Bir sinyal gelir minik bir bebeğin kafatasının içinden. Sodyum ve potasyum iyonları yer değiştirir. Elektrik akımı hızla yayılır. Yüz siniri, mesajı alır. Yedi bin sinir hattından oluşan ağın, sadece belli bölgelerine iletir sinyali. Belirli hatlar, belirli kaslara mesajı aktarır. Ağzın etrafında, yanaklarda, gözlerin çevresinde kaslar oynaşır. Kaslarla beraber deri harekete geçer. Ve bebek gülümser.
Uyuyan bir bebeğin dudaklarında beliren gülücüğün nereden doğduğunu bilen var mı?
Evet. Derler ki, dağılmakta olan bir sonbahar bulutunun kenarına, yeni hilâlden hafif bir ışık hüzmesi değivermiş. İşte o gülücük, orada, çiyle yıkanmış bir güz sabahının rüyasına doğmuş.
Rabindranath Tagore
***Somurtkan Sue’ya gülmek nasip olmadı
Bir bebek, doğumundan sonraki birkaç saat içinde, görünürde herhangi bir neden olmaksızın, güler. Bu süre yarım saate kadar kısalabilir; on iki saati bulduğu ise pek seyrektir. Bebek güler. Bu, meme emmekten daha da zahmetsizce ve “ustalıkla” yaptığı bir iştir. Ve besbelli, başka bir âlemden, anne ile babaya getirdiği bir armağandır bu gülücük.
Bebek güler. Anne ona bakar, güler. Baba ona bakar, güler. Ablalar, teyzeler, halalar, dayılar, amcalar, ağabeyler, nineler, dedeler ona bakar, güler. İlk saatlerde, bir gülücük, ebedî bir bağ kurar bu yabancı varlıkla yeni geldiği dünya arasında.
Hayatımızın ilk saatlerinden itibaren bizimle beraber olan tebessümle o kadar iç içeyizdir ki, buna otomatik olarak cevap veririz. Yüzümüze gülen birisi, bazan biz farkında olmadan, yüzümüzden bu tebessümün cevabını alıverir. Hattâ çoğu zaman, gülenin bir “kişi” olması da gerekmez. Mütebessim bir resme bakarken, bizim yüzümüzde de kendiliğinden bir tebessüm beliriverir. Ve hiç kuşkusuz, bütün yüz ifadeleri içinde hergün en fazla kullandığımız yüz ifadesidir tebessüm.
Bizim için gülmek ne kadar “sıradan” bir mucizeyse Amerikalı Sue için o kadar “imkânsız”dı.
Somurtkan Sue 1908 yılında New York’ta sahneye çıktığı zaman, devrin en ünlü komedyenleri onu güldürmek için sıraya girdi. Kim bunu başarırsa 1000 doları cebine indirecekti.
Somurtkan Sue’nun menajeri, bu bayan sayesinde binlerce doları cebine indirdi; fakat onu güldürecek kimse için ortaya konan ödüle el uzatan olmadı. Sanki çimentoyla birbirine kenetlenmiş bir çift çeneyi birbirinden ayırıp da onlar üzerinde bir ufacık tebessüm resmetmek, benim diyen güldürü ustalarının tümünü birden âciz bırakan bir iş olup çıkmıştı. Ancak bu işin bir sırrı vardı ve bunu sadece Sue ile menajeri Oscar Hammerstein biliyordu:
Somurtkan Sue’nun yüz kasları felçliydi!