Doksanlık bir çınardı karşısındaki.
Dünyalık hayatın tüm meşakkatleri ile ahbablığı vardı bu asırlık Çınar'ın.
Hatta bu ahbaplık " saffı evvel " kabilindeydi.
Doksanlık dedik!!
Dile kolay...
Selam verip elini öptü, hatırını sormakla mukaddimeye başladı maksadının.
Aslında tüm makale mukaddimeden ibaretti, çok kısa ve kolaydı.
Lakin şehirler arası bir yolculuk kadar meşakkatli sayılırdı asırlık Çınar için.
Yürüyeceği yol belki yirmi metre kadar kısaydı,
Fakat Zaviye'yi Çınar'dan bakıldığında bu mesafe yirmibin metreden farksız olduğunu görmek mümkündü.
Bu meşakatli yolculuğu ruhta yok saymak adına tüm
dilşadlığı ile beraber, morfinimsi sözleri ,
sözcükleri kullandı üsül üsül...
nihayet yolculuk başladı.
Menzile varıldı, asırlık nezih ruhlu Çınar'ımızın bedeninin de yapılması gereken tüm nezafetlik yapılmış, istirahat mahalline dönülmüştü.
İstikbali kıble sağlanmış, vakitlerin karıştığı bir alemde
öğlen namazının farzını kılmaya
" Allahu Ekber "
diye haykırdı asırlık sesle...
TekabelAllah...
Ehh çayı ikisi de hak etmişti.
İkişer bardak çay bir kaç parça bisküvi eşliğin de içildikten sonra,
yaşlı Çınar'ın dinlenme vakti gelmişti.
Yatağına uzandı sağ kolu üzerine.
Üstünü örtmeden önce evlad helallik istedi Çınar'dan .
- Sana verdiğim bu eziyetler için hakkını helal edermisin ?
Deyip, elinden öptü.
- Helal olsun sesini işittiğinde de hemen sol elini de öptü.
İçten tebessümlerle,
şefkatle üzerini örttükten sonra,
Allah'a emanet edip ,
sürürü kalp ile meşgalesine koyuldu...
Hanesin de bereketi rızık ve defi bela ya SEBEP
Valideyn' e bakmayı " bar "
gören canavar ruhlu evladların kulakları çınlasın...