+ Konu Cevaplama Paneli
Gösterilen sonuçlar: 1 ile 9 ve 9

Konu: Mesnevi-i Nuriye DERSLERİ...1.

  1. #1
    Yasaklı Üye YİĞİDO - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    May 2011
    Mesajlar
    1.075

    Standart Mesnevi-i Nuriye DERSLERİ...1.

    Mesnevi-i Nuriye DERSLERİ...1.
    Selamun aleyküm muhterem kardeşlerim,
    Üstad Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerinin ifadesiyle Risale-i Nur'un bir fidanlığı hükmünde olan ve çok ulvi hakikatleri ihtiva eden Mesnevi-i Nuriye kitabını lügatlı olarak bugünden itibaren sizlerle paylaşmaya başlıyoruz.
    İnşaallah 301 gün devam edecek olan bu paylaşımımızdan, azami derecede istifade edebilmemizi Cenab-ı Hak'tan niyaz ediyoruz.
    Selam ve dua ile.

  2. #2
    Yasaklı Üye YİĞİDO - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    May 2011
    Mesajlar
    1.075

    Standart

    MESNEVİ-İ NURİYE DERSLERİ 1.İ’TİZAR

    بِسْمِاللهِالرَّحْمٰنِالرَّحِيمِ

    İ’tizar

    Risale-i Nur Külliyatından el-Mesneviyyü’l-Arabî ile muanven büyük Üstad’ın cihanbaha pek kıymettar şu eserini de Allah’ın avn ve inayetiyle Arabîden Türkçeye çevirmeye muvaffak olmakla kendimi bahtiyar addediyorum. Yalnız, aslındaki ulviyet, kuvvet ve cezaleti tercümede muhafaza edemedim. Evet, o cevher-baha hakikatlere zarf olacak ne bir harf ve ne bir lâfız bulamadım. Tercüme lisanı da fikrim gibi nâkıs ve kasır olduğundan, o azîm imanî ve cesîm Kur’ânî hakikatlere ancak böyle dar ve kısa bir kisveyi tedarik edebildim. Ne hakkın ve ne hakikatin hatırı kalmış. Fabrika-i dımağiyemin bozukluğundan, bu kadarını da, müellif-i muhterem Bediüzzaman’ın mânevî yardımlarıyla dokuyabildim.

    Evet, bir tavuk, kendi uçuşuyla şahinin veya kartalın uçuşlarını taklit ve tercüme edemez. Bu, hakikaten aslına uygun ve lâyık bir tercüme değildir. (Pek kısa bir meal, bazan da tayyedilmiş, tercüme edememiş). Çok yerlerde yalnız mealini aldım. Bazı yerlerde de tayyettim. Ancak, aslındaki hakaiki evlâd-ı vatana gösteren küçük bir ayinedir.

    Risale-i Nur Müellifinin neseben küçük

    kardeşi ve on beş sene ondan ders alan

    Abdülmecid Nursî

    Lügatler :
    Arabî : Arapça
    avn : yardım
    azîm : büyük, yüce
    bahtiyar addedmek : talihli, mutlu saymak
    cesîm : çok büyük
    cevher-baha : mücevher gibi değerli
    cezalet : güçlü ve akıcı ifade
    cihanbaha : dünyalar kıymetinde
    el-Mesneviyyü'l-Arabî : Arapça Mesnevî-i Nuriye
    evlâd-ı vatan : vatan evlatları
    fabrika-i dımağiye : akıl fabrikası
    hakaik : gerçekler, esaslar
    imanî : imanla ilgili, imana dair
    inayet : lütuf, yardım, bağış
    itizar : özür dileme
    kıymettar : kıymetli, değerli
    kisve : örtü, kıyafet
    Kur’ânî : Kur’ân’a ait; Kur'ân'da bulunan
    lâfız : söylenen ifade, kelime
    lisan : dil
    meal : kısa açıklamalı tercüme
    muanven : isimli; namlı
    muvaffak olmak : başarmak
    müellif : telif eden, yazan
    müellif-i muhterem : hürmetli müellif; saygıdeğer yazar
    nâkıs ve kasır : eksik ve kısa
    neseben : soyca, sülâle bakımından
    tayyedilmek : atlanmak, çıkarılmak
    tayyetmek : çıkarmak
    tedarik etmek : elde etmek
    ulviyet : yücelik
    zarf olmak : kılıf olmak, sarmak



    --

  3. #3
    Yasaklı Üye YİĞİDO - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    May 2011
    Mesajlar
    1.075

    Standart

    MESNEVİ-İ NURİYE DERSLERİ 2.2.MUKADDEME(DEVAMI)
    RİSALE-İ NUR’UN BİR NEVİ ARABÎ MESNEVÎ-İ ŞERİF’İ HÜKMÜNDE OLAN BU MECMUANIN MUKADDEMESİ BEŞ NOKTA’DIR.(DEVAMI)
    İKİNCİ NOKTA
    Mevlâna Celâleddin (r.a.) ve İmam-ı Rabbânî (r.a.) ve İmam-ı Gazâlî (r.a.) gibi, akıl ve kalb ittifakıyla gittiği için, herşeyden evvel kalb ve ruhun yaralarını tedavi ve nefsin evhamdan kurtulmasını temine çalışıp, lillâhilhamd, Eski Said Yeni Said’e inkılâp etmiş. Aslı Farisî, sonra Türkçe olan Mesnevî-i Şerif gibi o da Arapça bir nevi Mesnevî hükmünde Katre, Hubab, Habbe, Zühre, Zerre, Şemme, Şu’le, Lem’alar, Reşhalar, Lâsiyyemalar ve sair dersleri ve Türkçede o vakit Nokta ve Lemeatı gayet kısa bir surette yazmış; fırsat buldukça da tab’ etmiş. Yarım asra yakın o mesleği Risale-i Nur suretinde, fakat dahilî nefis ve şeytanla mücadeleye bedel, hariçte muhtaç mütehayyirlere ve dalâlete giden ehl-i felsefeye karşı, Risale-i Nur, geniş ve küllî Mesnevîler hükmüne geçti.

    ÜÇÜNCÜ NOKTA:

    O Yeni Said’in münazarasıyla nefis ve şeytanın tam mağlûp edilmesi ve susturulması gibi, Risale-i Nur dahi yaralanmış tâlib-i hakikati kısa bir zamanda tedavi ettiği gibi, ehl-i ilhad ve dalâleti de tam ilzam ve iskât ediyor. Demek, bu Arabî Mesnevî mecmuası, Risale-i Nur’un bir nevi çekirdeği ve fidanlığı hükmündedir. Bu mecmuanın yalnız dahilî nefis ve şeytanla mücadelesi, nefs-i emmarenin ve şeytan-ı cinnî ve insînin şübehatından tamamıyla kurtarıyor. Ve o malûmat ise, meşhûdat hükmünde ve ilmelyakîn ise, aynelyakîn derecesinde bir itminan ve bir kanaat veriyor.
    Lügatler :
    Arabî : Arapça
    aynelyakîn : bir mesele hakkında gözle görmek sûretiyle, kesin bilgi sahibi olma
    dahilî : iç, içsel olan
    dalâlet : hak yoldan sapkınlık inançsızlık
    ehl-i felsefe : felsefe ilmini temel kabul eden kişiler
    ehl-i ilhad ve dalâlet : dinsiz ve sapık olanlar
    evham : kuruntular, şüpheler
    evvel : önce
    Farisî : Farsça
    Habbe : “dâne, tohum” mânâsını taşıyan ve bu eserde yer alan bir risale
    hariçte : dışarıda
    Hubab : “su kabarcığı” mânâsını taşıyan ve bu eserde yer alan bir risale
    hükmünde : yerinde; bir şeyle aynı hükmü alma
    hükmüne geçmek : benzer bir şeyle aynı hükmü almak
    ilmelyakîn : ilme, bilgiye ve sağlam delillere dayanarak, kuşkuya yer bırakmayacak şekilde kesin bilme
    ilzam ve iskât etmek : muhataba üstün gelmek ve onu susturmak
    inkılâp etmek : değişmek, dönüşmek
    itminan : inanma, tatmin olma
    ittifak : birlik, bütünlük
    Katre : "damla" mânâsını taşıyan ve bu eserde yer yer alan bir risale
    küllî : genel, kapsamlı
    Lâsiyyemalar : bu eserde yer alan bir risale. Lâsiyyema
    Lem'alar : "parıltılar" mânâsını taşıyan ve bu eserde yer alan bir risale
    Lemeat : "parıltılar" mânâsını taşıyan ve Sözler’in sonunda yer alan bir risale
    lillâhilhamd : Allah’a hamd olsun ki
    malûmat : bilgiler, bilinen şeyler
    mecmua : kitap hâlinde bir araya getirilmiş eser
    Mesnevî mecmuası : kitap hâlinde bir araya getirilen Mesnevî-i Nuriye risalesi
    Mesnevî/Mesnevî-i Şerif : her beyti ayrı kafiye olan manzum eser; içinde dinî ve ahlâkî nasihatlar bulunan Mevlânâ’nın Farsça eseri
    Mesnevîler : Mesnevî tarzıyla kaleme alınan eserler
    meşhûdat : görünen ve bilinen şeyler
    münazara : karşılıklı tartışma
    mütehayyir : şaşkın
    nefis/nefs-i emmare : insanı daima kötülüğe, haram olan zevk ve is-teklere sevk eden duygu
    nevi : çeşit, tür
    Nokta : bu eserde yer alan bir risale
    Reşhalar : "sızıntılar" mânâsını taşı-yan ve bu eserde yer alan bir risale
    Şemme : "kokucuk ve güzel koku" mânâsını taşıyan ve bu eserde yer alan bir risale
    şeytan-ı cinnî ve insî : cinlerden ve insanlardan olup da insanları şerlere sevketmeye çalışan şeytanlar
    Şu'le : “ateşten çıkan ince sivri alev” mânâsını taşıyan ve bu eserde yer alan bir risale
    şübehat : şüpheler, delil diye ileri sürülen tutarsızlıklar
    tab etmek : yazmak, basmak
    tâlib-i hakikat : varlıkların arkasın-daki hakikatlere ulaşmak isteyen
    Zerre : "atom" mânâsını taşıyan ve bu eserde yer alan bir risale
    Zühre : "çiçek" mânâsını taşıyan ve bu eserde yer alan bir risale



  4. #4
    Yasaklı Üye YİĞİDO - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    May 2011
    Mesajlar
    1.075

    Standart

    MESNEVİ-İ NURİYE DERSLERİ 2.3.MUKADDEME(DEVAMI)
    RİSALE-İ NUR’UN BİR NEVİ ARABÎ MESNEVÎ-İ ŞERİF’İ HÜKMÜNDE OLAN BU MECMUANIN MUKADDEMESİ BEŞ NOKTA’DIR.(DEVAMI)
    DÖRDÜNCÜ NOKTA
    Eski Said, ilm-i hikmet ve ilm-i hakikatin çok derin meseleleriyle meşgul olması ve büyük ulemâlarla derin meseleler üzerinde münazarası ve medresenin yüksek derslerini gören eski talebelerinin fehimlerinin derecesine göre yazması ve Eski Said’in de terakkiyat-ı fikriye ve kalbiyesinde, yalnız kendisi anlayacak bir sûrette, gayet kısa cümlelerle ve gayet muhtasar bir ifadeyle uzun hakikatlere kısa kelimelerle işaretler nev’inde, o mecmuayı yazdığı için, bir kısmını en müdakkik âlimler de zorla anlayabilir. Eğer tam izah olsaydı, Risale-i Nur’un mühim bir vazifesini görecekti.

    Demek o fidanlık Mesnevî, turuk-u hafiye gibi enfüsî ve dahilî cihetinde çalışmış, kalb ve ruh içinde yol açmaya muvaffak olmuş. Bahçesi olan Risale-i Nur, hem enfüsî, hem ekseri cihetinde turuk-u cehriye gibi âfâkî ve haricî daireye bakıp marifetullaha geniş ve her yerde yol açmış. Adeta Mûsâ Aleyhisselâmın asâsı gibi nereye vurmuş ise su çıkarmış...

    Hem Risale-i Nur, hükema ve ulemanın mesleğinde gitmeyip, Kur’ân’ın bir i’câz-ı mânevîsiyle, herşeyde bir pencere-i marifet açmış, bir senelik işi bir saatte görür gibi Kur’ân’a mahsus bir sırrı anlamıştır ki, bu dehşetli zamanda hadsiz ehl-i inadın hücumlarına karşı mağlûp olmayıp galebe etmiş.

    BEŞİNCİ NOKTA:

    Eski Said’in Yeni Said’e inkılâp etmesi zamanında, yüzer ilimlerle alâkadar binler hakikatler, ayrı ayrı birer risaleye mevzu olacak kıymette iken, o Said telif ederken, meselelerin başında “i’lem, i’lem, i’lem”lerle, herbir hakikatı—ki, bir risale olacak derecede ehemmiyetli iken—birkaç satırda, bazan bir sahifede, bazan bir iki satırda zikrediyorlar. Adeta herbir “i’lem” bir risalenin şifresidir.

    Hem “i’lem”ler, birbirine bakmayarak muhtelif ilimlerin ve hakikatlerin fihristleri hükmünde yazıldığından, o mecmuayı okuyanlar, bu noktaları nazara alıp itiraz etmesinler.

    Said Nursî
    Lügatler :
    âfâkî : dış dünyaya ait
    alâkadar : alâkalı, ilgili
    asâ : baston, değnek
    cihet : yön
    dahilî : iç, içsel
    ehemmiyetli : önemli
    ehl-i inat : dinsizlik ve inkarcılıkta inat edenler, direnenler
    ekseri : çoğunlukla
    enfüsî : iç dünyamıza ait
    fehim : anlayış, kavrayış
    fihrist : kitabın içindekiler bölümü
    galebe etmek : yenmek; üstün gelmek
    gayet : çok
    hadsiz : sonsuz, sınırsız
    haricî : dışa ait
    hükema : aklî ilimlerde ve felsefede ileri seviyelere ulaşanlar
    hükmünde : yerinde, bir şeyle aynı hükmü alma
    i'câz-ı mânevî : mânevî yönde görünen mu'cizeler
    i'lem : "bil ki!" mânâsında kullanılan uyarı ifadesi
    ilm-i hakikat : hakikat ilmi; bir şeyin aslı ve esası, gerçek mahiyetini ortaya koyan ilim
    ilm-i hikmet : felsefe ilmi; varlıkların mahiyet, nitelik ve özelliklerinden bahseden ilim
    inkılâp etmek : değişmek, dönüşmek
    mahsus : has, özel
    marifetullah : Allah’ı bilme ve tanıma
    mecmua : derlenmiş eser
    medrese : İslâm tarihi boyunca üniversite seviyesinde eğitim ve öğrenim yapılan müessese
    Mesnevî : Mesnevî-i Nuriye risalesi
    mevzu : konu, bahis
    muhtasar : kısa, özet
    muhtelif : çeşitli
    müdakkik : dikkatli; meseleleri bütün incelikleriyle ele alan
    münazara : ilmî tartışma
    nazara almak : göz önünde tutmak, dikkate almak
    nev'inde : şeklinde, türünde
    pencere-i marifet : Allah’ı bilme ve tanımaya yönelik bir pencere gibi açılan vasıta
    risale : Risale-i Nur’dan herhangi bir bölüm
    sûret : şekil, biçim
    telif etmek : yazmak
    terakkiyat-ı fikriye ve kalbiye : fikren ve kalben ilerlemeler
    turuk-u cehriye : zikirlerini âşikâr ve sesli yapan tarîkatler
    turuk-u hafiye : gizli ve sessiz zikri temel alan tarikatlar, Nakşibendîlik gibi
    ulema : âimler
    zikretmek : anmak, belirtmek



  5. #5
    Yasaklı Üye YİĞİDO - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    May 2011
    Mesajlar
    1.075

    Standart

    MESNEVİ-İ NURİYE DERSLERİ 3.2.LEM’ALAR(DEVAMI)
    Evet, Sultan-ı Ezelînin memurları vardır, ama icraatçıları değillerdir ki, saltanat ve rububiyetinde ortak olsunlar. Ancak o memurların vazifesi dellâllıktır ki, kudretin icraatını ilân ediyorlar. Veya o memurlar, nâzır müşahitlerdir ki, gördükleri evâmir-i tekviniyeye karşı yaptıkları itaat ve inkıyad ile istidatlarına göre bir nevi ibadet yapmış olurlar. Demek esbab, ancak ve ancak kudretin izzetini, rububiyetin haşmetini izhar için vaz edilmiş birtakım vasıtalardır. Yoksa, kudretin acz ve ihtiyacı için muavenet eden yardımcı değillerdir. Beşer sultanlarının memurları ise, sultanların ihtiyaç ve aczlerini def için tayinlerine zaruret hasıl olan yardımcı ve ortaklarıdır. Binaenaleyh, Allah’ın memurlarıyla insanın memurları arasında münasebet yoktur. Yalnız gafil ve cahil olanlar hâdiselerde ve vukuattaki hikmetleri, güzellikleri göremediklerinden, Cenâb-ı Haktan şekva ve şikâyetlere başlarlar. İşte o şekva ve şikâyetlerin hedefini değiştirmek için esbab vaz edilmiştir. Çünkü, kusur onlardan çıkıyor, onların kabiliyetsizliğinden ileri geliyor. Bu sırra bir misal-i lâtif sûretinde bir temsil-i mânevî rivayet ediliyor ki:
    Hazret-i Azrail Aleyhisselâm, Cenâb-ı Hakka demiş ki:
    “Kabz-ı ervah vazifesinde Senin ibâdın benden şekva edecekler. Benden küsecekler.”

    Cenâb-ı Hak, lisan-ı hikmetle ona demiş ki:
    “Seninle ibâdımın ortasında musibetler, hastalıklar perdesini bırakacağım. Tâ şekvaları onlara gidip sana küsmesinler.”
    Evet, nasıl ki hastalıklar perdedir, ecelde tevehhüm olunan fenalıklara mercidirler. Ve kabz-ı ervahta hakikî olarak hikmet ve güzellik, Hazret-i Azrail Aleyhisselâm’ın vazifesine mütealliktir. Öyle de, Hazret-i Azrail Aleyhisselâm da bir perdedir. Kabz-ı ervahta zahiren merhametsiz görünen ve rahmetin kemâline münasip düşmeyen bazı hâlâta merci olmak için o memuriyete bir nâzır ve kudret-i İlâhiyyeye bir perdedir.
    Evet, izzet ve azamet ister ki, esbab perdedar-ı dest-i kudret ola aklın nazarında. Tevhid ve celâl ister ki, esbab ellerini çeksinler tesir-i hakikîden.

    Lügatler :
    acz : acizlik, güçsüzlük
    azamet : büyüklük, yücelik
    beşer : insanlık
    binaenaleyh : bundan dolayı
    celâl : azamet, haşmet
    def : uzaklaştırma

    dellâl : ilân edici; duyuran
    ecel : ölüm vakti
    esbab : sebebler
    evâmir-i tekviniye : Cenâb-ı Hakkın yaratmaya yönelik emirleri ve ka-nunları
    fenalık : kötülük, şer
    gafil : Allah’ın emir ve yasaklarından habersiz davranan
    hâlât : durumlar, haller
    hasıl olan : meydana gelen
    haşmet : büyüklük, görkem
    hikmet : bir gaye ve faydaya yönelik olarak, tam yerli yerinde olma
    ibâd : kullar

    icraat : faaliyet, uygulamalar
    inkıyad : boyun eğme
    istidat : yetenek; temel özellikler
    izhar : göstermek, açığa vurmak
    izzet : değer, itibar, şeref, yücelik, üstünlük
    kabz-ı ervah : ruhları teslim alma
    kemâl : olgunluk, mükemmellik
    kudret : Allah’ın bütün varlığı kuşa-tan güç ve iktidarı
    kudret-i İlâhiye : Allah’ın sonsuz güç ve iktidarı
    lisan-ı hikmet : hikmet dili
    memuriyet : memurluk
    merci : kaynak, başvurulacak yer
    misal-i lâtif : güzel ve hoş bir örnek
    muavenet eden : yardım eden
    münasebet : alâka, ilgi
    münasip : uygun

    müşahit : şahit olan
    müteallik
    : alâkalı, ilgili
    nazar : bakış, görüş, düşünce
    nâzır : bakan, gözlemci
    nev : çeşit, tür
    perdedar-ı dest-i kudret : kudret elinin perdecisi; sebepler
    rahmet : İlâhî şefkat ve merhamet
    rivayet : bir sözü nakletme
    rububiyet : Rablık; Allah’ın her bir varlığa yaratılış gayelerine ulaşmaları için muhtaç olduğu şeyleri vermesi, onları terbiye edip idaresi ve egemenliği altında bulundurması

    saltanat : egemenlik, hâkimiyet, sultanlık
    sultan : hükümdâr, yönetici
    Sultan-ı Ezelî : hüküm ve saltanatının başlangıcı olmayan ve bütün zamanlara hükmeden Allah
    sûretinde : şeklinde, biçiminde
    şekva : şikayet
    tayin : belirleme, belirli kılma
    temsil-i mânevî : mânevi örnek, benzetme
    tesir-i hakikî : gerçek tesir sahibi
    tevehhüm olunan : sanılan
    tevhid : Allah’ın birliği
    vaz edilmek : konulmak, yerleştiril-mek
    vukuat : meydana gelen olaylar
    zahiren : dış görünüş itibariyle




    --

  6. #6
    Yasaklı Üye YİĞİDO - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    May 2011
    Mesajlar
    1.075

    Standart

    MESNEVİ-İ NURİYE DERSLERİ 3.5.LEM’ALAR(DEVAMI)
    ÜÇÜNCÜ LEM’A
    Cenâb-ı Hakkın canlı mahlûkata bastığı hayat hâteminin gayr-ı mütenâhî nakış ve keyfiyetlerinden bir nümuneyi göstereceğiz. Şöyle ki:
    Nasıl ki suyun katrelerinden, şişenin parçalarından tut, seyyar yıldızlara kadar şeffaf veya şeffaf gibi herşeyde şemsin cilvelerinden şemse mahsus bir turra, bir cilve bulunur. Kezalik, Şems-i Ezelînin de bütün canlı mahlûkatta “ihya ve nefh-i hayat” cihetiyle bir tecellî-i ehadiyeti vardır ki, bütün esbab iktidar ve ihtiyara sahibi oldukları farz edilse dahi, o sikkenin ne mislini ve ne taklidini, ne münferiden ve ne müçtemian yapmaktan acizdirler. Buna binaen, şeffaf şeylerde görünen o timsaller şemsin timsali olup, şemsten o şeffaf şeylere in’ikâs etmiş olduklarına hükmedilmediği takdirde, o sayısız katrelerde ve zerrelerde, herbirisinde hakikî bir şemsin maddesiyle mevcut bulunduğuna hükmetmek lâzım gelir.
    Kezalik, Şems-i Ezelînin şualar menzilesinde olan tecellî-i esmasının nokta-i merkeziyesi olan hayat, Şems-i Ezelîye isnad edilmediği takdirde, bir sineğe, bir çiçeğe varıncaya kadar herbir zîhayatta nihayetsiz bir kudret, muhit bir ilim, mutlak bir irade gibi, Vacibü’l-Vücuddan maada hiçbirşeyde vücudu mümkün olmayan sair sıfatların mevcut olmasına cahilâne, ahmakane, gülünç bir batıl hüküm lâzım gelir. Ve aynı zamanda, şu batıl hükümle, herbir zerreye ve herbir sebebe bir ulûhiyet-i mutlakayı isnad etmekle sayısız şerikleri ispat etmek mecburiyeti hasıl olur.
    Maahaza, tohum olacak bir habbe veya bir çekirdekteki garip, acip, muntazam vaziyete bakınız ki, o habbe, tohumu olacak cismin bütün eczasıyla münasebettar olduğu gibi, nev’iyle, yani ebnâ-yı cinsiyle de ve bütün mevcudatla da münasebetleri vardır. Ve onlara karşı o münasebetleri nisbetinde vazifeleri vardır. Eğer o tohumcuk habbenin Kadir-i Mutlaktan nisbeti kesilip kendi nefsine isnad edilirse, yani kendi kendine olmuştur denilirse, herbir tohumda, herşeyi görecek bir gözün ve herşeye muhit bir ilmin bulunmasını itikad etmek lâzım gelir. Bu ise, sabık temsilde, herbir şeffaf zerrede hakikî bir şemsin vücudunu iddia etmek gibi gülünç bir hamakattir.

    Lügatler :
    acip : hayret verici, şaşırtıcı
    acz : acizlik, güçsüzlük
    ahmakane : ahmakça, akılsızca
    binaen : dayanarak
    cahilâne : cahilce, bilgisizce

    Cenâb-ı Hak : Hakkın ta kendisi olan sonsuz şeref ve yücelik sahibi Allah
    cihet : yön, taraf
    cilve : görüntü, akis
    cism : varlık, beden
    ebnâ-yı cins : kendi cinsinden olanlar
    ecza : bütünü oluşturan parçalar

    esbab : sebebler
    farz edilmek : varsayılmak
    garip : tuhaf

    gayr-ı mütenâhî : nihayetsiz, sonsuz
    habbe : dane, tohum
    hakikî : gerçek
    hamakat : ahmaklık
    hasıl olmak : meydana gelmek

    hâtem : mühür
    hükmedilmek : karar verilmek
    hükmetmek : hüküm ve karar vermek
    hüküm : yargı, karar
    ihtiyar : seçme gücü, irade

    ihya : hayat verme, diriltme
    iktidar : güç, kudret
    in'ikâs etmek : yansımak
    irade : dileme sıfatı
    isnad etmek : dayandırmak
    itikad etmek : inanmak
    Kadir-i Mutlak : herşeye gücü yeten, sınırsız güç ve kudret sahibi Allah
    katre : damla

    keyfiyet : hal, özellik, nitelik
    kezalik : bunun gibi
    kudret : güç, iktidar
    maada : başka, dışında, ötesinde
    maahaza : bununla beraber, bununla birlikte

    mahlûk : yaratılmış, varlık
    mahlûkat : yaratılmışlar, varlıklar

    mahsus : has, özel
    mecburiyet : zorunlu olma, mecbur olma
    menzil : yer, konum
    mevcudat : varlıklar
    mevcut : var
    misil : benzer, eş değer
    muhit : her tarafı kuşatan
    muntazam : düzenli
    mutlak : kayıtsız, sınırsız
    müçtemian : topluca, hepsi birden
    münasebet : ilişki, bağ
    münasebettar : alâkalı, ilgili
    münferiden : tek olarak

    nakış : işleme, süsleme
    nefh-i hayat : hayat üfleme; cansızlara can verme
    nefs : kendisi
    nev' : çeşit, tür
    nihayetsiz : sınırsız
    nisbet : bağlantı; oran
    nisbetinde : ölçüsünde
    nokta-i merkeziye : merkezî nokta

    nümune : örnek, misal
    sabık : geçen, önceki
    sair : diğer, başka

    seyyar : hareketli, yerinde sabit durmayan
    sikke : işaret, damga
    şeffaf : saydam, parlak
    şems : güneş
    Şems-i Ezelî : Ezelî Güneş; bu tabir ezelden beri bütün varlıkları aydınlatan Allah için bir unvan olarak kullanılır
    şerik : Allah’a ortak koşulan şey
    şua : ışık, parıltı
    takdirde : durumda

    tecellî-i ehadiyet : Allah’ın birliğinin her bir varlıkta görünmesi
    tecellî-i esma : Cenâb-ı Hakk’ın isimlerine ait büyük tecelliler, yansımalar
    temsil : analoji, kıyaslama tarzında benzetme
    timsal : görüntü

    turra : padişaha özel mühür, nişan
    ulûhiyet-i mutlaka : hiçbir kayda ve şarta bağlı olmaksızın ilâh olma, mutlak ve sınırsız bir ilâhlık
    Vacibü'l-Vücud : varlığı zorunlu olan, var olmak için hiçbir sebebe ihtiyacı olmayan Allah
    vazife : görev
    vaziyet : durum, hal
    vücud : varlık
    zerre : atom, maddenin en küçük parçası
    zîhayat : canlı



  7. #7
    Yasaklı Üye YİĞİDO - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    May 2011
    Mesajlar
    1.075

    Standart

    MESNEVİ-İ NURİYE DERSLERİ
    3.6.LEM’ALAR(DEVAMI)
    DÖRDÜNCÜ LEM’A
    Bir kitap el yazısıyla yazılırsa, yalnız bir adama ve bir kaleme ihtiyaç vardır. Fakat matbaada basılırsa, kalem işini gören pek çok demir kalemler lâzımdır. Ve o demir harfleri yapmak için ustalar ve âlât ve edevat ve mürettipler gibi çok şeylere ihtiyaç olur. Kezalik, şu kitab-ı kâinatta yazılı satırlar, kelimeler ve harflerin bir Vahid-i Ehadin kalem-i kudretiyle yazılmış olduğu cihete hükmeden adam, pek rahat ve kolay ve mâkul bir yola sülûk etmiş olur. Fakat, o yazıları, o harfleri tabiata ve esbaba isnad eden herifler, imtina ve muhalin en suubetli ve çıkmaz bir yoluna zehab etmiş olurlar. Çünkü, bu yola zehab edenler için tek bir zîhayatın tab’ ve bastırılması için ekser kâinatın tab’ına lâzım olan teçhizat lâzımdır. Bu ise, vehmin kabul edemediği bir hurafedir.

    Ve keza, toprağın, suyun, havanın herbir cüz’ünde, nebatat adedince mânevî gizli matbaalar lâzımdır ki, mahiyetleri ve cihazları mütehalif sayısız meyve ve çiçeklerin teşkilâtını yapabilsinler. Veyahut o nebatatı o kadar ziynet ve intizamlarıyla beraber yeşillendirmek için, o üç unsurun herbir cüz’ünde bütün ağaçların, meyvelerin ve çiçeklerin hassalarını, cihazlarını ve mizanlarını bilip yapabilecek bir kudret, bir ilim lâzımdır. Çünkü, bu üç unsurun herbir cüz’ü, herbir nebatın teşkiline medar ve menşe olabilir. Evet, bir saksıdaki toprak, cihazları ve şekilleri ve sair sıfatları muhalif olan herhangi bir nebatın tohumunu yeşillendirmeye kabiliyeti vardır. Binaenaleyh, ikinci yola zehab edenlerce, o küçük saksı içerisinde sayısız gizli makine ve fabrikaların vücudu lâzım gelir ki, hurafeciler dahi bundan utanıyorlar.

    BEŞİNCİ LEM’A:

    Bir kitapta yazılı bir harf, yalnız bir cihetle kendisini gösterir ve kendisine delâlet eder. Fakat o harf, kâtibine çok cihetlerle delâlet eder ve nakkaşını târif eder.

    Kezalik, kitab-ı kâinatta mücessem olarak yazılan herbir kelime, kendi miktarınca kendini gösterirse de, pek çok cihetlerden münferiden ve müçtemian Sâniini gösterir, esmâsını izhar eder. Ve kendi evsafıyla, eşkâliyle, nakışlarıyla, âdeta Sâniini medih için yazılmış bir kasidedir. Buna binaen, meşhur Hebenneka gibi ahmaklaşan bir adam dahi Sâni-i Zülcelâlin inkârına gitmemek gerektir.

    Lügatler :
    âlât : aletler
    binaen : dayanarak
    binaenaleyh : bundan dolayı
    cihaz : organ, duyu
    cihet : yön, taraf
    cüz’ : kısım, parça
    delâlet etmek : delil olmak, işaret etmek
    edevat : bir iş için gerekli olan malzemeler, parçalar
    ekser : pek çok
    esbab : sebebler
    esmâ : Allah’ın isimleri
    eşkâl : şekiller, biçimler
    evsaf : nitelikler, özellikler
    hassa : nitelik, özellik

    Hebenneka : tarihte ahmaklığıyla meşhur bir şahsiyet
    hurafe : gerçek dışı, saçma inanış
    hükmeden : bir karara varan
    imtina : bir şeyin imkânsızlığı
    intizam : düzen
    isnad eden : dayandıran
    izhar etmek : göstermek, ortaya çıkarmak
    kabiliyet : yetenek
    kâinat : evren, bütün yaratılmışlar
    kalem-i kudret : Allah’ın kudret kalemi
    kâtib : yazan
    keza : aynı, aynı biçimde
    kezalik : bunun gibi
    kitab-ı kâinat : kâinat kitabı
    kudret : güç, kudret, iktidar
    mahiyet : esas nitelik, içyapı
    mâkul : akla uygun, aklın kabul ettiği
    medar : dayanak noktası, kaynak
    menşe olmak : öz, kaynak
    mizan : ölçü, tartı
    muhal : imkânsız
    muhalif : aykırı, zıt
    mücessem : cisimleşmiş, maddî yapısı olan
    müçtemian : toplu, topluca, bir araya gelmiş olarak, hepsi birden
    münferiden : tek başına
    mürettip : matbaada çalışan ve harfleri sıralayan kişi
    mütehalif : birbirine uymayan
    nakkaş : nakış ustası
    nebat : bitki
    nebatat : bitkiler
    sair : diğer, başka
    Sâni : her şeyi san’atla yaratan Allah

    Sâni-i Zülcelâl : büyüklük ve yücelik sahibi olan ve her şeyi san’atlı bir şekilde yapan Allah
    sıfat : özellik, vasıf
    suubet : zorluk
    sülûk etmek : yönelmek, yola girmek
    tab' : baskı, basma
    târif etmek : anlatmak, tanıtmak
    teçhizat : cihazlar, âletler
    teşkil : şekillendirme, yapılma
    teşkilât : yapı
    unsur : madde
    Vahid-i Ehad : bir ve tek olan, birliği bütün varlıkları kuşattığı gibi herbir varlıkta da tecellî eden Allah
    vehm : kuruntu, zan
    vücud : varlık
    zehab eden : giden
    zehab etmek : gitmek
    zîhayat : canlı
    ziynet : süs
    âlât : aletler
    binaenaleyh : bundan dolayı
    cihaz : organ, duyu
    cihet : yön, taraf
    cüz’ : kısım, parça
    delâlet etmek : delil olmak, işaret etmek
    edevat : bir iş için gerekli olan malzemeler, parçalar
    ekser : pek çok
    esbab : sebebler
    esmâ : Allah’ın isimleri
    eşkâl : şekiller, biçimler
    evsaf : nitelikler, özellikler
    hassa : nitelik, özellik
    hurafe : gerçek dışı, saçma inanış
    hükmeden : bir karara varan
    imtina : bir şeyin imkânsızlığı
    intizam : düzen
    isnad eden : dayandıran
    izhar etmek : göstermek, ortaya çıkarmak
    kabiliyet : yetenek
    kâinat : evren, bütün yaratılmışlar
    kalem-i kudret : Allah’ın kudret kalemi

    kaside : övgü şiiri
    kâtib : yazan
    keza : aynı, aynı biçimde
    kezalik : bunun gibi
    kitab-ı kâinat : kâinat kitabı
    kudret : güç, kudret, iktidar
    mahiyet : esas nitelik, içyapı
    mâkul : akla uygun, aklın kabul ettiği
    medar : dayanak noktası, kaynak

    medih : övgü, şükür
    menşe olmak : öz, kaynak
    mizan : ölçü, tartı
    muhal : imkânsız
    muhalif : aykırı, zıt
    mücessem : cisimleşmiş, maddî yapısı olan
    müçtemian : toplu, topluca, bir araya gelmiş olarak, hepsi birden
    münferiden : tek başına
    mürettip : matbaada çalışan ve harfleri sıralayan kişi
    mütehalif : birbirine uymayan
    nakkaş : nakış ustası
    nebat : bitki
    nebatat : bitkiler
    sair : diğer, başka
    Sâni : her şeyi san’atla yaratan Allah
    sıfat : özellik, vasıf
    suubet : zorluk
    sülûk etmek : yönelmek, yola girmek
    tab' : baskı, basma
    târif etmek : anlatmak, tanıtmak
    teçhizat : cihazlar, âletler
    teşkil : şekillendirme, yapılma
    teşkilât : yapı
    unsur : madde
    Vahid-i Ehad : bir ve tek olan, birliği bütün varlıkları kuşattığı gibi herbir varlıkta da tecellî eden Allah
    vehm : kuruntu, zan
    vücud : varlık
    zehab eden : giden
    zehab etmek : gitmek
    zîhayat : canlı
    ziynet : süs





  8. #8
    Yasaklı Üye YİĞİDO - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    May 2011
    Mesajlar
    1.075

    Standart

    MESNEVİ-İ NURİYE DERSLERİ
    3.6.LEM’ALAR(DEVAMI)
    DÖRDÜNCÜ LEM’A
    Bir kitap el yazısıyla yazılırsa, yalnız bir adama ve bir kaleme ihtiyaç vardır. Fakat matbaada basılırsa, kalem işini gören pek çok demir kalemler lâzımdır. Ve o demir harfleri yapmak için ustalar ve âlât ve edevat ve mürettipler gibi çok şeylere ihtiyaç olur. Kezalik, şu kitab-ı kâinatta yazılı satırlar, kelimeler ve harflerin bir Vahid-i Ehadin kalem-i kudretiyle yazılmış olduğu cihete hükmeden adam, pek rahat ve kolay ve mâkul bir yola sülûk etmiş olur. Fakat, o yazıları, o harfleri tabiata ve esbaba isnad eden herifler, imtina ve muhalin en suubetli ve çıkmaz bir yoluna zehab etmiş olurlar. Çünkü, bu yola zehab edenler için tek bir zîhayatın tab’ ve bastırılması için ekser kâinatın tab’ına lâzım olan teçhizat lâzımdır. Bu ise, vehmin kabul edemediği bir hurafedir.

    Ve keza, toprağın, suyun, havanın herbir cüz’ünde, nebatat adedince mânevî gizli matbaalar lâzımdır ki, mahiyetleri ve cihazları mütehalif sayısız meyve ve çiçeklerin teşkilâtını yapabilsinler. Veyahut o nebatatı o kadar ziynet ve intizamlarıyla beraber yeşillendirmek için, o üç unsurun herbir cüz’ünde bütün ağaçların, meyvelerin ve çiçeklerin hassalarını, cihazlarını ve mizanlarını bilip yapabilecek bir kudret, bir ilim lâzımdır. Çünkü, bu üç unsurun herbir cüz’ü, herbir nebatın teşkiline medar ve menşe olabilir. Evet, bir saksıdaki toprak, cihazları ve şekilleri ve sair sıfatları muhalif olan herhangi bir nebatın tohumunu yeşillendirmeye kabiliyeti vardır. Binaenaleyh, ikinci yola zehab edenlerce, o küçük saksı içerisinde sayısız gizli makine ve fabrikaların vücudu lâzım gelir ki, hurafeciler dahi bundan utanıyorlar.

    BEŞİNCİ LEM’A:

    Bir kitapta yazılı bir harf, yalnız bir cihetle kendisini gösterir ve kendisine delâlet eder. Fakat o harf, kâtibine çok cihetlerle delâlet eder ve nakkaşını târif eder.

    Kezalik, kitab-ı kâinatta mücessem olarak yazılan herbir kelime, kendi miktarınca kendini gösterirse de, pek çok cihetlerden münferiden ve müçtemian Sâniini gösterir, esmâsını izhar eder. Ve kendi evsafıyla, eşkâliyle, nakışlarıyla, âdeta Sâniini medih için yazılmış bir kasidedir. Buna binaen, meşhur Hebenneka gibi ahmaklaşan bir adam dahi Sâni-i Zülcelâlin inkârına gitmemek gerektir.

    Lügatler :
    âlât : aletler
    binaen : dayanarak
    binaenaleyh : bundan dolayı
    cihaz : organ, duyu
    cihet : yön, taraf
    cüz’ : kısım, parça
    delâlet etmek : delil olmak, işaret etmek
    edevat : bir iş için gerekli olan malzemeler, parçalar
    ekser : pek çok
    esbab : sebebler
    esmâ : Allah’ın isimleri
    eşkâl : şekiller, biçimler
    evsaf : nitelikler, özellikler
    hassa : nitelik, özellik

    Hebenneka : tarihte ahmaklığıyla meşhur bir şahsiyet
    hurafe : gerçek dışı, saçma inanış
    hükmeden : bir karara varan
    imtina : bir şeyin imkânsızlığı
    intizam : düzen
    isnad eden : dayandıran
    izhar etmek : göstermek, ortaya çıkarmak
    kabiliyet : yetenek
    kâinat : evren, bütün yaratılmışlar
    kalem-i kudret : Allah’ın kudret kalemi
    kâtib : yazan
    keza : aynı, aynı biçimde
    kezalik : bunun gibi
    kitab-ı kâinat : kâinat kitabı
    kudret : güç, kudret, iktidar
    mahiyet : esas nitelik, içyapı
    mâkul : akla uygun, aklın kabul ettiği
    medar : dayanak noktası, kaynak
    menşe olmak : öz, kaynak
    mizan : ölçü, tartı
    muhal : imkânsız
    muhalif : aykırı, zıt
    mücessem : cisimleşmiş, maddî yapısı olan
    müçtemian : toplu, topluca, bir araya gelmiş olarak, hepsi birden
    münferiden : tek başına
    mürettip : matbaada çalışan ve harfleri sıralayan kişi
    mütehalif : birbirine uymayan
    nakkaş : nakış ustası
    nebat : bitki
    nebatat : bitkiler
    sair : diğer, başka
    Sâni : her şeyi san’atla yaratan Allah

    Sâni-i Zülcelâl : büyüklük ve yücelik sahibi olan ve her şeyi san’atlı bir şekilde yapan Allah
    sıfat : özellik, vasıf
    suubet : zorluk
    sülûk etmek : yönelmek, yola girmek
    tab' : baskı, basma
    târif etmek : anlatmak, tanıtmak
    teçhizat : cihazlar, âletler
    teşkil : şekillendirme, yapılma
    teşkilât : yapı
    unsur : madde
    Vahid-i Ehad : bir ve tek olan, birliği bütün varlıkları kuşattığı gibi herbir varlıkta da tecellî eden Allah
    vehm : kuruntu, zan
    vücud : varlık
    zehab eden : giden
    zehab etmek : gitmek
    zîhayat : canlı
    ziynet : süs
    âlât : aletler
    binaenaleyh : bundan dolayı
    cihaz : organ, duyu
    cihet : yön, taraf
    cüz’ : kısım, parça
    delâlet etmek : delil olmak, işaret etmek
    edevat : bir iş için gerekli olan malzemeler, parçalar
    ekser : pek çok
    esbab : sebebler
    esmâ : Allah’ın isimleri
    eşkâl : şekiller, biçimler
    evsaf : nitelikler, özellikler
    hassa : nitelik, özellik
    hurafe : gerçek dışı, saçma inanış
    hükmeden : bir karara varan
    imtina : bir şeyin imkânsızlığı
    intizam : düzen
    isnad eden : dayandıran
    izhar etmek : göstermek, ortaya çıkarmak
    kabiliyet : yetenek
    kâinat : evren, bütün yaratılmışlar
    kalem-i kudret : Allah’ın kudret kalemi

    kaside : övgü şiiri
    kâtib : yazan
    keza : aynı, aynı biçimde
    kezalik : bunun gibi
    kitab-ı kâinat : kâinat kitabı
    kudret : güç, kudret, iktidar
    mahiyet : esas nitelik, içyapı
    mâkul : akla uygun, aklın kabul ettiği
    medar : dayanak noktası, kaynak

    medih : övgü, şükür
    menşe olmak : öz, kaynak
    mizan : ölçü, tartı
    muhal : imkânsız
    muhalif : aykırı, zıt
    mücessem : cisimleşmiş, maddî yapısı olan
    müçtemian : toplu, topluca, bir araya gelmiş olarak, hepsi birden
    münferiden : tek başına
    mürettip : matbaada çalışan ve harfleri sıralayan kişi
    mütehalif : birbirine uymayan
    nakkaş : nakış ustası
    nebat : bitki
    nebatat : bitkiler
    sair : diğer, başka
    Sâni : her şeyi san’atla yaratan Allah
    sıfat : özellik, vasıf
    suubet : zorluk
    sülûk etmek : yönelmek, yola girmek
    tab' : baskı, basma
    târif etmek : anlatmak, tanıtmak
    teçhizat : cihazlar, âletler
    teşkil : şekillendirme, yapılma
    teşkilât : yapı
    unsur : madde
    Vahid-i Ehad : bir ve tek olan, birliği bütün varlıkları kuşattığı gibi herbir varlıkta da tecellî eden Allah
    vehm : kuruntu, zan
    vücud : varlık
    zehab eden : giden
    zehab etmek : gitmek
    zîhayat : canlı
    ziynet : süs






  9. #9
    Yasaklı Üye YİĞİDO - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    May 2011
    Mesajlar
    1.075

    Standart

    MESNEVİ-İ NURİYE DERSLERİ 3.7.LEM’ALAR(DEVAMI)
    ALTINCI LEM’A
    Cenâb-ı Hak, bütün cüz ve cüz’îlerde sikke-i mahsusasını ve bütün küll ve küllîlerde has hâtemini vaz’ ettiği gibi, aktar-ı semâvat ve arzı, hâtem-i vahidiyetle ve mecmu-u kâinatı sikke-i ehadiyetle mühürlemiştir. Mezkûr sikke ve hâtemlerden, meselâ,

    فَانْظُرْاِلٰۤىاٰثَارِرَحْمَتِاللهِكَيْفَيُحْىِاْلاَرْضَبَعْدَمَوْتِهَاۤاِنَّذٰلِكَلَمُحْىِالْمَوْتٰىوَهُوَعَلٰىكُلِّشَىْءٍقَدِيرٌ
    1

    âyetinin işaret ettiği ihya ve nefh-i ruh keyfiyetindeki hâtem-i İlâhîye bakınız ki, pek çok garip garip haşirleri, acip acip neşirleri göresiniz!
    Evet, bilhassa arzın ihyasında, her sene üç yüz binden fazla saha-i vücuda getirilen mahlûkatın nevilerinde haşir ve neşirler vardır Lâkin, bilinmez bir hikmete binaen, şu haşir ve neşirlerin ekserîsinde, iade edilen emsal aralarındaki misliyet o kadar ayniyete karibdir ki, hemen hemen, dirilen evvelkinin ne aynı ve ne gayrıdır denilebilir. Her ne ise, misliyet, ayniyet mevzuu bahis değildir. Her nasıl olursa olsun, o haşir neşirler beşerin suhulet-i haşrine delâlet ettikleri gibi, beşerin haşrine birer misal ve birer örnek olabilirler.
    İşte, birbirine muhalif, nihayet derecede karışık olan o envâ-ı kesireyi kemâl-i imtiyazla ihya etmek ve hatasız, haltsız, galatsız olarak mümtazâne iade etmek,
    nihayetsiz bir kudrete ve muhit bir ilme sahip olan Zât-ı Zülcelâlin hâtem-i has ve sikke-i mahsusasıdır.
    Ve keza, sath-ı arz sahifesinde kusursuz, noksansız, sehivsiz, kemâl-i intizamla üç yüz binden fazla risaleleri yazmak, öyle bir Zâtın sikke-i mahsusasıdır ki, herşeyin içyüzü, herşeyin kilidi onun elindedir. Ve hiçbirşey onun teveccühünü başkasından çevirip kendisine hasredemez.
    Hülâsa: Sath-ı arzda, altı ay zarfında, beşerin haşrini temsil eden o sayısız haşir ve neşirlerde görünen rububiyetin o tasarruf-u azîminde pek yüksek, büyük ve ince nakışlı bir hâtemi vardır. Mahlûkatın icadında görünen şu intizamlar, suhuletler, sür’atler, imtiyazlar hep o hâtemin parıltısından meydana geliyorlar. Evet, her bahar mevsiminde pek hakîmâne, basîrâne, kerîmâne faaliyetler başlar ve harikulâde san’atlar yapılır. Ve bütün bu ameliyat, kemâl-i sür’atle, suhuletle, muntazaman cereyan etmekte olduğu görünür.
    İşte, bu harikulâde faaliyetler öyle bir Zâtın hâtemidir ki, hiçbir mekânda olmadığı halde, her mekânda ilim ve kudretiyle hâzır ve nâzırdır.

    Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler :
    1: “Şimdi bak Allah’ın rahmet eserlerine: Yeryüzünü ölümünün ardından nasıl diriltiyor? Bunu yapan, elbette ölüleri de öylece diriltecektir; O herşeye hakkıyla kàdirdir.” Rum Sûresi, 30:50.
    [h=2]Lügatler : [/h] acip : hayret verici
    aktar-ı semâvat ve arz : gökyüzünün ve yeryüzünün dört bir yanı, her tarafı
    arz : dünya
    ayniyet : aynı oluş
    bahis : konu

    basîrâne : görerek, bilerek
    beşer : insanlık
    bilhassa : özellikle
    binaen : dayanarak
    Cenâb-ı Hak : Hakkın ta kendisi olan sonsuz şeref ve yücelik sahibi Allah

    cereyan etmek : olmak, geçmek, yapılmak
    cüz : bir bütünü oluşturan bölümler-den herbiri, parça
    cüz’î : tikel, bir sınıfın bireyi, fert
    delâlet etmek : delil olmak, işaret etmek
    ekserî : çoğunluk
    emsal : denk, benzer
    envâ-ı kesire : pek çok türler, çeşitler
    galatsız : hatasız, yanlışsız
    gayr : diğer, başkası

    hakîmâne : çok hikmetli bir şekilde
    haltsız : yanlışsız, karıştırmadan

    harikulâde : olağanüstü, hayranlık verici
    has : özel

    hasretmek : özgü kılmak
    haşir : toplanma; diriliş; mevsimlerle birlikte yaşanan ve haşri andıran gelişmeler

    haşir ve neşir : öldükten sonra âhirette tekrar diriltilerek Allah’ın huzurunda toplanılması ve bütün gerçeklerin sergilenmesi
    hâtem : mühür

    hâtem-i has : özel mühür
    hâtem-i İlâhî : İlâhî mühür, damga
    hâtem-i vahidiyet : her şeyi kaplayan birlik mührü

    hâzır ve nâzır : her an her yerde olan ve gören
    Hebenneka : tarihte ahmaklığıyla meşhur bir şahsiyet
    hikmet : bir gaye ve faydaya yönelik olma

    hülâsa : özet olarak
    iade etmek : tekrar yapmak

    icad : var etme, yaratma
    ihya : hayat verme, diriltme

    imtiyaz : birbirinden farklı olan varlıkları kolaylıkla birbirinden ayırma
    karib : yakın
    kaside : övgü şiiri
    kemâl-i imtiyaz : varlıkları birbirinden eksiksiz bir şekilde ayırt etme

    kemâl-i intizam : eksiksiz bir mükemmellikte olan düzen
    kemâl-i sür'at : eksiksiz, mükemmel bir hızla
    kerîmâne : çok lütufkâr ve cömert bir şekilde
    keyfiyet : hal, özellik

    keza : aynı, aynı biçimde
    kudret : güç, iktidar
    küll : bütün, bir şeyin tamamı
    küllî : belli bir sınıfın fertlerini içine alan; tür, cins; tümel
    lâkin : ama, fakat
    mahlûkat : yaratılmışlar, varlıklar
    mecmu-u kâinat : kâinatın tamamı
    medih : övgü, şükür
    mevzu : konu, bahis
    mezkûr : anılan, ifade edilen
    misal : örnek
    misliyet : benzerlik
    muhalif : zıt, ters

    muhit : herşeyi içine alan, kuşatan
    muntazaman : düzenli olarak
    mümtazâne : birbirinden farklı bir şekilde

    nakışlı : işlemeli, süslü
    nefh-i ruh : ruhun üflenmesi
    neşir : yayılma; bahar mevsiminde sayısız canlı varlıkların hayat bulup ortaya çıkmaları
    nevi : tür
    nihayet : son

    nihayetsiz : sonsuz
    risale : mektup; küçük bir kitabı andıran ve Allah'ı tanıtan varlık
    rububiyet : Rablık; herbir varlığa yaratılış gayelerine ulaşmaları için muhtaç olduğu şeyleri vermesi, onları terbiye edip idaresi ve egemenliği altında bulundurması
    saha-i vücud : vücut sahası, varlık alanı
    Sâni : her şeyi san’atla yaratan Allah
    Sâni-i Zülcelâl : büyüklük ve yücelik sahibi olan ve her şeyi san’atlı bir şekilde yapan Allah

    sath-ı arz : yeryüzü
    sehivsiz : hatâsız
    sikke : damga, mühür
    sikke-i ehadiyet : Allah’ın herbir varlık üzerinde birliğini gösteren mühür
    sikke-i mahsusa : özel mühür

    suhulet : kolaylık
    suhulet-i haşir : haşrin kolaylığı

    tasarruf-u azîm : büyük tasarruf, icraat
    temsil eden : benzer bir örnekle mühim bir hakikati ortaya koyan
    teveccüh : ilgi, yönelme
    vaz’ etmek : koymak, yerleştirmek

    Zât : Allah
    Zât-ı Zülcelâl : sonsuz büyüklük sahibi ve şanı yüce Allah



+ Konu Cevaplama Paneli

Konu Bilgileri

Users Browsing this Thread

Şu an 1 kullanıcı var. (0 üye ve 1 konuk)

     

Benzer Konular

  1. Mesnevi-i Nuriye / Zühre
    By fanidünya... in forum Risale-i Nur'dan Vecize ve Anekdotlar
    Cevaplar: 17
    Son Mesaj: 30.10.20, 10:24
  2. From the Mesnevi-i Nuriye
    By Ehl-i telvin in forum In All Respects of Islam
    Cevaplar: 1
    Son Mesaj: 09.10.16, 21:49
  3. Mesnevi-i Nuriye'den Bir Konu
    By *reşha* in forum Açıklamalı Risale-i Nur Dersleri
    Cevaplar: 17
    Son Mesaj: 12.05.09, 12:38
  4. Mesnevi-i Nuriye'den Niyet
    By Medresetü'zZehra in forum Risale-i Nur'dan Vecize ve Anekdotlar
    Cevaplar: 5
    Son Mesaj: 12.08.08, 11:30
  5. Mesnevi-i Nuriye'den...
    By yuksek-Sadakat in forum Risale-i Nur'dan Vecize ve Anekdotlar
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 05.12.06, 22:14

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Var
Google Grupları
RisaleForum grubuna abone ol
E-posta:
Bu grubu ziyaret et

Search Engine Friendly URLs by vBSEO 3.6.0