Her bir zerrede, Vâcibü'l-Vücudun vücuduna ve vahdetine iki şâhid-i sâdık vardır.
Evet, zerre,
acz ve cümûduyla beraber,
şuurkârâne büyük vazifeleri yapmakla,
büyük yükleri kaldırmakla,
Vâcibü'l-Vücudun vücuduna katî şehâdet ettiği gibi,
harekâtında nizâmât-ı umumiyeye tevfîk-ı hareket edip,
her girdiği yerde ona mahsus nizâmâtı mürâât etmekle,
her yerde kendi vatanı gibi yerleşmesiyle Vâcibü'l-Vücudun vahdetine
ve mülk ve melekûtun mâliki olan Zâtın ehadiyetine şehâdet eder.
Yani, zerre kimin ise, gezdiği bütün yerler de onundur.
Demek,
zerre-çünkü âcizdir,
yükü nihayetsiz ağırdır
ve vazifeleri nihayetsiz çoktur-
bir Kadîr-i Mutlakın ismiyle, emriyle kâim ve müteharrik olduğunu bildirir.
Hem, kâinatın nizâmât-ı külliyesini bilir bir tarzda tevfîk-ı hareket etmesi
ve her yere mânisiz girmesi,
tek bir Alîm-i Mutlakın kudretiyle, hikmetiyle işlediğini gösterir.
Sözler 509