ismailce Nickli Üyeden Alıntı
sırran tenevveret kavramını ingilizlerin veya başka sömürgecilerin sömürme yöntemiyle açıklamak son derece yanlış bir durum. üstelik yazar sırran tenevveret kavramını tanımlarken eksik ve kendi yazacağı yazıda malzeme olarak kullanacağı biçimde tanımlamıştır. sırran tenevveret hz Ali efendimizin islamın nurların belli bir dönemde gizlice yayılmasıyla ilgili "özel prensibidir" nitekim peygamber efendimiz (sav) de islamı üç yıl mekke döneminde gizli olarak yaymıştır. bununla ilgili olarak Nurun muallimi Mehmet Kayalar bir hatırasını şöyle*anlatır:
“Üstad’ımın İmam-ı Ali’ye (r.a.) atfen söylediği sırran te- nevveret’ sözü, Diyarbakır’a gelene kadar beni meşgul etti. Hep düşündüm. Bir hakikati hakikat olarak bileceksin, göreceksin, ama açıkça ilan edemeyeceksin, gizli kapalı kalacak! Bu benim fıtratıma uymuyordu. Diyarbakır’a geldiğimde Hz. Ali'nin Celcelûtiye sindeki sırran tenevveret’ ibaresinin ebced hesabıyla dökümünü yaptım. Tam 1950 ye isabet ettiğini gördüm. Hemen bunu Üstada bir mektupla bildirdim, ‘Üstad’ım, üç gün üç gece misafir ettiniz. Çok ders ve tavsiyelerde bulundunuz. Bütün ders ve tavsiyeleriniz başım gözüm üstüne. Fakat Hz. Ali’nin Celcelûtiye’sindeki sırran tenevveret’ cümlesi yaptığım hesaba göre 1950’ye isabet ediyor. Biz de şimdi 1950’nin tam içindeyiz. Benim fıtratım hakikati gizlemeye razı olmuyor. Bu yüzden sırran tenevveret’i cehren tenevveret’ olarak algılıyorum, Üstad’ım bu işin artık gizlenecek tarafı kalmadı, bu gerçeği ilan etmek zamanıdır!’ diye yazdım, gönderdim. Üstad’dan gelen cevabî mektupta, ‘Barekallah Mehmed kardeşim, sen serbestsin!’ diyordu.”
Üstad’dan gelen cevap üzerine Kayalar, kendine mahsus tavrıyla iman hakikatlerini her vesileyle ve her yerde ilan eder. Bu arada Üstad’la sürekli irtibat halinde olur.
Sanki dünyaya meydan okuyacak bir Ebû Zer olmuştu. Duyduğu hakikati kâinata haykırmak, her önüne gelene anlatmak istiyordu. Yüce Peygamberimiz, ona tedbirli olması tavsiyesinde bulundu, “Ey Ebû Zer! Bu işi şimdilik gizli tut. Memleketine dön. Bizim ortaya çıktığımızı haber aldı*ğında döner, gelirsin.” Buyur*du.Fakat Ebû Zer, “Seni hak ile gönderen Allah’a yemin ederim ki, ben bu haki*kati müşriklerin ortasında haykırırım!” dedi.Kötülük yolunda gözünü budaktan esirgemeyen Ebû Zer, hak yolunda mı çe*kinecekti?!Kâbe’de Kureyş müşriklerinin toplu bulunduğu yere vardı, “Ey Kureyş ce*maati!” dedi, “Beni dinleyin. Biliniz ki, ben Ebû Zer, Allah’tan başka ilah olma*dığına ve Muhammed’in O’nun kulu ve Resûlü olduğuna kesin olarak şehadet ediyorum.”Bu meydan okuyuşu duyan azgın müşrikler, ellerine geçirdikleri taş ve sopa*larla Ebû Zer’in üzerine saldırdılar. Ebû Zer mücadele ettiyse de nafileydi, bayı*lıp yere yığıldı. Bu hâl birkaç kere tekrar edildi.
benzerlik sezebiliyor musunuz..