ÂYET-? KER?ME MEÂL?
De ki: Onu ilk önce kim yaratm?şsa tekrar O diriltecek. O her şeyin yarat?l?ş?n? hakk?yla bilendir.
Yâsin Sûresi: 79
08.11.2006
HAD?S-? ŞER?F MEÂL?
Karaborsac?l?k yapan lânetliktir.
Câmi'ü's-Sağîr, c: 3, 3783
08.11.2006
Belâlar?n istilâs?, baz? duâlar?n özel vaktidir
Hem, duâ bir ubûdiyettir; ubûdiyet ise, semerât? uhreviyedir. Dünyevî maksadlar ise, o nevi duâ ve ibâdetin vakitleridir; o maksadlar, gàyeleri değil. Meselâ, yağmur namaz? ve duâs? bir ibâdettir. Yağmursuzluk, o ibâdetin vaktidir; yoksa, o ibâdet ve o duâ, yağmuru getirmek için değildir. Eğer s?rf o niyet ile olsa, o duâ, o ibâdet hâlis olmad?ğ?ndan, kabule lây?k olmaz.
Nas?l ki, güneşin gurûbu, akşam namaz?n?n vaktidir; hem güneşin ve ay?n tutulmalar?, küsûf ve husûf namazlar? denilen iki ibâdet-i mahsusan?n vakitleridir. Yani, gece ve gündüzün nurânî âyetlerinin nikaplanmas?yla bir azamet-i ?lâhiyeyi ilâna medâr olduğundan, Cenâb-? Hak, ibâd?n?, o vakitte bir nev'i ibâdete dâvet eder. Yoksa, o namaz, aç?lmas? ve ne kadar devam etmesi, müneccim hesâbiyle muayyen olan ay ve güneşin husûf ve küsûflar?n?n inkişaflar? için değildir. Ayn? onun gibi, yağmursuzluk dahi, yağmur namaz?n?n vaktidir. Ve beliyyelerin istilâs? ve muz?r şeylerin tasallutu, bâz? duâlar?n evkàt-? mahsusalar?d?r ki, insan o vakitlerde aczini anlar; duâ ile, niyaz ile Kadîr-i Mutlak?n dergâh?na ilticâ eder. Eğer duâ çok edildiği halde, beliyyeler def’ olunmazsa, denilmeyecek ki, “Duâ kabul olmad?.” Belki denilecek ki, “Duân?n vakti, kazâ olmad?.” Eğer Cenâb-? Hak, fazl ve keremiyle, belây? ref’ etse, nurun alâ nur, o vakit duâ vakti biter, kazâ olur.
Demek duâ, bir s?rr-? ubûdiyettir. Ubûdiyet ise, hâlisen livechillâh olmal?. Yaln?z aczini izhâr edip, duâ ile Ona ilticâ etmeli; Rubûbiyetine kar?şmamal?. Tedbîri Ona b?rakmal?, hikmetine itimad etmeli, rahmetini ittiham etmemeli.
Sözler, s. 287
Lügatçe:
ubûdiyet: ?badet etme, kulluk.
semerât: Semereler, meyveler, neticeler.
uhreviye: Ahirete ait, ahiretle ilgili.
küsûf: Güneş tutulmas?.
husûf: Ay tutulmas?.
nikap: Peçe, perde, örtü.
beliyye: Belâ
evkat-? mahsusa: Hususî, özel vakitler.
kazâ: Hükmün yerine gelmesi.
ref’: Kald?rma, hükümsüz b?rakma.
livechillâh: Allah için.
08.11.2006
Sorularla Risale-i Nur
Musibetlerden dolay? insan
Allah’a şikâyette bulunabilir mi?
Musibet ve hastal?klarda insanlar?n şekvâya üç vecihle haklar? yoktur.
Birinci Vecih: Cenâb-? Hak, insana giydirdiği vücut libas?n? san’at?na mazhar ediyor. ?nsan? bir model yapm?ş; o vücut libas?n? o model üstünde keser, biçer, tebdil eder, tağyir eder, muhtelif esmâs?n?n cilvesini gösterir. Şâfî ismi hastal?ğ? istediği gibi, Rezzak ismi de açl?ğ? iktiza ediyor, ve hâkezâ... “Mülkün mâliki, mülkünde dilediği gibi tasarruf eder.”
?kinci Vecih: Hayat musibetlerle, hastal?klarla tasaffî eder, kemal bulur, kuvvet bulur, terakki eder, netice verir, tekemmül eder, vazife-i hayatiyeyi yapar. Yeknesak istirahat döşeğindeki hayat, hayr-? mahz olan vücuttan ziyade, şerr-i mahz olan ademe yak?nd?r ve ona gider.
Üçüncü Vecih: Şu dâr-? dünya, meydan-? imtihand?r ve dâr-? hizmettir. Lezzet ve ücret ve mükâfat yeri değildir. Madem dâr-? hizmettir ve mahall-i ubudiyettir. Hastal?klar ve musibetler, dinî olmamak ve sabretmek şart?yla, o hizmete ve o ubudiyete çok muvaf?k oluyor ve kuvvet veriyor. Ve herbir saati bir gün ibadet hükmüne getirdiğinden, şekvâ değil, şükretmek gerektir.
Evet, ibadet iki k?s?md?r: Bir k?sm? müsbet, diğeri menfi. Müsbet k?sm? malûmdur. Menfi k?sm? ise, hastal?klar ve musibetlerle, musibetzede zaaf?n? ve aczini hissedip, Rabb-i Rahîmine ilticâkârâne teveccüh edip, Onu düşünüp, Ona yalvar?p hâlis bir ubudiyet yapar. Bu ubudiyete riyâ giremez, hâlistir.
Lem’alar, s. 15-16
As?l musibet dine gelen musibettir
As?l musibet ve muz?r musibet, dine gelen musibettir. Musibet-i diniyeden her vakit dergâh-? ?lâhiyeye iltica edip feryad etmek gerektir.
Fakat dinî olmayan musibetler, hakikat noktas?nda musibet değildirler. Bir k?sm? ihtar-? Rahmânîdir. Nas?l ki çoban, gayr?n tarlas?na tecavüz eden koyunlar?na taş at?p, onlar o taştan hissederler ki, zararl? işten kurtarmak için bir ihtard?r, memnunâne dönerler. Öyle de, çok zâhirî musibetler var ki, ?lâhî birer ihtar, birer ikazd?r. Ve bir k?sm? keffâretü’z-zünubdur. Ve bir k?sm?, gafleti dağ?t?p, beşerî olan aczini ve zaaf?n? bildirerek bir nevi huzur vermektir. (...)
Madem Onun rububiyetine raz?y?z; o rububiyeti noktas?nda verdiği şeye r?za lâz?m. Kazâ ve kaderine itiraz? işmam eder bir tarzda ah, of edip şekvâ etmek, bir nevî kaderi tenkittir, rahîmiyetini ithamd?r. Kaderi tenkit eden, baş?n? örse vurur, k?rar. Rahmeti itham eden, rahmetten mahrum kal?r.
Lem’alar, s. 18
Güzelden gelen her şey güzeldir
Elhâs?l: Mâdem hayat Esmâ-i Hüsnân?n nukuşunu gösterir; hayat?n baş?na gelen her şey hasendir. (...) Sâni-i Zülcelâl, Fât?r-? Bîmisâl, zîhayata göz, kulak, ak?l, kalp gibi havâs ve letâif ile murassâ olarak giydirdiği vücud gömleğini Esmâ-i Hüsnân?n nak?şlar?n? göstermek için çok hâlât içinde çevirir, çok vaziyetlerde değiştirir. Elemler, musîbetler nev'inde olan keyfiyât, bâz? esmâs?n?n ahkâm?n? göstermek için lemeât-? hikmet içinde bâz? şuâât-? rahmet ve o şuâât-? rahmet içinde latîf güzellikler vard?r.
Sözler, s. 435
Lügatçe:
şekvâ: Şikâyet etmek.
şerr-i mahz: Tam bir şer, kötülük.
mahall-i ubudiyet: Kulluk, ibadet yeri.
keffâretü’z-zünub: Günahlara keffaret.
nukuş: Nak?şlar.
hasen: Güzel.
lemeât-? hikmet: Hikmet par?lt?lar?.
şuâât-? rahmet: Rahmet ?ş?nlar?.