<TABLE cellSpacing=0 cellPadding=0 width="100%" border=0 <TR><T>
<T>
<TR>
<TD width="100%" height=85>
RTÜK göreve
Geçtiğimiz ay, ulusal bir televizyon kanalında yaşanan rezaleti herkes seyretti. Sululukları cümle âlemi tiksindiren, ancak fazla izlenme ve çok kazanma uğruna televizyon yöneticilerinin ekranlara çıkardığı bir “soytarı,” halkın “edep ve hâyâ” duygularını dümdüz etti. Beklenmeyen bir hareketle, “rezillik”teki son numarasını da böylece ekranlara taşımış oldu. Bu kontrolsüz yayınların sonunda, zaten olacağı buydu.
Özel televizyonların yayına geçtiği son 15 yıl içinde bu tür rezillikleri zaman zaman seyretmiştik, ama böylesini doğrusu hiç görmemiştik.
Canlı yayında yaşanan bu rezilliği halkın önüne seren bu televizyon kanalı, şimdi bu sanatçıya(!) tazminat dâvâsı açmış. Televizyon kanalı, uğradığı maddî ve manevî kayıptan dolayı tam 5,5 milyon YTL tazminat istiyormuş. Mahkeme ne karar verir bilemem, ama halkın uğradığı zararı acaba kim tazmin edecek?
İşin ilginç yanı, özellikle bu ahlâk dışı yayınları denetlemek ve önlemek için oluşturulan Radyo Televizyon Üst Kurulu (RTÜK), yıllardan beri acaba neden görevini yapmıyor? Meselâ, bu rezilliğe verdiği ceza, o programın yayınlandığı saatlerde o kanala belgesel yayınlatmakmış. Daha sonra, yine normal yayına devam. Bu kadar ağır bir kusur karşısında, neden bu kanal hiç değilse belli bir süre tamamen kapatılamıyor?
Ben size hemen söyleyeyim. Bir kurum ki, denetlediği başka bir kurumdan menfaat sağlıyorsa, onu denetlemesi zaten mümkün değildir. RTÜK’ün,televizyonların reklâm gelirlerinden pay aldığını acaba biliyor muydunuz?
Kim dur diyecek?
Çok kazanmayı, ama sadece çok kazanmayı düşleyip, halkın edep ve haya duyguları ile oynayan ve daha bir çok rezillikleri ekranlarına taşıyan özel televizyon kanalları, her gün tekrarlanan bu çirkinliklere rağmen hiç de hız kesmemiş görünüyorlar. Özellikle televizyonların çokça seyredildiği sabah ve akşam saatlerinde çeşitli adlar altında yayınlanan “magazin” ve “eğlence” programlarını ailece seyredip de, acaba rahatsız olmayan var mı? Ayrıca, eğitim çağındaki çocuklarımızın, bu yayınlardan nasıl etkilendiğini, acaba hiç düşünen var mı?
Türkiye’de Batılılaşmanın, yani Batının medenî hayattaki ilerlemelerinin, Tanzimat’tan beri peşindeyiz. Ancak kimi güçler, batıyla dini, dili, örf, âdet ve gelenekleri apayrı olan ve bunlara sımsıkı bağlı bulunan halkımızı, bunlardan vazgeçirip, şimdi onlara bağlamak için ellerinden geleni yapıyorlar. Son yıllarda bunların başında, halkı büyük bir “etkileme” gücüne sahip olan özel televizyonlar geliyor.
Batı medeniyetinin, bilim, teknoloji ve güzel san'atlardaki inkişafını takdir etmemek ve onların hayata getirdiği kolaylıklardan faydalanmamak mümkün değil. Ama, bizim hayat tarzımıza ve ahlâk anlayışımıza tam anlamıyla “zıt” olan davranışları, onlardan almak ve onlar gibi olmak zorunda mıyız?
Bütün bunları gördükçe beni esas kaygılandıran durum, bu “aşağılık” yayınların, “muhafazakâr” bir iktidar döneminde çoğalmış olmasıdır. İşte, bunu anlamak mümkün değil.
Anlaşılan ve görünen o ki, bu rezilliklere, esas gücü elinde bulunduran ve bu durumdan en çok rahatsız olan halkımız ancak “dur” diyebilecektir. Onun da, elbet bir zamanı var. </TD></TR>
<TR>
<TD>
Naci AKAY (E.) İstanbul Millî
YENİ ASYA 11.09.2006 </TD></TR></T></T></TABLE>