Ruhun yüksek lezzetleri varken, neden yeme içme cinsellik gibi cismani lezzetler için cismani haşir gerekecek?
Madem Ruhun Ali Lazaizi Var Ona Kafidir Lezaiz-i Cismaniye ?çin Bir Haşri Cismani Neden ?cabediyor?
Cennet'e dair, Cennet'ten daha güzel, hurilerinden daha latif, selsebilinden daha tatl? olan beyanat-? âyât-? Kur'aniye kimseye söz b?rakmam?şt?r ki, fazla birşey söylensin. Fakat o parlak, ezelî ve ebedî, yüksek ve güzel âyetleri fehme takrib için baz? basamaklar?, hem o cennet-i Kur'aniyeden nümune için baz? çiçeklerin nümunesi nev'inden baz? nükteleri söyleyeceğiz. Beş rumuzlu sual ve cevabla işaret edeceğiz. Evet, Cennet bütün lezaiz-i maneviyeye medar olduğu gibi, bütün lezaiz-i cismaniyeye de medard?r.
Sual: Kusurlu, noksaniyetli, mütegayyir, karars?z, elemli cismaniyetin ebediyetle ve Cennet'le ne alâkas? var? Madem ruhun âlî lezaizi vard?r; ona kâfidir. Lezaiz-i cismaniye için, bir haşr-i cismanî neden îcabediyor?
Elcevab: Çünki nas?l toprak suya, havaya, ziyaya nisbeten kesafetli, karanl?kl?d?r; fakat masnuat-? ?lahiyenin bütün enva'?na menşe' ve medar olduğundan bütün anas?r-? sairenin manen fevkine ç?kt?ğ? gibi.. hem kesafetli olan nefs-i insaniye; s?rr-? câmiiyet itibariyle, tezekki etmek şart?yla bütün letaif-i insaniyenin fevk?ne ç?kt?ğ? gibi.. öyle de, cismaniyet; en câmi', en muhit, en zengin bir âyine-i tecelliyat-? esma-i ?lahiyedir. Bütün hazain-i rahmetin müddeharat?n? tartacak ve mizana çekecek âletler, cismaniyettedir. Meselâ: Dildeki kuvve-i zaika, r?zk zevkinde enva'-? mat'umat adedince mizanlara menşe' olmasayd?; herbirini ayr? ayr? hissedip tan?mazd?, tad?p tartamazd?. Hem ekser esma-i ?lahiyenin tecelliyat?n? hissedip bilmek, zevkedip tan?mak cihazat?, yine cismaniyettedir. Hem gayet mütenevvi ve nihayet derecede ayr? ayr? lezzetleri hissedecek istidadlar, yine cismaniyettedir. Madem şu kâinat?n Sânii, şu kâinatla bütün hazain-i rahmetini tan?tt?rmak ve bütün tecelliyat-? esmas?n? bildirmek ve bütün enva'-? ihsanat?n? tatt?rmak istediğini; kâinat?n gidişat?ndan ve insan?n câmiiyetinden, -Onbirinci Söz'de isbat edildiği gibi- kat'î anlaş?l?yor. Elbette şu seyl-i kâinat?n bir havz-? ekberi ve bu kâinat tezgâh?n?n işlediği mahsulât?n bir meşher-i a'zam? ve şu mezraa-i dünyan?n bir mahzen-i ebedîsi olan dâr-? saadet, şu kâinata bir derece benzeyecektir. Hem cismanî, hem ruhanî bütün esasat?n? muhafaza edecektir. Ve o Sâni'-i Hakîm ve o Âdil-i Rahîm; elbette cismanî âletlerin vezaifine ücret olarak ve hidemat?na mükâfat olarak ve ibadat-? mahsusalar?na sevab olarak, onlara lây?k lezaizi verecektir. Yoksa hikmet ve adalet ve rahmetine z?d bir halet olur ki, hiç bir cihetle onun cemal-i rahmetine ve kemal-i adaletine uygun değildir, kabil-i tevfik olamaz