Özgür-Der Sanat Komisyonu tarafından düzenlenen ve Ekin Tiyatro Grubu tarafından sahnelenen “Özgürlük Kuşlara Mahsustur” isimli oyun izleyicilerle buluştu.
Özgür-Der Sanat Komisyonu tarafından düzenlenen ve Ekin Tiyatro Grubu tarafından sahnelenen “Özgürlük Kuşlara Mahsustur” isimli oyun izleyicilerle buluştu. Uzun zamandır merakla beklenen oyun sadece bayan izleyiciler için, bayan oyuncular tarafından Fatih Belediyesi Zübeyde Hanım Tiyatro Salonunda sahnelendi.
Bahadır Kurbanoğlu’nun yazdığı, Zehra Çomaklı’nın yönettiği oyunda Büşra Bulut, Fatma Turan, Merve Tahmaz, Sümeyye Tepetam, Sümeyye Turan, Tuba Tepetam ve Zehra Çomaklı’nın sergiledikleri performans büyük bir ilgiyle ve kimi izleyicilerin gözyaşlarına hâkim olamadığı bir heyecanla izlendi.
Başörtüsü yasağını konu alan oyun tarihe sanat yoluyla da kayıt düşmek için oldukça başarılı bir şekilde izleyicisinin karşısında idi. Başörtüsü yasağı ile birlikte oyunda çarpık kentleşmenin ortaya çıkardığı sosyolojik sorunlara da dikkat çekildi. Oyun başta Macide Göç ve Özlem Özyurt olmak üzere bütün başörtüsü direnişçilerine atfedilerek sahnelendi.
Oyun sahnelenmeden önce gecekondu bölgelerinden ev yıkımları ve dışarıda kalan insanların dramlarını yansıtan kısa bir sinevizyon gösterimi oldu.
Meryem’in tavan arasında bulduğu günlüğü okumaya başlamasıyla oyuna giriyoruz. Oyun boyunca her birimizin hayatından enstantaneler yer alıyor. Hayatın içerisinden akıp gelen mesajlar karşısında izleyiciler oyunun neresinde olmak istediklerine, kim olmak istediklerine kendileri karar vermeye çalışıyorlar. Toplumun sorunları bir bütün olarak ele alındığından toplumsal, ekonomik ve kültürel problemler başörtüsü yasağı ile birlikte işleniyor.
Devletin insanlar üzerindeki tahakkümü, baskıcı yapısı, zayıflar üzerindeki ezici gücü oyun boyunca farklı olaylar ve zeminler üzerinden işleniyor. Banka batıranlardan, halkı cami vaazlarıyla uyutan/uyuşturan hoca efendilere kadar değiniler yer alıyor oyunda. Mahallelinin, aslında bütün bir toplumun kandırılmışlığının altı çiziliyor. Haklarını aramayan, sorunlarına sahip çıkmayan kişilerin düştükleri ibretlik durum gözler önüne seriliyor. Dişinden tırnağından arttırdığı ile bir ömürde ancak sahip oldukları evlerini kaybeden kişilerin haklarını aramak için yeteri kadar uğraşmadıklarını, başörtüsüne de sahip çıkma azmi göstermekte zayıf kaldıklarını görüyoruz. Fakat buna rağmen direnen gençlerin örtülerini ve özgürlüklerini kazandıklarını oyunda görüyoruz. Üniversite öğrencisi rolündeki oyuncu, başörtüsü eylemlerinde başından yaralanıyor ve şöyle sesleniyor: Örtüm, benim bir parçam. Elim gibi, yüzüm gibi, ruhum gibi.
Oyunun sonlarına doğru şu sorular sorulur adaletsiz sistemin gadrine uğramış mağdurlar tarafından: “Evleri biz mi yıktık? Ormanları yok edip üzerine biz mi lüks villalar, siteler yaptık? Yıkılan evlerimizin yerine biz mi ağaç diktik? Başörtüsünü biz mi yasak ettik?” vs gibi sorular soruluyor.
Oyunun içerisinde beklenmedik bir anda karşımıza çıkan ezgiler ve marşlar hem oyuna canlılık kattı hem de izleyenleri yıllar öncesinin duygu yoğunluklu atmosferlerine geri götürdü. Oyun Türkiye’de her zaman görünen çelişkiler, gariplikler, zulümlerle birleşiyor ve sonunda 28 Şubat sürecindeki eylem görüntülerinden oluşan bir sinevizyonla sona eriyor.
Sosyal-siyasi veya estetik anlayışlarımızı kitleye ulaştırma noktasında maalesef yeterince kullanamadığımız bir araç tiyatro. Tiyatro bir imkan fakat aşılması gereken zorlukları ve ciddi bir sabrı gerektiriyor. Yeterli alt yapı, teknik ve estetik donanım ve elbette ki sağlıklı bir mesajı olanlar için görmezden gelinemeyecek bir imkan. diliyoruz.
Oyun sonunda izleyicilerden görüşlerini alabildiklerimiz: “burada kalmamalı, devamı gelmeli” şeklinde kanaatlerini ifade ettiler. Oyunda emeği geçen tüm kardeşlerimizi tebrik ediyoruz, daha fazla izleyiciye ulaşabilmelerini ve Rabbimizden hayırlı işlerinde başarılar diliyoruz.