Külli İbadete Sahip Olabilmek
Kastamonu lahikas? 64
Aziz, s?dd?k kardeşlerim,
Lâtif ve mânidar ve beşaretli iki hâdiseyi beyan ediyorum.
Birincisi: Meyusâne bir hat?radan müjdeli bir ihtar:
Bugünlerde hat?r?ma geldi ki, hayat-? içtimaiyeye giren hangi şeye temas etse, ekseriyetle günahlara mâruz kal?yor. Her cihette günahlar serbestçe insan? sar?yorlar. “Bu kadar günahlara karş? insan?n hususî ibadeti ve takvâs? nas?l mukabele edebilir?” diye meyusâne düşündüm.
Hayat-? içtimaiyedeki Risale-i Nur talebelerinin vaziyetlerini tahattur ettim. Risale-i Nur şakirtleri hakk?nda necatlar?na ve ehl-i saadet olduklar?na dair kuvvetli işaret-i Kur’âniyeyi ve beşaret-i Aleviyeyi ve Gavsiyeyi düşündüm. Kalben dedim ki: “Herbiri bin yerden gelen günahlara karş? bir dille nas?l mukabele eder, galebe eder, necat bulur?” diye mütehayyir kald?m. Bu tahayyürüme mukabil ihtar edildi ki:
Risale-i Nur’un hakikî ve sad?k şakirtlerinin mâbeynlerindeki düstur-u esasiye olan iştirak-i a’mâl-i uhreviye kanunuyla ve samimî ve hâlis tesanüd s?rr?yla herbir hâlis, hakikî şakirt, bir dille değil, belki kardeşleri adedince dillerle ibadet edip istiğfar eder. Bin taraftan hücum eden günahlara, binler dille mukabele eder. Baz? melâikenin k?rk bin dille zikrettikleri gibi, hâlis, hakikî, müttakî bir şakirt dahi k?rk bin kardeşinin dilleriyle ibadet eder, necata müstehak ve inşaallah ehl-i saadet olur.
Risale-i Nur dairesinde sadakat ve hizmet ve takvâ ve içtinab-? kebâir derecesiyle o ulvî ve küllî ubudiyete sahip olur. Elbette, bu büyük kazanc? kaç?rmamak için, takvâda, ihlâsta, sadakatte çal?şmak gerektir.
?kincisi: Eski zamanda, on dört yaş?nda iken icâzet alman?n alâmeti olan üstad taraf?ndan sar?k sard?rmak, bir cübbe bana giydirmek vaziyetine mâniler bulundu. Yaş?m?n küçüklüğüyle, memleketimizde büyük hocalara mahsus kisve giymek yak?şmad?ğ?...
Saniyen: O zamanda büyük âlimler, bana karş? üstadl?k vaziyeti değil, ya rakip veyahut teslimiyet derecesine girdikleri için bana cübbe giydirecek ve üstadl?k vaziyetini alacak kendilerine güvenenler bulunmad?. Ve evliya-y? azimeden dört beş zât?n vefat etmeleri cihetiyle, elli alt? senedir icazetin zahir alâmeti olan cübbeyi giymek ve bir üstad?n elini öpmek, üstadl?ğ?n? kabul etmek hakk?m? bugünlerde, yüz senelik bir mesafede Hazret-i Mevlânâ Zülcenâheyn Hâlid Ziyâeddin kendi cübbesini, o cübbeye sar?lan bir sar?kla, pek garip bir tarzda bana giydirmek için gönderdiğini baz? emarelerle bana kanaat geldi. Ben de o mübarek ve yüz yaş?nda cübbeyi giyiyorum. Cenâb-? Hakka yüz binler şükrediyorum. (*)