak, içim kaynasın
    Beste yaptım gözlerine
    Ağlarsın sözlerime
    Sesim güzel değil ama
    Ağlama güzel, ağlama
    Ben ağlarım yarama
    Duadan sonra sür elini yüzüne
    Bugün yine hasretim ayyüzüne







    Konu Tılsım tarafından (08.12.08 Saat 22:52 ) değiştirilmiştir.

  2. #2
    Pürheves kestane - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Dec 2008
    Mesajlar
    155

    Standart

    Dava arıyorum
    Uğruna serden geçebileceğim
    Gençlik çağımda
    Ebedi sevgili için
    Sonsuzluk bağında
    İnsan olmak için
    Uğruna serden geçebileceğim
    Dava arıyorum
    ..işte burdasınız... burda varsanız zaten davanızda var demek değil midir?...

    ... Bugün, bir yemyeşil vadi, yarın bir kıpkızıl gülşen,

    gezersin, hanumanın şen, için şen, kainatın şen.

    hazansız bir bahar isterse, şayet ruh-u serbazın, ufuklar, bu'd-u mutlaklar bütün mahkum-u

    pervazın.

    mehmet akif ersoy

  3. #3
    Ehil Üye ŞİMŞEK MUSTAFA - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Oct 2008
    Bulunduğu yer
    AYDIN
    Mesajlar
    1.598

    Standart

    Alıntı kestane Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
    Dava arıyorum
    Uğruna serden geçebileceğim
    Gençlik çağımda
    Ebedi sevgili için
    Sonsuzluk bağında
    İnsan olmak için
    Uğruna serden geçebileceğim
    Dava arıyorum
    ..işte burdasınız... burda varsanız zaten davanızda var demek değil midir?...

  4. #4
    Ehil Üye ŞİMŞEK MUSTAFA - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Oct 2008
    Bulunduğu yer
    AYDIN
    Mesajlar
    1.598

    Standart

    DAĞLAR VE İNSANLAR


    Dağ vardır

    Dimdik başı göklere değer
    Yastığıdır bulutlar
    İnsan vardır
    Başı toprağa değince dikleşir
    Belki arşa değer
    Yastığıdır taşlar
    Dağ vardır
    Her gün denizden dayak yer de
    İçinden bir şeyler denize akar
    Sesini bile çıkarmaz
    Dağ vardır
    Denize bakar
    Elleri göğe varmaz
    İnsan vardır
    Hemcinsleri hergün kendini sömürür de
    Sesini bile çıkarmaz
    İnsan vardır, Allah’a yakarmaz
    Dağ vardır
    Padişah fermanına inat yiğitlerin otağı
    İnsan vardır
    Tağutlara inat direniş muştusu
    Dağ vardır
    Yolkesen yuvası, eşkıya yatağı
    İnsan vardır
    Sanki canavar, insanların korkusu
    Dağ vardır, Uhud misali
    Sevgili için tedirginlik duyar
    İnsan vardır, Resul misali
    Her anında kitaba uyar
    Dağ vardır, Hira misali
    Sevgiliyi sinesine sarar
    İnsan vardır, Sıddık misali
    Her şeyini davasına harcar da
    Para çömleğine taş koyar
    Dağ vardır, Barla misali, çilekeşleri saklar
    İnsan vardır, Haydar misali
    Resul ’ün yatağında bile ölüm arar
    Dağ vardır, insana benzer
    Rabbini anar
    İnsan vardır, dağa benzer
    Kül olup yanar

  5. #5
    Ehil Üye ŞİMŞEK MUSTAFA - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Oct 2008
    Bulunduğu yer
    AYDIN
    Mesajlar
    1.598

    Standart

    " CESUR YÜREK " ' İ BEKLEYİŞ


    Zamanın darlığı, darlığımın zamanıdır
    Herkes heyula gibi üzerime geliyor
    Gördüğün sis değil, sigaramın dumanıdır
    Efkarımın yakarışı zamanları deliyor

    Sus çocuk bir de ağlama sende
    Ciğerimi bir de dağlama sende
    Umut sende, türkü sende, bağlama sende
    Ağlayışın umudumun aklını çeliyor

    Kaç asır oldu hala bekliyoruz
    Nerdesin Şirpençe? Günü güne ekliyoruz
    Yolunu gözlüyor, yüreğimizi saklıyoruz
    Tellal desin artık : Cesur yürek geliyor

  6. #6
    Ehil Üye Enfâs - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Aug 2008
    Bulunduğu yer
    ..Ankara Kulvarları..
    Mesajlar
    1.090

    Standart

    Çok güzel bi paylaşım.elinize sağlık..Özellikle Efendimize(sav) yazdığınız şiir gerçekten çok hoş olmuş..Zaten O ve Onun sevgisi değil midir kelimeleri güzelleştiren...Merak ettim hangi şairleri takip edersiniz...gerçi şiirlerinizden bi kısmı bazı şairlerin tarzını anımsattı bana...Kaleminize sağlık...





    Allah’ım! Her zaman lütfunun aydınlığını bana yol gösterici et! Ucu Sana ulaşmayan yolu bana gösterme


  7. #7
    Dost Ebrarbek - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Nov 2008
    Mesajlar
    1

    Standart

    Allah razi olsun.

  8. #8
    Ehil Üye ŞİMŞEK MUSTAFA - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Oct 2008
    Bulunduğu yer
    AYDIN
    Mesajlar
    1.598

    Standart

    Alıntı eslem hayat Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
    Çok güzel bi paylaşım.elinize sağlık..Özellikle Efendimize(sav) yazdığınız şiir gerçekten çok hoş olmuş..Zaten O ve Onun sevgisi değil midir kelimeleri güzelleştiren...Merak ettim hangi şairleri takip edersiniz...gerçi şiirlerinizden bi kısmı bazı şairlerin tarzını anımsattı bana...Kaleminize sağlık...
    Allah razı olsun kardeşim...
    Belli bir şairi ya da şiir akımını takip etmiyorum...
    Sadece bazı zaman dilimlerimde duygusal bir yoğunluk yaşıyorum
    bu şiirler o zamanların mahsulüdür
    muhabbetle kalın...

  9. #9
    Ehil Üye ŞİMŞEK MUSTAFA - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Oct 2008
    Bulunduğu yer
    AYDIN
    Mesajlar
    1.598

    Standart

    madem ki ayrılığa hüküm giymiş bu yürek
    artık ölmek için yaşamak gerek
    yüreğimin gözelerinden damıttığım bu şiiri bin kez ölerek
    sana adamamı bekleme benden
    gün gelir tutmaz olursa ocağım
    acılar var bende duvağı açılmamış
    bekle
    sana onları adayacağım....
    M.İslamoğlu
    TEK YOL DEVRİM

  10. #10
    Pürheves ebrarbedia - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Oct 2008
    Bulunduğu yer
    bilinmezlik...
    Yaş
    38
    Mesajlar
    279

    Standart

    madem ki ayrılığa hüküm giymiş bu yürek
    artık ölmek için yaşamak gerek
    bu mısralar cok hoşuma gitti ya...

    ayrıca şiirlerde harika ellerinize sağlık...


    Ne ömrünü Yûsuf uğruna adayacak Zûleyha var…
    Ne de uğruna ömür adanacak bir Yûsuf…


+ Konu Cevaplama Paneli

Konu Bilgileri

Users Browsing this Thread

Şu an 1 kullanıcı var. (0 üye ve 1 konuk)

     

Benzer Konular

  1. Şiirlerim (AynAlı)
    By KeKe in forum Şiirler
    Cevaplar: 25
    Son Mesaj: 22.09.09, 19:07
  2. Şiirlerim
    By orucbey80 in forum Şiirler
    Cevaplar: 5
    Son Mesaj: 10.03.09, 01:04
  3. Şiirlerim ve Denemelerimin Olduğu Kendi Web Sayfam...
    By MuM in forum Tavsiye Edilen Siteler
    Cevaplar: 11
    Son Mesaj: 30.11.08, 22:05

Bu Konudaki Etiketler

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok
Google Grupları
RisaleForum grubuna abone ol
E-posta:
Bu grubu ziyaret et

Search Engine Friendly URLs by vBSEO 3.6.0