Hýristiyanlýk, bir nevî Ýslâmiyete inkýlâp edecektir






Tabiiyyun, maddiyyun felsefesinden tevellüt eden bir cereyan-ý nemrudâne, gittikçe âhirzamanda felsefe-i maddiye vasýtasýyla intiþar ederek kuvvet bulup, Ulûhiyeti inkâr edecek bir dereceye gelir. (...)


Ýþte böyle bir sýrada, o cereyan pek kuvvetli göründüðü bir zamanda, Hazret-i Ýsâ Aleyhisselâmýn þahsiyet-i mâneviyesinden ibaret olan hakikî Ýsevîlik dini zuhur edecek, yani rahmet-i Ýlâhiyenin semâsýndan nüzul edecek, hâlihazýr Hýristiyanlýk dini o hakikate karþý tasaffi edecek, hurafattan ve tahrifattan sýyrýlacak, hakaik-i Ýslâmiye ile birleþecek, mânen Hýristiyanlýk bir nev'î Ýslâmiyete inkýlâp edecektir. Ve Kur’ân’a iktida ederek, o Ýsevîlik þahs-ý mânevîsi tâbi ve Ýslâmiyet metbû makamýnda kalacak, din-i hak bu iltihak neticesinde azîm bir kuvvet bulacaktýr. Dinsizlik cereyanýna karþý ayrý ayrý iken maðlûp olan Ýsevîlik ve Ýslâmiyet, ittihad neticesinde dinsizlik cereyanýna galebe edip daðýtacak istidadýnda iken, âlem-i semâvatta cism-i beþerîsiyle bulunan þahs-ý Ýsâ Aleyhisselâm, o din-i hak cereyanýnýn baþýna geçeceðini, bir Muhbir-i Sadýk, bir Kadîr-i Külli Þeyin vaadine istinad ederek haber vermiþtir. Madem haber vermiþ, haktýr. Madem Kadîr-i Külli Þey vaad etmiþ, elbette yapacaktýr.


Evet, her vakit semâvattan melâikeleri yere gönderen ve bazý vakitte insan sûretine vaz’ eden (Hazret-i Cibril’in Dýhye sûretine girmesi gibi) ve ruhanîleri âlem-i ervahtan gönderip beþer sûretine temessül ettiren, hattâ ölmüþ evliyalarýn çoklarýnýn ervahlarýný cesed-i misaliyle dünyaya gönderen bir Hakîm-i Zülcelâl, Hazret-i Ýsâ Aleyhisselâmý, Ýsâ dinine ait en mühim bir hüsn-ü hâtimesi için, deðil semâ-i dünyada cesediyle bulunan ve hayatta olan Hazret-i Ýsâ, belki âlem-i âhiretin en uzak köþesine gitseydi ve hakikaten ölseydi, yine þöyle bir netice-i azîme için ona yeniden ceset giydirip dünyaya göndermek, o Hakîmin hikmetinden uzak deðil. Belki onun hikmeti öyle iktiza ettiði için vaad etmiþ ve vaad ettiði için elbette gönderecek.


Hazret-i Ýsâ Aleyhisselâm geldiði vakit, herkes onun hakikî Ýsâ olduðunu bilmek lâzým deðildir. Onun mukarreb ve havassý, nur-u imanla onu tanýr. Yoksa, bedâhet derecesinde herkes onu tanýmayacaktýr.


Mektubat, s. 60





Lügatçe:





cereyan-ý nemrudâne: Nemrud gibi zulüm ve cebir ile iþ gören cereyan. Ulûhiyet: Allah’ýn ilâhlýðý. tasaffi: Saflaþma. hurafat: Hurafeler. iktida: Uyma. metbû: Tabî olunan


Muhbir-i Sadýk: Doðru haberci; Allah ve âhiretle ilgili doðru haberler veren Peygamberimiz (asm).