Üstad kim ?
Printable View
Üstad kim ?
Said Nursî şahsî dehâsıyla ve inayet-i Hakla insanlık âleminde yeni bir çığır açmıştır. Bu zât, bütün istidadını ve benliğini ezelî bir hakikate feda ederek, bütün zamanlarda hükümran olan bu Kur’ânî hakikati dâvâ edinmiştir. Şahsında ve hizmetinde görünen bütün yüksek vasıf ve kemalât, ancak kudsî dâvâsından aksetmektedir. Nasıl ki binler âyine ortasında bulunan bir lâmba, nûranî ışığa mâlik olduğu için karşısındaki âyineler adedince külliyet kesb eder ve o kadar kıymet alır; zira herbir âyinede bir lâmba, ışığıyla beraber mevcuttur. Aynen öyle de, Bediüzzaman, şu kâinatın ve umum zamanların mânevî güneşi olan Kur’ân-ı Hakîme ve din-i mübin-i İslâmın mübelliği Hazret-i Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâma müteveccih olmuştur. Ve onların ziyasına mâkes Risale-i Nur’un zuhuruna, inkişafına vesile olduğu için, eserinden ışık alan, dâvâsından feyiz ve kuvvet alan yüz binler, hattâ milyonlarca insanın âyine-misâl akıl, kalb ve ruhlarında mânen yaşamakta ve örnek bir insan, büyük bir mütefekkir olarak kabul ve yad edilmektedir.
Evet o, “Bir kimsenin imanını kurtarırsam, o zaman bana Cehennem dahi gül-gülistan olur” demektedir. Nefsindeki enaniyet ve gurur putunu kırmakla kalmamış; âlemdeki tabiatperestlerin putlarını dahi târümar etmek gibi bir vazife gördüğü, dost ve düşman, herkesin malûmu olmuştur.
bu soruya çok yönlü cevap gerekir Onu tanımak için en azından Tarihçei Hayatını okumuş olmak Onu tanımada ve anlamada daha kısa ve güzel olacağına inanıyorum mesela Ali Ulvi Kurucu abinin yazmış olduğu ön sözde Üstadı farklı yönleriyle ele almış ve idrakimize sunmuştur
diğer taraftan kasır fehmimle kelimelerle ifade etmek istiyorum
o bir bediüzzaman
bir garibüzzaman
bir peygamber varisi
bir allemei asr
bir fahrüddeveran
onüçüncü asrın başında durmuş insanları imana çağıran bir imam
bir kahraman
insanlarının imanı için bütün hayatını ve vaktini sarf etmiş bir fedai
bir yüksek iman sahibi
...
Ben, bu büyük zatı, eserlerini ve talebelerini inceden inceye tetkik edip de o nur âleminde hissen, fikren ve ruhen yaşadıktan sonra, büyük ve eski bir Arap şairinin, bir beytiyle çok derin bir hakikatı ifade ettiğini öğrendim: “Bütün âlemi bir şahsiyette toplamak Cenâb-ı Hakka zor gelmez.”
Gayesinin ulviyetinden, dâvâsının ihtişamından ve imanının azametinden feyiz ve ilham alan bu kutbun câzibesine takılanların adedi günden güne çoğalmaktadır.
Akıllara hayret veren bu ulvî hadise, münkirleri kahrettiği gibi, mü’minleri de şâd ve mesrur eylemekte devam edip gidiyor.
İmanlı gönüllerde mânevî bir rabıta halinde yaşayan bu İlâhî hâdiseyi, büyük bir mücahid, kalbleri vecd içinde bırakan bir üslûpla, bakınız, nasıl ifade ediyor:
“Ahlâksızlık çirkefinin bir tufan halinde her istikamete taşıp uzanarak her fazileti boğmaya koyulduğu kara günlerde, onun, yani Bediüzzaman’ın feyzini bir sır gibi kalbden kalbe mukavemeti imkânsız bir hamle halinde intikal eder görmekle tesellî buluyoruz. Gecelerimiz çok karardı; ve çok kararan gecelerin sabahları pek yakın olur.”
tarihçe-i hayat
. . . O (Bediüzzaman), Nur’un hâdimidir. Eğer dünyayı istese ve dileseydi, kendisine sunulan hediye ve behiyeleri, zekât ve sadakaları ve bu teberru ve terekeleri alsaydı, bugün bir milyoner olurdu. Fakat o, tıpkı Cenab-ı Ömer’in (r.a.) dediği gibi: “Sırtıma fazla yük alırsam, nefs-i nâtıka-i kâinatın kalbi ve Allah’ın habibi Muhammed-i Arabî Aleyhissalâtü Vesselâma ve yârânı olan kâmil ve vâsıllara yetişemem ve yarı yolda kalırım” diyor.
“Bütün eşya ve eflâki senin için yarattım, Habibim” fermanına, “Ben de senin için onların hepsini terk ve feda ettim” diye verilen cevab-ı Hazret-i Risaletpenâhîye ittibâ ve imtisalen, o da dünya ve mâfîhayı ve muhabbet ve sevdasını terk ve hattâ terki de terk ederek, bütün hizmet ve himmetini ve şu ömr-ü nazenînini envâr-ı Kur’âniyenin intişarına sarf ve hasretmiştir.
İşte bunun için, şimdi çektiği bütün zahmetler, rahmet; yaptığı hizmetler, hikmet olmuş, celâli yüzünden cemalini de gösterip, âlem, bir gülzâr-ı kemal bulmuştur.
Lütf u kahrı şey-i vâhid bilmeyen çekti azâp,
Ol azaptan kurtulup sultan olan anlar bizi,
Niyazi-i Mısrî gibi diyen bu tercüman, herşeyi hoş görerek, katreyi umman, âdemi insan, ve nurunu âleme sultan eylemiştir.
Ona “Kürdî” denilmesi ve kaside-i Hazret-i İmam-ı Ali’de (r.a.) görülen يَامُدْرِكًا kelimesinin hazf ve kalbiyle “Kürt” îma ve işaretinin bulunması, gerçekten Kürtlüğüne delâlet etmez ve onun mânevî silsile-i şerâfet ve siyadetten tenzil ve teb’idini icap ettirmez. Bu isnad ve izafe, Kürdistan’da doğup büyüyen ve bu lâkapla mâruf ve meşhur olan bu zâtın Risaletun-Nur’un tercümanı olduğunu sırf âleme ilân etmek içindir; yoksa Kürtlüğünü ispat etmek için değildir.
Kürtçe bilmesi, o kıyafete girmesi ve öyle görünmesi, kendini setr ve ihfa için olup, hakikî hüviyet ve milliyetini ihlâl ve inkâr mânâ ve maksadıyla değildir diye düşünüyorum.
Âlem-i İslâmiyet ve insaniyete ve Haremeyn-i Şerifeyne asırlarca hizmet eden bu kahraman Türk milletini onun çok sevmesinde ve hayatının mühim bir kısmını hep Türklerle meskûn olan bu havalide geçirmesinde büyük hikmetler, mânâ ve mülâhazalar olsa gerektir.
Âb-ı rû-yi Habîb-i Ekrem için,
Kerbelâ’da revan olan dem için,
Şeb-i firkatte ağlayan göz için,
Râh-i aşkında sürünen yüz için.
Risale-i Nur’a ve Üstada ve İslâma zafer ver, yâ Rabbî! Âmin.
Ey Risale-i Nur! Seni söndürmek isteyen bedbahtların necm-i istikbali sönsün. İzzet ve ikbâli ve şân ü şerefi aksine dönsün. Sen sönmez ve ölmez bir nursun.
Boyun bâlâ, gözün şehlâ, gören mecnun seni leylâ.
Sözün ferşte, gözün Arşta, gönül meftun sana cânâ.
Nikabın nur, nigâhın nur, kitabın nur senin ey nur
Bağın Nursî, huyun mûnis, özün idris ferd-i yektâ.
Açılmış gül, öter bülbül, yüzünde var zarif bir tül.
Yazılmış üstüne Nur’dan 1 قَابَ قَوْسَيْنِ اَوْ اَدْنٰى
Sana cânın fedâ etmez mi senden hem görenler hak,
Sözün hak, hem özün hak, hem mesleğin hak, hem makamın Kâbetü’l-ulyâ.
يُرِيدُونَ لِيُطْفِؤُا نُورَ اللهِ بِاَفْوَاهِهِمْ وَاللهُ مُتِمُّ نُورِهِ وَلَوْ كَرِهَ الْكَافِرُونَ
2
Üstadım Efendim Hazretleri,
Ben, bu yazıları Risaletu’n-Nur’un eli ve kalemi ve diliyle bu hakîr kalbime ondan sıçrayan küçük bir kıvılcım parçasıyla yazdım. Kabulünü ve imdad ve ilhamın kesilmemesini rica eder ve hürmetle ellerinizden öper ve dualarınızı beklerim efendim.
Duanıza muhtaç talebeniz
Hasan Feyzi (Rahmetullahi Aleyh)
• • •
Bir Üstad Tanıyorum
http://www.nurpenceresi.com/images/icerik/1261.jpg
Mehmet Akça'nın son albümü "Aziz Üstad" ta yer alan Yemliha Görür'ün seslendirdiği, sözlerini Merhum Mehmet Birinci' nin yazdığı şiir
BİR ÜSTAD TANIYORUM
Bir Üstad tanıyorum, o da Bediüzzaman,
Bir Üstad tanıyorum, en büyük bir kahraman,
Bir Üstad tanıyorum; asrın vekili ancak
Lailahe illallah, elinde duran sancak.
Bir Üstad tanıyorum, imandan bir kaledir...
Bir Üstad tanıyorum, Nurlardan bir hâledir.
Bir Üstad tanıyorum, imanı dalga dalga,
Tard eder vesveseyi, şüphe bırakmaz akla.
Bir Üstad tanıyorum, zulme boyun eğmemiş,
Bir Üstad tanıyorum, hiçbir tâviz vermemiş...
Bir Üstad tanıyorum, cihanşümul mücahid!
Bir Üstad tanıyorum, içiyle dışı Said...
Bir Üstad tanıyorum, güneşler kadar yüksek
Hak söyler ne söylerse, bütün sözleri gerçek.
Bir Üstad tanıyorum, gözlerinden nur saçar
Bir Üstad tanıyorum, kâfirler ondan kaçar.
Bir Üstad tanıyorum, şefkatın timsalidir.
Bir Üstad tanıyorum, imânın misâlidir.
Bir Üstad tanıyorum, ıslah etmiş nefsini,
Bir asırlık ömründe kısmadı nefesini.
Bir Üstad tanıyorum, cevherdir bütün sözler,
Allah, Kur'ân Peygamber, davasının en özü.
Bir Üstad taniyorum, ilân etti tevhidi,
Kahretti zalimleri, yere serdi mülhidi.
Bir Üstad tanıyorum, küfr-ü mutlakı kırdı,
Karanlık gönüllere imanın nuru girdi.
Bir Üstad tanıyorum, cihana meydan okur,
Yazdığı eserleri milyonca insan okur.
Bir Üstad tanıyorum, tek korkusu Allah'tan,
Yılmadı bu dünyada ne atomdan, silâhtan...
Bir Üstad tanıyorum, dünya zevkini bilmez
Vâris-i Peygamberî, Hakkın en sadık kulu.
Bir Üstad tanıyorum, imandan bir varlıktır,
Kâinatı titreten bir kuvvete maliktir,
Bir Üstad tanıyorum, yoktur cihanda eşi,
Son asrın müçtehidi, insanlığın güneşi...
Bir Üstad tanıyorum, mücehhezdir imanla,
Hizmet etti daima davasına Kur'ân'la.
Bir Üstad tanıyorum, bakidir tasarrufu
Gayesi: insanlığa tebliğ emr-i ma'rufu...
Bir Üstad tanıyorum, kalblerde mektep kurdu,
Kütle kütle insanlar onun safında durdu.
Bir Üstad tanıyorum, canileri çevirmiş,
Kalplerinden çıkarıp putlarını devirmiş
Bir Üstad tanıyorum, Allah demiş, Hak demiş,
Bir Üstad tanıyorum, şanı dünyayı tutmuş.
Bir Üstad tanıyorum, her hali müstakimdir,
Tek, biricik gayesi, sırat-ı müstakimdir.
Bir Üstad tanıyorum, ilham kaynağı Kur'ân,
Dostu da, düşmanı da cümlesi ona hayran.
Bir Üstad tanıyorum, ilmi, muhit bir deniz,
Dar gelir tefekküre koskocaman küremiz.
Bir Üstad tanıyorum, Bahr-i Ummandan derin
Kutlu olsun Üstadım bu mübarek zaferin!...
Bir Üstad tanıyorum, Allah'ın en sevgili, mübarek bir kuludur,
Gittiği yol, Hazret-i Muhammed'in yoludur.
Bir Üstad tanıyorum, hârikalar asrında!
Bir iki yıldan sonra bu cihad meydanında
Mematı hayatından hizmet ediyor zâhir,
Son asrın son vekili, son müceddid,en âhir..."
[ Mehmet Emin Birinci (RA) ]
hiç bişey anlamadım yazdıklarınızdan :smiley29: Kısaca bi isim verseniz olmaz mı
üstad
bediüzzaman said nursidir, kendisi hem anne tarafından hemde babaları tarafından Peygamber efendimizin nesli pakilerinden olup onbeş senelik medrese eğitimini üç ayda bitirmiş bir allamei asrdır. Babasının ismi Mirza annesinin ismi nuriyedir. Kendisi iman ve Kuran davasında ömrünün en güzel seneleri memleket hapishanelerinde ve memleket memleket sürgünlerde geçmiştir. daha genç yaşlarında birinci cihan harbinde ayağı kırılmış ve ruslara esir düşmüştür. bilahare firar ederek varşova yoluyla türkiyeye gelmiş iman ve kuran hizmetlerinde bulunmuş ve esaret günleri başlamıştır.