Nev'-i insanın yüzde sekseni ehl-i tahkik değildir ki, hakikata nüfuz etsin ve hakikatı hakikat tanıyıp kabul etsin. Belki surete, hüsn-ü zanna binaen, makbul ve mutemed insanlardan işittikleri mesaili takliden kabul ederler. Hattâ kuvvetli bir hakikatı, zaîf bir adamın elinde zaîf görür ve kıymetsiz bir mes'eleyi, kıymetdar bir adamın elinde görse, kıymetdar telakki eder. İşte ona binaen, benim gibi zaîf ve kıymetsiz bir bîçarenin elindeki hakaik-i imaniye ve Kur'aniyenin kıymetini, ekser nâsın nokta-i nazarında düşürmemek için, bilmecburiye ilân ediyorum ki: İhtiyarımız ve haberimiz olmadan, birisi bizi istihdam ediyor; biz bilmeyerek, bizi mühim işlerde çalıştırıyor. Delilimiz de şudur ki: Şuurumuz ve ihtiyarımızdan hariç bir kısım inayata ve teshilâta mazhar oluyoruz. Öyle ise, o inayetleri bağırarak ilân etmeye mecburuz.

Said Nursi


Nev'-i insan: İnsan türü, insan cinsi.
Ehl-i tahkik: Araştırıcı büyük din alimleri, iman gerçeklerini ve İslam kurallarını delilleriyle bilen büyük din bilginleri.
Hakikat: Gerçek.
Suret: Biçim, görünüş, şekil, tarz.
Hüsn-ü zann: İyi ve güzel düşünce ve kanaat.
Binaen: Dayanarak, dayalı olarak.
Makbul: Kabul edilen, beğenilen, kabul gören.
Mutemed: İtimad edilen, güvenilen, güvenilir.
Mesaili: Meseleleri, konuları.
Zaîf: Zayıf, güçsüz, kuvvetsiz.
Mes'ele: Konu, çözümü gereken iş, önemli iş.
Kıymetdar: Kıymetli, değerli.
Telakki: Kabul etmek, karşılamak. Kişisel anlayış ve görüş.
Bîçare: Çaresiz.
Hakaik-i imaniye: İmana ait hakikatlar, inançla ilgili gerçekler.
Ekser: Çoğunluk, çoğu.
Nâs: İnsanlar.
Nokta-i nazar: Bakış açısı.
Bilmecburiye: Mecbur olarak, ister istemez.
İhtiyarımız: İrademiz, seçme serbestliğimiz.
İstihdam: Hizmet ettirme, çalıştırma.
Mühim: Önemli.
İnayat: İnayetler, iyilikler, lütuflar, yardımlar.
Teshilât: Kolaylaştırmalar, zorlukları gidermeler.
Mazhar: Sahip olma, ulaşma, kazanma, nail olma, erişme.
Mecbur: Zorunlu.