+ Konu Cevaplama Paneli
1. Sayfa - Toplam 2 Sayfa var 1 2 SonuncuSonuncu
Gösterilen sonuçlar: 1 ile 10 ve 15
Like Tree23Beğeni

Konu: ilginç bir bakış açısı sırran tenevveret

  1. #1
    Vefakar Üye turabuakdamululema - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Jun 2007
    Bulunduğu yer
    Yeryüzü
    Mesajlar
    436

    Standart ilginç bir bakış açısı sırran tenevveret

    Gösterişten, dağdağadan, şatafattan uzak durmanın, gıpta damarlarını tahrik etmemenin adıdır, sırran tenevveret.


    Kelime olarak 'gösterişsizce aydınlanma, nurlanma, reklam yapmadan çalışma' anlamına geliyor. Bilge insanlar bu ifadeyi, 'yapılacak iyilikleri ihlaslı bir şekilde, şova kaçmadan, sessizce yapmak' manasında da kullanmışlar. Söz konusu davranış biçiminde, işin yapılması esastır, reklamı değil. Her şey sonuç almaya göre programlanır ve bunun dışında başka bir hedef gözetilmez.

    Kelime eski olabilir ama tam da bize reçete olsun diye söylenmiş sanki. Yaşadığımız çağın, benliklerini, enaniyetlerini, asabiyetlerini tahrik etmeden, gıpta damarlarını ayaklandırmadan yapılacakları yapmayı anlatıyor.
    Özellikle dış politikada ve özellikle de tarih boyunca kritik bir konumda bulunmuş Ortadoğu coğrafyasında sırran tenevveret düsturunca hareket etmenin Türkiye açısından çok önemli olduğu kanaatindeyim. Biz hem bu coğrafyada hem de dünya coğrafyasında tarihi müktesebatı olan bir ülkeyiz. Bizim Kıta Avrupa'sıyla, Balkanlar'la, Arap dünyasıyla, İran'la, Kafkaslar'la, Rusya'yla her daim çok derin ilişkilerimiz olmuş. Yüzlerce yıl bu bölgedeki bütün etnik ve dini toplulukları bir çatı altında tutmuş, onlara yöneticilik yapmış dolayısıyla iyi ve kötü hatıraları birlikte yaşamışız. Bizim Doğu'yla, Balkanlar ve Avrupa'yla yüzlerce yıllık hikâyemiz var. O bakımdan dış ülkelerle özellikle de yakın komşularla ilişkileri kurgularken bu tarihi müktesebatı hiçbir zaman göz ardı edemeyiz. Biz etsek de onlar etmiyorlar.
    Dünyada iki tarz politika gözlemlemek mümkün! Birincisi güce dayalı politikadır. Daha çok Amerika'nın yöntem olarak benimsediği bu tarzda, bir problemi güç kullanarak, savaşarak çözme yoluna gidilir. Irak'ta, Afganistan'da, Bosna'da olduğu gibi fiilen müdahale edilir, kan dökülür, ölünür ya da öldürülür. O bölgelerde Amerikan uçaklarını, askerlerini ve silahlarını her zaman görmemiz mümkündür. İnce siyasetten çok, güç kullanılarak yapılan bu politika yüzündendir ki, dünyada Amerikan karşıtlığı sosyolojik bir gerçekliktir.
    Bir de İngiliz tarzı dış politika var. Her şeyi yaparlar, her türlü oyunu oynarlar, sonucu istedikleri gibi çıkartırlar, istedikleri düzeni kurarlar ama onları hiç ortada göremezsiniz. Dünyada da Amerikan düşmanlığı gibi bir İngiliz düşmanlığından söz edilmez. Oysa dünyanın en belli başlı coğrafyalarının haritalarını İngilizler çizmişlerdir. Osmanlı'dan sonraki Ortadoğu ve Hint dünyasının haritası İngiliz yapımıdır. Dünyanın bütün tartışmalı haritalarında İngilizlerin imzası vardır. Ancak ABD aleyhine yapılan gösteriler gibi İngilizler aleyhine de gösteriler düzenlendiğini göremezsiniz. Siyasi literatürde 'İngiliz aleyhtarlığı' diye bir başlık neredeyse yoktur.
    Şüphesiz biz Amerika gibi güçlü bir ülke değiliz. Ekonomimiz ve siyasetimiz hâlâ çok hassas dengeler üzerinde yürüyor.
    Ortadoğu'da, Balkanlar'da atacağımız her adım, izleyeceğimiz her etkin politika uluslararası rahatsızlıklara sebep olabiliyor. Bu politikalar, sadece yerelde değil dünyanın başka bölgelerinde de Türkiye'nin karşısına problem olarak çıkarılabiliyor. Ancak söz konusu bölgelerde bizim hem çok yakın komşuluklarımız hem de tarihi akrabalıklarımız var. Dolayısıyla oralarda yaşananlara bigane kalma lüksümüz zaten yok.
    Eskiden olduğu gibi dünyaya kapalı, Habur ve Kapıkule arasında sıkışmış, sadece Ermeni ve Kıbrıs meseleleriyle boğuşan bir ülke olmaya tabii ki devam edemeyiz. Öyle bir ülke olarak kalmak ne denli yanlışsa, Amerika ya da Çin kadar güçlü bir ülke olmadığımız için bütün politikaları göstere göstere uygulamak, yerel asabiyetleri tahrik etmek de o denli yanlış bir davranış olacaktır.
    Çözüm yolu ise açık. Dış politikada, sırran tenevveret düsturunu uygulamak her zaman yarar getirir. Çok etkin ve ilgili politikalar yürütürken bile görünmemek, gürültü çıkartmamak esas düstur olmalıdır.

    Mehmet Kamıs Zaman
    *SAHRA* ve fezapilotu bunu beğendi.
    İNSAN MEFTUN OLDUĞU ŞEYİN KOLLARINDA CAN VERİR....

    EKMEKSİZ YAŞARIM HÜRRİYETSİZ YAŞAYAMAM ...B.S.N

    Şu yığın yığın yalanlar karşısında ağzını açıp iki kelime söylemeyen insanlardan öyle şeyler öğrendik ki inanın birkaç tane post-doktoraya bedel.”

  2. #2
    Dost ismailce - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Jul 2012
    Mesajlar
    35

    Standart

    sırran tenevveret kavramını ingilizlerin veya başka sömürgecilerin sömürme yöntemiyle açıklamak son derece yanlış bir durum. üstelik yazar sırran tenevveret kavramını tanımlarken eksik ve kendi yazacağı yazıda malzeme olarak kullanacağı biçimde tanımlamıştır. sırran tenevveret hz Ali efendimizin islamın nurların belli bir dönemde gizlice yayılmasıyla ilgili "özel prensibidir" nitekim peygamber efendimiz (sav) de islamı üç yıl mekke döneminde gizli olarak yaymıştır. bununla ilgili olarak Nurun muallimi Mehmet Kayalar bir hatırasını şöyle*anlatır:
    “Üstad’ımın İmam-ı Ali’ye (r.a.) atfen söylediği sırran te- nevveret’ sözü, Diyarbakır’a gelene kadar beni meşgul etti. Hep düşündüm. Bir hakikati hakikat olarak bileceksin, göreceksin, ama açıkça ilan edemeyeceksin, gizli kapalı kalacak! Bu benim fıtratıma uymuyordu. Diyarbakır’a geldiğimde Hz. Ali'nin Celcelûtiye sindeki sırran tenevveret’ ibaresinin ebced hesabıyla dökümünü yaptım. Tam 1950 ye isabet ettiğini gördüm. Hemen bunu Üstada bir mektupla bildirdim, ‘Üstad’ım, üç gün üç gece misafir ettiniz. Çok ders ve tavsiyelerde bulundunuz. Bütün ders ve tavsiyeleriniz başım gözüm üstüne. Fakat Hz. Ali’nin Celcelûtiye’sindeki sırran tenevveret’ cümlesi yaptığım hesaba göre 1950’ye isabet ediyor. Biz de şimdi 1950’nin tam içindeyiz. Benim fıtratım hakikati gizlemeye razı olmuyor. Bu yüzden sırran tenevveret’i cehren tenevveret’ olarak algılıyorum, Üstad’ım bu işin artık gizlenecek tarafı kalmadı, bu gerçeği ilan etmek zamanıdır!’ diye yazdım, gönderdim. Üstad’dan gelen cevabî mektupta, ‘Barekallah Mehmed kardeşim, sen serbestsin!’ diyordu.”
    Üstad’dan gelen cevap üzerine Kayalar, kendine mahsus tavrıyla iman hakikatlerini her vesileyle ve her yerde ilan eder. Bu arada Üstad’la sürekli irtibat halinde olur.
    *SAHRA* bunu beğendi.
    "Şark tarafından bir nur zuhur edecek, bid'alar zulümâtını dağıtacak." Ben böyle bir nurun zuhuruna çok intizar ettim ve ediyorum. Fakat çiçekler baharda gelir. Öyle kudsî çiçeklere zemin hazır etmek lâzım gelir. Ve anladık ki, bu hizmetimizle o nuranî zatlara zemin ihzar ediyoruz." Bediüzzaman Said Nursi (ra)


  3. #3
    Vefakar Üye turabuakdamululema - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Jun 2007
    Bulunduğu yer
    Yeryüzü
    Mesajlar
    436

    Standart

    Alıntı ismailce Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
    sırran tenevveret kavramını ingilizlerin veya başka sömürgecilerin sömürme yöntemiyle açıklamak son derece yanlış bir durum. üstelik yazar sırran tenevveret kavramını tanımlarken eksik ve kendi yazacağı yazıda malzeme olarak kullanacağı biçimde tanımlamıştır. sırran tenevveret hz Ali efendimizin islamın nurların belli bir dönemde gizlice yayılmasıyla ilgili "özel prensibidir" nitekim peygamber efendimiz (sav) de islamı üç yıl mekke döneminde gizli olarak yaymıştır. bununla ilgili olarak Nurun muallimi Mehmet Kayalar bir hatırasını şöyle*anlatır:
    “Üstad’ımın İmam-ı Ali’ye (r.a.) atfen söylediği sırran te- nevveret’ sözü, Diyarbakır’a gelene kadar beni meşgul etti. Hep düşündüm. Bir hakikati hakikat olarak bileceksin, göreceksin, ama açıkça ilan edemeyeceksin, gizli kapalı kalacak! Bu benim fıtratıma uymuyordu. Diyarbakır’a geldiğimde Hz. Ali'nin Celcelûtiye sindeki sırran tenevveret’ ibaresinin ebced hesabıyla dökümünü yaptım. Tam 1950 ye isabet ettiğini gördüm. Hemen bunu Üstada bir mektupla bildirdim, ‘Üstad’ım, üç gün üç gece misafir ettiniz. Çok ders ve tavsiyelerde bulundunuz. Bütün ders ve tavsiyeleriniz başım gözüm üstüne. Fakat Hz. Ali’nin Celcelûtiye’sindeki sırran tenevveret’ cümlesi yaptığım hesaba göre 1950’ye isabet ediyor. Biz de şimdi 1950’nin tam içindeyiz. Benim fıtratım hakikati gizlemeye razı olmuyor. Bu yüzden sırran tenevveret’i cehren tenevveret’ olarak algılıyorum, Üstad’ım bu işin artık gizlenecek tarafı kalmadı, bu gerçeği ilan etmek zamanıdır!’ diye yazdım, gönderdim. Üstad’dan gelen cevabî mektupta, ‘Barekallah Mehmed kardeşim, sen serbestsin!’ diyordu.”
    Üstad’dan gelen cevap üzerine Kayalar, kendine mahsus tavrıyla iman hakikatlerini her vesileyle ve her yerde ilan eder. Bu arada Üstad’la sürekli irtibat halinde olur.


    Sanki dünyaya meydan okuyacak bir Ebû Zer olmuştu. Duyduğu hakikati kâinata haykırmak, her önüne gelene anlatmak istiyordu. Yüce Peygamberimiz, ona tedbirli olması tavsiyesinde bulundu, “Ey Ebû Zer! Bu işi şimdilik gizli tut. Memleketine dön. Bizim ortaya çıktığımızı haber aldı*ğında döner, gelirsin.” Buyur*du.Fakat Ebû Zer, “Seni hak ile gönderen Allah’a yemin ederim ki, ben bu haki*kati müşriklerin ortasında haykırırım!” dedi.Kötülük yolunda gözünü budaktan esirgemeyen Ebû Zer, hak yolunda mı çe*kinecekti?!Kâbe’de Kureyş müşriklerinin toplu bulunduğu yere vardı, “Ey Kureyş ce*maati!” dedi, “Beni dinleyin. Biliniz ki, ben Ebû Zer, Allah’tan başka ilah olma*dığına ve Muhammed’in O’nun kulu ve Resûlü olduğuna kesin olarak şehadet ediyorum.”Bu meydan okuyuşu duyan azgın müşrikler, ellerine geçirdikleri taş ve sopa*larla Ebû Zer’in üzerine saldırdılar. Ebû Zer mücadele ettiyse de nafileydi, bayı*lıp yere yığıldı. Bu hâl birkaç kere tekrar edildi.

    benzerlik sezebiliyor musunuz..

    *SAHRA* bunu beğendi.
    İNSAN MEFTUN OLDUĞU ŞEYİN KOLLARINDA CAN VERİR....

    EKMEKSİZ YAŞARIM HÜRRİYETSİZ YAŞAYAMAM ...B.S.N

    Şu yığın yığın yalanlar karşısında ağzını açıp iki kelime söylemeyen insanlardan öyle şeyler öğrendik ki inanın birkaç tane post-doktoraya bedel.”

  4. #4
    Dost ismailce - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Jul 2012
    Mesajlar
    35

    Standart

    Ebuzer Gıfari hazretlerinin tavrı kendi kişisel tercihidir. Kendisini bağlamaktadır (yine de Peygamber efendimiz (sav) kendi kişisel tavrının yanlış olduğunu ya da haram olduğunu söyleyerek men etmemiş sonuçlarının kendisi için ağır olacağını belirtmiştir. Hatta Bediüzzman Said Nursi Hazretleri de nur davasına zarar vermeyecek şekilde sadece kişinin kendisinin sorumluluk altına girebileceği İslam’ın izzet ve şerefini yansıtacak bazı kişisel vakaları desteklemiş hatta “İşte ben böyle nur talabesi isterim demiştir. Örnekleri şu anda aklıma gelmedi fakat Ömer Özcan Ağbeyin Ağbeyler Anlatıyor kitap serisinde bununla ilgili örnekleri bulabilirim) Fakat aşağıda vereceğim örneklerle Mehmet Kayalar’ın sadece kendisini bağlamadığını tüm Doğu Anadolu, Güneydoğu Anadolu’yu hatta Avrupa’yı Amerika’yı bağladığını ilgilendirdiğini temsil ettiğini göreceksiniz: Üstad Mehmet Kayalar’a Diyarbakır’dan ayrılacak olursan, oradaki o mühim hizmet için, ya ben ya da Zübeyir’in Diyarbakır’a gitmesi gerkir demiştir Mehmet Kayaların Diyarbakır’a gelmesiyle Diyarbakır bütün Doğu illerine Nur dağıtan bir merkez olur, Üstad, Doğu ve Güneydoğudan yanına gelenlere veya oralara gidecek olanlara hep Diyarbakır’a, Kayalara uğramalarını söyler. Hatta uğramadan yanına gelenlere, “Neden Kayalar’a uğramadınız, neden ona uğramadan buraya geldiniz?” der. Böylece Diyarbakır, o yıllarda gerek menfî milliyetçilik ve ırk*çılığın, gerekse inkârcı ve azgın solculuk cereyanlarının kırıldığı bir iman kalesi haline gelir.
    .
    Üstad Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri kendisinden izin alarak Sudi Arabistan’a gitmek isteyen talebesi Şerif Nazlıcan’a:
    “Şerif, çok dikkatli ol. Seni kardeşliğe kabul ediyorum. Fakat gurbete gitmeyi bırak. Hatta şimdi orada olsaydın, bu hizmet için buraya gelmen gerekirdi. Diyarbakır’a git ve Mehmed Beyle bu hizmete çalış. Mehmed Bey’in hizmeti Diyarbakır, Şârkî Anadolu dahil, tüm alem-i İslam’a, hatta Avrupa’ya bakıyor. Mehmed Bey, bin senedir gelen bütün evliyanın fevkindedir” demiştir
    Mustafa Sungur Ağabey: “Kardeşim, Kayalar çok büyük bir kahramandı. Şark’ın kilidini açmıştı. Üstâd’ın zamanında çok büyük hizmetler yaptı. On bin ulemanın hizmetini gördü. Üstad’ımız Mehmed Kayalar’a yazdığı bir mektubunda, hizmetinin yalnız Şark’a ve Anadolu’ya bakmayıp, Amerika ve Avrupa’ya da baktığını belirmişti. Demek onun derslerinden intibaha geleceklerin bir kısmı Avrupa ve Amerika’da hizmet-i Nuriyede bulunacaktı. Allahu a’lem kendimce bunun küçük bir örneğinin, Batman’da Nurları tanıyan Ali Uçar olduğunu düşünüyorum.”
    İslami kavrmaların batı(l) kavramlarıyla açıklanması onlarda da örnekleri var denilerek bizim kavramlarımızın doğruluğu geçerliliği batılıların da kullnıp kullanmadığıyla ölçülmesinin yanlış olduğunu belirtmek için Üstad'ın ve talebelerinin hayatından örnekler verdim sayın turabuakdamululema paylaşımınız için teşekkür ederim.
    *SAHRA* bunu beğendi.
    "Şark tarafından bir nur zuhur edecek, bid'alar zulümâtını dağıtacak." Ben böyle bir nurun zuhuruna çok intizar ettim ve ediyorum. Fakat çiçekler baharda gelir. Öyle kudsî çiçeklere zemin hazır etmek lâzım gelir. Ve anladık ki, bu hizmetimizle o nuranî zatlara zemin ihzar ediyoruz." Bediüzzaman Said Nursi (ra)


  5. #5
    Vefakar Üye turabuakdamululema - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Jun 2007
    Bulunduğu yer
    Yeryüzü
    Mesajlar
    436

    Standart

    Alıntı ismailce Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
    Ebuzer Gıfari hazretlerinin tavrı kendi kişisel tercihidir. Kendisini bağlamaktadır (yine de Peygamber Efendimiz (sav) kendi kişisel tavrının yanlış olduğunu ya da haram olduğunu söyleyerek men etmemiş sonuçlarının kendisi için ağır olacağını belirtmiştir. Hatta Bediüzzman Said Nursi Hazretleri de nur davasına zarar vermeyecek şekilde sadece kişinin kendisinin sorumluluk altına girebileceği İslam’ın izzet ve şerefini yansıtacak bazı kişisel vakaları desteklemiş hatta “İşte ben böyle nur talabesi isterim demiştir. Örnekleri şu anda aklıma gelmedi fakat Ömer Özcan Ağbeyin Ağbeyler Anlatıyor kitap serisinde bununla ilgili örnekleri bulabilirim) Fakat aşağıda vereceğim örneklerle Mehmet Kayalar’ın sadece kendisini bağlamadığını tüm Doğu Anadolu, Güneydoğu Anadolu’yu hatta Avrupa’yı Amerika’yı bağladığını ilgilendirdiğini temsil ettiğini göreceksiniz: Üstad Mehmet Kayalar’a Diyarbakır’dan ayrılacak olursan, oradaki o mühim hizmet için, ya ben ya da Zübeyir’in Diyarbakır’a gitmesi gerkir demiştir Mehmet Kayaların Diyarbakır’a gelmesiyle Diyarbakır bütün Doğu illerine Nur dağıtan bir merkez olur, Üstad, Doğu ve Güneydoğudan yanına gelenlere veya oralara gidecek olanlara hep Diyarbakır’a, Kayalara uğramalarını söyler. Hatta uğramadan yanına gelenlere, “Neden Kayalar’a uğramadınız, neden ona uğramadan buraya geldiniz?” der. Böylece Diyarbakır, o yıllarda gerek menfî milliyetçilik ve ırk*çılığın, gerekse inkârcı ve azgın solculuk cereyanlarının kırıldığı bir iman kalesi haline gelir.
    .
    Üstad Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri kendisinden izin alarak Sudi Arabistan’a gitmek isteyen talebesi Şerif Nazlıcan’a:
    “Şerif, çok dikkatli ol. Seni kardeşliğe kabul ediyorum. Fakat gurbete gitmeyi bırak. Hatta şimdi orada olsaydın, bu hizmet için buraya gelmen gerekirdi. Diyarbakır’a git ve Mehmed Beyle bu hizmete çalış. Mehmed Bey’in hizmeti Diyarbakır, Şârkî Anadolu dahil, tüm alem-i İslam’a, hatta Avrupa’ya bakıyor. Mehmed Bey, bin senedir gelen bütün evliyanın fevkindedir” demiştir
    Mustafa Sungur Ağabey: “Kardeşim, Kayalar çok büyük bir kahramandı. Şark’ın kilidini açmıştı. Üstâd’ın zamanında çok büyük hizmetler yaptı. On bin ulemanın hizmetini gördü. Üstad’ımız Mehmed Kayalar’a yazdığı bir mektubunda, hizmetinin yalnız Şark’a ve Anadolu’ya bakmayıp, Amerika ve Avrupa’ya da baktığını belirmişti. Demek onun derslerinden intibaha geleceklerin bir kısmı Avrupa ve Amerika’da hizmet-i Nuriyede bulunacaktı. Allahu a’lem kendimce bunun küçük bir örneğinin, Batman’da Nurları tanıyan Ali Uçar olduğunu düşünüyorum.”
    İslami kavrmaların batı(l) kavramlarıyla açıklanması onlarda da örnekleri var denilerek bizim kavramlarımızın doğruluğu geçerliliği batılıların da kullnıp kullanmadığıyla ölçülmesinin yanlış olduğunu belirtmek için Üstad'ın ve talebelerinin hayatından örnekler verdim sayın turabuakdamululema paylaşımınız için teşekkür ederim.

    bir soz kıme soylenmıs hangı maksatla hangı makamda soylenmıs gıbı kaıdelerı unutmayarak
    Ben Abiler uzerınden ve hatıralar uzerınden konusmayacagım..kabul etmedıgımden degıl..hele Abilerın hallerını yorumlamayacagım..İnşallah.

    yazarın bir bakıs acısı oldugunu yazdım bu su demek degıldır yuzde yuz tam tanımlamıstır kavramı ama yuzde yuz yanlıs tanımdır da dıyemeyız

    islami kavramlara batıdan ornek getırmek problematik bir durum değil.her kafırın kafır sıfatı tasımadıgı ya da tersı.aynı sekılde Efendımız ın buyuklugunu tasdıkde batılıların yaklasımlarından ıstıfade bunlar sakıncalı degıldır..

    sakıncalı olan batılı hakmıs gıbı yutturmaktır..bu ıse mıhengı olanlar ıcın sorun degıldır..olcer alır ya da almaz..

    sırran tenevveret bıtmıs mı devam mı edıyor..dunyamızın koy halıne geldıgı bır ortamda su hatırayı da not edınız azız kardesım

    Bediüzzaman hazretlerinin talebesi Mustafa Sungur bey Afyon hapsinde geçen bir hatırayı naklediyor..

    “Ahmed Feyzi abi Üstad Afyon hapsine girdikten birkaç gün sonra hapse giriyor...
    Sorgulamada pervasız cevap veriyor... “Gel bakalım” diyorlar, falakaya yatırıyorlar..
    Çok üzülüyor Ahmed Feyzi ağabey..
    Hemen bakkallardan kağıt kalem ısmarlıyor, aldırıyor.. Sert mukabele yazacak..
    Üstad haber alıyor:
    “Kardeşim Ahmed Feyzi” diyor;
    "Bir zaman büyük bir pehlivan yumurta almış, ellerine ve cebine doldurmuş.. Karşısına korkak bir adam çıkmış..O pehlivana hakaretvari konuşmuş..
    O cesur adam ses çıkarmamış.. Merak edip, sormuşlar: “Neden ses çıkarmadın?”
    Pehlivan elinde ve cebindeki yumurtaları göstererek: “
    Bu yumurtalar var, onların hatırı için ses çıkarmıyorum” demiş. İşte kardeşim, bizim halimiz de buna benziyor.” diyor..


    hurmetler


    *SAHRA* bunu beğendi.
    İNSAN MEFTUN OLDUĞU ŞEYİN KOLLARINDA CAN VERİR....

    EKMEKSİZ YAŞARIM HÜRRİYETSİZ YAŞAYAMAM ...B.S.N

    Şu yığın yığın yalanlar karşısında ağzını açıp iki kelime söylemeyen insanlardan öyle şeyler öğrendik ki inanın birkaç tane post-doktoraya bedel.”

  6. #6
    Pürheves merdümgiriz - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    May 2011
    Mesajlar
    192

    Standart

    Bu zamanda Nurlarla hizmet-i imaniye, hertarafta ilanatla ve muhtac olanlarin nazar-i dikkatlerini celbetmekle olur.Lemalar..
    *SAHRA* ve mutenevvir bunu beğendi.

  7. #7
    Pürheves merdümgiriz - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    May 2011
    Mesajlar
    192

    Standart

    islami kavramlara batıdan ornek getırmek problematik bir durum değil.her kafırın kafır sıfatı tasımadıgı ya da tersı.aynı sekılde Efendımız ın buyuklugunu tasdıkde batılıların yaklasımlarından ıstıfade bunlar sakıncalı degıldır..
    meslek-i nuriye de avrupa fünunu ile islamiyete takviye tarzı yoktur:

    Yedinci İşaret yani Üçüncü Sual: Diyorlar ki: "Senin eski zamandaki müdafaatın ve İslâmiyet hakkındaki mücahedatın
    şimdiki tarzda değil. Hem Avrupa'ya karşı İslâmiyet'i müdafaa eden mütefekkirîn tarzında gitmiyorsun. Neden Eski Said vaziyetini değiştirdin? Neden manevî mücahidîn-i İslâmiye tarzında hareket etmiyorsun?



    Elcevab: Eski Said ile mütefekkirîn kısmı, felsefe-i beşeriyenin ve hikmet-i Avrupaiyenin düsturlarını kısmen kabul edip, onların silâhlarıyla onlarla mübareze ediyorlar; bir derece onları kabul ediyorlar. Bir kısım düsturlarını, fünun-u müsbete suretinde lâ-yetezelzel teslim ediyorlar, o suretle İslâmiyetin hakikî kıymetini gösteremiyorlar. Âdeta kökleri çok derin zannettikleri hikmetin dallarıyla İslâmiyeti aşılıyorlar, güya takviye ediyorlar. Bu tarzda galebe az olduğundan ve İslâmiyetin kıymetini bir derece tenzil etmek olduğundan, o mesleği terkettim. Hem bilfiil gösterdim ki: İslâmiyetin esasları o kadar derindir ki; felsefenin en derin esasları onlara yetişmez, belki sathî kalır. Otuzuncu Söz, Yirmidördüncü Mektub, Yirmidokuzuncu Söz bu hakikatı bürhanlarıyla isbat ederek göstermiştir. Eski meslekte, felsefeyi derin zannedip, ahkâm-ı İslâmiyeyi zahirî telakki edip felsefenin dallarıyla bağlamakla durutmak ve muhafaza edilmek zannediliyordu. Halbuki felsefenin düsturlarının ne haddi var ki, onlara yetişsin?


    سُبْحَانَكَ لاَ عِلْمَ لَنَا اِلاَّ مَا عَلَّمْتَنَا اِنَّكَ اَنْتَ الْعَلِيمُ الْحَكِيمُاَلْحَمْدُ لِلّٰهِ الَّذِى هَدَينَا لِهذَا وَمَا كُنَّا لِنَهْتَدِىَ لَوْلاَ اَنْ هَدَينَا اللّٰهُ لَقَدْ جَاءَتْ رُسُلُ رَبِّنَا بِالْحَقِّاَللّٰهُمَّ صَلِّ عَلَى سَيِّدِنَا مُحَمَّدٍ وَ عَلَى آلِ سَيِّدِنَا مُحَمَّدٍ كَمَا صَلَّيْتَ عَلَى سَيِّدِنَا اِبْرَاهِيمَ وَ عَلَى آلِ اِبْرَاهِيمَ فِى الْعَالَمِينَ اِنَّكَ حَمِيدٌ مَجِيدٌ


    * * *

    Mektubat ( 442 )

    Mektubat ( 441 )


  8. #8
    Pürheves merdümgiriz - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    May 2011
    Mesajlar
    192

    Standart

    meslek-i nuriye de avrupa fünunu ile islamiyete takviye tarzı yoktur:


    Demek Kur'an'ın ve tercümanının kâinata olan nazarları, fünun-u felsefiye ve ukul-ü insaniyenin nazarları gibi değildir. Belki bunların meseli: Bir san'atın saniini tarif etmek için, elindeki bir masnuu çevirip döndüren ve o masnuun iç yüzünü ve sahifelerini ve perdelerine sarılı vaziyetlerini ve onun sanii yanındaki gaye-i cihazatını göstermekle, sana tarif eden; veyahut maanî ve işaratıyla bir kitabı sana talim eden bir adamın meseli gibidir.

    Fakat insanın ve felsefesinin meseli ise; elinizden ve fehminizden uzak ve ancak nazarınız onun sathına ulaşabildiği ve fakat onun iç yüzüne hiç nüfuz etmediği bir masnuu şatahatvari vesveseler gibi mes'elelerle tarif edip, sana onu öylece yutturmak isteyen adamın meseli gibidir. Bu ise hak ve hakikattan tamamen bîgâneliktir.

    Hem onun meseli, arabîden bir tek kelime dahi bilmeyen acemi bir ecnebi gibi, fakat nukuş ve suretlerin münasebatına dair iyi bilgisi olup; altın yaldızıyla münakkaş bir hikmet kitabının hurufundaki nukuşun münasebatını ve suretlerinin keyfiyetini ve bazı nukuşlarının diğer bazılarına bakan vaziyetini ve hakeza surî, boş, manasız şeylerini sana anlatmaya şürû' eden bir adama benzer.


    İşte madem ki iş böyledir; zinhar ulûm-u insaniyenin, hususan felsefiyenin ölçülerini, Kur'anın ve Resul-i Zîşan'ın ulûmlarının hakaikına mihenk ittihaz etmeyesin; Hem onların ölçüleriyle bunları tartmayasın. Evet nâdir cevahirlerin terazisiyle, elbette kaba ve sabit dağlar tartılmaz. Hem dahi, Kur'anın ve tercümanının o semavî namuslarına, bunların arazî düsturlarını misdak ve mikyas yapıp, tezkiyelerini onlarla taleb etme! Ve binaenaleyh, din-i İslâmın bazı teferruat-ı cüz'iyesinin, felsefe ve şakirdlerinin dalaletpîşe hevalarının tahrikiyle ufak tefek kımıldanmasını; sakın onun hakaikının da bir tezelzülü olarak zannetmeyesin. Zira bir şeyin ehemmiyeti ise, o şeyin kıymeti miktarıncadır.

    Mesnevi-i Nuriye Abdulkadir Badıllı..

  9. #9
    Gayyur fakrime - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Jul 2012
    Mesajlar
    93

    Standart

    Sırran tenevveret, Hz.Ali efendimizin zamanın sonuna, ahirzamana, mesajıdır. Mehdiyet meselesiyle ve hizmet sistemiyle alakalıdır. Sırlı ve gizli olacak olan mehdiyettir. Yoksa, Risale-i Nur ve iman meseleleri gizlenecek ve vazgeçilecek değildir.

    "Ümmetin beklediği, âhirzamanda gelecek zâtın üç vazifesinden en mühimmi ve en büyüğü ve en kıymetdarı olan iman-ı tahkikîyi neşr ve ehl-i imanı dalaletten kurtarmak cihetiyle, o en ehemmiyetli vazifeyi aynen bitamamiha Risale-i Nur'da görmüşler.
    Sikke-i Tasdik-i Gaybi ( 9 )

    Kardeşlerimin ikinci iltibası: Fâni ve çürütülebilir bir şahsiyeti, bazı cihetlerle birinci vazifede pişdarlık eden Nur şakirdlerinin şahs-ı manevîsini temsil eden o âciz kardeşine veriyorlar. Halbuki bu iki iltibas da Risale-i Nur'un hakikî ihlasına ve hiçbir şeye, hattâ manevî ve uhrevî makamata dahi âlet olmamasına bir cihette zarar verdiği gibi, ehl-i siyaseti de evhama düşürüp Risale-i Nur'un neşrine zarar gelir. Bu zaman, şahs-ı manevî zamanı olduğu için, böyle büyük ve bâki hakikatlar, fâni ve âciz ve sukut edebilir şahsiyetlere bina edilmez!

    Elhasıl: O gelecek zâtın ismini vermek, (üstadın zamanıdır, yani şimdiki zamandır. Çünkü "sonra gelecek zat" efendimzin asm sözüdür, burda mehdi manasında kullanılmıştır.)
    üç vazifesi birden hatıra geliyor, yanlış olur. Hem hiçbir şeye âlet olmayan Nur'daki ihlas zedelenir. Avam-ı mü'minîn nazarında hakikatların kuvveti bir derece noksanlaşır, yakîniyet-i bürhaniye dahi kazaya-yı makbuledeki zann-ı galibe inkılab eder. Daha muannid dalalete ve mütemerrid zındıkaya tam galebesi, mütehayyir ehl-i imanda görünmemeye başlar. Ehl-i siyaset evhama ve bir kısım hocalar itiraza başlar. Onun için, Nurlara o ismi vermek münasib görülmüyor. Belki müceddiddir, onun pişdarıdır, denilebilir.
    Sikke-i Tasdik-i Gaybi ( 10 )



  10. #10
    Vefakar Üye turabuakdamululema - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Jun 2007
    Bulunduğu yer
    Yeryüzü
    Mesajlar
    436

    Standart

    Alıntı fakrime Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
    Sırran tenevveret, Hz.Ali efendimizin zamanın sonuna, ahirzamana, mesajıdır. Mehdiyet meselesiyle ve hizmet sistemiyle alakalıdır. Sırlı ve gizli olacak olan mehdiyettir. Yoksa, Risale-i Nur ve iman meseleleri gizlenecek ve vazgeçilecek değildir.

    "Ümmetin beklediği, âhirzamanda gelecek zâtın üç vazifesinden en mühimmi ve en büyüğü ve en kıymetdarı olan iman-ı tahkikîyi neşr ve ehl-i imanı dalaletten kurtarmak cihetiyle, o en ehemmiyetli vazifeyi aynen bitamamiha Risale-i Nur'da görmüşler.
    Sikke-i Tasdik-i Gaybi ( 9 )

    Kardeşlerimin ikinci iltibası: Fâni ve çürütülebilir bir şahsiyeti, bazı cihetlerle birinci vazifede pişdarlık eden Nur şakirdlerinin şahs-ı manevîsini temsil eden o âciz kardeşine veriyorlar. Halbuki bu iki iltibas da Risale-i Nur'un hakikî ihlasına ve hiçbir şeye, hattâ manevî ve uhrevî makamata dahi âlet olmamasına bir cihette zarar verdiği gibi, ehl-i siyaseti de evhama düşürüp Risale-i Nur'un neşrine zarar gelir. Bu zaman, şahs-ı manevî zamanı olduğu için, böyle büyük ve bâki hakikatlar, fâni ve âciz ve sukut edebilir şahsiyetlere bina edilmez!

    Elhasıl: O gelecek zâtın ismini vermek, (üstadın zamanıdır, yani şimdiki zamandır. Çünkü "sonra gelecek zat" efendimzin asm sözüdür, burda mehdi manasında kullanılmıştır.)
    üç vazifesi birden hatıra geliyor, yanlış olur. Hem hiçbir şeye âlet olmayan Nur'daki ihlas zedelenir. Avam-ı mü'minîn nazarında hakikatların kuvveti bir derece noksanlaşır, yakîniyet-i bürhaniye dahi kazaya-yı makbuledeki zann-ı galibe inkılab eder. Daha muannid dalalete ve mütemerrid zındıkaya tam galebesi, mütehayyir ehl-i imanda görünmemeye başlar. Ehl-i siyaset evhama ve bir kısım hocalar itiraza başlar. Onun için, Nurlara o ismi vermek münasib görülmüyor. Belki müceddiddir, onun pişdarıdır, denilebilir.
    Sikke-i Tasdik-i Gaybi ( 10 )

    “Tükadü Siracunnuri sirran beyaneten, Tükadü Siracüssürci sirran tenevveret

    hz Alinin r a beyanı bu sanırım...

    Aziz, sıddık kardeşlerim,
    Evvela: Siracü n-Nur'un biri tamam, biri de bakiyesini, iki parça aldık. Yanlışları pek az. Hata-savabın küçük cetvelini leffen gönderiyoruz.
    Saniyen: Madem Isparta manevi bir Medresetü z-Zehradır ve madem o mübarek dershanedeki hükumeti şimdiye kadar mümkün olduğu kadar müsaadekarane davranıyor ve başta Emniyet Müdürü olarak takdirkarane Risale-i Nur a bakıyorlar. Biz, oradaki hükumete karşı dost nazarıyla bakıyoruz; ne yaparlarsa gücenmeyiniz ve gücenmeyeceğiz.
    Hem şimdiye kadar onların bize karşı az tazyikleri neticesinde ehemmiyetli hayırlar olmuş. Şimdi bir maslahat için bütün bütün serbest olarak her tarafa neşretmek, belki "sırrantenevveret" sırrına münafi olduğundan, bir derece ihtiyat tavsiyelerinde bir hayır var.

    emirdag lahikasından

    Ve bu tevhidin ispatına dair yüz, belki bin bâhir bürhanlar, sirâcü'n-nur olan Risale-i Nur'da beyan edildiğinden
    sualardan

    simdi anladıgımıza gore tevıle gerek yok..herkes ıstıfade ettıgı kendıne..sonuc tartısmaya gırer dıye korkuyorum ve yıne bır kac makale yazsam gene baska anlasılacak belkı mesrep neslek olayı gırme ıhıtmalı var..

    Mehdiyle alakalı yerlere hele parantez ıcındekı tevıllere bır sey yazmıyacam madem Ustad acık yazmamıs konusmayalım..hele parantez ıclerınde soyle demektır boyle demektır..


    *SAHRA* bunu beğendi.
    İNSAN MEFTUN OLDUĞU ŞEYİN KOLLARINDA CAN VERİR....

    EKMEKSİZ YAŞARIM HÜRRİYETSİZ YAŞAYAMAM ...B.S.N

    Şu yığın yığın yalanlar karşısında ağzını açıp iki kelime söylemeyen insanlardan öyle şeyler öğrendik ki inanın birkaç tane post-doktoraya bedel.”

+ Konu Cevaplama Paneli

Konu Bilgileri

Users Browsing this Thread

Şu an 1 kullanıcı var. (0 üye ve 1 konuk)

     

Benzer Konular

  1. Bakış Açısı...
    By HüZnÜ HaZan in forum Serbest Kürsü
    Cevaplar: 12
    Son Mesaj: 14.01.10, 01:13
  2. Bakış Açısı...
    By BiÇçare in forum Kıssadan Hisseler, İbretli Öyküler
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 25.01.09, 08:28
  3. Risale-i Nur'un "Sırran Tenevveret" Meselesi
    By Abdulbaki in forum Açıklamalı Risale-i Nur Dersleri
    Cevaplar: 27
    Son Mesaj: 30.06.08, 21:25
  4. Bakış Açısı
    By Abdulbaki in forum Eğitim
    Cevaplar: 8
    Son Mesaj: 15.02.08, 14:37
  5. Namaz'a Bakış Açısı
    By İsRa_ in forum Serbest Kürsü
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 23.12.07, 02:34

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok
Google Grupları
RisaleForum grubuna abone ol
E-posta:
Bu grubu ziyaret et

Search Engine Friendly URLs by vBSEO 3.6.0