Ey Hürriyet-i Şer'î! Öyle müthiş ve fakat güzel ve müjdeli bir sadâ ile çağırıyorsun;benim gibi bir şarklıyı tabakat-ı gaflet altında yatmışken uyandırıyorsun. Sen olmasaydın, ben ve umum millet, zindan-ı esarette kalacaktık. Seni ömr-ü ebedî ile tebşir ediyorum. Eğer ayn-ül hayat-ı şeriatı menba-ı hayat yapsan ve o cennette neşv ü nema bulsan, bu millet-i mazlûmenin de eski zamana nisbeten bin derece terakki edeceğini müjde veriyorum. Eğer hakkıyla seni rehber etse, ağrâz-ı şahsî ve fikr-i intikam ile sizi lekedar etmezse...
Yâ Rab! Ne saadetli bir kıyamet ve ne güzel bir haşir ki, وَالبَعْثُ بَعَدَ المَوْتِ[/color] hakikatının küçük bir misalini bu zaman bize tasvir ediyor. Şöyle ki:
Asya'nın ve Rumeli'nin köşelerinde medfun olan medeniyet-i kadîme hayata başlamış ve menfaatini mazarrat-ı umumiyede arayan ve istibdadı arzu edenler يَا لَيْتَنِى كُنْتُ تُرَابًا demeye başladılar. Yeni Hükûmet-i Meşrûtamız mu'cize gibi doğduğu için inşâALLAH bir seneye kadar, نُكَلِّمُ مَنْ كَانَ فِى الْمَهْدِ صَبِيًّا sırrına mazhar olacağız. Mütevekkilâne, sabûrane tuttuğumuz otuz sene Ramazan-ı sükûtun sevabıdır ki, azabsız cennet-i terakki ve medeniyet kapılarını bize açmıştır. Hâkimiyet-i milliyenin beraat-i istihlâli olan kanun-u Şer'î, hâzin-i cennet gibi bizi duhûle davet ediyor.
Ey mazlum ihvân-ı vatan! Gidelim dahil olalım! Birinci kapısı, şeriat dairesinde ittihad-ı kulûb; ikincisi, muhabbet-i milliye; üçüncüsü, maarif; dördüncüsü, sa'y-i insanî; beşincisi, terk-i sefahettir. Ötekilerini sizin zihninize havale ediyorum.
Sakın Ey İhvân-ı vatan! Sefahetlerle ve dinde lâübaliliklerle tekrar öldürmeyiniz. Ve bütün efkâr-ı fâsideye ve ahlâk-ı rezîleye ve desais-i şeytaniyeye ve tabasbusata karşı; şeriat-ı garra üzerine müesses olan kanun-u esasî Azrail hükmüne geçti. Onları öldürdü.
Sakın Ey ihvân-ı vatan! İsrafat ve hilâf-ı şeriat ve lezaiz-i nâmeşrua ile tekrar ihya etmeyiniz! Demek şimdiye kadar mezarda idik, çürüyorduk. Şimdi bu ittihad-ı millet ve meşrutiyet ile rahm-ı mâdere geçtik; neşv ü nema bulacağız. Yüz bu kadar sene geri kaldığımız mesafe-i terakkiden inşâALLAH mu'cize-i Peygamberî ile, şimendifer-i kanun-u şer'iyye-i esasiyeye amelen ve burak-ı meşveret-i şer'iyeye fikren bineceğiz. Bu vahşet-engiz sahra-yı kebiri kısa zamanda tayyetmekle beraber, milel-i mütemeddine ile omuz omuza müsabaka edeceğiz. Zira onlar kâh öküz arabasına binmişler, yola gitmişler. Biz birdenbire şimendifer ve balon gibi mebâdiye bineceğiz, geçeceğiz. Belki câmi'-i ahlâk-ı hasene olan hakikat-ı İslâmiyyenin ve istidad-ı fıtrînin, feyz-i îmanın ve şiddet-i açlığın hazma verdiği teshil yardımiyla fersah fersah geçeceğiz. Nasıl ki vaktiyle geçmiştik.
Talebeliğin bana verdiği vazife ile ve hürriyetin ferman-ı me'zuniyetiyle ihtar ediyorum ki:
Ey ebnâ-yı vatan! Hürriyeti sû'-i tefsir etmeyiniz; tâ elimizden kaçmasın. Ve müteaffin olan eski esareti başka kabda bize içirmekle bizi boğmasın. (Haşiye) Zira hürriyet, mürâat-ı ahkâm ve âdâb-ı şeriat ve ahlâk-ı hasene ile tahakkuk eder ve neşvünema bulur