Hazret-i Üstad?n özellikle eski eserlerinden baz?lar? üzerinde —onun tasarruf ve tashihleri kat’î olduğu halde— menfî yönde devam eden dedikodular?n mahiyetlerini gün yüzüne ç?karma hususunda etrafl?ca izahat vermeye lüzum has?l olmuştur. ?zah?na gerek duyulan hususlar bir kaç maddedir. Bu maddelerin bir k?sm? etrafl?ca, bir bölümü de az temas ile izahlar? yap?lacakt?r.
B?R?NC? MADDE
Hazret-i Nur, aziz Üstad?m?z?n eski eserleri de, yeni eserleri de serapa nur ve huzur vermektedirler. Çünkü menba’lar? ?slâm’?n aslî p?nar?d?r. Öyle olduğu için de, hiç bir zaman -başkalar?nda çoğu kez görüldüğü gibi- hissiyat?n taşk?n ve mütecaviz sâikiyle yaz?lm?ş değillerdir. Taşk?n hissiyat kar?şmad?ğ? için, daima s?rat-? müstakim sayebanl?ğ? ve rehberliğinde neşv ü nema bulmuşlard?r. Nitekim pişva-i ümmet olan o hazret, “?ki Mekteb-i Musibetin Şehâdetnâmesi” eserinde, yani 31 Mart 1325 hadisesi münasebetiyle dehşetli olan Divan-? Harb-i Örfî Mahkemesi paşalar?na karş? son derece merdane müdafaat? içerisinde bu husus için şöyle demiştir:
“Ey paşalar zabitler! Cemi-i kuvvetimle derim ki: Ceridelerde neşrettiğim umum makalat?mdak? umum hakaika nihayet derecede mus?rr?m. Şayet zaman-? mazî canibinden asr-? saadet mahkemesinden adaletname-i şeriatle davet olunsam; neşrettiğim hakaiki aynen ibraz edeceğim. Olsa olsa, o zaman?n ilcaat?nm modas?na göre bir libas giydireceğim. Şayet müstakbel taraf?na, üçyüz sene sonra tenkidat-? ukala mahkemesinden tarih celbnamesiyle celb olunsam; yine bu hakikatleri —tevessü’ ve inbisat ile çatlayan baz? yerlerini yamalamakla beraber— taze olarak orada da göstereceğim. Demek, hakikat tahavvül etmez, hakikat hakt?r.” (Asar? Bediiye sh: 422)
?şte Hazret-i Üstad?n şu kat’î ifadesi, bizce mes’eleyi kökünden halletmiştir. Çünkü o, s?rr?nca, mutlak vâris-i Nebî olduğu için; havadan konuşmamak, hissiyat?n taşk?n tesirleri alt?nda ifadede bulunmamak hakikat?ndan nasib-i kâmili vard?r.
Öyle ise o zat-? kerim, 1908’lerde neyi konuşmuş, neyi yazm?şsa, ayn?s?yla hak ve hakikat olduğu ve el’an da ve hatta k?yamete kadar da o hakikat, lüzum-u kat’îsinin bütün cihetleri ve ç?plakl?ğ?yla ortada olduğu gibi; o tarihten otuzüç y?l sonra, yani 1951’lerde ayn? o hakikatleri, tevessü’ ve inbisat ile çatlayan baz? yerlerini yamalamak, ya da hâs ve husûsî iken, umumileştirmek ve bir nevi cüz’iyyetten külliyete ç?karmak gayesiyle ufak tefek baz? tasarruflarla yeniden tashih ederek neşrettiği şekliyle de elbetteki hakt?r, hakikattir ve yerindedir.
Mesela diyelim; eskide yaz?lm?ş bir eserinde hâs olarak “Kürd” kavmine hitap ettiğinde, ?slâmî milliyet çerçevesi içerisinde milliyetçilik hislerini tahrik edip intibaha getirmek niyetiyle; Rüstem-i Zâl ve Selahaddin-i Eyyübî’lerin isimlerini yâd etmiş iken; şimdi ayn? o eserini yeniden neşrettiğinde, Türk kavmini de ayn? hislerden uyand?rmak için Barbaros Hayreddin Paşa ve Celaleddin-i Harzemşah vesairenin isimlerini de beraber zikretmesiyle, meselemizin özünü tebarüz ettirmekte olduğunu görüyoruz.
Yoksa, baz?lar?n?n zann? gibi; Hazret-i Bediüzzaman’?n eskideki nutuk, makale ve kitaplar?n?n ihtiva eyledikleri büyük, derin ve zarurî olan o hakikatler, bilahere —az üstte izah? yap?lm?ş tarz? ile— onun baz? tasarruflar?na uğram?ş olmas?yla, arz-? felata (yani çorak arazi) at?lm?ş demek değildir. Bil’akis o eski eserlerinin dile getirdikleri ayn? o hakikatler, bugün daha çok kuvvetlenmiş, şiddetlenmiş ve behemehal icablar?n yap?lmas? zarurî hale gelmişlerdir.Demek ki onlar, bugünkü halleri ile bir tevessü’ ve inbisat kaziyyesi mucibince bir yamalamaya tabi tutulmas? söz konusudur ve hususîlikten umumîliğe, cüz’îlikten küllîliğe terakki etme ve ettirme durumu vard?r. Bu durumlar?n icab?na göre de, bir tasarrufu gerektirecektir. Nitekim de öyle olmuştur.
Hal böyle iken, Hazret-i Bediüzzaman’?n o eski eserleri bir çok yerlerde ve kütüphanelerde ilk vaziyetleriyle ve kesretle bulunmalar? karş?s?nda, tasarruf ve tashih görmüş şimdiki durumlar?n? müdafaa ederken; bir sadakat ve emre itaat pozisyonunu aş?r? derecede gösterircesine olan hâl ve hareketleri ile; o eskilerin ilk aslî vaziyetlerini adeta yanl?ş, hatal?... hatta daha ötelere giderek muz?r şeyler tarz?nda gösterircesine bir davran?ş göstermek, elbetteki çok yanl?ş ve ayn? zamanda tehlikeli bir tahrik ve pek zararl? bir hâl olur. Bu halin ifrat? neticesinde büyük tefritlerin doğmas?na sebeb olduklar?n?n fark?nda olmasalar da, vebalden kurtulmuş olmayacaklard?r. Zira kat’iyyen biliyoruz ki; Hazret-i Üstad eskide yazm?ş ve neşretmiş olduğu o pek fevkalade mühim, ciddî ve muazzam hakikatlerden geri ad?m atm?ş değildir. Evet, her şeyini uhuvvet ve ittihad-? ?slama feda etmiş o aziz ve kerim Üstad, bu hususlarda elbetteki zaman?n nezaketini düşünmüş ve ilcaât?n? mülahaza etmiş olmas?ndan; ehl-i gaflet olan siyaset erbab?na ve dünyaperestlere, iman ve Kur’an hizmetinin selameti yolunda bir nevi taviz verme ve bir çeşit kamufle etme veya üstte izah? yap?ld?ğ? tarzda bir küllileştirme kaziyyesi mevzû-u bahistir.
Nitekim Hazret-i Üstad, “?ki Mekteb-i Musibetin Şehadetnâmesi” eserini tashih ve tasarruflardan sonra, son şekliyle tab’ettirmek için Ankara’ya gönderdiği zaman, onun baş?na şu yaz?y? ilave etmiştir.
“Aziz S?dd?k Kardeşim, bu tashihli tarz? hâs dostlar meşveretiyle teksir edebilirsiniz. Bu musahhah?n bir suretini ?nebolu’ya gönderip, eski harflerle kabil ise teksir edilebilir. Madem eski zamanda iki defa tab’ edilmiş, kimse itiraz etmemiş... Hem ilişmek ihtimali bulunan baz? kelimeler de değiştirilmiş ayn-? hakikat bir risaleciktir. Hâs dostlar?n tensibiyle, fakat s?hhatine tam dikkat etmek şart?yla neşredebilirsiniz. Eski zamandan ziyade bu zaman?n tam bir dersi olabilir. Said-i Nursi”
Bu mevzuda pek mühim ve son derece ciddî bir husus daha vard?r, o da şudur: 1908’lerden 1914’e kadarki geçen zaman ak?ş? içerisinde gelişen ibret-âmiz hadiselerle ve Birinci Harb-i Umumî’nin tarrakalar?n?n ihtar ettiği derslerle; Hazret-i Üstad?n o zamanlarda birinci derecede yürütmek istediği ve pek çok ehemmiyetle üstünde durduğu husus, Osmanl? camias?nda ?slam milletlerinin ve Alem-i ?slâm?n içtimaî ve büyük hizmetleri merhalesini bir derece ask?ya alm?ş ve ona, o günden itibaren art?k üçüncü, dördüncü derecede bakarak, talî hizmetler s?ras?nda b?rakm?ş desek, yanl?ş etmiş olmay?z tahmin ediyorum. Zira o zat, mezkûr zamanlar şeridine tak?l? olan hâdisat? ve içindeki esrarengiz ve desiseli ink?laplar? gördü, ibret ve ikaz derslerini ald?.. Ve bütün kuvvetiyle ve tamam kanaatiyle müslümanlar?n iman ve akidelerinin takviye ve tahkim hizmetinin her şeyden önce elzemiyetini anlad? ve bütün himmet ve gayretiyle ona el att?.
Hem ?slâm milletlerinin tek ve yegane kuvvet kaynaklar?n?n iman ve din kardeşliği içindeki tevhid ve ittihad olduğunu tamam?yla anlad?. Bunun da, iman ve akideyi tahkim hizmetinden sonra, her şeyden önceki elzemiyetini gördü. Bu yüzden o koskoca Hazret-i Bediüzzaman, mezkûr iman ve ?slâm hizmeti ve uhuvveti hizmetlerine çekirdeğinden başlamak üzere, bütün himmetiyle iman, akide, uhuvvet ve tevhid hizmetlerinin unvan? olan Nur Risalelerini te’lif ve neşretme vazifesine koyuldu. Bu hizmetin dağdağas?z ve selamet ile yürütülebilmesi için de, siyasî ve içtimaî mes’elelerden tamamen elini çekti. Onun yerine iman ve Kur’an hizmetinin çerçevelediği hareketler yörüngesine girdi.
?şte, bu zaviyeden Üstad Bediüzzamana bak?ld?ğ? zaman, elbette denilebilir ki; Onun o eski mutasavver hizmetleri daima kendi makam?nda ve zemininde hak, lâz?m ve yerinde olan şeyler olmakla birlikte, bunlar? bir kaç derece geri iten işler vard? ki; umum âlem-i ?slâm? alakadar eden ve müşterek mal? olan iman ve akideyi takviye hizmetlerinin dağdağas?z yürütülebilmesi hat?r?na binaen, eskideki içtimaî hizmetleri ask?ya ald?. Yani bilfiil onlar? takibten bir derece geri kald?. Hatta o eski hizmetlerinin yeniden derhat?r olup da, otuz-k?rk sene sonra aras?ra müteveccih olduğunda da, yine iman hizmetinin meslek ve meşrebine göre bir renk ve bir ayar verdi ve ona göre tanzim etti. Evet, bize göre şu birinci maddenin aslî izah?n?n k?sacas? böyledir ve bu kadard?r.
?K?NC? MADDE
Bu madde; Allame-i bîadîl olan Hazret-i Bediüzzaman?n eski ve yeni fikir, düşünce ve tedbirlerinin sabit ve layetezelzel değil de, belki (!) zamanlara ve şartlara münkasim ve tabi’ şeyler olduklar?n?, sözü, hâli ve davran?ş? ile iddia edenlerin yanl?şlar?n? gösterme hakk?ndad?r, şöyle ki:
Görüyoruz ki, baz? kimseler kalk?yor; (zeka ve ilminin belli baz? hududlarla çevrili olduğunu bilip düşünmeden, yani daha doğrusu haddini bilmeden, Bediüzzaman Hazretlerinin istikbalî, içtimaî ve siyasî tedbirlerini ihtiva eden baz? sözlerini, kendi darac?k kafalar? ile yorumluyor, işlerine gelen taraf?n? al?p, pek hararetle ve hatta alet ederek kullan?yor. Amma hissine uygun gelmeyen, düşüncelerine uymayan taraf?n? ise, ya zamanlar ve devirlere bölüp te’vil ediyor, ya da vakti ve müddeti bitmiş eski şeyler olduğunun zehab?na kap?l?yor.. Hatta bunlar? iddia da edebiliyor.
Bu hususa bir misal vermek gerekirse, Hazret-i Bediüzzamamn eski eserlerinden “Münazarat” kitab?nda —ki bu kitab? Hazret-i Üstad Yeni Said diye tavsif ettiği zamm?nda dahi inceleyip tashihlerden geçirmiş olmas?na rağmen— yazacağ?m?z şeyin içindeki noktay? herhangi bir tasarruf ve tashiha tabi’ tutmadan ve aynen neşrettirdiği halde; mezkûr kişiler ise: “Bu mesele geçmiş zamanda tatbiki mümkün.. Ve fakat şimdiki halde uygulanmas?yla devletimizin birliğini bozar” diye hüküm koymuşlar.
Halbuki gerçek birlik ve hakikî ittihad ve tam muhabbet bu gibi iddialar?n?n aksindedir. Yani Hazret-i Üstad?n getirmiş olduğu tedbirinin aynen uygulanmas?ndad?r.
ÜÇÜNCÜ MADDE
Birinci maddede işaret edilmiş olan Hazret-i Üstad?n —özellikle— kendi eski eserleri üzerinde yapt?ğ? baz? tasarruf ve tashihleri meselesidir.
Evet, benzeri tasarruf ve tashih kaziyyesi umum müellif ve musann?flarda görülmüş ve görülmektedir, ve bu yüzden bir çok kitaplarda nüsha farklar? (3) düşmüştür. Hatta en mu’temet ve Kur’andan sonra en kudsî kitaplarda bile musannif veya müellifin bilahare yapt?ğ? baz? tasarruf ve tashihlerinden dolay? nüsha farklar? vücuda gelmiş ve bunlara sonradan işaretler konulmuştur.. Misal için, ilk tab’ edilen Sahih-i Buharî’nin ve Mecmuat-ül Ahzab’ta tab’edilmiş ?mam-? Ali’nin (R.A) Celcelûtiyesinin kenarlar?nda yaz?lm?ş nüsha farklar?na bak?labilir. Hatta ?mam-? Şafi’î Hazretlerinin “Kavl-i Kadim ve Kavl-i Cedid” diye eserlerinde büyük tasarruflar uygulad?ğ? ulemaca meşhur ve ma’lumdur.
?şte, Hazret-i Bediüzzaman’da üstteki birinci ve ikinci maddelerde işaret edildiği üzere; kendi te’lifi olan eserlerinde, hususiyle eski eserlerinin baz?lar?nda bir tak?m tasarruf ve tashihleri vaki’ olmuştur. Ve bu kaziyye kat’îdir, şüphesizdir. Lâkin buna rağmen, Hazret-i müellifin mübarek eli ve kalemi ile yap?lm?ş mezkûr tasarruflar?n varl?ğ? ortada iken; baz? insanlar? menfi yönden şüpheye sevk eden ve dedikodu içerisinde b?rakan dâî ve sebeb bizce üç noktad?r.
Birincisi: Kendisinin bizzat gözüyle görmediği bir şeyi —ne olursa olsun, kimden gelirse gelsin— kabul etmeme ve hatta inkâr etme cesaretini göstermedir. O ise, hakikatte vaki’ olan müsbet bir işi, bir mes’eleyi; menfice inkar etmek için, bütün dünyan?n her taraf?n?, her mekân? ve herkesi delik delik aray?p keşfettikten sonra, görülmezse “yoktur” diyebilir. Müsbet şey ise, yani varl?ğ? isbat ise, sadece o şeyin bir tekini, ya da o meselenin bir köşesini ibraz edip göstermekle, varl?ğ? ispat edildiği için, davas?n? kolayl?kla ispat edebilir. ?şte bu esasl? kaide-i Şer’iye ve Nuriye, böylesi mes’elelerde daima k?stas ve ölçüdür ve öyle de olmal?d?r. Ve bu kaide ve k?stas son derece keskindir, yan?ltmaz. Şu mukaddememizin Hazret-i Üstad?n bizzat kendi mübarek elleriyle değiştirdiği mühim baz? şeylerin klişelerini derc etmişizdir ki, şimdi halen baz? eşhas?n dil ve hareketleriyle bu mevzuda menfî yönden yap?lan işâalar ile; bir çeşit vesvese ve şüpheler üreten bir ifsad mekanizmas?n?n hüviyetini nas?l gösterdiklerini ispatl? şekilde ibraz etmektedirler.
Bu meselede ikinci mühim husus; Şer’an ve dinen iki şâhid-i âdilin müşahadeye dayanan ifade ve şahitlikleridir. Yani: ?ki şahid deseler ki: “Biz, evet gördük ki; Hazret-i Üstad şunlar? şöyle yapt?.” ?şte iki şahidin birleşerek ve müşahadeye dayand?rarak verdikleri bu ifade ve hüküm, hiç bir vesvese, zan ve şüphe ile zedelenemez. Üstelik o şâhidler Hazret-i Bediüzzaman gibi en keskin ve dûrbin manevî radarlara malik bir maneviyat sultan?n?n senelerce itimad edip, hâs hizmetinde b?rakt?ğ? ve manevî evlad kabul ettiği kimseler olsa!.. Evet, şu iki müsbet şer’î kaidelerden birisi; yap?lm?ş bir şeyin vücudunu ispat eden en şeksiz vesikad?r. ?kincisi de: ?ki âdil şahidin ifade ve beyanlar? meydanda olduktan sonra, bütün dünya menfî yönden itiraz da etse, hakikatte ve şeriatça onun hiçbir değerinin olmad?ğ?n? ispat eden kat’î hükümdür.
Aman bütün bu şeksiz vesika ve kat’î hükümlere rağmen hiss-i intikam?n? ve adavet ve gayz ve tarafgirlik kinini tatmin etmek yönünde Şia mesleğini ihtiyar edip de, bu mesleğin sâliklerinin Kur’an’a ve sahabe-i Resulullah’a (A.S.M) dil uzatt?klar? gibi; şu her şeye itiraz eden ve bahanelerle teşkikât üreten mu’terizler yollar?nda devam ederlerse; hidayet ancak Allah’tand?r, der ona b?rak?r?z.
?kinci Nokta: Risale-i Nurun en ekmel ve en râsih ve en müstakim ve en hakikatli ve keşfiyatl? ilimlerine; ve en derin hakaikte ve Dinin en gizli s?rlar?nda en nafiz ve keskin buluşlar?na; ve s?rat-? müstakim-i Kur’ânî yolunda hikmet-i ?slâmiyenin irşad ve tenviri çerçevesindeki en hakimane metodlar?na tamam?yla âşinâ olmayan. veya Hazret-i Nur Üstad?n meslek-i pâkine yeterince sad?kane intibak edemeyen, ya da ona kemaliyle gerdandâne-i teslim olamayan baz? kimseler; kafalar?ndaki basit ilimciklerine göre hariçte, orada burada baz? malumat ve mes’eleleri toplar, getirir ve kendi zihninin bulan?k ayinesinden bakarak, onlar? en doğru ve hakikatli şeyler telakkî eder, gelir; Risale-i Nurun o meseledeki kafac?ğ?na uymayan hükmünü yanl?ş görür ve kendi kendine karar vererek der: “Risale-i Nûr’un buras? tahriflidir.. Çünki benim bulduğuma uymuyor.” der. Evet, ben şahsen böylesi bîçare insanlara çok rastlam?ş?md?r.
Bu meseleye bir misal olarak, Hazret-i Üstad?n “?ki mekteb-i Musibetin Şehadetnamesi” eseri ilk matbu’ nüshas?nda “Biz ki Kürdüz, aldan?r?z. Fakat aldatmay?z. Bir hayat için yalana tenezzül etmeyiz.” cümlesi bilahere Hazret-i Üstad taraf?ndan şöyle bir tasarrufla tashih edilmiştir: “Biz ki hakikî müslüman?z ilaahir...”
?şte baz? insanlar buna itiraz ediyor ve Üstad?n tashihi değildir diyor. Çünki, hadis var: “Bir mü’min iki defa parmağ?n? ayn? deliğe sokmaz” hükmüne mugayir düşmektedir. Bu hadisin hükmüne göre, bir müslüman iki defa aldanmaz. Öyle ise bu tasarruf Üstad?n olamaz” diye hüküm bas?yor.
Adam düşünemiyor ki; Kürd aldan?rsa, —onun bu görüşüne göre—müslüman say?lmamas? laz?m gelir. Çünkü as?l matbu’ nüshada “Biz ki Kürdüz, aldan?r?z. Fakat aldatmay?z.” d?r. Sonraki tasarruf görmüş nüshada ise, “Biz ki hakikî müslüman?z...” ifadesiyledir. Mânâs? da, “Biz Kürdler ki hakikî müslüman?z” olur. Başka bir mânâ değildir. Ortada meselenin bir kamuflaj durumu vard?r.
?şte, tahrif teranesini kendilerine şiar edinenler iyi bilsinler ki; yapt?klar? iş, masum müslüman evlatlar?n?n kalblerini Risale-i Nur’a karş? teşviş edip buland?rmaktan başka birşey değildir.
Hatta belki o körpe ve masum dimağlar?n Nûr’a müştak duygular?n? haktan çevirmektir.
Bunlar eğer Şia’n?n müfterî k?sm?n?n mesleğini şiar edinmemiş iseler; Risale-i Nur’un ailesi içerisinde bu mesele samimîce ve hususî olarak ele al?n?r, hakperestlik ve kavaid-i şeriata iltizamkârl?k duygular? içerisinde tart?ş?l?r ve halledilir.. Ki zaten ortada halledilecek bir mes’ele de yoktur.
Bu fakir, bu meseleyi “Risale-i Nur’un Neşir Tarihçesi” eserimizde ve “Mufassal Tarihçe-i Hayat” kitab?m?z?n son cildinin ahirinde ele alm?ş ve tahlil ederek mahiyetini ortaya koymuşuzdur. ?steyenler bu eserlere bakabilir.
Üçüncü Nokta: Hazret-i Üstad taraf?ndan baz? risalelerde yap?lm?ş olan tasarruf ve tashih kaziyyesinin vuku’u, mahiyeti ve onun bu husustaki izni hakk?nda bir nebze izahat vermeye dairdir.
Evet —yukar?daki maddede geçtiği üzere— Üstad?n gerek eski eserlerinde, gerekse yeni eserlerinde baz? tasarruf ve tashihleri kat’iyyen vâki olmuştur. Bu tasarruflar?n en çoğu da eski eserlerinden olan “?ki Mekteb-i Musibetin Şehadetnâmesi” eseri üzerinde görülmektedir. Zeten bu esere; —Hazret-i Üstad?n ta o zamanlardaki baz? ifadelerinden anlaş?ld?ğ?na göre— onu ilk neşreden muharrir ve gazetecilerin kelimeleri çokça kar?şt?ğ? meselesi vard?r. Mesela, Arapça El Hutbet-üş Şamiyenin bir zeyli olan “Teşhis-ül ?llet” eseri son k?sm?nda, ?ki Mekteb-i Musibetin Şehadetnâmesi kitab?ndan bahsederken, dipnotta: “Maalesef heyecan o eseri teşviş ettiği gibi, matbaac? da onu tahrif etmiştir (4) demektedir.
Yine eski eserlerinden —yan?lm?yorsam Sünûhat?n— Birisinin arka kapağ?nda eserlerinin isim listesi verilirken, bu kitap için “Gazetecilerin sözleri kar?şmas?yla bir derece müşevveş kalm?şt?r” demektedir.
Bu hâle göre, “?ki Mekteb-i Musibet” eserine, o zamanlar onu neşreden muharrirlerin edîbâne baz? tasvirleri ve fazla lügatçilik izhar eden kelimeleri kar?şm?şt?r diyebiliriz. Bundan dolay? olsa gerektir ki; Hazret-i Müellif 1950’lerden sonra, onu yeniden neşrettirmeye başlad?ğ?nda, ayr? ayr? zamanlarda bir kaç defa tashih ve tasarruflardan geçirdi. Tasarruf görmüş nüshalar?n tamam? bizde mahfuzdur.
Dördüncü Nokta: Hazret-i Üstad?n mal sahibi ve müellif olarak kendi eserleri üzerinde yapt?ğ? tasarruf ve tashihlerinin mahiyeti ise, az üstte bir nebze izah? geçmiş olan şudur ki: Umumileştirme ve küllileştirme ve benzeri olan durumlar?n hikmetlerinden ileri gelmiştir. Bunun yan?nda o eserlerin ilk as?llar?nda ayn? hakikat olan ağaçlar?n?n çekirdeklik faziletleriyle devam edip kal?rlar, ki bu iki durum aras?nda —evham, vesvese ve su-i zanlar müdahele etmemek şart?yla— fazla bir fark ve ayr?l?k yoktur.
Küllileştirme veya umumileştirme kaziyyesi d?ş?nda, bir de o eski eserlerin yönlerini Risale-i Nur mesleğine çevirme ve ona tabi’ k?lma işi de vard?r. Bu hususa Hazret-i Üstad baz? mektuplar?nda işaret buyurmuşlard?r. Yani: Üstad?n eski Said tabir ettiği kendi gençliği y?llar?nda gerçekleştirilmesine çal?şt?ğ? içtimaî ve millî mes’eleleri; Yeni Said fasl?nda başlay?p açt?ğ? iman ve Kur’an hizmeti mesleği, umum Âlem-i ?slâm?n müşterek mal? olan iman ve akide esaslar?n? ispat etme ve yayma; Ve uhuvvet-i ?slamiye ve Ittihad-? ?slam? hedef alan mes’eleleri perçinleştirme gibi büyük ve geniş ve birinci derecede laz?m mes’eleleri engelsiz yürütmesi bak?m?ndan, eski hizmetleri üçüncü ve dördüncü plana b?rakmas? vaziyetidir.
Bu meseleye dair Hazret-i Üstad?n bir mektubundan bir pasaj arzetmek istiyorum, işte: “... Hususan eski Divan-? Harb-i Örfîdeki müdafaat?m, Risale-i Nur mesleğine uymayan baz? cümleleri tayyedilsin...” (Elyazma Emirdağ-I, S: 215)
Beşinci nokta: Hazret-i Üstad?n gerek eski eserlerinin, gerekse Risale-i Nur olan yeni eserlerinin baz? yerlerinin tayy, ?slah ve tashih etme yetkisini talebelerine çokça verdiği hususudur ki; Risale-i Nur’da ve hususiyle lahika mektuplar?nda bu izin numunelerinin mevcudiyeti, bu eserlere aşina olan kimselerin malumudur. Lâkin burada çok mühim ve kritik bir nokta vard?r ki; herhangi bir maslahat, icab veya zaruret karş?s?nda Nur talebelerinden yüksek seviyeli ve âşinâ s?n?f?n?n baz? tasarruflar? olmuşsa da, bunlar?n hepsini mutlaka Hazret-i Üstad görmüş ve bakm?ş; ya tasdik veya tashih ederek neşrettirmiş olduğu yerlerdir. Bunlar?n haricinde yoktur ve olamaz.
Demek ki; Hazret-i Üstad?n o gibi izinleri —yukar?da geçen bir mektubundan verilen pasaj?n?n numunesinde görüldüğü gibi— onun hayatta olduğu zamana ve mutlaka nazar?nda geçtiği şeylere aittir. Amma Hazret-i Üstad?n vefat?ndan sonra —ki Nurlar tamamen kemalini bulmuş, tashih ve tasarruf meselesi bütünüyle sona ermiştir., herhangi bir kimse; bilmem edebiyatm?ş, şuymuş, buymuş gibi sebeblerle Nurlar?n bir tek cümlesini, hatta bir noktas?n? tashih veya ?slah gayesiyle tebdil edemez., nerede kald?, başka niyetler!.. Zira ki Hazret-i Üstad hayatta değildir ki görsün, kontrol etsin, tashih veya tasvib etsin. Öyle ise, dar-? dünyada Hazret-i Müellifin maddî varl?ğ? yok ise, Nurlarda —bir asl-? tashih-i Üstadîye dayand?rmadan— yap?lacak herhangi bir tebdil veya tağyir velev bir tek harf olsun, elbette ve hiç şüphesiz kabih bir tahriftir, çirkin bir bid’attir.
Bak?n?z, Hazret-i Üstad?n kendi sağl?ğ?nda, baz? durumlarda bir k?s?m eski eserleri için talebelerine verdiği tasarruf iznini sarihan gösteren bir çok mektuplar?ndan ezcümle şu tek bir mektubu içerisindeki bir parças?n? takdim edelim:
“... Fakat oniki adet parçalarda, (Tarihçe-i Hayat için haz?rlanan Nur’un parçalar?) onlar münasib görmedikleri cümleleri kald?rmas?na onlara izin veriyorum ve ?slah? da onlara havale ediyorum...” (Elyazma Emirdağ-I s: 215)
NET?CE
1- Hazret-i Müellif kendi eserleri üstünde istediği kadar tasarruf ve tashih etme selahiyetine—şer’an ve aklen ve örfen—sahip olduğu için; özellikle eski eserlerinin bir k?sm?n?n baz? yerlerini tasarrufla tashih etmiş olduğu kafidir, şüphesizdir.
2- Şu mukaddemenin nihayetinde klişelerini vereceğimiz Hazret-i Bediüzzaman?n kendi kalemiyle olan tasarruf ve tashihlerini gösteren numunelik belgelerle; ilk as?llar?yla farkl?l?klar? göze çarpan sair yerlerin tamam?n?n da müellifi taraf?ndan tashih görmüş olduklar?n? gösterir. Ya da hiç olmazsa, hayat?nda onun emri ve izni dahilinde baz? yerlerde ufak tefek ta’dilat yapan talebelerinin yapt?klar?n? görmüş olan Üstad?n tasdikini ifade eder. Zira o gibi yerler, Hazret-i Üstad?n sağl?ğ?ndan beri neşredilip gelen yerlerdir.
Evet, Hazret-i Üstad?n bu tashih ve tasarruflar?n?n zahir ve ayan - beyan numunelerini gösterdikten sonra, müsbet meseledeki şer’î ispat hakikatim ortaya konmuş oluyor. Amma menfiliğini ispat için —az üstte arz olunduğu veçhiyle— bütün dünyay? ve bütün herkesin kütübhanelerini aray?p tarad?ktan sonra, görülmediği zaman belki diyebilir ki: “bu yoktur”. Aksi takdirde iddialar? hezeyanvâri şeylerle bir boşboğazl?kta kalmay?p, fesad ve ifsad hududuna dahil olmuş olur.
3- Hazret-i Üstad?n vefat?ndan sonra, Nur naşiri baz? zatlar?n bizzat itiraflar? ile, Nurlar?n onbir yerinde yapt?klar? basit, baz? tasarruflar?; Envar Neşriyatça düzeltilmiş ve sona ermiştir. Buna rağmen baz? yay?nevleri o hatal? ve basit yanl?şl?klar?nda devam ediyorlarsa; haks?zl?kta, münasebetsizlikte ve hatal? yolda ?srar ediyorlar demektir. Temennimiz, bir an evvel dedikoduya ve serrişte-i bahaneye medar olmuş olan o yanl?şl?klar?n düzeltilmesidir.
4- Hazret-i Üstad?n kendi elleriyle üstünde baz? tashih ve tasarruflar icra ettiği ayn? eserlerinin ilk as?llar?n? tamamen yok etmeye, yok saymaya veya ortadan kald?rmaya dair herhangi bir hareketi, emri, işareti ve ifadesi mevcut değildir. Öyle ise, bizim de o eski as?llar? yok etmeye veya yok saymaya haddimiz ve hakk?m?z değildir. Her iki tarz?n? da —eğer Üstada sad?k talebe isek— kabul edip, h?rz-? cân etmeye mecbur ve mükellefiz.
5- Hazret-i Üstad kendi eski eserlerinden baz?lar?n? al?p tashih ederek ve Risale-i Nurlarla birleştirerek, beraber neşrettiği halde, bir k?sm?na da hiç dokunmadan ilk as?llar? ile b?rakm?şt?r. Mesela: Türkçe olan “Lemaat, Münazarat, ?ki Mekteb-i Musibet ve Muhakemât”? ve bunlarla beraber eski olan baz? nutuk ve makalelerini ele al?p, gözden geçirip neşrettirdiği halde; Sünûhat, (Sünûhattan olan rüyada bir hitabe bölümü hariç) Tuluat, Rumuz, ?şârât ve Şuaât” gibi diğer eserlerine ve bunlarla birlikte bir kaç nutuk ve makalesine dokunmadan öyle b?rakm?ş, neşrettirmemiştir. Amma Arapça eserlerinden El Mesneviy-ül Arabî Mecmuas?na dahil ettiği parçalar? —bir iki zeyl müstesna— ve fakat hepsini önemle ele alm?ş, okumuş ve baz? tashihlerden geçirdikten sonra; Türkçe olan “Nokta” risalesinin baş k?sm?yla birlikte neşrettirmiştir.
Keza, eski eserlerinden Arapça “El Hutbet-üş Şamiye”yi fazla ehemmiyetine binaen, önemle ele alm?ş ve bizzat Hazret-i Müellif kendisi onu Türkçe’ye tercüme etmiş ve neşrettirmiştir. Bir müddet sonra da, kendisinin Türkçe’ye çevirmiş olduğu Hutbe-i Şamiye’sini küçük kardeşi molla Abdülmecid’e tekrar Arapça’ya çevirttirmiştir. ?şarât-ül ?’caz eserini zaten hem Arabî asl?n? hem de Molla Abdülmecid’e tercüme ettirdiği Türkçe’sini ve ayr?ca Mesnevi-i Nuriye’yi ve onun Türkçe tercümesini neşrettirmişlerdir.
Abdülkadir Bad?ll?’dan hususi not:
Bu yaz? Asar-? Bediiyye’nin Osmanl?ca ?kinci Bask?s?n?n takdim yaz?s? olup, tadil edilmiş ve yeni harf bask?l? Asar’?n ahirine ilhak? münasip görülmüştür.
Abdülkadir Bad?ll? - http://www.bediuzzaman.net/haber.php?ktg=Köşe%20Yaz?s?&nosu=142