Ramazan?n k?ymettar vaktini zayi etmemeliAziz, s?dd?k kardeşlerim,
Meyve’nin Dördüncü Meselesindeki bir hakikatin izah?n? eski Said’in afaka bakmak damar?yla ve bana hizmet eden kâtibin Ramazan başlar?nda bayram alâmetini şarkta bir hadisenin tesiriyle heyecanla demesi ve bu Ramazan-? Şerifteki k?ymettar vakitleri radyonun malayaniyat?yla zayi etmemesi için mânen kalbime kaç defa ihtar edildi ki, o geniş ve kar?ş?k f?rt?nal? hakikatin k?saca zararlar?n? beyan eyle. Ben de gayet muhtasar baz? işaretler nev’inde, Risâle-i Nur şakirtlerinin meraklar?n? tadil etmek niyetiyle beyan ediyorum. Fakat hem mesele çok geniş, vaktim de dar, halim de perişan olmas?ndan, anlamas?nda zahmet çekeceksiniz, zekâvetinize güveniyorum.
Meyvenin o Dördüncü Meselesinde denilmiş ki:
“Dünya siyasetine kar?şmad?ğ?m?n sebebi: O geniş ve büyük dairede vazife az ve küçük olmakla beraber, cazibedarl?k cihetiyle merakl?lar? kendiyle meşgul eder, hakiki ve büyük vazifelerini onlara unutturur veya noksan b?rakt?r?r. Hem her halde bir tarafgirlik meylini verir, zalimlerin zulümlerini hoş görür, şerik olur” meâlinde orada denilmiştir.
Şimdi ben de derim ki: Merak yüzünden ve afaki hadisat?n verdiği sarhoşane gafletten zevk alan biçareler! Eğer “?nsan?n f?trat?ndaki merak, insaniyet damar?yla sizin, farz ve lâz?m vazifeniz zarar?na o hadise, o geniş boğuşmalara sevk ediyor. Bu da bir ihtiyac-? manevîdir, f?trîdir” derseniz, ben de derim:
Kat’iyen biliniz ki, insan?n, çok mu’cizâtl? hilkatine merak etmeyip, dikkat etmeyerek iki başl? veya üç ayakl? bir insan görse kemâl-i merakla temâşâs?na dald?ğ? gibi; aynen bu as?rda, nev-i beşerin muvakkat ve fânî, tahripçi geniş hâdiseleri ve zemin yüzünde yüz bin millet ve insan nev’i gibi çok hâdisât-? acîbeye mazhar o milletlerden, her baharda yaln?z birtek ar? milletine ve üzüm tâifesine baksan, bu nev-i beşerdeki hâdisât?n yüz defa daha mûcib-i merak ve rûhânî, mânevî zevklere medar hâdiseler var. Bu hakîkî zevklere ehemmiyet vermeyip beşerin zararl?, şerli, âr?zî hâdiselerine bu kadar merak ve zevkle bağlanmak; dünyada ebedî kalmak ve o hâdiseler dâimî olmak ve herkese o hâdiseden bir menfaat veya zarar gelmek ve o hâdiseye sebebiyet verenlerin hakîkî fâil ve mûcid olmak şart?yla olabilir. Halbuki, havan?n f?rt?nalar? gibi geçici hallerdir. Sebebiyet verenlerin tesirleri pek cüz’î... Ondaki zarar ve menfaati, o vaziyet şarktan, Bahr-i Muhîtten sana göndermez. Senden sana daha yak?n ve senin kalbin Onun tasarrufunda ve senin cismin Onun tedbir ve icad?nda olan bir Zât-? Akdesin rubûbiyetini ve hikmetini nazara almay?p, tâ dünyan?n nihâyetinden zarar ve menfaati beklemek ne derece divânelik olduğu târif edilmez.
Hem imân ve hakîkat noktas?nda, bu çeşit meraklar?n büyük zararlar? var. Çünkü gaflet verecek ve dünyaya boğduracak ve hakîkî vazîfe-i insâniyeti ve âhireti unutturacak olan en geniş dâire ise siyâset dâiresidir. Hususan böyle umûmî ve mücâdele sûretindeki hâdiseler, kalbi de boğuyor. Güneş gibi bir imân lâz?m ki, herşeyde, her vaziyette, herbir harekette kader-i ?lâhî ve kudret-i Rabbâniyenin izini, eserini görsün, ta o zulm-ü zulmette kalb boğulmas?n, imân sönmesin; ak?l, tabiat ve tesadüfe saplanmas?n.
Hatta ehl-i hakîkat, hakîkat ve mârifetullah? bulmak için, kesret dâirelerini unutmaya çal?ş?yorlar—tâ kalb dağ?lmas?n ve lüzumlu ve k?ymetli şeye sarf etmek lâz?m gelen merak?, zevki, şevki, lüzumsuz fânî şeylerde telef olmas?n. Hatta bu ehemmiyetli s?rdand?r ki, din düsturlar?n?n bir hâdimi olmak cihetinde güneş gibi imânlar taş?yan bir k?s?m Sahâbeler ve onlara benzeyen mücâhidînden, Selef-i Sâlihinden başka, siyâsetçi, ekserce tam müttakî dindar olamaz. Tam ve hakîkî dindar, müttakî olanlar, siyâsetçi olmazlar. Yani, maksad-? aslî siyâsetini yapanlarda din, ikinci derecede kal?r, tebeî hükmüne geçer. Hakîkî dindar ise, “Bütün kâinât?n en büyük gâyesi ubûdiyet-i insâniyedir” diye, siyâsete, aşk-? merak ile değil, ikinci üçüncü mertebede onu dîne ve hakîkate âlet etmeye—eğer mümkünse—çal?şabilir. Yoksa, bâkî elmaslar? k?r?lacak âdî şişelere âlet yapar.
Elhâs?l: Nas?l ki sarhoşluk, hakîkî vazifelerden gelen elemleri ve ihtiyaçlar? sarhoşlukla muvakkaten unutturduğu cihetle menhus ve k?sa bir zevk verir; öyle de, böyle fânî boğuşmalar? ve hâdiseleri merakla takip etmek bir nevî sarhoşluktur ki, hakîkî vazifelerden gelen ihtiyâcât ve yapmamaktan gelen teellümât? muvakkaten unutturduğu için menhus bir zevk verir. Veya tehlikeli bir ye’se düşüp “Allah’?n rahmetinden ümidinizi kesmeyiniz” (Zümer Sûresi: 53) âyetindeki emr-i ?lâhiye muhâlefet eder, tokada müstehak olur. Veya “Zulmedenlere en küçük bir meyil göstermeyin; yoksa Cehennem ateşi size de dokunur” (Hûd Sûresi: 113) olan şiddetli tehdid-i ?lâhî tokad?na mazhar olur, zâlimlerin zulümlerine hasbî olarak mânen iştirak eder, bi’l-istihkak cezas?n? da dünyada, âhirette çeker.
Emirdağ Lâhikas?, s. 52
http://www.risaleara.com/yazilar.asp?id=775