<table border="0" width="100%"><tbody><tr><td valign="middle"> Risalelerin verdiği mutlukuk ve şevk
« :»
</td> <td style="font-size: smaller;" align="right" height="20" valign="bottom"> </td> </tr></tbody></table> <hr class="hrcolor" size="1" width="100%"> Bir hatıra
Risâle-i Nurlar, asrın karanlıklarını yırtarak, gönüllere nur ve ışık oluyor. Bediüzzaman Hazretleri, asırların doktoru, asırların mânevî hastalık ve yaralarını Risâle-i Nur�la tedavi ediyor ve edecek.
Nice inançsızlar, iman nimetini Nur�larla tattılar; nice sarhoşlar, ayyaşlar Nur�larla adam gibi adam oldular...
Çok enteresan gördüğüm, Risâle-i Nur�larla ilgili bir hatıramı, sevgili kardeş ve ağabeylerime arz etmek istiyorum.
1969�dan sonraki yıllarda, Malatya�da küçük bir dershanemiz vardı. Günlerimiz, mesâi saatleri haricinde hep orada geçiyordu.
O tarihlerde, ihlâslı, samimi memur ağabeylerimizle bir araya geliyor, Nur�lardan dersler okuyorduk.
Dershanenin karşısında bir bakkal dükkânı vardı. Sahibi, o mahallenin muhtarı, hem İsmet Paşa�nın sağ kolu, hem zil zurna sarhoş, hiç ayık gezmez, hem de dükkânında alkol satan biriydi.
Bizim kardeşler, o dükkândan haklı olarak alışveriş yapmıyorlardı. Muhtar efendi ise hem bakkaldan alışveriş yapmadığımız, hem de nurcu olduğumuz için, bir gün onun üzerinden dilekçe ile bizi savcılığa şikâyet etti. Fakat netice alamadı.
Bir Ramazan günü, Muzaffer Erdem Ağabey, nasıl olduysa bizim muhtar efendiyi, dershaneye alıp getirdi.
O heyecanlı gençlik dönemlerimizde, teravih öncesi Haşir Risâlesinden heyecanlı heyecanlı okuyorduk. Bizim muhtar efendi öyle bir intibaha geldi ki, bu sefer muhtar efendi, heyecanlı heyecanlı �Celâl oğlum, şu kırmızı Kur�ân�ı (!) ver bakayım bana� dedi. Yani Sözleri istiyor. Ben de kendisine hemen verdim. Parasını takdim etmek istedi. Ben ise �Muhtar amca, benden sana hediye olsun� dedim. �Olur mu oğlum, olur mu? Al bakayım şu paranı� dedi.
Birkaç gün sonra, muhtar efendi yanıma geldi, �Celâl oğlum, hakkını bana helâl et, seni savcılığa ben şikâyet ettim� dedi.
O günden sonra bizim muhtar içkiyi bıraktı. Dükkânındaki alkolleri kaldırdı, halim selîm, namazlı niyazlı bir adam oldu. Bana tekraren diyordu: �Celâl oğlum, bundan böyle senin kaşın üstünde kara ver diyen beni karşısında bulur. İstersen bu nurlu kitapları benim dükkânıma koy, oradan tevzî et.�
İşte bir iki nur dersiyle intibaha gelen bir sarhoş. Hem çocukları diyordu ki: �Bu nurcular, babamın 80 senelik tavır ve hareketlerini değiştirdiler.�
Günler aylar birbirini kovaladı, yanılmıyorsam bizim muhtar efendi, 7-9 ay sonra bir hastalığa yakalandı.
Zaman zaman yanına gider, Hastalar Risâlesi�nden ona okurdum. Zevkle, şevkle dinlerdi.
Muhtar, rahatsızlığı ilerleyince çocuklarını yanına çağırarak �Evlâtlarım eğer emr-i Hak vâkî olur ölürsem, bana kat�iyen siz dokunmayın. O medresedeki Celâl�i çağırın; o benim cenazem ile meşgul olup ilgilensin� demiş.
Tarihini hatırlayamadığım bir gün çocukları medreseye geldiler. Gözleri dolu dolu, �Celâl Ağabey, babamız vefat etti. Vefat etmeden önce vasiyet etti, babamın cenazesi ile sen ilgileneceksin� dediler.
Bir hoca efendiyi yanıma aldım, cenaze evine gittik. Cenazeyi yıkayıp toğrağın koynuna koyup eve geldik. Cenaze evine geldiğimizde, büyük bir kalabalık vardı. Halk Partisinin milletvekilleri; il, ilçe teşkilatları ve Malatya halkı oradaydı.
Yine orada heyecanlı heyecanlı 20. Mektub�dan okuyordum. Tıpkı rahmetli muhtara okuduğum gibi.
�Mevti veren odur, yani hayat vazifesinden terhis eder, fani dünyadan yerini tebdil eder, külfet-i hizmetten âzâd eder, hayat-ı faniyeden seni hayat-ı bâkiyeye alır.�
O dinleyici kitlesinin nasıl bir hazla dinlediği, orada olmak lâzımdı ki bilinsin.
Yukarıda söylediğimiz gibi Risâle-i Nur�daki iman ve Kur�ân hakikatlerini hakkıyla yansıtabilir, hâlimizle ders verebilirsek, sarhoşu da ayyaşı da, inançsızı da hidayete gelecek, imanını kurtaracak, imanla kabre girecek inşaallah. Tıpkı yukarıda anlattığım muhtar gibi.
Celâl YALÇIN