Konu: Asayı Musadan...

"öyle de, gayr-ı meşru dairedeki gençlik keyifleri ve lezzetleri, âhiret mes'uliyetinden ve kabir azabından ve zevâlinden gelen teessüflerden ve günahlardan ve dünyevî mücazatlarından başka, aynı lezzet içinde o lezzetten ziyade elemler olduğunu aklı başında her genç tecrübeyle tasdik eder. Meselâ, haram sevmekte, bir kıskançlık elemi ve firak elemi ve mukabele görmemek elemi gibi çok ârızalarla o cüz'î lezzet zehirli bir bal hükmüne geçer. Ve o gençliğin suiistimâliyle gelen hastalıkla hastahanelere ve taşkınlıklarıyla hapishanelere ve kalb ve ruhun gıdasızlık ve vazifesizliğinden (*yani aklin fazla istimali*) neş'et eden sıkıntılarla meyhanelere, sefahethanelere veya mezaristana düşeceklerini bilmek istersen, git hastahanelerden ve hapishanelerden ve meyhanelerden ve kabristandan sor. Elbette, ekseriyetle gençlerin gençliğinin suiistimalinden ve taşkınlıklarından ve gayr-ı meşru keyiflerin cezası olarak gelen tokatlardan eyvahlar ve ağlamalar ve esefler işiteceksin." s22

natuvan Nickli Üyeden Alıntı

[B]"öyle de, gayr-ı meşru dairedeki gençlik keyifleri ve lezzetleri,

Gayri meşru deniyor....Burayı dahada açıklayabilirmiyiz?

Allahın hakkında takdir ettiği darenin dışına çıkmak...helal dairesi keyfe kafi iken muvakkat zevklerin geride bırakacağı elemleri düşünmeden şer'i daireniin dışına çıkmaktır...

Bir bal?k, bitkilerden ve cans?zlardan farkl? olarak, dilediği yöne doğru hareket etme hürriyetine sahip. Ama bu hürriyet, deniz ile s?n?rl?. Ondan d?şar? ç?kmas? yasaklanm?ş. Karalar, ormanlar onun için yasak bölge. Tilkilerle, aslanlarla arkadaşl?k etmesi, sanki, haram k?l?nm?ş. O, denizde yaşayacak ve ömrünü diğer bal?klarla geçirecektir.
?nsan?n denizi de "helâl dairesi" dir.

"Helâl dairesi geniştir, keyfe kâfi gelir. Harama girmeye hiç lüzum yoktur." (Sözler)

?nsan, bu daire içinde kalmak şart?yla, istediği gibi hareket edebilir, dilediği gibi safa sürebilir. Ama bu dairenin d?ş?, onun için cehennem tarlas?d?r. Buna göre, hürriyeti şöyle de tarif edebiliriz: "Hürriyet, helâl ve haram dairelerinden dilediğini seçebilme yetkisi ve netice itibariyle de cennet ve cehennem yollar?ndan istediğine girme serbestisidir."

Kul, hür olmaz, dedik. Nas?l olsun ki, kölenin bile hürriyeti söz konusu değil. Kulluk ise, kölelikten çok daha ileri bir bağ?ml?l?k. Mutlak mânâda ve s?n?rs?z bir hürriyete sahip olmad?ğ?m?z? nefsimize iyice kabul ettirmek için şöyle bir düşünelim: ?nsanoğlu, eliyle işitip, gözüyle koku al?p, kulağ?yla görebiliyor mu? Hay?r. Akl?yla h?fzedip, kalbiyle anlay?p, haf?zas?yla sevebiliyor mu? Cevap; yine hay?r.

Demek ki, insan her organ?n? ve duygusunu yerinde kullanmaya mecbur. Onu yaratan, organlar?n? yerli yerine koyan ve ruh âlemini ak?l almaz bir şekilde tanzim eden, her duyguyu, her hissi ayr? vazifelerde çal?şt?ran biri var. Şu var ki, bu organlar?n ve duygular?n önüne iki saha aç?lm?ş: Helâl ve haram meydanlar?.

Ayağ?yla dilediği yere gidip gözüyle istediği yöne bakabildiği gibi, akl?n? her sahada kullanabiliyor ve haf?zas?na, olur- olmaz, her şeyi doldurabiliyor.Bu sermayelerden her biri insan?n ak?l ve vicdan?na emrediyorlar ki: "Bizi dilediğin gibi yönlendiremezsin! Sen irade s?fat?n? doğru değerlendirmeli ve bizi yarat?l?ş gayemizde kullanmal?s?n!" ?nsan iradesine tan?nan bu hürriyet, bu serbesti, bu seçme hakk?, ne yaz?k ki, çoklar?nca yanl?ş değerlendiriliyor.

?nsanoğlu, babas?na, amirine, devletine karş? gelme hürriyetine sahip olmad?ğ?n? çok iyi bildiği halde, nas?l oluyor da, Rabbine, Hâl?k?na, Mâlikine karş? kendini hür ve serbest sanabiliyor!?..

Nur Müellifi, hürriyet konusunda çok önemli bir noktaya da şöyle parmak bas?yor:

"Baz? sefih ve lâübaliler hür yaşamak istemediklerinden, nefs-i emmarenin esaret-i rezilesi alt?na girmek istiyorlar." (Hutbe-i Şamiye)

Hür olduğunu, dilediği gibi hareket edebileceğini iddia eden bir insan, gerçekte nefsinin esareti alt?na girmiştir. Nefsi ona kötülüğü emreder; o da bu emre kay?ts?z şarts?z itaat eder.

Ve bu esaret, rezil bir esarettir. Bir alimin hizmetine girmiş bir insanla, bir soygun şebekesinde çal?şan bir başka insan ilk bak?şta ayn? noktada birleşirler: ?kisi de emir alt?ndad?r. Ama birincisi büyük bir şereftir, sonu ilim ve irfana ç?kar. Diğeri ise rezalettir; neticesi azap ve zindand?r.



Alaaddin Başar (Prof. Dr.)

Her ne kadar yazan zatı beğenmesemde yazısında hakikat payı var....çünki risale i nur var...

natuvan Nickli Üyeden Alıntı

Her ne kadar yazan zatı beğenmesemde yazısında hakikat payı var....çünki risale i nur var...

niye beğenmiyorsun?

bir ara özelden anlatırım abim şimdi okula gitmem lazım geç kaldım

...
Nasıl ki bu yaz ve güzün âhiri kıştır; öyle de, gençlik yazı ve ihtiyarlık güzünün arkası kabir ve berzah kışıdır. Geçmiş zamanın elli sene evvelki hadisatı sinema ile hal-i hazırda gösterildiği gibi, gelecek zamanın elli sene sonraki istikbal hadisatını gösteren bir sinema bulunsa, ehl-i dalâlet ve sefahetin elli altmış sene sonraki vaziyetleri onlara gösterilseydi, şimdiki güldüklerine ve gayr-ı meşru keyiflerine nefretle ve teellümlerle ağlayacaklardı.

Asa-yı Musa

natuvan Nickli Üyeden Alıntı

Her ne kadar yazan zatı beğenmesemde yazısında hakikat payı var....çünki risale i nur var...

Allah Allah!! Alaaddin ağabeyi beyenmediğinize göre siz derya-yı azim olmanız lazım be aziz kardeşimiz.

acizizfakiriz Nickli Üyeden Alıntı

Allah Allah!! Alaaddin ağabeyi beyenmediğinize göre siz derya-yı azim olmanız lazım be aziz kardeşimiz.

sebebini dinlemeden yorum yapmasan iyi olacak kardeş,,haklılık payı %0,1 ihtimal bile olsa dinlemeden hüküm verilmez.....wesselam