ﻟَﻪُ ﺍﻟْﺤَﻤْﺪُ Yani: Bütün mevcudatta sebeb-i medh ü sena olan kemalât onundur. Öyle ise, hamd dahi ona aittir. Ezelden ebede kadar her kimden her kime karşı gelen ve gelecek medh ü sena ona aittir. Çünki sebeb-i medih olan nimet ve ihsan ve kemal ve cemal ve medar-ı hamd olan herşey onundur, ona aittir. Evet âyât-ı Kur'aniyenin işaratıyla, bütün mevcudattan daimî bir surette dergâh-ı İlahiyeye giden bir ubudiyettir, bir tesbihtir, bir secdedir, bir duadır ve bir hamd ü senadır ki; daimî o dergâha gidiyor. Şu hakikat-ı Tevhidi isbat eden bir bürhan-ı a'zama şöyle işaret ederiz ki:
Şu kâinata baktığımız vakit, bağistan şeklinde; sakfı ulvî yıldızlarla yaldızlanmış, zemini zînetli mevcudatla şenlenmiş surette görünüyor. İşte şu bağistandaki muntazam nuranî ecram-ı ulviye ve hikmetli ve zînetli mevcudat-ı süfliye, umumen herbiri lisan-ı mahsusuyla derler ki: Biz bir Kadîr-i Zülcelal'in mu'cizat-ı kudretiyiz. Bir Hâlık-ı Hakîm ve bir Sâni'-i Kadîr'in vahdetine şehadet ederiz.
Ve şu bağistan-ı âlem içindeki Küre-i Arz'a bakıyoruz, görüyoruz ki: Bir bahçe şeklinde rengârenk yüzbinler süslü çiçekli nebatat taifeleri onda serilmiş ve çeşit çeşit yüzbinler enva'-ı hayvanat onda serpilmiştir.
İşte şu zemin bahçesinde bütün o süslü nebatat ve zînetli hayvanat, muntazam suretleriyle ve mevzun şekilleriyle ilân ediyorlar ki: Biz bir tek Sâni'-i Hakîm'in san'atından birer mu'cizesi, birer hârikasıyız ve vahdaniyetin birer dellâlı, birer şahidiyiz.
Hem o bahçedeki ağaçların başlarına bakar görürüz ki: Gayet derecede alîmane, hakîmane, kerimane, latifane, cemilane yapılmış muhtelif suretlerde meyveleri, çiçekleri görüyoruz. İşte şunlar bil'umum bir lisan ile ilân ederler ki: Biz, bir Rahman-ı Zülcemal'in ve bir Rahîm-i Zülkemal'in mu'ciznüma hediyeleriyiz, hayretnüma ihsanlarıyız.
Said Nursi
Sebeb-i medh ü sena: Övgü sebebi ve birisinin iyiliklerini iyi özelliklerini söylemek ve övmek.
Kemalât: Kemaller, mükemmellikler, üstünlükler.
Ezel: Başlangıcı olmayan geçmiş zaman.
Cemal: Güzellik.
Medar-ı hamd: Şükür sebebi, şükretmeye sebep.
Âyât-ı Kur'aniye: Kur'anın âyetleri.
Hamd ü sena: Şükretme ve övme.
Bürhan-ı a'zam: En büyük delil.
Bağistan: Bağlık ve bahçelik yer.
Ecram-ı ulviye: Yüksek yıldızlar, gök cisimleri.
Mevcudat-ı süfliye: Süfli mevcudat, alçaktaki varlıklar, aşağıdaki varlıklar.
Lisan-ı mahsus: Mahsus lisan, özel dil.
Kadîr-i Zülcelal: Sonsuz büyüklük ve yücelik sahibi ve her şeye kudreti (gücü) yeten Allah (cc).
Mu'cizat-ı kudret: Kudret mucizeleri, Allah'ın (cc) sonsuz gücünün mucizeleri (harika eserleri).
Hâlık-ı Hakîm: Hikmetli yaratıcı, her şeyi gayeli ve faydalı olarak yaratan Allah (cc).
Sâni'-i Kadîr: Her şeye gücü yeten sonsuz güç sahibi sanatkar yaratıcı.
Vahdet: Birlik, teklik, Allah'a (cc) ait birlik.
Nebatat: Bitkiler.
Enva'-ı hayvanat: Hayvanların çeşitler.
Zînet: Süs, güzellik.
Mevzun: Ölçülü.
Sâni'-i Hakîm: Hiçbir şeyi gayesiz ve faydasız bırakmayıp herşeyde sayısız gayeler ve faydalar gözeten sanatkar yaratıcı.
Alîmane: Âlimlere (bilenlere) yakışır şekilde.
Kerimane: Kerimce, cömertçe.
Cemilane: Güzelce, güzel şekilde.
Rahman-ı Zülcemal: Cemal sahibi Rahman, sonsuz güzelliklerin sahibi olup bütün varlıkların her türlü ihtiyaçlarını karşılayan Allah (cc).
Rahîm-i Zülkemal: Kemal sahibi çok merhametli olan Allah (cc), sonsuz mükemmellikler ve kusursuz üstünlüklerin sahibi çok acıyıcı ve şefkatli olan Allah (cc).
Mu'ciznüma: Mucize gösteren.