Evet, şöyle müzeyyen bir kâinat?n öyle mukaddes bir Sâniine böyle bir resul i Ekrem, ?ş?k şemse lüzumu derecesinde elzemdir. Çünkü nas?l güneş ziya vermeksizin mümkün değildir. Öyle de, Ulûhiyet de peygamberleri göndermekle kendini göstermeksizin mümkün değildir.

Hem hiç mümkün olur mu ki, nihayetkemâlde olan bir cemâl, gösterici ve tarif edici bir vas?ta ile kendini göstermek istemesin?

Hem mümkün olur mu ki, gayet cemâlde bir kemâl-i san’at, onun üzerine enzar-? dikkati celb eden bir dellâl vas?tas?yla teşhir istemesin?

Hem hiç mümkün olur mu ki, bir rububiyet-i âmmenin saltanat-? külliyesi, kesret ve cüz’iyat tabakat?nda vahdâniyet ve samedâniyetini, zülcenâheyn bir meb’us vas?tas?yla ilân?n? istemesin? Yani, o zât, ubûdiyet-i külliye cihetiyle kesret tabakat?n?n dergâh-? ?lâhîye elçisi olduğu gibi, kurbiyet ve risaletcihetiyle dergâh-? ?lâhînin kesret tabakat?na memurudur.

Hem hiç mümkün olur mu ki, nihayet derecede bir hüsn-ü zâtî sahibi, cemâlinin mehasinini ve hüsnünün letaifini âyinelerde görmek ve göstermek istemesin? Yani, bir habibresul vas?tas?yla-ki hem habibdir, ubûdiyetiyle kendini Ona sevdirir, âyinedarl?k eder; hem resuldür, Onu mahlûkat?na sevdirir, cemâl-i esmâs?n? gösterir.

Hem hiç mümkün olur mu ki, acip mucizelerle, garip ve k?ymettar şeylerle dolu hazineler sahibi, sarraf bir tarif edici ve vassaf bir teşhir edici vas?tas?yla enzar-? halka arz ve başlar?nda izhar etmekle, gizli kemâlât?n? beyan etmek irade etmesin ve istemesin?

Hem mümkün olur mu ki, bu kâinat? bütün esmâs?n?n kemâlât?n? ifade eden masnuatla tezyin ederek seyir için garip ve ince san’atlarla süslenilmiş bir saraya benzetsin de, rehber bir muallimtayin etmesin?

Hem hiç mümkün olur mu ki, bu kâinat?n Sahibi, şu kâinat?n tahavvülât?ndaki maksat ve gaye ne olacağ?n? müş’irt?ls?m-? muğlâk?n?, hem mevcudat?n “Nereden? Nereye? Necisin?” üç sual-i müşkülün muammas?n? bir elçi vas?tas?yla açt?rmas?n?
Hem hiç mümkün olur mu ki, bu güzel masnuat ile kendini zîşuura tan?tt?ran ve k?ymetli nimetler ile kendini sevdiren Sâni-i Zülcelâl, onun mukabilinde zîşuurdan marziyat? ve arzular? ne olduğunu bir elçi vas?tas?yla bildirmesin?

Hem hiç mümkün olur mu ki, nev-i insan? şuurca kesrete müptelâ, istidatça ubûdiyet-i külliyeye müheyyasuretinde yarat?p, muallim bir rehber vas?tas?yla onlar? kesretten vahdete yüzlerini çevirmek istemesin?

Daha bunlar gibi çok vezaif-i nübüvvet var ki, herbiri bir burhan-? kat’îdir ki, Ulûhiyetrisaletsiz olamaz.

Şimdi, acaba âlemde Muhammed-i ArabîAleyhissalâtü Vesselâmdan beyan olunan evsâf ve vezaife daha ehil ve daha cami’ kim zuhur etmiş? Ve rütbe-i risalete ve vazife-i tebliğe ondan daha elyak, daha evfak hiç zaman göstermiş midir?

Hay?r, asla ve kat’a! Belki o, bütün resullerin seyyididir, bütün enbiyan?n imam?d?r, bütün asfiyan?n serveridir, bütün mukarrebînin akrebidir, bütün mahlûkat?n ekmelidir, bütün mürşidlerin sultan?d?r.

Evet, ehl-i tahkikat?n ittifak?yla, şakk-? kamer ve parmaklar?ndan su akmas? gibi bine bâliğ mucizât?ndan, had ve hesaba gelmez delâil-i nübüvvetinden başka, Kur’ân-? Azîmüşşan gibi bir bahr-i hakaik ve k?rk vech ile mucize olan mucize-i kübrâ, güneş gibi risaletini göstermeye kâfidir. Başka risalelerde ve bilhassa Yirmi Beşinci Sözde Kur’ân’?n k?rka karibvücuh-u i’câz?ndan bahsettiğimizden, burada k?sa kesiyoruz.



Onuncu Söz, Mukaddeme, 2. ?şaret