Aziz, sıddık kardeşlerim!
Risale-i Nur dünya işlerine âlet olamaz, dünya işlerinde siper edilmez. Çünki, ehemmiyetli bir ibadet-i tefekküriye olduğu cihetle, dünyevî maksadlar kasden ondan istenilmez. İstenilse ihlas kırılır, o ehemmiyetli ibadet şekli değişir. Bazı çocuklar gibi döğüştükleri vakit Kur'an'ı siper eder. Başına gelen darbe Kur'an'a geldiği gibi; Risale-i Nur, böyle muannid hasımlara karşı siper istimal edilmemeli. Evet Risale-i Nur'a ilişenler tokat yerler, yüzer vukuat şahiddir. Fakat Risale-i Nur tokatlarda istimal edilmez ve niyet ve kasd ile tokatlar gelmez. Çünki sırr-ı ihlas ve sırr-ı ubudiyete münafîdir. Bizler, bizlere zulmedenleri, bizi himaye eden ve Risale-i Nur'da istihdam eden Rabbimize havale ediyoruz.
Ehemmiyet: Önemli olma, değerlilik, kıymetlilik.
İbadet-i tefekküriye: Yaratılmış varlıklar üzerinde düşünerek Allah'ı (cc) varlığı, birliği ve isimleri ile tanımaya ve bilmeye çalışmak.
Cihet: Yön, taraf.
Dünyevî: Dünya hayatına ait, dünyadaki yaşantıyla ilgili.
Kasden: Kasıtlı olarak, bilerek ve isteyerek.
İhlas: İçten, gönülden, samimi, Allah'ın(cc) emirlerini Allah(cc) emrettiğinden dolayı ve rızası için yapmak.
Ehemmiyetli: Önemli.
Risale-i Nur: Nur risalesi. Bediüzzaman Said Nursinin(ra) Kur'anın imanla ilgili ayetlerini kaynak alarak imanın bütün şartlarını açıklayıp delillerle ispat ettiği çok değerli eserlerinin hepsine birden verilen isim.
Muannid: İnatçı, direnen.
Hasım: Karşı taraf, düşman.
İstimal: Kullanma.
Vukuat: Hadiseler
Kasd: Bilerek yapmak, isteyerek yapmak.
Sırr-ı ihlas: Allah'ın(cc) emir ve rızası için yapmaktaki derin ve ince mana ve gizli gerçek.
Sırr-ı ubudiyet: Allah'a(cc) kulluktaki gizli gerçek.
Münafî: Zıt, ters, aykırı.
Himaye: Koruma.
İstihdam: Hizmet ettirme, çalıştırma.
Evet dünyaya ait hârika neticeler bazı evrad-ı mühimme gibi, Risale-i Nur'da çokça terettüb ediyor. Fakat onlar istenilmez, belki verilir. İllet olamaz, bir faide olabilir. Eğer istemekle olsa illet olur, ihlası kırar, o ibadeti kısmen ibtal eder.
Evrad-ı mühimme: Devamlı okunan önemli dualar.
Terettüb: Bağlı olarak meydna gelme, bağlı olarak ortaya çıkma.
İllet: Asıl sebep, temel sebep.
Evet Risale-i Nur'un o kadar dehşetli muannidlere karşı galibane mukavemeti, sırr-ı ihlastan, hiçbir şeye âlet edilmemesinden ve doğrudan doğruya saadet-i ebediyeye bakmasından ve hizmet-i imaniyeden başka bir maksad takib etmemesinden ve bazı ehl-i tarîkatın ehemmiyet verdikleri keşf ü keramet-i şahsiyeye ehemmiyet vermemesindendir. Ve velayet-i kübra ashabları olan Sahabîler gibi, veraset-i nübüvvet sırrıyla, yalnız iman nurlarını neşretmek ve ehl-i imanın imanlarını kurtarmaktır.
Risale-i Nur: Nur risalesi. Bediüzzaman Said Nursinin(ra) Kur'anın imanla ilgili ayetlerini kaynak alarak imanın bütün şartlarını açıklayıp delillerle ispat ettiği çok değerli eserlerinin hepsine birden verilen isim.
Muannid: İnatçı, direnen.
Galibane: Zafer kazanırcasına, üstün gelircesine.
Mukavemet: Karşı koyma, dayanma, direnme, karşı gelme.
Saadet-i ebediye: Bitmez ve tükenmez sonsuz mutluluk.
Hizmet-i imaniye: İmana ait hizmet, imanla alâkalı hizmet.
Ehl-i tarîkat: Tarikata bağlı olanlar.
Keşf ü keramet-i şahsiye: Kişisel keşif ve kerametler.
Velayet-i kübra: En büyük ve yüksek velilik(ermişlik) derecesi.
Sahabîler: Sahabeler.
Veraset-i nübüvvet: Peygamberlik varisliği.
Neşretmek: Yaymak, herkeze duyurmak.
Said Nursî