Son solgun bakış
Son veda buzlu cam kesiği tadında
Son yorulmuş zaman ağıt makamında
Son eksilen eskimiş kelimeler
Son candan süzülen güz mevsimi hazan sarısı gölgeler...
SAHRA
Son solgun bakış
Son veda buzlu cam kesiği tadında
Son yorulmuş zaman ağıt makamında
Son eksilen eskimiş kelimeler
Son candan süzülen güz mevsimi hazan sarısı gölgeler...
SAHRA
Bir göz dalıp gider uzun cümlenin kısa adımlarına
Zemheride doğmuş bir çığlık kulakları delirten
Ellerin güzden düşmüş solgun yaprak misali yanlarına düşerken
Ritmi düşer kalp ağrısının kanadı kırık kuş misali
Hasret pranga vurmuş dil sükut lehçesine esir
Alev kelebek misali yandıkça ateşe meftun kanatlar
Sema aleminin yaldızlı süsleri Mihr(i)Mah
Gecenin matemi bir kuple hüzzam makamı düşürmüş alnınıza
Bir selam düşmeden kelimeler düşer satırlardan
Fırtına toprağı silip süpürür yeryüzünden...
SAHRA
Gitmişlikler,
vefasızlıklar kar olup yağmış,
ayaz olup buz kesmişti rayıha saçan hasna bahçelerini.
Rikkatı Şefkatiyesi buna müsade edecek gibi görünmüyordu.
Kalp Saray’ının anlamlar Sahrasın’da
Gönül demini yudumlarken bir an yutkundu Himmet.
Ani bir reflex ile fırladı kalp kapağından dışarı.
Akıl ayakkabılarının hemen yanında bulunan Umut çoraplarını çekti ruh elbisesinin üzerine.
Zemheririn en şiddetli sillesini vurmak,
hasna bahçeleri Hazan’a çevirmek için hazırlanmaya başladığı bir hengamede,
Umud’un ruha kış geçirmez yönlü bir zırh,
ruhun elbisesi olan beden’e poyrazın üşütemeyeceği
bahar desenli,
yaz elvanlı bir fedai oluvermişti.
Bi-insaf hasımların hüsumetleri ne kadar devam eder bilinmez.
Amma!
Varsa kessin var olan bir şey var ki;
Onların altın kuralları olan
“ husumete husumet, muhabbete muhabbet “
ittifakları sürdüğü müddetçe hasımların
sağlıklı bir hayatta kalmayacakları muhakkak.
Himmet ve Umut varsa
Buz ve buğz olmaz.
Son bakışlara son veren,
Son şarkıya sus diyen,
Son cümleyi lağv edip silen varsa beri gelsin!
Vesselam...
Yazınız cidden muhteşem.
Eşiliğimin kabulünü
Dost kalem.
Konu Ararad tarafından (29.12.19 Saat 18:43 ) değiştirilmiştir.
Hak ile iştigal etmezsen
batıl seni istila eder...
İ. Şafii.
Sahi gecede konuşur mu sessizce
Kaç hece düşürür bulutların kanadına
Harfler dökülürken yağmur damlasında
Serçe yüreğine umman sığar sükutça
Belkide unutmaktır susmanın diğer adı
Ya da yapar gibi görünmektir kaybolurcasına
Hadi söyle ne denilebilir giz olmuş feryatlara
Gece küskün bir hülya hayal zamanına
Şimdi koca şehir asil bir serenat makamında
Boş bir beşik misali tıngır mıngır ninni uykusunda
Uyusun da uyanmasın katran karası ağıtlar
Bir kuş uçsun ruhundan ak mektubu taşıyan
Perde çekti gece güneşin tebessümüne...
SAHRA
Konu *SAHRA* tarafından (13.01.20 Saat 13:19 ) değiştirilmiştir.
Tüm Gündüzün Aydınlığında tebarüz eden gürültüleri siyah peçesi ile örten ,
sonra gündüz’den kalma tüm anlamsız gürültüleri bir bir anlamlı kılan ,
bazan şirin bazan haşin konuşan bin dil’i var gecenin demişti babam.
Üsul üsul dinler gündüzün tüm aydınlığını.
Tiz Seslerle kendisine kadar yükselen ahları fısıldar kulağına bulut.
Gök denizinin gözlerinden katre katre süzülen
bir yanı hüzün ,
bir yanı rahmet yüklü şıpıltılarını dinler yağmurun.
“ İyi bir konuşmacı olmanın yolu iyi bir dinleyici olmaktan geçer miş “.
Sözü sanki gecenin gündüzü için söylenmiş.
Gündüz günesinden vaz geçip aydınlığını yitirse,
Dağ yüksekliğini unutup derinliklerine gömülse,
Sahra bostan’ı kemalatın’da yetiştirdiği çiçeklerin rayıhaları kes’se,
gök gürültü kopartıp, yağmur birahmet gelse,
O vakit gece sükut’a bürünüp lal kesilir.
Gecenin dili unutulur, varlığı sorgulanır bir hal alır...
Konu Ararad tarafından (16.02.20 Saat 19:43 ) değiştirilmiştir.
Hak ile iştigal etmezsen
batıl seni istila eder...
İ. Şafii.
Bir çığlık
Bir çığlık bin çığlığa bedel sağır olmuş kulakları delercesine
Nereden bilsin dimağı sus pus olmuş kelimeler hazinesine kilit vurulduğunu
Hadi çek bir bilet cümleler otağından nazarı tutturur belki giden son tren yolcusuna
Bir nefes
Bir nefes bin nefese bedel kirmen olmuş tutulmuş ahın ülkesinde
Gözdeki kirpikler toplarmı gönülden akan çağlayanını
Dağıtırmı ab-ı hayat niyetine yudum yudum şifa olsa
Ne çare
Ne çare şimdi çaresiz kıvranan büklüm büklüm olmuş harfler
Huzme bulutların karanlığına düş olmuş düşmüş
Bak Gökkuşağı renklerine perdesini çekti Gök-Kuşağına küskün kalmış
Dört mevsim
Dört mevsim bir mevsim olurmu ?
İlk ve son bahar, yaz, kışın mevsim vagonuna dökülür inceden
İnceden inceye bir zemheri düşer, kalbine otağ kurmuş mühür
Heyhat ki heyhat
Heyhat ey oyalanan oynayan topaç misali dönen
Zaman kamçısına müptela olan nefes boşa gitmeden toplan
Çek ayrıl ayrık otundan zehirdir bu alem ...
Gitmek düşer seyyaha
Gitmek seyyahın düsturudur
Yol ayaklarının turabı izi düşer inceden
Bir avuca sığarmı katrenin ruhu
Hayal-i hakikat
Hayal ile hakikati ayıran ince bir çizgi
O çizgi ki kestirip atar acıya neşter vuran
Rayihanın gölgesi toza dumana karışır...
SAHRA
Şu an 1 kullanıcı var. (0 üye ve 1 konuk)