+ Konu Cevaplama Paneli
1. Sayfa - Toplam 2 Sayfa var 1 2 SonuncuSonuncu
Gösterilen sonuçlar: 1 ile 10 ve 19
Like Tree6Beğeni

Konu: M.İslamoğluna Gönderilmiş Bir Mektub

  1. #1
    Yasaklı Üye İbrahim - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Aug 2007
    Bulunduğu yer
    Ankara
    Yaş
    42
    Mesajlar
    743

    Standart M.İslamoğluna Gönderilmiş Bir Mektub

    Es-Selâmu aleykum sevgili hocam,Öncelikle, saygılarımı sunarım. Allah sizden razı olsun. Bendeniz 25 yıldır Nurlarla haşır neşir olmaya çalışan biriyim. Bu zaman zarfında başka İslami eserlerden de naçizane istifadeye çalıştım. Son iki yıldır elden geldiğince sizin sohbetlerinizi takip etmeye, eselerinizden karınca kararınca okumaya, yararlanmaya çalışıyorum. Rabbim, bize faydası dokunan, üzerimizde hakkı olan büyüklerimizden ve siz değerli hocamızdan razı olsun. Son olarak Vahyin Penceresinden adlı yararlı ve lezzetli programınızda tefsirle ilgili bir sohbetinizi seyrettim. Bir Nur talebesi olarak sohbetin sonunda geçen bahislerle alakalı bazı fikirlerimi arz etmek istiyorum. Üstad hazretleri "…Mekke-i Mükerreme'de dahi -farz-ı muhal olarak- Risale-i Nur'un aleyhinde bir itiraz kutb-u âzamdan dahi gelse, Risale-i Nur şakirtleri sarsılmayıp, o mübarek kutb-u âzamın itirazını iltifat ve selâm suretinde telâkki edip, teveccühünü de kazanmak için, medâr-ı itiraz noktaları o büyük üstadlarına karşı izah etmek, ellerini öpmektir" şeklinde bir uyarıda bulunuyor. Yazacaklarımı bir talebenizin hocasına dersini arz etme makamında kabul ederseniz memnun olurum. Sizi seviyorum, inşallah sözlerimle üzerime düşen vazifeyi ifa etmiş ama sizi üzmemiş olurum. Azizi hocam, bendenize göre Risalelerin en önemli hususiyeti ilhadla mücahedesi ve ilmi kelama yeni bir açılım getirmesi değil, "beyan, burhan ve irfan bilgi sisteminin" tüm imkanlarından yararlanmasıdır. Kendilerinin, "Risale-i Nur, yalnız bir cüz'î tahribatı ve bir küçük haneyi tamir etmiyor. Belki küllî bir tahribatı ve İslâmiyeti içine alan ve dağlar büyüklüğünde taşları bulunan bir muhît kaleyi tamir ediyor. Ve yalnız hususî bir kalbi ve has bir vicdanı ıslaha çalışmıyor. Belki, bin seneden beri tedarik ve terâküm edilen müfsid âletlerle dehşetli rahnelenen kalb-i umumîyi ve efkâr-ı âmmeyi ve umumun ve bâhusus avâm-ı mü'minînin de istinadgâhları olan İslâmî esasların ve cereyanların ve şeâirlerin kırılmasıyla bozulmaya yüz tutan vicdan-ı umumîyi, Kur'ân'ın i'câzıyla ve geniş yaralarını Kur'ân'ın ve imanın ilâçlarıyla tedavi etmeye çalışıyor. Elbette böyle küllî ve dehşetli tahribata ve rahnelere ve yaralara, hakkalyakîn derecesinde, dağlar kuvvetinde hüccetler, cihazlar ve bin tiryak hâsiyetinde mücerreb ilâçlar ve hadsiz edviyeler bulunmak gerektir ki, bu zamanda Kur'ân-ı Mucizü'l-Beyânın i'câz-ı mânevîsinden çıkan Risale-i Nur o vazifeyi görmekle beraber, imanın hadsiz mertebelerinde terakkiyat ve inkişafata medardır" şeklinde bir ifadeleri var. Bir başka yerde Risalelerin şahsi kemalata medar olduğunu izah ediyor: "ehl-i velâyetin amel ve ibadet ve sülûk ve riyazetle gördüğü hakikatler ve perdeler arkasında müşahede ettikleri hakaik-i imaniye, aynen onlar gibi, Risale-i Nur, ibadet yerinde, ilim içinde hakikate bir yol açmış; sülûk ve evrad yerinde, mantıkî burhanlarla ilmî hüccetler içinde hakikatü'l-hakaike yol açmış; ve ilm-i tasavvuf ve tarikat yerinde, doğrudan doğruya ilm-i kelâm içinde ve ilm-i akîde ve usûlü din içinde bir velâyet-i kübrâ yolunu açmış ki, bu asrın hakikat ve tarikat cereyanlarına galebe çalan felsefî dalâletlere galebe ediyor, meydandadır". Aşağıdaki metni de aynı bağlamda okumak mümkündür: "Eski zamandan beri ekser yerlerde medrese tâifesi tekkeler taifesine serfürû etmiş, yani inkıyat gösterip onlara velâyet semereleri için müracaat etmişler. Onların dükkânlarında ezvâk-ı imaniyeyi ve envâr-ı hakikati aramışlar. Hattâ medresenin büyük bir âlimi, tekkenin küçük bir velî şeyhinin elini öper, tâbi olurdu. O âb-ı hayat çeşmesini tekkede aramışlar. Halbuki medrese içinde daha kısa bir yol hakikatin envârına gittiğini ve ulûm-u imaniyede daha sâfi ve daha hâlis bir âb-ı hayat çeşmesi bulunduğunu ve amel ve ubudiyet ve tarikattan daha yüksek ve daha tatlı ve daha kuvvetli bir tarik-i velâyet ilimde, hakaik-i imaniyede ve Ehl-i Sünnetin ilm-i kelâmında bulunmasını, Risale-i Nur, Kur'ân-ı Mucizü'l-Beyânın mucize-i mâneviyesiyle açmış, göstermiş; meydandadır." Aziz hocam, Risale-i Nurlar bir yönüyle ilhad hareketine karşı mücahade ve mücadele eder, doğrudur. İlhad ise bugün de bütün şiddetiyle belki daha sinsice ve devam eden bir harekettir. Materyalizm üstadın hayatta olduğu zamankinden farklı araç ve yöntemlerle ve daha farklı bir süreç içinde mülhid yetiştirmeye devam ediyor. Dolayısıyla Nurların o cihetteki hizmeti de devam etmekte. Kim bilir, vazife muhtemelen kıyamete kadar da sürecektir. Ancak, fakire göre, Nurlar sadece bu menhus illetle mücahade etmiyor(du). Göze çarpan vasfı bu olabilir ama ayırıcı vasfının bu olmadığı inancındayım. Asıl, "beyan, burhan ve irfan bilgi sistemlerinin" mühim mevzularının risaleler boyunca işlenmesi bana daha manidar geliyor. İnsan ve mahiyeti, varlık problemi, eşya ve hakikati, kainat insan münasebeti, alemin yaratılış sebebi ve hikmeti, tasavvuf ve vartaları, kelam ilmi, vahdet-i vücud ve vahdet-i şuhud, tevhid, nübüvvet, haşir, adalet, namaz, hac, zekat gibi bir yığın İslami konu ve esasların hikmeti ve izahı, ubudiyet, dua ve davet, teklif, sabır, şükür, ihlas, uhuvvet, ittihad, muhabbetullah, riya, nifak, şirk, adalet, kanaat ve iktisat, cihad, vehhabilik, şia-i hilafet ve şia-i siyaset vb. çok sayıda İslami, imani ve Kur'ani hatta tarihi kavram ve mes'eleler de müellif tarafından ele alınmış ve incelenmiştir, ortadadır. Ayrıca, Üstad hazretleri ele aldığı meseleleri işlerken evvela ayet ve sünnetin düsturlarına müracaat etmişlerdir. Elbette, ayetin tefsiri sadedinde muazzam İslami geleneğin birikimini de kullanmışlardır. Risale ve Lahikalar zengin anekdot, kaynak ve içeriğiyle buna şahittir. Hatta, işin bu yönüyle ilgilenecek ve eser verecek sahib-i himmet zevatı beklemektedir. Nurlarla alakalı mevzularda belki hissi olabiliyoruz, doğrudur. Fakat, aziz hocam, eserler sadece Türkiye'de sadece Nurcularca okumuyor. Bilakis tüm dünyada, İslam alimlerinden avama kadar onbinlerce insan tarafından okunuyor, hüsnü kabul görüyor, onları irşad ediyor ve kendine bağlıyor. Onlara yetiyor, kifayet ediyor. Bu teveccühün ilhadla mücadeleye hasredilmesinin noksan olacağı kanaatindeyim. İslami tarihi boyunca bir şeyhin, bir hocanın ya da bir medresenin etrafında kümelenen insanları görmek mümkündür; ancak bildiğim kadarıyla sadece bir eserin etrafında bu denli hararet ve iştiyakla toplanılması Nurlara nasip olmuş bir keyfiyettir. Gerçi bir esere bu kadar bağlı olmak ilim adamları mabeyninde tenkit de edilebiliyor ama bu belki de bir inayet ve ikram eseridir, Nurların imtiyazına ve makbuliyetine bir alamettir ki, "nereden baktığımıza bağlı". Yeri gelmişken, Nurların değil, üstadın nazara verilmesi gerektiğini söylüyordunuz ki, bunu bizzat müellif hazretleri sıkı sıkıya men etmiş ve hikmeti ise birçok bağlamda uzun uzun anlatılmıştır. Belki, cesaret, şecaat ve tavizsiz tavrını işlemek anlamında kullandınız; bu yönüyle bir eksiklik hissettiniz, bilemiyorum. O noktada haklı olduğunuz durumlar olabilir. Zira, o cihet Nurlardan ziyade eserleri okuyanların yorumlarıdır. Zaten farklı davranışları, tepkileri, hattı hareketleri olan Nurcular da yok değildir. Kendi tavırlarının gerekçeleri ne, niyetleri ne ona da bakmak lazım gibime geliyor. Aziz hocam, içinde yer alan ilmi mevzuların çeşitliliğine ve bu mevzuların işlenişinde kullanılan malzemenin büyüklüğüne rağmen Risaleler tefsir ilminin bilinen sistematiğine, kalıplarına uymuyor diye bütünüyle 'tefsir dairesi' haricinde değerlendirilmemeli zannındayım. Malumunuz, üstad, kimi zaman kendinden nedenlerle, kimi zaman bir hadise veya sual sebebiyle, bir nevi 'zuhuratla' önüne gelen mevzuları, serlevha ettiği ayet(ler)in ışığı altında ve sünnet çerçevesinde işlemiştir. "Bu ayetin yüzer vecihlerinden bir vechi de…" diyerek konuyu ayetin ışığında işleyen müellifin bir nevi tefsir yaptığını söylemek, "bu asla bir tefsir değildir" demekten daha makuldür diye düşünmekteyim. Bilmiyorum, yanılıyor muyum ? Ayrıca, Nurların telifi zamanında yanında Kur'an'dan başka müracaat edebileceği bir eser bulunmayan hazret, zihnini neredeyse tamamen tecrit etmiş, sadece ve sadece Kur'ana müracaat eylemiştir dersek sadece duygusal davranmış olmayız. Zira , bu bir realitedir. Risalelerdeki konuların tefsir ilim disiplinine uygun olmayan tertip ve işlenişinin nedenleri arasında müellif hazretlerinin sistemli bir ilmi tahsile tabi olmamasının, Nur Risalelerinin evvel emirde irşada mütevakkıf ve birbirinden çok farklı konularla alakalı olmasının rolü olabilir. Netice itibariyle, mahsusen tefsir yazıyor değildi. Diğer taraftan, bu bir yöntem olarak da değerlendirilebilir. Böyle 'serazat' bir yöntemin tercih edilmesinde müellifin kastı ve iradesi söz konusudur diye bile düşünülebilir. Bunlar makul bir şeklide açıklanabilecek noktalardır. Şekilsellikle de alakalı bu konular Nurların birçok yerinde tefsir yapıldığı iddiasına ne denli gölge düşürür bilemiyorum. Bendenize göre Nur müellifi Risaleler boyunca kimi zaman doğrudan, kimi zaman istikari yöntemle, kimi zaman paralel ve çapraz okumalarla ayat-ı Kur'an'ı tefsir etmişlerdir. Elbette tüm Kur'an'ı tefsir etmiştir şeklinde bir iddiada bulunmuyorum. İlim disiplini çerçevesinde ve şahsi kanaat bakımından üstad hazretleri bir müfessir olarak görülmeyebilir. Ancak onu bir müfessir olarak görenler içinde sadece bağlıları değil, aynı zamanda tefsir ilmiyle alakadar olan kimi âlimler de var. Bunların üstadı yer yer "Seyyidü'l- Müfessirin", "İmam Nursi" şeklinde andıklarını, O'nun tefsir cihetini tartıştıklarını hatırlıyorum. Dolayısıyla, Risale-i Nur'u "bir nevi tefsir" şeklinde ele alan yaklaşımların sadece bağlılarına ait, tamamen "duygusal" bir bakış olduğunu ileri sürmek, ulemadan O'nu bir müfessir olarak görenlerin de olduğunu belirtmek kaydıyla şahsi bir görüş olarak okunabilir ve her şahsi görüş gibi bu da bir görüştür. Ancak, 'hak yalnızca budur' demek nev'inden olursa, bilemiyorum… Ortada farklı mülahazalar varken konuyu bir yanıyla ortaya koymak elbette Nur talebelerini incitiyor. Netice itibariyle bir gönül vermişlik de var. Azizi hocam, bir de şunu söyleyeyim ki, Risaleleri bir nevi tefsir olarak isimlendirmek Nur talebelerinin şahsi görüşlerinden kaynaklanmıyor. Üstadın ifadeleri Risalelerin bir nevi tefsir olarak sayılabileceğini söylüyor. Sonuçta ilim sahibi bir zat, demek ki dayandığı bir görüş var. - "…Ve gördüğünüz meziyetler benim değil, Risale-i Nur'undur. O da Kur'ân-ı Hakîmin bir hakikatinin bir tefsiridir" - "…Hem madem yazılan Sözler onun bir nevi tefsiridir. Ve o risaleler ki, hakaik-i Kur'âniye’nin malıdır ve hakikatleridir" - "…Ben lâyık değilim. Haddim de değil. Ben bir hizmetkârım; çekirdek gibi çürüdüm, gittim. Risale-i Nur ise, Kur'ân-ı Hakîmin tefsiridir, mânâsıdır" - "...Risale-i Nur bu asırda Kur'ân-ı Hakîmin bir mucize-i mâneviyesi, hakiki, yüksek ve parlak bir tefsiridir" - "…Bu benim değil, Risale-i Nur'un kerametidir. Risale-i Nur ise, Kur'ân'ın malıdır ve tefsiridir" - "…Saniyen: 'Risale-i Nur, Kur'ân'ın çok kuvvetli, hakikî bir tefsiridir' tekrarla dediğimizden, bazı dikkatsizler tam mânâsını bilmediğinden bir hakikati beyan etmeye bir ihtar aldım. O hakikat şudur. Tefsir iki kısımdır: Birisi malum tefsirlerdir ki, Kur'ân'ın ibaresini ve kelime ve cümlelerinin mânâlarını beyan ve izah ve ispat ederler. İkinci kısım tefsir ise, Kur'ân'ın imanî olan hakikatlerini kuvvetli hüccetlerle beyan ve ispat ve izah etmektir. Bu kısmın pekçok ehemmiyeti var. Zâhir malûm tefsirler, bu kısmı bazen mücmel bir tarzda derc ediyorlar. Fakat Risale-i Nur, doğrudan doğruya bu ikinci kısmı esas tutmuş, emsalsiz bir tarzda muannid filozofları susturan bir mânevî tefsirdir"İşârâtü'l - İ'caz adlı eserle alakalı bir iki hususu da arzetmek istiyorum. Malumunuz, üstad hazretleri İşârâtü'l - İ'caz adlı eserini " Kur'anın bir tefsiri olarak değil, -şayet kabule mazhar olursa- tefsirin bazı vecihlerine bir kaynak olmak üzere kemal ehli zatların nazarlarına arz ediyorum" şeklinde takdim etmiştir. Söz konusu eser için , "Kur'anın bir tefsiri değildir" demek suretiyle kesip atmak ayrıdır; "Kur'ani bir hususiyet olan ve bu nedenle tefsirlerde yer alması gereken unsurlardan biri olan ' i'caz' ekseninde bazı ayetleri tefsir etmektedir", "bazı ayatın bazı vecihlerinin tefsiridir" veya "tefsire örneklik etmek üzere sınırlı sayıda ayet tefsir edilmiştir, tüm Kur'anın tefsiri değildir" demek bütün bütün ayrıdır. Bilmiyorum, çok mu yanlış düşünüyorum. Üstelik , eser her ne kadar i'caz bahsindeyse de, müellifinin o tarihlerde cihad farizasıyla meşgul olmaları ve arkasından gelen olaylar nedeniyle zamanın ve imkanın ancak elverdiği 33 ayet öncesi ve sonrasıyla kelime, cümle ve harflerle hatta zaman zaman bütün bir Ku'anla ilişkilendirilerek yazılmış, bir çok durumda ayetler başka diğer ayetlerle ilişkilendirilerek anlam derinliği zenginleştirilmiş, iman, yakin, ahiret gibi kavramlar ilk defa yeri geldiğinde uzun uzun ve doyurucu bilgilerle açıklanmıştır. Okuduğumuz kadarıyla, eserin tarz olarak yer yer orijinallikler içerdiği, muhteviyat bakımından da zaman zaman orijinal yaklaşımlar gösterdiği işin erbabı tarafından ifade ediliyor. Hz. Üstad, risaleleri bir nevi tefsir olmaklığı yönüyle nazara veriyordu ama tefsir konusunda zamanımızda bir boşluk olduğunu da söylüyordu. Kendileri, bilhassa bu zamanda "ferdin fehminden çıkan bir tefsir, Kur'anın şanına yakışır bir tefsir olamaz. Çünkü her insanın kendine has bir meslek ve meşrebi olduğundan, nadiren taassuptan kurtulabilir" demek suretiyle çağımızda nasıl bir tefsire ihtiyaç olduğuna işaret etmiş, müfessirlerin meslek ve meşrep farklılıklarının bir yönüyle olumsuz tarafına dikkat çekmiştir. Yine O, "Kur'anı tefsir edecek zat, âli bir deha, nafiz bir içtihad, kamil bir velayet sahibi olmalıdır. Bu ise günümüzde ancak, ruhların imtizaç ve tesanüdünden, fikirlerin telahük ve teavününden, kalplerin karşılıklı ihlas ve samimiyetinden meydana gelen bir "şahs-ı manevi"de bulunur. 'Cüz'de bulunmayan küll'de bulunur' sırrıyla, bir topluluğun çalışmasında görülen içtihad eserleri ve velayet özelliği, çoğu kere o topluluğu meydana getiren fertlerde tek tek görülmez" diyerek tefsir için bir teklif yapıyor. Üstad hazretleri ayetlerin tefsir sadedinde "yüzer vücuhundan bir vechi" diyerek bir taraftan meselesini Kur'an'ın ayatına dayandırıyor, diğer taraftan da ayatın tefsirini inhisarı altına almıyor. Bu babda son olarak, Muhakemat isimli eserini bir tefsir mukaddemesi olarak hazırladığı da malumunuzdur. Üstada ilişkin eleştirilerden biri de cifir ve ebced hesabıyla alakalı konularla meşgul olması. O'nun yalnızlığı nedeniyle böyle konularla ilgilendiği şeklindeki yorumunuza büyük ölçüde katılıyorum. Cifir ve ebcedle alakalı olarak kendisi de bu şekilde yorumlanabilecek sözler söylemiştir. Bununla birlikte, cifir ve ebced konusunda yazılmış eserlerde bu ilimlerin muhaliflerini ve muhalefet nedenlerini görmenin yanında muvafakat edenleri ve muvafakatlarının gerekçelerinin de görüyoruz. Abdulkadir Badıllı ağabey bu konuda derli toplu bir risaleyi neşretmişti. Yani, birçok İslami konuda olduğu üzere, mevzu bir yönüyle tartışmalı. Kaldı ki üstadın bu ilimlerle alakalı olarak yazdıklarının tebei nitelikte olduğu Risaleler bir bütün olarak ele alındığında hemen görülecektir. Her neyse. Vaktinizi çok aldım. Hakkınızı helal edin. Nurcusu, tarikatçısı bir çok meşrep ve mesleğe mensup insan sizi dinliyor. Allah sizden razı olsun. Küfür ve ilhadın kol gezdiği, lakaytlığın alabildiğine yerleştiği bir zamanda bir şekilde İslama hizmet etmekte olan kesimlerle ilgili olarak bardağın dolu tarafının nazara verilmesi, yeni münakaşalar açmaktan ya da eski münakaşaları gündeme getirmekten daha iyi olmaz mı desem bilmem ki çok mu ileri gitmiş olurum. Mektubuma son verirken hürmet ve muhabbetlerimi arz ediyorum. Allah'ın selamı ve rahmeti üzerinize olsun.

  2. #2
    Yasaklı Üye İbrahim - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Aug 2007
    Bulunduğu yer
    Ankara
    Yaş
    42
    Mesajlar
    743

    Standart

    Kusura bakmayın benim pc de bir sorun var. Mesaj bir garip olmuş.. Abimizin ifadeleri çok hoşuma gitti aktarayım dedim...
    Konu İbrahim tarafından (19.07.09 Saat 10:28 ) değiştirilmiştir.

  3. #3
    Gayyur muhakematçı - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Jul 2008
    Bulunduğu yer
    alemlerde
    Mesajlar
    144

    Standart

    kardeş bu yazı hangi ağabaye ait acaba?

  4. #4
    Yasaklı Üye İbrahim - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Aug 2007
    Bulunduğu yer
    Ankara
    Yaş
    42
    Mesajlar
    743

    Standart

    İsim vermemiş abim...

  5. #5

  6. #6
    Gayyur sbrigzr - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Dec 2013
    Mesajlar
    69

    Standart

    mustafa islamoğlu, abdülaziz bayındır, ihsan eliaçık, yaşar nuri vs gibi adamlar dinde reform peşinde ömür tüketmiş olan abduh, efgani, reşit rıza vs ekolünün bugünkü temsilcileridir.kendince mantikları suru yıkamasakta surda bir gedik açmaktır. bu kişiler her devirde olacaktır belkide bu vesileyle kalbinde hastalık olanlar ayıklanacak. bize düşen üzerimize farz olan din ilimlerini tahsildir. bize kuran yeter derler ama kurandaki ayetleri görmezler: Haşr, 7 necm, 3 gibi ayetleri...m.islamoglu sözleri allı pullu ama zehirli bal gibi ezherde egitim gordugunden edebi olarak hakkini yiyemem ama hoca olarakta degerlendirmem...bizim bircok ortak yönümüz varken bu zevatlar hep ihtilafli konulari degerlendirip nifak tohumlari ekmekte...bunlar ahirzamandaki ulemay-î sû dandir diyecem ama bunlar ulema bile degil bunlar gemiyi batiranlar surlari yikanlar...verdikleri haram fetvalarla çarşaflı bayanlar bile amel ediyor Allah muhafaza
    seyyah_salih ve AbdûlHâdi bunu beğendi.

  7. #7
    Müdakkik Üye AbdûlHâdi - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Dec 2013
    Mesajlar
    661

    Standart

    Alıntı sbrigzr Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
    mustafa islamoğlu, abdülaziz bayındır, ihsan eliaçık, yaşar nuri vs gibi adamlar dinde reform peşinde ömür tüketmiş olan abduh, efgani, reşit rıza vs ekolünün bugünkü temsilcileridir.kendince mantikları suru yıkamasakta surda bir gedik açmaktır. bu kişiler her devirde olacaktır belkide bu vesileyle kalbinde hastalık olanlar ayıklanacak. bize düşen üzerimize farz olan din ilimlerini tahsildir. bize kuran yeter derler ama kurandaki ayetleri görmezler: Haşr, 7 necm, 3 gibi ayetleri...m.islamoglu sözleri allı pullu ama zehirli bal gibi ezherde egitim gordugunden edebi olarak hakkini yiyemem ama hoca olarakta degerlendirmem...bizim bircok ortak yönümüz varken bu zevatlar hep ihtilafli konulari degerlendirip nifak tohumlari ekmekte...bunlar ahirzamandaki ulemay-î sû dandir diyecem ama bunlar ulema bile degil bunlar gemiyi batiranlar surlari yikanlar...verdikleri haram fetvalarla çarşaflı bayanlar bile amel ediyor Allah muhafaza
    Söylediklerinize virgülüne kadar katılıyorum kardeş.
    Atasını Tanımayan, İt Peşinde Gezer!

  8. #8
    Ehil Üye seyyah_salih - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Dec 2007
    Bulunduğu yer
    Şan(S)lıUrfa'DaN
    Yaş
    55
    Mesajlar
    15.435

    Standart

    Eskiden olsaydi islamogluna husn-u zanla bakardim. .Fakat hal-i alem ispat ettiki husn-zandada denge lazım...üstad hazretleri genelde maksatta ittifak ve ittihadi nazara verir..ve eğer iman esaslarında arıza yoksa uhuvvet ve kazanimla bakmış insanlara..sabri kardesimizin paylasimi gayet güzel..ve yerinde..maşallah.
    Marifet ufku....

    Muhabbet denizinde çalan bir melodi gibidir

  9. #9
    Ehil Üye Ararad - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    May 2013
    Bulunduğu yer
    İstanbul
    Mesajlar
    3.998

    Standart

    Bu mektubu kim yazdı?
    Elini öpecem de ondan sordum.

    Bayındır vb. gibiler namaz kılıyorlarmı ?
    Cvp evet ise
    O halde karışmayınız. O yönü ile kardeşimizdirler...
    Kale almamak erek.
    Ziza ehemmiyet verdikçe, ilgilenildiklerini fark ettiklerinde kendilerini ulema sanırlar .

    DENİLDİĞİ GİBİ ; Namaz kılıyorsa kardeşimizdir, ilişmeyiniz der Şems-i Taban ....
    seyyah_salih bunu beğendi.
    Hak ile iştigal etmezsen
    batıl seni istila eder...

    İ. Şafii.

  10. #10
    Müdakkik Üye AbdûlHâdi - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Dec 2013
    Mesajlar
    661

    Standart

    Alıntı seyyah_salih Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
    eğer iman esaslarında arıza yoksa !
    yoksa amenna, ancak var!

    bir misal m. isyanoğlu'na "cennet ve cehennem ayetlerle sonsuz var olacağı sabitken" bu me'lun bazı sahabilere iftira atarak sonu alacağını söylüyor, sonra ben söylemedim diyor.
    Allah için kendisinden nefret ediyorum. Çünkü dürüst değil, samimi değil! Sempatik müşvik bir görüntü altında imanı esaslara dinamit yerleştirme gayretinde.
    Allah çabalarını boşa çıkarsın inşaALLAH!

    Konu AbdûlHâdi tarafından (05.01.14 Saat 12:14 ) değiştirilmiştir. Sebep: kadir mısıroğlunun video eki
    seyyah_salih ve sbrigzr bunu beğendi.

+ Konu Cevaplama Paneli

Konu Bilgileri

Users Browsing this Thread

Şu an 1 kullanıcı var. (0 üye ve 1 konuk)

     

Benzer Konular

  1. 20. Mektub
    By fanidünya... in forum Klip, Video, Film ve Animasyon
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 27.09.14, 03:33
  2. Mektub var!!!
    By Zerre65 in forum Bediüzzaman'ın Talebeleri
    Cevaplar: 8
    Son Mesaj: 12.04.13, 08:58
  3. Avrupa'ya Peygamber Gönderilmiş midir?
    By SeRDeNGeCTi in forum İslami Nitelikli Yazılar
    Cevaplar: 1
    Son Mesaj: 19.12.09, 09:53
  4. mektub
    By rosesuqar in forum Hz. Muhammed (S.A.V)
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 02.02.09, 22:22

Bu Konudaki Etiketler

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Var
Google Grupları
RisaleForum grubuna abone ol
E-posta:
Bu grubu ziyaret et

Search Engine Friendly URLs by vBSEO 3.6.0