İnsanın vazife-i asliyesi, îmân ve duadır.. Hem, dua bir ubûdiyyettir. 23. Söz
Duanın en güzel, en lâtîf, en leziz, en hazır mey-vesi, neticesi şudur ki:
Dua eden adam bilir ki, birisi var ki onun sesini dinler, derdine derman yetiştirir, ona merhamet eder. Onun kudret eli herşeye yetişir. Bu büyük dünya hanında o yalnız değil; bir Kerîm Zat var, ona bakar, ünsiyet verir. Hem onun hadsiz ihtiyâ-câtını yerine getirebilir ve onun hadsiz düşmanla-rını def edebilir bir Zâtın huzurunda kendini tasavvur ederek bir ferah, bir inşirah duyup, dünya kadar ağır bir yükü üzerinden atıp (Alemlerin Rabbi olan Allah’a hamd olsun. (Fatiha suresi: 2.) ) der.
Dua ubudiyetin ruhudur ve hâlis bir imanın ne-ticesidir. Çünkü dua eden adam duasıyla gösteri-yor ki:
"Bütün kâinata hükmeden birisi var ki, en küçük işlerime ıttılaı var ve bilir. En uzak maksudları-mı yapabilir. Benim her halimi görür, sesimi işitir. Öyleyse, bütün mevcudatın bütün seslerini işitiyor ki, benim sesimi de işitiyor. Bütün o şeyleri O yapıyor ki, en küçük işlerimi de Ondan bekliyorum, Ondan istiyorum."
İşte, duanın verdiği hâlis tevhidin genişliğine ve gösterdiği nur-u imanın halâvet ve sâfiliğine bak, ("De ki: Eğer duanız olmasa Rabbim katında ne ehemmiyetiniz var?" Furkan Sûresi, 25:77. )sırrını anla ve ("Rabbiniz buyurdu ki: Bana dua edin, size cevap vereyim." Mü’min Sûresi, 40:60. ) fermanını dinle. denildiği gibi, eğer vermek istemeseydi, istemek vermezdi. Mekt