+ Konu Cevaplama Paneli
2. Sayfa - Toplam 4 Sayfa var BirinciBirinci 1 2 3 4 SonuncuSonuncu
Gösterilen sonuçlar: 11 ile 20 ve 39

Konu: Hz Ali ve Hz Muaviye Meselesine Necip Fazıl Bakışı

  1. #11
    Dost alseloz - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Oct 2009
    Mesajlar
    18

    Standart

    bakınız tartısma yaratıp kimseyi kırmak degildir niyetim kimsenin sevdiginede karısacak degilim ama yetmez kişi son nefesinde bile ahiretini kurtarma sansına sahipdir ama kişi son nefesinde bile ahiretini kaybedebilirde
    islam tarihinin kanıyan yarasına teshis konamamıstır maalesef tabi ki herseyin en guzelini allah u teala bilir
    bazı olayları kişilerin anlık nefislerine uymasına yorabiliriz yine bazı olayları insanların yanlıs dusunmelerine de yorabiliriz ama bazı seyleri bu kadar kolay sindirmemeliyiz
    70 sene bu ummete hz Ali yi sovdurtduler yalan mı bu
    hz HAsan ı katletdiler yalan mı bu
    peygamber ailesini yok etmeye tesebbus ettiler Allah u teala merhamet etdide kurtuldu bu ummet yalan mı bu
    ben herseyi gectim tek bir sual tek bir cevap istiyorum çocuklarımıza muaviye ismini koyabilirmiyiz yada koymusmudur ki bu ummetin geçmiş zamada yasayanları
    hemen hemen her sahabinin ismi serefle onurla çocıklarına koyan bu ummet neden muaviye ismine yanasmamıstır
    üstünlük sadece takva dadır baska bir sey de degildir
    selam ve dua ile...

  2. #12
    Dost Büyükdoğu - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Oct 2009
    Mesajlar
    19

    Standart

    Alıntı Ehl-i telvin Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
    Hadîs meali:
    "Sahabîlerim üzerinde bir fikir ortaya atılınca bilenler hakikati belirtsin! Belirtmeyenlere Allah ve melekleri lânet eder!"
    İşte şimdi bu satırların yazarı da bu hükme girmiş oluyor.
    Hiçbir zümre ve telakkinin hatırı için olmaksızın, yalnız hak adına ve "Sünnet ve Cemaat Ehli" ölçüsüyle bildirelim ki, Peygamber damadı, Nur Neslinin yürütücüsü ve mâna âleminin Hazret-i Ebu Bekr'den sonra ikinci sultanı Hazret-i Ali, sırada dördüncü olduğu gibi kıymet derecesinde de dördüncüdür; ve dört büyük sahabî arasında, akıl ve hikmet yönünden baştadır. Birincisinde rikkat ve rahmet, ikincisinde şiddet ve celâdet, üçüncüsünde hayâ ve edep, dördüncüsündeyse akıl ve hikmet.
    Hazret-i Muaviye ile arasındaki nispete gelince, sahabîlik derecesinde ondan çok yüksek ve dâvasında mutlak surette haklı...
    Fakat burada bir incelik var:
    Mutlak surette haklı olan Hazret-i Ali'ye mukabil Hazret-i Muaviye haksız değil...
    Tezat gibi görünen bu hükmün inceliğini ancak sır idrakine mâlik bir vicdan sahibi anlar. İçindeki su yarı yarıya dolu bir bardağa bakınca, iyimser, "yarı yarıya dolu", kötümser de "yarı yarıya boş" der. Aynı incelik...
    Büyük harflerle yazıyoruz:
    MALUM DAVADA HAZRET-İ ALİ MUTLAKA HAKLI, HAZRET-i MUAVİYE DE HAKSIZ DEĞİLDİR!!!...
    Allah Resulünün sır kâtipliğini yapmış, İslâmı denizlere çıkarmış ve ölürken Kâinatın Efendisi'nin mübarek tırnaklarını dudaklarına koydurmuş olan Muaviye büyük sahabîlerdendir. Ali ile ihtilâfı da bir içtihat meselesinden ibaret... Nur Neslinin iki kol başısına edilen, gök kubbeyi devirici zulüm ise Muaviye'nin eseri değil...
    Amenna...


    O ve Ben adlı eserde Abdülhakim Arvasi Hazretleri bu husustaki suali şöyle cevaplıyor:

    Hazret-i Muaviye'yi soran birine:
    «— Sen bir sahabî hakkında ne dersin?»
    — (Radiyallahü Anh - Allah ondan razı olsun)derım.
    —İste o kadar!





    Peygamber buyruğu:
    ''- Ben her günaha şefaat ederim; ille Sahabilerime dil uzatana etmem!''

    Bu fermandan tüyler ürpertici bir hikmet tütüyor. Allah'ın Resulü günah tayininde bulunmaksızın hepsini birden içine alan ''her'' tabirini kullandıklarına ve hiçbir günah şeklini nazardan uzak tutmuş olamayacaklarına göre, bu Hadisleriyle, ''Sahabi nedir ve ne demektir?'' sualini önceden cevaplandırmış oluyorlar...

    (Üstad NFK; Doğru Yolun Sapık Kolları sayfa: 54)
    Konu Büyükdoğu tarafından (28.10.09 Saat 18:07 ) değiştirilmiştir.

  3. #13
    Dost alseloz - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Oct 2009
    Mesajlar
    18

    Standart

    benim sual im o degildi
    kavramlarda anlasamıyoruz yukarda ki yorumlarımda da dedigim gibi kimseyi yargılamak haddim degil
    anma velakil bazı seyler ummetin içine sinmemiştir ve bunu cocuklarının isimlerini koyarken gostermiştir ummet
    selam ve dua ile...

  4. #14
    Dost birazsabir - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Nov 2009
    Mesajlar
    20

    Standart

    benim anlamadığım üstad bu konuya çok az girmiş ve çok az şey söylemiş.hatta özellikle dikkat çekmiş uzak durun yorum yapmayın diye.peki bu topici açan arkadaş bizim üstaddan onca gelmiş geçmiş enbiyadan alimden dahamı çok bildiğimizi düşünmüşte açmış bu topici yorumlarımızı beklemiş.

  5. #15
    Vefakar Üye karuban - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Dec 2007
    Yaş
    54
    Mesajlar
    486

    Standart

    Alıntı yoyocemil Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
    Hz. Resulullah'a, O'nun Ehl-i Beyt'ine ve mübarek sahabilere ve müslüman müminlere babası, annesi, kardeşleri ve dostlarıyla beraber yapmadığı zulüm olmayan, Mekke'nin fethinde ailesiyle beraber kılıç korkusuyla ve Hz. Ömer'in pençesinden kendini kurtarmak için sözde müslüman olan, Hz. Fahr-i Alem'in alem-i cemale teşriflerinden sonra da türlü türlü entrikalar çeviren, hilafetin Hanedan-ı Ehl-i Beyt'te olduğunu gördüğü vakit yüzündeki maskeyi atığ bütün zamirini ortaya atan ve bir dk. bile düşünmeden Hanedan-ı Ehl-i Beyt'e ve Hak sahibi İmam'a huruc eden ve türlü türlü fitne ve karışıklıklarla kendine iktidar yolu açmaya çalışan, Hz. İmam-ı Ali k.v.'nin alem-i cemale teşrifinden sonra hilafet makamında bulunan Hz. İmam-ı Hasan'a da isyan bayrağını açan, en sonunda Hz. İmam-ı Hasan'ı karısına türlü vaadlerle zehirleten, iktidarı döneminde yapmadık zulüm bırakmayan, yalan hadisler uydurtan, İslamı özünden uzaklaştırmak için türlü entrikalar çeviren, Hz. İmam-ı Ali k.v. ve onun pak Ehl-i Beyt'i hakkında türlü yalan hadisler ve bilgiler uydurtup İslama sokan ve onlara lanet okutturan, oğlu olacak mel'un Yezid'i kendi makamına tehdit ve kanla oturtan ve böylece İslamiyetteki demokratik seçim ilkesini parçalayıp diktatörlük yolunu açan, oğlu Yezid'e de Hz. İmam Hüseyin efendimizi ortadan kaldırma emrini veren İslam, Kuran ve Ehl-i Beyt düşmanı Muaviye'yi medhetmek ona haşa sahabi demek en hafif tabiriyle Hz. Resul-i Zişan'a, Kuran'a, İslamiyete ve pak Ehl-i Beyt'e "saygısızlık"tır. Böyle bir kişiden sahabi filan olmaz ve olamaz. Şam valisi Muaviye asla sahabi değildir; o münafıkların en önde gidenidir.
    Ömer b. Abdulaziz'in karısı Abdulmelik'in kızı Fâtıma'dan nakledildiğine göre:

    "Bir gece Ömer b. Abdulaziz uyandı ve dedi ki: ‘Bugün acaip bir rüya gördüm.’ Fâtıma: ‘Canım feda olsun uğruna, onu anlatsana.’ Ömer Bin Abdulaziz: ‘Sabah olmadıkça anlatamam.’ Sabah olunca mescide gitti, namazını kıldı ve özel odasına girdi. Yalnızlığını fırsat bilerek: ‘Haydi gördüğün rüyayı anlat’ dedi. Ömer b. Abdulaziz: ‘Geniş, yeşil bir yere çıkarıldım. Orada yeşil bir bahçe içerisinde gümüşten yapılmış bir saray gördüm. Birisi saraydan kafasını çıkarmış avazının çıktığı kadar bağırıyordu: ‘Hz. Muhammed b. Abdullah b. Abdulmuttalip nerede? Rasûlullah nerede?’ Resulullah çıktı ve saraya girdi. Sonra biri daha çıktı. ‘Ömer b. Hattab nerede?’ diye bağırdı. Hz. Ömer de saraya girdi. Sonra biri daha çıktı. ‘Osman b. Affan nerede? Ali b. Ebî Talib nerede?’ diye bağırdı onlar da saraya girdiler. Birisi daha çıktı ve ‘Ömer b. Abdulaziz nerede?’ diye bağırdı, bunun üzerine ben de kalktım saraya girdim.

    Ashabın etrafını çevirdiği Resulullah'a selam verdim. Kendi kendime nereye oturacağımı düşünürken babam Ömer b. Hattab'ın yanına oturdum. Resulullah'ın sağında Hz. Ebû Bekir, solunda ise Hz. Ömer oturuyordu. Dikkatlice bakınca Resulullahla Hz. Ebû Bekir arasında birinin oturduğunu gördüm. Hz. Ebû Bekirle Resulullah arasında oturanın kim olduğunu sordum. O, Hz. İsâ b. Meryem'miş. Gizli bir ses bana: ‘Ey Ömer b. Abdulaziz! Benimle onun arasında gizli bir nur vardır, bu sana engel olduğundan o bağı göremezsin’ diyordu.

    Sonra saraydan çıkmama müsaade edildi. Saraydan çıkarken Hz. Osman b. Affân’ın: ‘Bize nusratını (yardımını) gönderen Allah'a hamd olsun’ diyerek arkamdan çıktığını, Hz. Ali'nin de Hz. Osman'dan sonra: "Beni bağışlayan Allah'a hamd olsun" diyerek çıktıklarını gördüm.

    Saîd b. Ebî Arube Ömer b. Abdülaziz'den şunu nakleder:

    “Ebû Bekir ve Ömer'i Resulullahın yanında otururlarken gördüm. Selam verdim ve yanlarına oturdum. Baktım ki Hz. Ali ve Hz. Muaviye bir odaya kapatılıyor. Bir müddet sonra: ‘Kabe'nin Rabbi'ne hamd olsun sorgulanmam güzel geçti’ diyerek Hz. Ali çıktı. Hemen arkasından da: ‘Kabe'nin Rabbi'ne hamd olsun affolunduk’ diyerek Hz. Muaviye çıktı.”

    (İbni Kayyım El Cezviyye, Kitabu'r Ruh eserinde nakletmiştir)

  6. #16
    Vefakar Üye karuban - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Dec 2007
    Yaş
    54
    Mesajlar
    486

    Standart

    Hz. Muaviye (RA.) da dahil olmak üzere hiçbir sahabe hakkında, yaptıklarından dolayı itham ve su-i zan edilemez. Suçlanmaları ve haklarında kötü zan beslenmesi, hem Hz. Peygamberin Efendimizin Hadisleri ile ve hem de Ehli Sünnet alimlerinin ittifakı ile caiz değildir..

    Hazreti Muaviye İslamın yayılmasında çok kıymetli hizmetlerde bulundu. Sicistan, Sudan, Afganistan, Buhara, Hindistan’ın kuzey kısmı, Tunus bunun zamanında alındı. Kıbrıs Bisanstan kurtarıldı. Kudüs geri alandı. Yine zamanında, İstanbul kuşatıldı; her sene yüklü vergi vermek şartıyla kuşatma kaldırıldı.

    Dört hak mezhebin bütün müçtehitleri, sahabe-i kirâm arasında geçen ayrılıkları şöyle değerlendirmişlerdir:

    Sahabe-i kirâmın her biri kendi başına birer müçtehittir. Kur'an ve hadiste açıkça beyan edilmeyen konularda içtihat yapma, en evvel onların hakkıdır. Fıkıh biliminin yönteminde kesinleşmiş bir kuraldır ki, bir kimsede içtihat rütbesi varsa, o kimse, başkasının içtihadına uymaya mecbur değildir. Ashap arasında çıkan muhalefetler, münakaşa ve muharebeler içtihat farklılığından doğmuştur. Hâşâ, nefsanî arzuların, isteklerin bu ayrılıklarda payı yoktur. Çünkü, onlar sohbet-i nebevi ile kin, adavet, düşmanlık gibi kötü sıfatlardan arınmışlardır. Nefisleri böyle süfli şeylerden temizlenip pâk olmuş, ulviyet kazanmıştır.

    (Alıntıdır)

  7. #17
    Müdakkik Üye sargenc - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Aug 2009
    Bulunduğu yer
    denizli
    Yaş
    31
    Mesajlar
    611

    Standart

    "birazsabir" kardeşim, belki bu konuyu açan kardeşim..insanları bilgilendirmek istemiştir..çünkü bilmeyip de sahabelere söven, peygamberimizi sövmüş gibidir; Allah muhafaza bu da Allah'ı sövmüş gibidir...değil mi; böyle bir hadis vardı...sahabelerim yıldız gibidir...böyle hadisler de vardı...evet sükut lazım gelir; ama bilmeyen kardeşlerim öğrensin inşallah...

    karuban kardeşim; bu paylaşım çok hoş gerçekten...ben de okumuştum evvelden ama; bu rüyayı görenin abdullah bin ömer(ra) olduğunu sanırdım..
    En hayırlı genç odur ki; ihtiyar gibi ölümü düşünüp âhiretine çalışarak, gençlik hevesatına esir olmayıp gaflette boğulmayandır.

  8. #18
    Vefakar Üye karuban - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Dec 2007
    Yaş
    54
    Mesajlar
    486

    Standart

    İmâm Rabbânî ve yolundakileri anlatan Berekât isimli kitap m. 1627 yılında Hindistan'da yazılmış. Kitabın orijinali Farsça. Aşağıdaki yazılar bunun tercümesinin 5. baskısının 272. sayfasında mevcuttur. Kitabın yazarı Muhammed Hâşim diyor ki:

    Seyyidlerden bir genç, medresede talebe arkadaşım idi. Birgün soluk soluğa geldi. Başından geçen, şaşılacak bir şeyi anlattı. Ahmed Fârûkî (İmam Rabbani) Hazretlerinin büyük bir hârikasını görmüşdü. Dedi ki:

    Hazreti Aliye karşı savaşanları ve hele hazreti Muâviyeyi sevmezdim. Bir gece, senin Üstâdının (yani İmâm Rabbânî'nin) Mektûbât'ını okuyordum. Buyuruluyor ki:

    'İmâm-ı Enes bin Mâlik buyurdu ki,

    Hazreti Muâviye'yi sevmemek, Onu kötülemek, hazreti Ebû Bekir'i ve hazreti Ömer'i sevmemek ve bunları kötülemek gibidir. Ona sövene, bunlara sövene verilen cezâyı vermek lâzımdır'.
    Bunu okuyunca canım sıkıldı ve hiç yerinde olmayan bir yazıyı buraya yazmış, dedim. Mektûbâtı yere attım. Yatağıma uzandım, uyudum. Rüyâda gördüm ki senin o yüce Şeyhin öfkeli olarak yanıma geldi. İki mübârek elleri ile kulaklarımı çekti ve,

    'Ey câhil çocuk! Sen bizim yazdığımızı beğenmiyorsun ve kitâbımızı yere atıyorsun. Benim yazımı okuyunca, şaşaladın ve inanmadın. Ama, gel seni bir Zâta götüreyim de gör! Onun arkadaşları olan Resûlullahın Ashâbını sevmediğin için aldandığını, O'ndan işit, buyurdu.

    Beni çekerek, bir bahçeye götürdü. Beni bahçenin kapısında bırakıp, kendisi tek başına ilerledi. Uzakta görünen büyük bir odaya girdi. Odada Nûr yüzlü, büyük bir Zât oturuyordu. Çekinerek ve saygı ile o Zâta selâm verdi. O da gülerek karşıladı. Şeyh Efendin, O Zatın önünde edeb ile diz çöküp oturdu. Ona birşeyler söylüyor. Beni gösteriyordu. Uzaktan bana bakışlarından, beni söylediği anlaşılıyordu. Biraz sonra, senin o yüce şeyhin kalktı. Beni çağırdı.

    'Bu oturan Zât, Hazreti Alî radıyALLAHü anhdır. İyi dinle! Bak ne buyuruyor' dedi. İçeri girdik. Selâm verdim,

    'Sakın, sakın! Resûlullahın sallALLAHü aleyhi ve sellemin Ashâbına karşı, kalbinde hiçbir dargınlık bulundurma! O büyüklerden hiçbirini, hiç kötüleme! Aramızda muhârebe şeklinde görünen işlerimizin, hangi iyi niyetlerle yapıldığını, biz ve o kardeşlerimiz biliriz'

    dedi. Senin O yüce Şeyhinin şerefli adını söyleyerek, 'Bunun yazılarına da, sakın karşı gelme!' buyurdu. Bu nasîhatı dinledikden sonra, kalbimi yokladım. O, harb edenlere karşı bulunan soğukluğun, düşmanlığın, kalbimden çıkmadığını gördüm. Bu hâlimi hemen anladı. Celallendi. Senin yüce Şeyhine bakarak 'Bunun gönlü dahâ temizlenmedi. Suratına bir tokat indir!' dedi. Şeyh hazretleri, yüzüme kuvvetli bir tokat indirdi. Tokadı yiyince, kendi kendime dedim ki, 'bunu sevdiğim için, Onlara düşmanlık etmiştim. Hâlbuki kendisi, onlara düşmanlığımdan bu kadar çok incinmektedir. Bu hâlden vazgeçmemi istemektedir. Artık ben de, bu düşmanlıkdan vazgeçmeliyim!' Kalbimi yokladım. Düşmanlık, kırgınlık kalmamış, tertemiz buldum. O anda uyandım.

    Şimdi de kalbim, o kinden temizlenmiştir. O rüyânın, o sözlerin tadı, beni başka şekle soktu. Kalbimde, Allah Tealadan başka hiçbir şeyin sevgisi kalmadı. Senin yüce Şeyhine ve Onun yazılarındaki marifetlere inancım katkat arttı.

    (alıntıdır)
    Konu karuban tarafından (18.11.09 Saat 00:29 ) değiştirilmiştir.

  9. #19
    Dost alseloz - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Oct 2009
    Mesajlar
    18

    Standart

    Bazı olayları bu kadar kolay açıklayamazsınız ki gelmiş olan ummet sormustur gelecek olan ümmet de soracaktır
    Elbetde hiç bir sahabi hakkında kötü konuşmamak gerekir bu dogrudur buna kimsenin itirazıda yoktur ama sorular vardır ve bu sorulara böyle cevap verilmez
    misal bir hristiyan müslüman olmak istiyor ve araştırıyor dönüp dolaşıp bu konuya takılıyor ve soruyor bu nasıl iş diye siz ona bu şekildemi cevap vereceksiniz rüya rivayetleriyle,adam 2 soru sorsa bu zihniyetle mumin olabilecek birini kaçırabiliriz mesele deseki peygamber efendimizi (s.a.v) gören ve ona inanan herkese sahabi deniliyor dogrumu ? doğru. Peki bu sahabiler içinde açıga çıkmamıs münafık olabilir mi ?olabilir peki peygamber efendimiz(s.a.v) vefat ettikden sonra dini terk eden insanlar olabilir mi,olabilir e peki ummeti bölen yaralayan bir olay nasıl olurda sorgulanması yasaklanabilir
    2.nci soru neden ümmet muaviye ismini ÇOCUKLARINA VERMİYOR. neden vermiyor ?
    bu kadar kolay değil değerli arkadaşlar bu kadar kolay değil bazı olayları içimize sindirmek bu kadar kolay değil,elbetde o dönem nasıl yaşandığını tarihçilere bırakmak kararı Allah-ü teala ya bırakmak lazım anma velekin birisini aklamak veya karalamak bir iki tane rüya rivayetine havale edilmemeli,islam akıl dini islam düşünce dini,üstad bile uzak durun derken bizim çıkıp burda muaviyeyi aklamaya çalısmamız mantıklı mı
    ben herhangi bir yargıda bulunmuyorum ama muaviyeye herhangi bir duyguda beslemiyorum gerçekler acıdır
    selam ve dua ile...

  10. #20
    Dost birazsabir - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Nov 2009
    Mesajlar
    20

    Standart

    alsenoz muhterem muaviyeyi aklamaktan bahsetmişsin.efendimiz(sav) in göteki yıldız diye tabir ettiği sahabeden birini aklamak hangimizin haddidir.islam akıl işi evet ama akıldan üstün olan teslimiyettir büyüklerimiz bu konuda söyleyeceği söylemiştir akıllı insan ilmi ve zekasının konu hakkında hüküm vermiş konuşmuş onca büyüğümüzden daha fazla ilme zekaya sahip olmadığımızı bilir kendini hiç riske atmaz.eğer hz muaviye bahsedildiği gibi ise kimse merak etmesin efendimiz(sav) en büyük davacısı olacaktır benim ümmetim üzerine ayrılık tohumu ektin diye.ama öyle bir şey yoksa o zaman efendimiz(sav) bizden davacı olacaktır Allah muhafaza size görteki yıldız gibidir dediklerim hakkında sui zanda bulundunuz diye bizden ehsap sorulur.akıl sahibi işi en iyi bilene havala eder.

+ Konu Cevaplama Paneli

Konu Bilgileri

Users Browsing this Thread

Şu an 1 kullanıcı var. (0 üye ve 1 konuk)

     

Benzer Konular

  1. Necip Fazıl Solcuydu?
    By recbisen in forum Serbest Kürsü
    Cevaplar: 6
    Son Mesaj: 05.01.17, 12:47
  2. İnanmaz.. (Necip Fazıl)
    By naz in forum Şiirler
    Cevaplar: 4
    Son Mesaj: 14.11.08, 10:36
  3. Necip Fazıl'ın Bir Sözü
    By Hanedan19 in forum Serbest Kürsü
    Cevaplar: 8
    Son Mesaj: 29.04.08, 18:17
  4. Mektup (Necip Fazıl'dan)
    By hafiz-ul_esrar in forum Kıssadan Hisseler, İbretli Öyküler
    Cevaplar: 2
    Son Mesaj: 25.10.07, 18:51

Bu Konudaki Etiketler

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok
Google Grupları
RisaleForum grubuna abone ol
E-posta:
Bu grubu ziyaret et

Search Engine Friendly URLs by vBSEO 3.6.0