+ Konu Cevaplama Paneli
1. Sayfa - Toplam 8 Sayfa var 1 2 3 ... SonuncuSonuncu
Gösterilen sonuçlar: 1 ile 10 ve 73

Konu: Risale-i Nur Sünnet-i Seniyye'yi Nasıl İhya Edecek

  1. #1
    Ehil Üye Seha - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Oct 2006
    Mesajlar
    1.626

    Standart

    Yirmidokuzuncu Mektub ALTINCI ?ŞARET Hazret-i Mehdi'nin cemiyet-i nuraniyesi, Süfyan komitesinin tahribatç? rejim-i bid'akârânesini tamir edecek, Sünnet-i Seniyyeyi ihyâ edecek, yani Âlem-i ?slâmiyette risalet-i Ahmediyeyi (a.s.m.) inkâr niyetiyle şeriat-? Ahmediyeyi (a.s.m.) tahribe çal?şan Süfyan komitesi, Hazret-i Mehdi cemiyetinin mucizekâr mânevî k?l?c?yla öldürülecek ve dağ?t?lacak.

    Üstad Mehdinin cemiyeti- i nuraniyesini teşkil eden şakirtlerin Risale-i Nur'u rehber edineceğini söylemiş.O zaman Sünnet-i Seniyyeyi ihya edecek o zatlard?r ve bunu Risale-i Nur'dan ald?klar? talimle yapacaklar.

    Peki Risale-i Nur bu ihya dersini nas?l vermiş. Bid'alara bulaşm?ş ifrata girmiş ehl-i sünnetin tarafgir ve başka cemaaatlere husumetli yaklaş?m? buna engel oluyor. Bu insanlara sünnet diye gösterilen tahrifi izale etmek için ne yap?lacak, ne söylenecek, hangi dersler verilecek, bu insanlar? dinletmek nas?l olacak?
    K?saca Sünnet-i Seniyye Risale-i Nur'la nas?l ihya olacak?
    Konu MuhammedSaid tarafından (28.05.07 Saat 07:12 ) değiştirilmiştir.

  2. #2
    Gayyur semensima - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Jul 2006
    Bulunduğu yer
    İstanbul
    Mesajlar
    142

    Standart

    Onbirinci Lem'a

    Mirkât-üs Sünneti ve Tiryâku Maraz-?l-Bid'a

    بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمنِ الرَّحِيمِ

    لَقَدْ جَاءَكُمْ رَسُولٌ مِنْ اَنْفُسِكُمْ عَزِيزٌ عَلَيْهِ مَا عَنِتُّمْ حَرِيصٌ عَلَيْكُمْ بِالْمُؤْمِنِينَ رَؤُفٌ رَحِيمٌ

    (Şu âyetin Birinci Makam?, Minhâc-üs Sünnet; ?kinci Makam?, Mirkat-üs Sünnettir.)

    فَاِنْ تَوَلَّوْا فَقُلْ حَسْبِىَ اللّهُ لاَ اِلهَ اِلاَّ هُوَ عَلَيْهِ تَوَكّلْتُ وَهُوَ رَبُّ الْعَرْشِ الْعَظِيمِ

    قُلْ اِنْ كُنْتُمْ ُتحِبُّونَ اللّهَ فَاتَّبِعُونِى يُحْبِبْكُمُ اللّهُ

    (Bu iki Âyet-i azîmenin yüzer nüktesinden "Onbir nüktesi" icmalen beyan edilecek)

    B?R?NC? NÜKTE: Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm ferman etmiş: مَنْ تَمَسَّكَ بِسُنَّتِى عِنْدَ فَسَادِ اُمَّتِى فَلَهُ اَجْرُ مِاَةِ شَهِيدٍ yâni: "Fesad-? ümmetim zaman?nda kim benim sünnetime temessük etse, yüz şehidin ecrini, sevab?n? kazanabilir." Evet Sünnet-i Seniyyeye ittiba, mutlaka gâyet k?ymetdard?r. Hususan bid'alar?n istilâs? zaman?nda sünnet-i seniyyeye ittiba etmek daha ziyade k?ymetdard?r. Hususan fesad-? ümmet zaman?nda Sünnet-i Seniyyenin küçük bir âdâb?na mürâat etmek, ehemmiyetli bir takvây? ve kuvvetli bir îman? ihsas ediyor. Doğrudan doğruya Sünnete ittiba etmek, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'? hat?ra getiriyor. O ihtardan o hât?ra, bir huzûr-u ?lâhî hât?ras?na ink?lab eder. Hatta en küçük bir muamelede, hatta yemek, içmek ve yatmak âdâb?nda Sünnet-i Seniyyeyi mürâat ettiği dakikada, o âdi muamele ve o f?trî amel, sevabl? bir ibadet ve şer'î bir hareket oluyor. Çünki o âdi hareketiyle Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'a ittiba?n? düşünüyor ve şeriat?n bir edebi olduğunu tasavvur eder ve şeriat sahibi o olduğu hat?

    sh: » (L: 45)

    r?na gelir. Ve ondan şâri-i hakikî olan Cenab-? Hakk'a kalbi müteveccih olur, bir nevi huzur ve ibadet kazan?r.

    ?şte bu s?rra binaen Sünnet-i Seniyyeye ittiba? kendine âdet eden, âdât?n? ibadete çevirir, bütün ömrünü semeredar ve sevabdar yapabilir.

    ?K?NC? NÜKTE: ?mam-? Rabbânî Ahmed-i Fârûkî (R.A.) demiş ki: "Ben seyr-i ruhanîde kat-? merâtib ederken, tabakat-? Evliya içinde en parlak, en haşmetli, en letâfetli, en emniyetli; Sünnet-i Seniyyeye ittiba?, esas-? tarikat ittihaz edenleri gördüm. Hatta o tabakan?n âmi Evliyalar?, sair tabakat?n has velîlerinden daha muhteşem görünüyordu." Evet müceddid-i elf-i sâni ?mam-? Rabbanî (R.A.) hak söylüyor. Sünnet-i Seniyyeyi esas tutan, Habibullah'?n z?lli alt?nda makam-? mahbubiyete mazhard?r.

    ÜÇÜNCÜ NÜKTE: Bu fakir Said, Eski Said'den ç?kmaya çal?şt?ğ? bir zamanda, rehbersizlikten ve nefs-i emmarenin gururundan gâyet müdhiş ve mânevî bir f?rt?na içinde ak?l ve kalbim hakaik içerisinde yuvarland?lar. Kâh süreyyadan seraya, kâh seradan süreyyaya kadar bir sukut ve sûud içerisinde çalkan?yorlard?.

    ?şte o zaman müşahede ettim ki: Sünnet-i Seniyyenin mes'eleleri, hatta küçük âdâblar?, gemilerde hatt-? hareketi gösteren k?blenâmeli birer pusula gibi, hadsiz zararl?, zulümatl? yollar içinde birer düğme hükmünde görüyordum. Hem o seyahat-? ruhiyede çok tazyikat alt?nda gâyet ağ?r yükler yüklenmiş bir vaziyette kendimi gördüğüm zamanda, Sünnet-i Seniyyenin o vaziyete temas eden mes'elelerine ittiba ettikçe, benim bütün ağ?rl?klar?m? al?yor gibi bir hiffet buluyordum. Bir teslimiyetle tereddüdlerden ve vesveselerden, yâni "Acaba böyle hareket hak m?d?r, maslahat m?d?r?" diye endişelerden kurtuluyordum. Ne vakit elimi çektiysem, bak?yordum: Tazyikat çok. Nereye gittikleri anlaş?lmayan çok yollar var. Yük ağ?r, ben de gâyet âcizim. Nazar?m da k?sa, yol da zulümatl?. Ne vakit Sünnete yap?şsam; yol ayd?nlaş?yor, selâmetli yol görünüyor, yük hafifleşiyor, tazyikat kalk?yor gibi bir hâlet hissediyordum. ?şte o zamanlar?mda ?mam-? Rabbanî'nin hükmünü bilmüşahede tasdik ettim.

    DÖRDÜNCÜ NÜKTE: Bir zaman râb?ta-i mevtten ve اَلْمَوْتُ حَقٌّ kaziyesindeki tasdikten ve âlemin zeval ve fenas?ndan gelen bir hâlet-i ruhiyeden kendimi acib bir âlemde gördüm. Bakt?m ki: Ben bir cenazeyim, üç mühim büyük cenazenin baş?nda duruyorum.

    Birisi: Benim hayat?mla alâkadar ve mazi kabrine giren zîhayat mahlûkat?n heyet-i mecmûas?n?n cenaze-i mâneviyesi baş?nda bir mezar taş? hükmündeyim.

    sh: » (L: 46)

    ?kincisi: Küre-i Arz mezaristan?nda, nev-i beşerin hayatiyle alâkadar envâ-? zîhayat?n hey'et-i mecmûas?n?n mâzi mezar?na defnedilen azîm cenazenin baş?nda bulunan, mezar taş? olan bu asr?n yüzünde çabuk silinecek bir nokta ve çabuk ölecek bir kar?ncay?m.

    Üçüncüsü: Şu kâinat?n k?yamet vaktinde ölmesi muhakkak-ul vuku' olduğu için, nazar?mda vaki hükmüne geçti. O azîm cenazenin sekerat?ndan dehşet ve vefat?ndan beht ü hayret içinde kendimi görmekle beraber, istikbalde de muhakkak-ul vuku' olan vefat?m, o zaman vuku buluyor gibi göründü ve فَاِنْ تَوَلَّوْا ilâhir.. s?rriyle: Bütün mevcudat, bütün mahbubat, benim vefat?mla bana arkalar?n? çevirip beni terkettiler, yaln?z b?rakt?lar. Hadsiz bir deniz suretini alan ebed taraf?ndaki istikbale ruhum sevkediliyordu. O denize ister istemez at?lmak lâz?m geliyordu.

    ?şte o pek acib ve çok hazîn hâlette iken, îman ve Kur'andan gelen bir mededle فَاِنْ تَوَلَّوْا فَقُلْ حَسْبِىَ اللّهُ لاَ اِلهَ اِلاَّ هُوَ عَلَيْهِ تَوَكّلْتُ وَهُوَ رَبُّ الْعَرْشِ الْعَظِيمِ Âyeti imdad?ma yetişti ve gâyet emniyetli ve selâmetli bir gemi hükmüne geçti. Ruh, kemal-i emniyetle ve sürurla o Âyetin içine girdi. Evet anlad?m ki; Âyetin mânâ-y? sarihinden başka bir mânâ-y? işârîsi, beni teselli etti ki, sükûnet buldum ve sekinet verdi. Evet nas?lki mânâ-y? sarîhi, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'a der: "Eğer ehl-i dalâlet arka verip senin Şeriat ve Sünnetinden i'raz edip Kur'an? dinlemeseler, merak etme! Ve de ki: Cenab-? Hak bana kâfidir. Ona tevekkül ediyorum. Sizin yerlerinize ittiba edecekleri yetiştirir. Taht-? saltanat? herşeyi muhittir. Ne âsiler, hududundan kaçabilirler ve ne de istimdad edenler mededsiz kal?rlar!" Öyle de mânâ-y? işârîsiyle der ki: Ey insan ve ey insan?n reisi ve mürşidi! Eğer bütün mevcudat seni b?rak?p fena yolunda ademe giderse, eğer zi-hayatlar senden müfarakat edip ölüm yolunda koşarsa, eğer insanlar seni terkedip mezaristana girerse, eğer ehl-i gaflet ve dalâlet seni dinlemeyip zulümata düşerse, merak etme! De ki: Cenab-? Hak bana kâfidir. Madem o var, herşey var. Ve o halde, o gidenler ademe gitmediler. Onun başka memleketine gidiyorlar. Ve onlar?n bedeline o Arş-? Azîm sahibi, nihayetsiz cünûd ve askerinden başkalar?n? gönderir. Ve mezaristana girenler mahvolmad?lar, başka âleme gidiyorlar. Onlar?n bedeline başka vazifedarlar? gönderir. Ve dalâlete düşenlere bedel, tarîk-? hakk? takib edecek muti' kullar?n? gönderebilir. Madem öyledir, o herşeye bedeldir. Bütün eşya, birtek teveccühüne bedel olamaz! der.

    sh: » (L: 47)

    ?şte şu mânâ-y? işârî vas?tas?yla; bana dehşet veren üç müdhiş cenaze, başka şekil ald?lar. Yâni: Hem Hakîm, hem Rahîm, hem Âdil, hem Kadîr bir Zat-? Zülcelâl'in taht-? tedbir ve Rubûbiyetinde ve hikmet ve Rahmeti içinde hikmet-nüma bir seyeran, ibret-nüma bir cevelan, vazifedarane bir seyahat suretinde bir seyr ü seferdir, bir terhis ve tavziftir ki, böylece kâinat çalkalan?yor, gidiyor, geliyor!..

    BEŞ?NC? NÜKTE: قُلْ اِنْ كُنْتُمْ ُتحِبُّونَ اللّهَ فَاتَّبِعُونِى يُحْبِبْكُمُ اللّهُ Âyet-i azîmesi, ittiba-? Sünnet ne kadar mühim ve lâz?m olduğunu pek kat'î bir surette ilân ediyor. Evet şu Âyet-i Kerime, k?yâsât-? mant?k?yye içinde, k?yâs-? istisnâî k?sm?n?n en kuvvetli ve kat'î bir k?yâs?d?r. Şöyle ki: Nas?l mant?kça k?yâs-? istisnâî misâli olarak deniliyor: "Eğer güneş ç?ksa, gündüz olacak." Müsbet netice için denilir: "Güneş ç?kt?, öyle ise netice veriyor ki: Şimdi gündüzdür." Menfî netice için deniliyor: "Gündüz yok, öyle ise netice veriyor ki: Güneş ç?kmam?ş". Mant?kça, bu müsbet ve menfî iki netice kat'îdirler. Aynen böyle de: Şu Âyet-i Kerime der ki: "Eğer Allah'a muhabbetiniz varsa, Habibullah'a ittiba edilecek. ?ttiba edilmezse, netice veriyor ki: Allah'a muhabbetiniz yoktur." Muhabbetullah varsa, netice verir ki: Habibullah'?n Sünnet-i Seniyyesine ittiba? intac eder. Evet Cenab-? Hakk'a îman eden, elbette ona itaat edecek. Ve itaat yollar? içinde en makbulü ve en müstâkimi ve en k?sas?, bilâ-şübhe Habibullah'?n gösterdiği ve takib ettiği yoldur. Evet bu kâinat? bu derece in'âmat ile dolduran Zat-? Kerim-i Zülcemal, zîşuurlardan o nîmetlere karş? şükür istemesi, zarurî ve bedihîdir. Hem bu kâinat? bu kadar mu'cizat-? san'atla tezyin eden o Zat-? Hakîm-i Zülcelâl, elbette bilbedahe zîşuurlar içinde en mümtaz birisini kendine muhatab ve tercüman ve ibâd?na mübelliğ ve imam yapacakt?r. Hem bu kâinat? hadd ü hesaba gelmez tecelliyat-? Cemal ve Kemalât?na mazhar eden o Zat-? Cemil-i Zülkemâl, elbette bilbedahe sevdiği ve izhar?n? istediği Cemal ve Kemal ve Esmâ ve san'at?n?n en câmi ve en mükemmel mikyas ve medâr? olan bir zata, her halde en ekmel bir vaziyet-i ubûdiyeti verecek ve onun vaziyetini sairlerine nümune-i imtisal edip herkesi onun ittiba?na sevkedecek, tâ ki o güzel vaziyeti başkalar?nda da görünsün.

    Elhas?l: Muhabbetullah, Sünnet-i Seniyyenin ittiba?n? istilzam edip intac ediyor. Ne mutlu o kimseye ki, Sünnet-i Seniyyeye ittiba?ndan hissesi ziyade ola. Veyl o kimseye ki, Sünnet-i Seniyyeyi takdir etmeyip, bid'alara giriyor.

    ALTINCI NÜKTE: Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm ferman etmiş: كُلُّ بِدْعَةٍ ضَلاَلَةٌ وَكُلُّ ضَلاَلَةٍ فِى النَّارِ

    sh: » (L: 48)

    Yâni اَلْيَوْمَ اَكْمَلْتُ لَكُمْ دِينَكُمْ s?rr? ile: Kavâid-i Şeriat-? Garra ve desâtîr-i Sünnet-i Seniyye, tamam ve kemalini bulduktan sonra, yeni îcadlarla o düsturlar? beğenmemek veyahût hâşâ ve kellâ, nâk?s görmek hissini veren bid'alar? îcad etmek, dalâlettir, ateştir.

    Sünnet-i Seniyyenin meratibi var. Bir k?sm? vâcibdir, terkedilmez. O k?s?m, Şeriat-? Garrâ'da tafsilâtiyle beyan edilmiş. Onlar muhkematt?r, hiçbir cihette tebeddül etmez. Bir k?sm? da, nevâfil nev'indendir. Nevâfil k?sm? da, iki k?s?md?r. Bir k?s?m, ibadete tabî Sünnet-i Seniyye k?s?mlar?d?r. Onlar dahi şeriat kitablar?nda beyan edilmiş. Onlar?n tağyiri bid'att?r. Diğer k?sm?, "âdâb" tabîr ediliyor ki, Siyer-i Seniyye kitablar?nda zikredilmiş. Onlara muhâlefete, bid'a denilmez. Fakat âdâb-? Nebevîyye bir nevi muhâlefettir ve onlar?n nurundan ve o hakikî edebden istifade etmemektir. Bu k?s?m ise (örf ve âdât), muamelât-? f?triyede Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'?n tevatürle malûm olan harekât?na ittiba etmektir. Meselâ: Söylemek âdâb?n? gösteren ve yemek ve içmek ve yatmak gibi hâlât?n âdâb?n?n düsturlar?n? beyan eden ve muaşerete taalluk eden çok Sünnet-i Seniyyeler var. Bu nevi Sünnetlere "âdâb" tabîr edilir. Fakat o âdâba ittiba eden, âdât?n? ibadete çevirir, o âdâbdan mühim bir feyz al?r. En küçük bir âdâb?n müraat?, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'? tahattur ettiriyor, kalbe bir nur veriyor. Sünnet-i Seniyyenin içinde en mühimmi, ?slâmiyet alâmetleri olan ve şeâire de taalluk eden Sünnetlerdir. Şeâir, âdeta hukuk-u umumiye nev'inden cemiyete ait bir ubâdiyettir. Birisinin yapmas?yla o cemiyet umumen istifade ettiği gibi, onun terkiyle de umum cemaat mes'ul olur. Bu nevi şeaire riya giremez ve ilân edilir. Nafile nev'inden de olsa, şahsî farzlardan daha ehemmiyetlidir.

    YED?NC? NÜKTE: Sünnet-i Seniyye, edebdir. Hiçbir mes'elesi yoktur ki, alt?nda bir nur, bir edeb bulunmas?n! Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm ferman etmiş: اَدَّبَنِى رَبِّى فَاَحْسَنَ تَاْدِيبِى yâni: "Rabbim bana edebi, güzel bir surette ihsan etmiş, edeblendirmiş." Evet siyer-i Nebeviyyeye dikkat eden ve Sünnet-i Seniyyeyi bilen, kat'iyyen anlar ki: Edebin envâ?n?, Cenab-? Hak habibinde cem'etmiştir. Onun Sünnet-i Seniyyesini terkeden, edebi terkeder. بِى اَدَبْ مَحْرُومْ بَاشَدْ اَزْ لُطْفِ رَبْ kaidesine mâsadak olur, hasaretli bir edebsizliğe düşer.

    Sual: Herşeyi bilen ve gören ve hiçbir şey ondan gizlenemeyen Allâm-ül-Guyûb'a karş? edeb nas?l olur? Sebeb-i hacâlet olan hâlet

    sh: » (L: 49)

    ler, ondan gizlenemez. Edebin bir nev'i tesettürdür, mûcib-i istikrah hâlât? setretmektir. Allâm-ül -Guyûb'a karş? tesettür olamaz?

    Elcevap: Evvelâ: Sâni-i Zülcelâl nas?lki kemal-i ehemmiyetle san'at?n? güzel göstermek istiyor ve müstekreh şeyleri perdeler alt?na al?yor ve nimetlerine, o nimetleri süslendirmek cihetiyle nazar-? dikkati celbediyor. Öyle de: Mahlâkat?n? ve ibâd?n? sair zîşuurlara güzel göstermek istiyor. Çirkin vaziyetlerde görünmeleri, Cemîl ve Müzeyyin ve Lâtif ve Hakîm gibi isimlerine karş? bir nevi isyan ve hilâf-? edeb oluyor.

    ?şte Sünnet-i Seniyyedeki edeb, o Sâni-i Zülcelâl'in Esmâlar?n?n hududlar? içinde bir mahz-? edeb vaziyetini tak?nmakt?r.

    Sâniyen: Nas?lki bir tabîb, doktorluk noktas?nda bir nâmahremin en nâmahrem uzvuna bakar ve zaruret olduğu vakit ona gösterilir. Hilâf-? edeb denilmez. Belki edeb-i T?b öyle iktiza eder, denilir. Fakat o tabîb, recüliyet ünvaniyle yahût vaiz ismiyle yahût hoca s?fat?yla o nâmahremlere bakamaz. Ona gösterilmesini edeb fetva veremez. Ve o cihette ona göstermek, hayâs?zl?kt?r. Öyle de Sâni-i Zülcelâl'in çok Esmâs? var. Herbir ismin ayr? bir cilvesi var. Meselâ: "Gaffar" ismi, günahlar?n vücudunu ve "Settar" ismi, kusurat?n bulunmas?n? iktiza ettikleri gibi; "Cemîl" ismi de, çirkinliği görmek istemez. "Lâtîf, Kerîm, Hakîm, Rahîm" gibi Esmâ-i Cemâliye ve Kemâliye, mevcudat?n güzel bir surette ve mümkün vaziyetlerin en iyisinde bulunmalar?n? iktiza ederler. Ve o Esmâ-i Cemâliye ve Kemâliye ise, melâike ve ruhanî ve cin ve insin nazar?nda güzelliklerini, mevcudat?n güzel vaziyetleriyle ve hüsn-ü edebleriyle göstermek isterler.

    ?şte Sünnet-i Seniyyedeki âdâb, bu ulvî âdâb?n iş²retidir ve düsturlar?d?r ve nümûneleridir.

    SEK?Z?NC? NÜKTE: فَاِنْ تَوَلَّوْا فَقُلْ حَسْبِىَ اللّهُ dan evvelki olan لَقَدْ جَاءَكُمْ رَسُولٌ ilâ âhir.. Âyeti, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'?n ümmetine karş? kemâl-i şefkat ve nihayet re'fetini gösterdikten sonra, şu فَاِنْ تَوَلَّوْا âyetiyle der ki: "Ey insanlar! Ey müslümanlar! Böyle hadsiz bir şefkatiyle sizi irşad eden ve sizin menfaatiniz için bütün kuvvetini sarfeden ve mânevî yaralar?n?z için kemâl-i şefkatle getirdiği ahkâm ve sünnet-i Seniyyesiyle tedavi edip merhem vuran şefkatperver bir zat?n bedihî şef

    sh: » (L: 50)

    katini inkâr etmek ve göz ile görünen re'fetini ittiham etmek derecesinde onun sünnetinden ve tebliğ ettiği ahkâmdan yüzlerinizi çevirmek, ne kadar vicdans?zl?k, ne kadar ak?ls?zl?k olduğunu biliniz! Ve ey şefkatli Resul ve ey re'fetli Nebî! Eğer senin bu azîm şefkatini ve büyük re'fetini tan?may?p ak?ls?zl?klar?ndan sana arka verip dinlemeseler, merak etme! Semavat ve Arz'?n cünûdu taht-? emrinde olan, Arş-? Âzîm-i Muhîtin taht?nda saltanat-? Rubûbiyeti hükmeden Zat-? Zülcelâl sana kâfidir. Hakikî muti' taifeleri, senin etraf?na toplatt?r?r, seni onlara dinlettirir, senin ahkâm?n? onlara kabul ettirir!" Evet Şeriat-? Muhammediye ve Sünnet-i Ahmediyede hiçbir mes'ele yoktur ki, müteaddid hikmetleri bulunmas?n. Bu fakir, bütün kusur ve aczimle beraber bunu iddia ediyorum ve bu dâvân?n isbat?na da haz?r?m. Hem şimdiye kadar yaz?lan yetmiş seksen Risale-i Nuriye, Sünnet-i Ahmediyenin ve Şeriat-? Muhammediyenin (A.S.M.) mes'eleleri, ne kadar hikmetli ve hakikatl? olduğuna yetmiş seksen şâhid-i sâd?k hükmüne geçmiştir. Eğer bu mevzua dair iktidar olsa yaz?lsa, yetmiş değil, belki yedi bin Risale o hikmetleri bitiremeyecek. Hem ben şahs?mda bilmüşahede ve zevken, belki bin tecrübat?m var ki; mesâil-i Şeriatla Sünnet-i Seniyye düsturlar?, emrâz-? ruhaniyede ve akliyede ve kalbiyede, hususan emrâz-? içtimâiyede gâyet nâfi' birer devâd?r, bildiğimi ve onlar?n yerini başka felsefî ve hikmetli mes'eleler tutamad?ğ?n?, bilmüşahede kendim hissettiğimi ve başkalar?na da bir derece Risalelerde ihsas ettiğimi ilân ediyorum. Bu dâvâmda tereddüd edenler, Risale-i Nur eczalar?na müracaat edip baks?nlar.

    ?şte böyle bir zat?n sünnet-i Seniyyesine elden geldiği kadar ittibaa çal?şmak, ne kadar kârl? ve hayat-? ebediye için ne kadar saadetli ve hayat-? dünyeviye için ne kadar menfaatli olduğu k?yas edilsin.

    DOKUZUNCU NÜKTE: Sünnet-i Seniyyenin herbir nev'ine tamamen bilfiil ittiba etmek, ehass-? havassa dahi ancak müyesser olur. Ona bilfiil olmasa da, binniyet, bilkasd tarafdarane ve iltizamkârane talib olmak, herkesin elinden gelir. Farz ve vâcib k?s?mlara zaten ittibaa mecburiyet var. Ve ubûdiyetteki müstehab olan Sünnet-i Seniyyenin terkinde günah olmasa dahi, büyük sevab?n zâyiat? var. Tağyirinde ise, büyük hata vard?r. Âdât ve muamelâttaki Sünnet-i Seniyye ise, ittiba ettikçe, o âdât, ibadet olur. Etmese itab yok. Fakat Habibullah'?n âdâb-? hayatiyesinin nurundan istifadesi azal?r. Ahkâm-? ubûdiyette yeni îcadlar bid'att?r. Bid'atlar ise, اَلْيَوْمَ اَكْمَلْتُ لَكُمْ دِينَكُمْ s?rr?na münafî olduğu için, merduddur. Fakat, tarikatta evrad ve ezkâr ve meşrebler nev'inden olsa ve as?llar? Kitab ve Sünnetten ahzedilmek şart?yla ayr? ayr? tarzda, ayr? ayr? surette olmakla beraber, mükerrer

    sh: » (L: 51)

    olan usûl ve esâsat-? Sünnet-i Seniyyeye muhâlefet ve tağyir etmemek şart?yla, bid'a değillerdir. Lâkin bir k?s?m ehl-i ilim, bunlardan bir k?sm?n? bid'aya dâhil edip, fakat "bid'a-i hasene" nam?n? vermiş. ?mam-? Rabbânî Müceddid-i Elf-i Sâni (R.A.) diyor ki: "Ben seyr-ü sülûk-u ruhanîde görüyordum ki: Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'dan mervî olan kelimat nurludur, Sünnet-i Seniyye şua? ile parl?yor. Ondan mervî olmayan parlak ve kuvvetli virdleri ve halleri gördüğüm vakit, üstünde o nur yoktu. Bu k?sm?n en parlağ?, evvelkinin en az?na mukabil gelmiyordu. Bundan anlad?m ki; Sünnet-i Seniyyenin şua?, bir iksirdir. Hem o sünnet, nur istiyenlere kâfidir, hariçte nur aramağa ihtiyaç yoktur."

    ?şte böyle hakikat ve şeriat?n bir kahraman? olan bir zat?n bu hükmü gösteriyor ki: Sünnet-i Seniyye, saadet-i dareynin temel taş?d?r ve kemalât?n madeni ve menba?d?r.

    اَللّهُمَّ ارْزُقْنَا اِتِّبَاعَ السُّنَّةِ السَّنِيَّةِ

    رَبَّنَا آمَنَّا ِبمَا اَنْزَلْتَ وَاتَّبَعْنَا الرَّسُولَ فَاكْتُبْنَا مَعَ الشَّاهِدِينَ

    ONUNCU NÜKTE: قُلْ اِنْ كُنْتُمْ ُتحِبُّونَ اللّهَ فَاتَّبِعُونِى يُحْبِبْكُمُ اللّهُ Âyetinde i'cazl? bir îcaz vard?r. Çünki çok cümleler, bu üç cümlenin içinde dercedilmiştir. Şöyle ki: Şu Âyet diyor ki: "Allah'a (celle celâluhu) îman?n?z varsa, elbette Allah'? seveceksiniz. Madem Allah'? seversiniz, Allah'?n sevdiği tarz? yapacaks?n?z. Ve o sevdiği tarz ise, Allah'?n sevdiği zata benzemelisiniz. Ona benzemek ise, ona ittiba etmektir. Ne vakit ona ittiba etseniz, Allah da sizi sevecek. Zaten siz Allah'? seversiniz, tâ ki Allah da sizi sevsin."

    ?şte bütün bu cümleler, şu Âyetin yaln?z mücmel ve k?sa bir mealidir. Demek oluyor ki; insan için en mühim âlî maksad, Cenab-? Hakk'?n muhabbetine mazhar olmas?d?r. Bu Âyetin nass?yla gösteriyor ki; o matlab-? a'lân?n yolu, Habibullah'a ittibad?r ve Sünnet-i Seniyyesine iktidad?r. Bu makamda "Üç Nokta" isbat edilse, mezkûr hakikat tamam?yla tezahür eder.

    Birinci Nokta: Beşer, f?traten şu kâinat?n Hâl?k?na karş? hadsiz bir muhabbet üzerine yarat?lm?şt?r. Çünki f?trat-? beşeriyede cemâle karş? bir muhabbet ve kemale karş? perestiş etmek ve ihsana karş? sevmek vard?r. Cemal ve kemal ve ihsan derecat?na göre, o muhabbet tezâyüd eder. Aşk?n en münteha derecesine kadar gider. Hem bu küçük insan?n küçücük kalbinde, kâinat kadar bir aşk yerleşir. Evet kalbin mercimek kadar bir sandukças? olan kuvve-i hâf?za, bir kütübhane hükmünde binler kitab

    sh: » (L: 52)

    kadar yaz?, içinde yaz?lmas? gösteriyor ki: Kalb-i insan, kâinat? içine alabilir ve o kadar muhabbet taş?yabilir. Madem f?trat-? beşeriyede ihsan ve cemal ve kemale karş? böyle hadsiz bir istidad-? muhabbet vard?r. Ve madem bu kâinat?n Hâl?k?, kâinatta tezahür eden âsâriyle, bilbedahe tahakkuku sabit olan hadsiz cemâl-i mukaddesi; bu mevcudatta tezahür eden nukuş-u san'at?yla bizzarure sübutu tahakkuk eden hadsiz kemal-i kudsîsi; ve bütün zîhayatlarda tezahür eden hadsiz envâ-? ihsan ve in'amatiyle bilyakîn ve belki bilmüşahede vücudu tahakkuk eden hadsiz ihsanat? vard?r. Elbette zîşuurlar?n en câmii ve en muhtac? ve en mütefekkiri ve en müştak? olan beşerden, hadsiz bir muhabbeti iktiza ediyor. Evet herbir insan, o Hâl?k-? Zülcelâl'e karş? hadsiz bir muhabbete müstaid olduğu gibi, o Hâl?k dahi herkesten ziyade Cemâl ve Kemâl ve ihsan?na karş? hadsiz bir mahbûbiyete müstehakt?r. Hatta insan-? mü'minde hayat?na ve bekas?na ve vücuduna ve dünyas?na ve nefsine ve mevcudata karş? türlü türlü muhabbetleri ve şedid alâkalar?, o istidâd-? muhabbet-i ?lahiyenin tereşşuhat?d?r. Hatta insan?n mütenevvi hissiyat-? şedidesi, o istidad-? muhabbetin istihâleleridir ve başka şekillere girmiş reşhalar?d?r. Mâlûmdur ki, insan kendi saadetiyle mütelezziz olduğu gibi, alâkadar olduğu zatlar?n saadetleriyle dahi mütelezziz oluyor. Ve kendini belâdan kurtaran? sevdiği gibi, sevdiklerini de kurtaran? öyle sever.
    Konu MuhammedSaid tarafından (28.05.07 Saat 07:13 ) değiştirilmiştir.
    Ne bana yanan olur âteş-i dilden özge;
    Ne kapımı çalan olur bâd-ı sabadan gayrı...

  3. #3
    Ehil Üye Seha - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Oct 2006
    Mesajlar
    1.626

    Standart

    Alıntı semensima Nickli Üyeden Alıntı
    ?şte bu hâlet-i ruhiyeye binaen; insan, eğer her insana ait envâ-? ihsanat-? ?lâhiyyeden yaln?z bunu düşünse ki: Benim Hâl?k?m beni zulümat-? ebediye olan ademden kurtar?p bu dünyada bir güzel dünyay? bana verdiği gibi, ecelim geldiği zaman beni idâm-? ebedî olan ademden ve mahvdan yine kurtar?p bâki bir âlemde ebedî ve çok şaşaal? bir âlemi bana ihsan ve o âlemin umum envâ-? lezaiz ve mehâsininden istifade edecek ve cevelan edip tenezzüh edecek zâhirî ve bât?nî hassalar?, duygular? bana in'am ettiği gibi, çok sevdiğim ve çok alâkadar olduğum bütün akarib ve ahbab ve ebnâ-y? cinsimi dahi öyle hadsiz ihsanlara mazhar ediyor ve o ihsanlar bir cihette bana ait oluyor. Zira onlar?n saadetleriyle mes'ud ve mütelezziz oluyorum. Madem َاْلاِنْسَانُ عَبِيدُ اْلاِحْسَانِ s?rriyle, herkeste ihsana karş? perestiş var. Elbette böyle hadsiz ebedî ihsanata karş?; kâinat kadar bir kalbim olsa, o ihsana karş? muhabbetle dolmak iktiza eder ve doldurmak isterim. Ben bilfiil o muhabbeti etmezsem de bil'istidad, bil'îman, binniyye, bilkabul, bittakdir, bil'iştiyak, bil'iltizam, bil'irade suretinde ediyorum, diyecek ve hâkeza... Cemâl ve kemâle karş? insan?n göstereceği muhabbet ise, icmâlen işaret ettiğimiz ihsana karş? muhabbete k?yas edilsin. Kâfir ise, küfür cihetiyle hadsiz bir adâvet eder. Hatta kâinata ve mevcudata karş? zalimâne ve tahkirkârane bir adavet taş?yor.
    sh: » (L: 53)
    ?kinci Nokta: Muhabbetullah, ittiba-? Sünnet-i Muhammediye Aleyhissalâtü Vesselâm'? istilzam eder. Çünki Allah'? sevmek, onun marziyat?n? yapmakt?r. Marziyat? ise, en mükemmel bir surette Zat-? Muhammediyede (A.S.M.) tezahür ediyor. Zat-? Ahmediyeye (A.S.M.) harekât ve ef'alde benzemek, iki cihetledir:
    Birisi: Cenab-? Hakk'? sevmek cihetinde emrine itaat ve marziyat? dairesinde hareket etmek, o ittiba? iktiza ediyor. Çünki bu işde en mükemmel imam, Zat-? Muhammediyedir (A.S.M.).
    ?kincisi: Madem Zat-? Ahmediye (A.S.M.), insanlara olan hadsiz ihsanat-? ?lâhiyyenin en mühim bir vesilesidir. Elbette Cenab-? Hak hesab?na, hadsiz bir muhabbete lây?kt?r. ?nsan, sevdiği zata eğer benzemek kabil ise, f?traten benzemek ister. ?şte Habibullah'? sevenlerin, Sünnet-i Seniyyesine ittiba ile ona benzemeye çal?şmalar?, kat'iyyen iktiza eder.
    Üçüncü Nokta: Cenab-? Hakk'?n hadsiz merhameti olduğu gibi, hadsiz bir muhabbeti de vard?r. Bütün kâinattaki masnûat?n mehâsini ile ve süslendirmesiyle kendini hadsiz bir surette sevdirdiği gibi; masnuat?n?, hususan sevdirmesine sevmek ile mukabele eden zîşuur mahlûkat? sever. Cennet'in bütün letâif ve mehâsini ve lezâizi ve niamat?, bir cilve-i Rahmeti olan bir Zat?n nazar-? muhabbetini kendine celbe çal?şmak, ne kadar mühim ve âlî bir maksad olduğu bilbedahe anlaş?l?r. Madem nass-? kelâmiyle; onun muhabbetine, yaln?z ittiba-? Sünnet-i Ahmediye (A.S.M.) ile mazhar olunur. Elbette ittiba-? Sünnet-i Ahmediye (A.S.M.), en büyük bir maksad-? insanî ve en mühim bir vazife-i beşeriye olduğu tahakkuk eder.
    ONB?R?NC? NÜKTE: "Üç Mes'ele"dir.
    Birinci Mes'ele: Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'?n Sünnet-i Seniyyesinin menba? üçtür: Akvâli, ef'ali, ahvâlidir. Bu üç k?s?m dahi, üç k?s?md?r: Ferâiz, nevâfil, âdât-? hasenesidir. Farz ve vâcib k?sm?nda ittibaa mecburiyet var; terkinde, azab ve ikab vard?r. Herkes ona ittibaa mükelleftir. Nevafil k?sm?nda, emr-i istihbâbî ile yine ehl-i îman mükelleftir. Fakat, terkinde azab ve ikab yoktur. Fiilinde ve ittiba?nda azîm sevablar var ve tağyir ve tebdili bid'a ve dalâlettir ve büyük hatad?r. Âdât-? Seniyyesi ve harekât-? müstahsenesi ise hikmeten, maslahaten, hayat-? şahsiye ve nev'iye ve içtimaiye itibariyle onu taklid ve ittiba etmek, gâyet müstahsendir. Çünki : Herbir hareket-i âdiyesinde, çok menfaat-? hayatiye bulunduğu gibi, mutabaat etmekle o âdâb ve âdetler, ibadet hükmüne geçer. Evet madem dost ve düşman?n ittifakiyle, Zat-? Ahmediye (A.S.M.) mehâsin-i ahlâk?n en yüksek mertebelerine mazhard?r. Ve madem bil'ittifak nev-i beşer içinde en meşhur ve mümtaz bir şahsiyettir. Ve madem binler mu'cizat?n delâletiyle ve teşkil ettiği Âlem-i ?s
    sh: » (L: 54)
    lâmiyetin ve kemalât?n?n şEhadetiyle ve mübelliğ ve tercüman olduğu Kur'an-? Hakîm'in hakaik?n?n tasdikiyle, en mükemmel bir insan-? kâmil ve bir mürşid-i ekmeldir. Ve madem semere-i ittibaiyle milyonlar ehl-i kemal, merâtib-i kemalâtta terakki edip saadet-i dâreyne vâs?l olmuşlard?r. Elbette o zat?n sünneti, harekât?, iktida edilecek en güzel nümunelerdir ve takib edilecek en sağlam rehberlerdir ve düstur ittihaz edilecek en muhkem kanunlard?r. Bahtiyar odur ki, bu ittiba-? Sünnette hissesi ziyade ola. Sünnete ittiba etmeyen, tenbellik eder ise, hasaret-i azîme; ehemmiyetsiz görür ise, cinayet-i azîme; tekzibini işmam eden tenkid ise, dalâlet-i azîmedir.
    ?kinci Mes'ele: Cenab-? Hak Kur'an-? Hakîm'de:

    َواِنَّكَ لَعَلَى خُلُقٍ عَظِيمٍ ferman eder. Rivayât-? sahîha ile Hazret-i Âişe-i S?dd?ka (R.A.) gibi sahabe-i güzin, Hazret-i Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâm'? tarif ettikleri zaman "Hulukuhu-l Kur'an" diye tarif ediyorlard?. Yâni: "Kur'an?n beyan ettiği mehâsin-i ahlâk?n misali, Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm'd?r. Ve o mehâsini en ziyade imtisal eden ve f?traten o mehâsin üstünde yarat?lan odur."
    ?şte böyle bir zat?n ef'al, ahvâl, akvâl ve harekât?n?n herbirisi, nev-i beşere birer model hükmüne geçmeye lây?k iken, ona îman eden ve ümmetinden olan gâfillerin, (sünnetine ehemmiyet vermeyen veyahût tağyir etmek istiyen) ne kadar bedbaht olduğunu divaneler de anlar.
    Üçüncü Mes'ele: Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, hilkaten en mutedil bir vaziyette ve en mükemmel bir surette halkedildiğinden, harekât ve sekenat?, itidal ve istikamet üzerine gitmiştir. Siyer-i Seniyyesi, kat'î bir surette gösterir ki: Her hareketinde istikamet ve itidal üzerine gitmiş, ifrat ve tefritten içtinab etmiştir. Evet Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, فَاسْتَقِمْ كَمَا اُمِرْتَ emrini tamamiyle imtisal ettiği için, bütün ef'al ve akvâl ve ahvâlinde istikamet, kat'î bir surette görünüyor. Meselâ: Kuvve-i akliyenin fesad ve zulmeti hükmündeki ifrat ve tefriti olan gabavet ve cerbezeden müberra olarak, hadd-i vasat ve medâr-? istikamet olan hikmet noktas?nda kuvve-i akliyesi daima hareket ettiği gibi; kuvve-i gazabiyenin fesad? ve ifrat ve tefriti olan korkakl?k ve tehevvürden münezzeh olarak, kuvve-i gadabiyenin medâr-? istikameti ve hadd-i vasat? olan şecaat-? kudsiye ile kuvve-i gadabiyesi hareket etmekle beraber; kuvve-i şeheviyenin fesad? ve ifrat ve tefriti olan humud ve fücurdan musaffa olarak, o kuvvenin medâr-? istikameti olan iffette, kuvve-i şeheviyesi daima iffeti, âzamî
    sh: » (L: 55)
    mâsumiyet derecesinde rehber ittihaz etmiştir. Ve hâkeza... Bütün Sünen-i Seniyyesinde, ahvâl-i f?triyesinde ve ahkâm-? şer'iyyesinde, hadd-i istikameti ihtiyar edip zulüm ve zulümat olan ifrat ve tefritten, israf ve tebzirden içtinab etmiştir. Hatta tekellümünde ve ekl ve şürbünde, iktisad? rehber ve israftan kat'iyyen içtinab etmiştir. Bu hakikat?n tafsilât?na dair binler cild kitab te'lif edilmiştir. اَلْعَارِفُ تَكْفِيهِ اْلاِشَارَةُ s?rr?nca, bu denizden bu katre ile iktifa edip, k?ssay? k?sa keseriz.

    اَللّهُمَّ صَلِّ عَلَى جَامِعِ مَكَارِمِ اْلاَخْلاَقِ وَ مَظْهَرِ سِرِّ (وَ اِنَّكَ لَعَلَى خُلُقٍ عَظِيمٍ) اَلَّذِى قَالَ : مَنْ تَمَسَّكَ بِسُنَّتِى عِنْدَ فَسَادِ اُمَّتِى فَلَهُ اَجْرُ مِاَةِ شَهِيدٍ. وَ قَالُوا الْحَمْدُ اِللّهِ الَّذِى هَدينَا لِهذَا وَ مَا كُنَّا لَنَهْتَدِىَ لَوْ لاَ اَنْ هَدينَا اللّهُ لَقَدْ جَائَتْ رُسُلُ رَبِّنَا بِالْحَقِّ.
    سُبْحَانَكَ لاَ عِلْمَ لَنَا اِلاَّ مَا عَلَّمْتَنَا اِنَّكَ اَنْتَ الْعَلِيمُ الْحَكِيمُ
    Zaten benim arzum 11.Lema üzerinde teat-i efkar yapmak.

    Ben bu meselenin çok önemli olduğuna inan?yorum. Elbette Abiler bu konuuda üstlerine düşeni yap?yorlar. Biz de bu Lema hakk?nda onlardan duyduklar?m?z? yada kendi istihraçlar?m?z? paylaşmam?z laz?m. Hem Üstad bir meselede sadece Risale-i Nur'un bir k?sm?ndan al?nt? yapm?yor konuyu destekleyen sair Risaleleri de meseleye destek olarak sunuyordu. Biz de bu metodla hem Risale-i Nur'u araşt?r?r?z diye düşündüm.
    Kendi tespitlerimden birini paylaşmak istiyorum. Bu sorudaki amac?m? belki biraz tarif eder

    Muhakemat-On Birinci Mukaddeme
    Kelâm-? vahidde ahkâm-? müteaddide olabilir. Bir sadef, çok cevahiri tazammun edebilir. Zevil'elbabca mukarrerdir: Kaziye-i vâhide, müteaddid kazayây? tazammun eder. O kaziyelerin herbiri ayr? birer madenden ç?kt?ğ? gibi, ayr? ayr? birer semere de verir. Birbirinden fark etmeyen, haktan bîgâne kal?r. Meselâ, hadiste denilmiş: tavassut edecek peygamber yoktur. Veya hadisin murad? ne ise hakt?r. Şimdi bu hadis üç kaziyeyi mutazamm?nd?r:
    Birincisi: "Bu kelâm peygamberin kelâm?d?r." Bu kaziye ise, tevatürün-eğer olsa-neticesidir.
    ?kincisi: "Kelâm?n mânâ-y? murad? hak ve sad?kt?r." Bu kaz?ye ise, mucizelerden tevellüd eden bürhan?n neticesidir.
    Bu ikisinde ittifak etmek gerektir. Fakat birincisini inkâr eden, mükâbir, kâzip olur. ?kincisini inkâr eden adam dalâlete gider, zulmete düşer.
    Üçüncü kaziye: "Bu kelâmda murat budur. Ve bu sadefte olan cevher budur; ben gösteriyorum." Bu kaziye ise, teşehhî ile değil, içtihad?n neticesidir. Zaten müçtehid olan başka müçtehidin taklidine mükellef değildir.
    Bu üçüncü kaziyede ihtilâfat feveran ederler. Kal u kîl buna şahittir. Bunu inkâr eden adam, eğer içtihadla olsa, ne mükâbirdir ve ne küfre gider. Zira âmm, bir hâss?n intifas?yla müntefi değildir. Binaenaleyh, her eve kendi kap?s?yla gitmek lâz?md?r. Zira her evin bir kap?s? var. Ve her kilidin bir anahtar? vard?r.


    Şimdi baz? Ehl-i Sünnet kardeşlerimiz kendi müçtehitlerinin içtihad?n? Sünnet gibi göstererek veya görerek baz? kardeşlerin ayn? meselede farkl? içtihatlar?n? bidat gibi görüyor. Bazen bu durum husumete ink?lap edip muhattab?n? muar?z görerek merdut ilan etme noktas?na götürüyor.
    Bu noktada bidat? çok iyi anlamak gerekiyor ki hem onlar?n vartas?na düşülmesin hem onlara doğrusu anlatabilsin.

    Bidat? ben şöyle anl?yorum. Ayetin murad edilen hak manas?na ayk?r? her türlü görüş bidatt?r.Sünnette veya ayette murad? olmayan bir manan?n mana budur denmesi ile ortaya ç?kan tahriftir. Yada ayetin veya hadisin eksiltilmesi ve yerine mücazefe yada mübağlağa ile yada tarafgirlik damar? ile yeni bir hüküm konmas?d?r. Veya hükme tamalay?c? eklemeler yap?lmas?d?r. Bu noktada içtihatlar hadislerin ve ayetlerin birincil manalar?na veya diğer değişle esas murad edilen manalar?na ayk?r? bir durum taş?m?yorsa hakt?r. Diğer içtihatlar?n tam tersi bir içtihat olsada hakt?r.
    Sair cemaatlerin içtihatlar?n?n, kendi cemaatinden ç?kan içtihata ayk?r? gelen hususun Hadise veya ayete muhallif gösterilmesi ise bidatt?r, ayr?l?klara sebep oluyor..

    Baki Selam
    Konu MuhammedSaid tarafından (28.05.07 Saat 07:14 ) değiştirilmiştir.

  4. #4
    Ehil Üye Seha - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Oct 2006
    Mesajlar
    1.626

    Standart

    Alıntı insirah Nickli Üyeden Alıntı
    Ya bu şeyleri k?sa k?sa sindire sindire yay?nlasan?z biz de faydalansak?
    Bizler de mütalalaara kat?lsak...
    Fahr olmas?n, zaman-? sabâvetimden beri üssü'l-esas-? meslekim, ifrat ve tefritle hakaik-i ?slâmiyete sürülen lekeleri temizlemek ve o elmas gibi hakikatlerine saykal vurmak idi

    Muhakemat-12. Mukaddeme

    Evet mesele budur. Ehl-i sünnetteki ifrat? k?rmakt?r. ?frat ile mecaz? hakikat göstere göstere ehl-i tefrit olan zahiriyun türedi. Mehzebsizler meydana doluştu. Sünneti ?sraliyattan ve Yunan felsefesininin kirlerinden ar?d?rmak laz?md?r. Bunu için ölçü Kur'an'd?r.
    Ehl-i Sünnete önceliğin Kur'an hakikatleri olduğunu anlatmak ve mücezefe ,mübağla ve israiliyetle kar?şm?ş hadis hükmüne geçmiş mesaili ay?rt etmeyi öğretmek laz?md?r. Kur'an'? bilmeyen onun yüksek düsturlar?n? anlamayan Sünnet diye pekçok hurafeyi amel ediniyor, iman ediyor, itikat? var. ?slama perde çekiyorlar. Bu kabuklardan ?slam? kurtrmak ve Kur'an hakikatlerini cilalamak Nurcular?n Üstad?n kavli ile imandan sonra en önemli görevlerindendir.
    vesselam
    Konu MuhammedSaid tarafından (28.05.07 Saat 07:14 ) değiştirilmiştir.

  5. #5
    Ehil Üye Seha - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Oct 2006
    Mesajlar
    1.626

    Standart

    Hak olan bir cemaatin amac?, kendine taraftar? toplamak ve hak olduğunu ?spatlama çabas? değil, imana ve ?slam'a hizmet etmektir. O cemaatin dairesine veya kanununa girmek zorunda olmadan, hatta kendi hak olan mesleklerini terk etmelerini istemeden, kendi hak gördüğü cemaatindeki hakikatli malumat?n? içirseler necat ihtimali var. Başkalar?n yapt?ğ? gibi hakk? kemiyette san?p Müslümanlar? kendi cemaatlerine dahil olmadan necata ulaşmad?, ilan? yapmak cehallettir.
    Zaten, 73. f?rkan?n özelliği şudur:kimseyi kafir ve merdut ilan etmeden, mesleklerinde olan ifrat ve tefriti görmelerini sağlayarak, o f?rkalar? hakka yaklaşt?r?p ?slam birliğini oluşturmak.Yoksa 73. f?rka benim f?rkamd?r, diyerek; başka meslek ve meşreblerin cemaatlerine necat vaad ederek,onlar? o f?rkadan olmaya davet; tarafgirliğe sebeb olmakla beraber hak olan o mesleği, herkesi 72 f?rka içinde gören ve cehennemlik ilan eden f?rkalarla ayn? katagoriye sokmakt?r. Bu da o hak cemaatin ruhunun hiddetini celp eder.

    ?şte, isterdim ki, ifrat ve tefriti çok iyi analiz edelim ve bu çukura düşmüş ehl-i ?slam'a yard?m elimizi uzatal?m. Kur'an şakirtlerinin bu zamanda önemli görevlerinden biri bu olsa gerek.

    Selam ve dua ile
    Konu MuhammedSaid tarafından (28.05.07 Saat 07:14 ) değiştirilmiştir.

  6. #6
    Gayyur ahmetsaid - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Nov 2006
    Mesajlar
    109

    Standart

    Alıntı seha Nickli Üyeden Alıntı
    Yirmidokuzuncu Mektub ALTINCI ?ŞARET
    Hazret-i Mehdi'nin cemiyet-i nuraniyesi, Süfyan komitesinin tahribatç? rejim-i bid'akârânesini tamir edecek, Sünnet-i Seniyyeyi ihyâ edecek, yani Âlem-i ?slâmiyette risalet-i Ahmediyeyi (a.s.m.) inkâr niyetiyle şeriat-? Ahmediyeyi (a.s.m.) tahribe çal?şan Süfyan komitesi, Hazret-i Mehdi cemiyetinin mucizekâr mânevî k?l?c?yla öldürülecek ve dağ?t?lacak.

    Üstad Mehdinin cemiyeti- i nuraniyesini teşkil eden şakirtlerin Risale-i Nur'u rehber edineceğini söylemiş.O zaman Sünnet-i Seniyyeyi ihya edecek o zatlard?r ve bunu Risale-i Nur'dan ald?klar? talimle yapacaklar.

    Peki Risale-i Nur bu ihya dersini nas?l vermiş. Bid'alara bulaşm?ş ifrata girmiş ehl-i sünnetin tarafgir ve başka cemaaatlere husumetli yaklaş?m? buna engel oluyor. Bu insanlara sünnet diye gösterilen tahrifi izale etmek için ne yap?lacak, ne söylenecek, hangi dersler verilecek, bu insanlar? dinletmek nas?l olacak?
    K?saca Sünnet-i Seniyye Risale-i Nur'la nas?l ihya olacak?
    Baki Selam
    değerli seha kardeşim;
    bu sorunun cevab? belki de sünnet-i seniyyeden ne anlad?ğ?mza bağl?. eğer sünnet-i seniyye olarak yemek yemek, su içmek, giyinmek vs. gibi baz? adab-? Muhammediye(asm) ? anl?yorsak o zaman bu suale cevap vermek zorlaş?r. zira bu tür sünnetlerde hiç bir zaman engel ç?kmam?şt?r. kişi evinde bu sünnetleri yapmaya devam eder. bu durumda ihya diye bir şey de olmaz. yap?lan bir sünnet nas?l ihya edilecek?
    Demek ki ihya edilen sünnet bir ölçüde engellenen, kald?rl?maya çal?ş?lan sünnetlerdir.
    Bunlar?n baş?nda ise Ezan gelmektedir. en büyük sünnet Ezand?r. hemde umumun hukukuna aittir. ?kincisi ise Kuran okumakt?r. yani aç?ktan kuran?n okunmas?d?r. üçüncüsü ise dini tedrisatt?r. dördüncüsü serbestçe cemaatle namaz k?lmakt?r. yedincisi serbestçe iman hizmeti yapmakt?r.
    yani k?saca Tek Parti Devrinde yasaklanan dini hizmetlerdir.
    ?şte bütün bunlar Üstad hayatta iken yap?lm?şt?r. 1950 sonras?nda sünent-i seniyye ihya edilmiştir. Üstad ve Nur talabeleri bu ihya hizmetini tam olarak yerine getirmiştir. şimdi yüz bin camiden gürül gürül ezan okunuyorsa, bu Üstad ve nur talebelerinin çal?şmas? ile olmuştur.
    umar?m konu biraz aç?kl?ğa kavuştu
    Konu MuhammedSaid tarafından (28.05.07 Saat 07:15 ) değiştirilmiştir.

  7. #7
    Ehil Üye Meyvenin Zeyli - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Jul 2006
    Bulunduğu yer
    Ankara
    Mesajlar
    3.341

    Standart

    Kastamonu Lahikas?ndaki riyaya dair olan mektupta Üstad Hazretleri Nur Talebelerinin öncelikli hizmetleri aras?na Sünnet-i Seniyye'nin izhar?n? dahil etmiştir. Hususan böyle bid'alar zaman?nda izhar? ihfas?ndan hay?rl?d?r diyerek önce talebelerine bunu tavsiye etmiş, ard?ndan da "Risale-i Nur’un hakikî şakirtleri, neşriyat-? diniyelerinde ve ittibâ-? sünnetteki ibadetlerinde ve içtinab-? kebâirdeki takvâlar?nda, Kur’an hesab?na vazifedar say?l?rlar." demiştir.
    Konu MuhammedSaid tarafından (28.05.07 Saat 07:16 ) değiştirilmiştir.

    Ve sen yine denendiğinde.. Ve yine kalbin daraldığında.. Ve yine bütün kapılar kapandığında.. Ve yine ne yapman gerektiğini bilemediğinde.. Uzun uzun düşün.. Ve hatırla yaratanını!.. "ALLAH kuluna kafi değil mi?" [Zümer Suresi - 36]


  8. #8
    Ehil Üye Seha - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Oct 2006
    Mesajlar
    1.626

    Standart

    Asl?nda güzel bak?ş aç?s?. Ancak benim başl?ktaki amac?m Üstad'?n imandan sonra gelen en önemli vazifesi olan sünnetteki ifrat ve tefriti k?rmak için geniş bir formul ç?karmak ve Meyvenin Zeyli kardeşin dediği gibi sünneti izhar etmenin yollar?n? bulmakt?r.
    Muhabbetle
    Konu MuhammedSaid tarafından (28.05.07 Saat 07:16 ) değiştirilmiştir.

  9. #9
    Ehil Üye ademyakup - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Nov 2006
    Mesajlar
    8.211

    Standart

    Dershanede veya vak?fta kalan kardeşlerin azami derecede sünnete dikkat etmeleri risalei nurun sünneti ihya ettiğinin en büyük delilidir.
    Konu MuhammedSaid tarafından (28.05.07 Saat 07:16 ) değiştirilmiştir.
    iman insanı insan eder, belki sultan eder..

  10. #10
    Ehil Üye Seha - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Oct 2006
    Mesajlar
    1.626

    Standart

    Ben meseleye daha külli bakıyorum. Risale-i Nur talebelerinin görevi
    sadece kendini ve zaten Nur dairesi içine girmiş olanları kurtarmak
    değildir.

    Risale-i Nur cemaati bütün alem-i İslam'ı içine alan bir sünneti ihya hareketi içinde olması gerekiyor.



    Selametle



+ Konu Cevaplama Paneli

Konu Bilgileri

Users Browsing this Thread

Şu an 1 kullanıcı var. (0 üye ve 1 konuk)

     

Benzer Konular

  1. Sünnet-i Seniyye POSTER Çalışmam (Risale-i Nur)
    By Besnili in forum Resim - Fotoğraf Galeri
    Cevaplar: 3
    Son Mesaj: 18.07.13, 10:41
  2. Sünnet-i Seniyye ve Risale-i Nur
    By fakrime in forum Sahabeler ve Sünnet-i Seniyye
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 25.09.12, 07:57
  3. Risale-i Nur ve Sünnet-i Seniyye Işığında Çocuk Eğitimi
    By hatice büşranur in forum Risale-i Nur'dan Vecize ve Anekdotlar
    Cevaplar: 5
    Son Mesaj: 19.04.09, 23:21
  4. Sünnet-i Seniyye Edeptir
    By Haydarı kerrar in forum Risale-i Nur'dan Vecize ve Anekdotlar
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 12.11.08, 00:26
  5. Uzmandan, 'Sünnet-i Seniyye' Tavsiyeleri
    By Ebu Hasan in forum Sahabeler ve Sünnet-i Seniyye
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 30.03.07, 11:36

Bu Konudaki Etiketler

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Var
Google Grupları
RisaleForum grubuna abone ol
E-posta:
Bu grubu ziyaret et

Search Engine Friendly URLs by vBSEO 3.6.0