?????
Hizmeti Dünyaya Yayılan Bir Kasaba Halkının Hikayesi...Yıl 1927
sLMNALYKM.....
ÇOK YENİ OKUDUM BU YAZIYI....OKUYUP DEVAM EDELİM Mİ YORUMLARA?
DÜŞÜNCELERİMİ DÜŞÜNMEM GEREKTİĞİNİ DÜŞÜNDÜM.....:-(
?????
Hizmeti Dünyaya Yayılan Bir Kasaba Halkının Hikayesi...Yıl 1927
sLMNALYKM.....
ÇOK YENİ OKUDUM BU YAZIYI....OKUYUP DEVAM EDELİM Mİ YORUMLARA?
DÜŞÜNCELERİMİ DÜŞÜNMEM GEREKTİĞİNİ DÜŞÜNDÜM.....:-(
TAİF' TE TAŞLANMAK;MEDİNE'DE AÇ KALMAK; UHUD'DA YARALANMAKDA SÜNNET...
Bir Nûr Talebesinin her ânı velâyet olur. Bu asrın cihâdı, cihâd-ı ma'nevî olduğu için bir medreseyi yalnızca beklese ve süpürse de. Cihâd-ı maddi farz-ı kifâye olduğu halde, cihâd-ı ma'nevî farz-ı ayn'dır.
Bir Nûr Talebesinde idrâk genişlerse, makâm-ı asfiyâya çıkar. Nûr mesle-ğinde idrâkin çok azim payı vardır. Ancak Risâle-i Nûr'un tetebbuâtı ile, ağır okunması idrâk ve fikir âlemini inkişâf ettirir; Sürekli okunması letâifindeki incelikleri ihtizâza getirir ve hâlini terbiye eder.
Nur mesleğinde idrâkin çok azim payı vardır. Hâl-i âlemin ıslâhı, evvelâ kalple-rin ıslâhıyla olur. Kalplerin ıslâhı ise, ferdan ferdâdır. Sahâbelerin meşrebi ... böyle, tek tek... Sünnetüllah'a riâyet şarttır. Kâinâtta tedric kânûnu vardır. Zemherir ayında gül ye-tişmez. Gül için baharı bekliyeceksin. Bir umûmi intibâh da olacak, İNŞAÂLLAH.
Bir Nûr Talebesinde idrâk genişlerse, makâm-ı asfiyâya çıkar. Cenâb-ı Hak'ka giden en emin ve en metin yol meşreb-i asfiyâdır. Üstâd duâ ederken bile mantığı elden bırakmamıştır. Münâcât risâlesi sanki Âyet-ül Kübrânın hülâsâsıdır. Bu asırda hücûm, ilim ve fenden geldiği için hizmetimizde ve hakikatın tâliminde, aklın rolü büyüktür. Tebli-ğin müessiriyetinde müdellel konuşmanın ehemmiyeti çoktur. Fakat Allah'a kurbiyyet nokta-i nazarında sâdece idrâk kâfi değildir. İnsanın kâbe-i kemâlâta müteveccih olabil-mesi için, bütün letâifin hakikatı massetmesi lâzımdır.
Bir Nûr Talebesinde Risâle-i Nûr'un kudsiyyeti kalbte yer etmez ise, o Nûr Tale-besi sathi ve şekli kalır. Kalbte mâsadâk bulmayan bir hakikat amele dönüşemez. Ancak kalbte mâsadâk bulan bir hakikat, amel ve hayat olarak tezâhür eder
Bir Nûr Talebesinin eli, sırf ihlâsla da'vâ-yı Kur'âniyeye hizmet ederken esfel-i sâfilinden, âlâ-yı illiyyine kadar uzanıyor. Esfel-i sâfilinden insanları çıkarıp âlâ-yı illiyyine ulaştırıyor. Allah'a muhâtab yapıyor. Bu noktadan hizmetimizin ulviliği ortaya çıkar.
TAİF' TE TAŞLANMAK;MEDİNE'DE AÇ KALMAK; UHUD'DA YARALANMAKDA SÜNNET...
üstadım risaleler içinde hiç okuyucu yazıcı ayrımı yapmıyor ama biliyor böyle bi tefrikaya düşüleceğini risaleler içinde de diyor yazanların şevkini kırmak diye ifade kullanıyor,
bir iş yaparken şevki kırılan insan ne yapar? yapmakta olduğu işten vazgeçer
işte aynen öylede bazen o karaktersiz insanlar sebebiyle şevkim kırılıyor ve yazmadığım zamanlar oluyo, bizler o insanlara kızsakda sövsekde gerçekler değişmiyor gerçekleri okuyup idrak edip yeniden yazıyorum
hayal edin, sadece mutluluğu hayal edin..
Bir Nûr Talebesi şuhûdî mazhâriyete ermişse bir sohbette 20 kütüphânelik bilgiyi alır. Bu ancak liyâkâta eren Nûr Talebesi içindir.
Bir Nûr Talebesi için Risâle-i Nûr'daki nüfûz-u ma'nevi çok önemlidir. Bunun için de ismet, iffet ma'nevi tahâret, züht ve takvâ lâzımdır. İhlâsı kazanmak kolay, muhâfaza etmek zordur. Cenâb-ı Hak Nûr Talebelerini bu hizmet-i Nûriyede ma'nen, ruhen, kalben büyütsün. Matlûb hedefine yürütsün. Ölünceye kadar bu da'vâda çürütsün.
Bir Nûr Talebesi enâniyetini şahs-ı ma'nevinin içinde eritse, (Alâ hatar-in âzim) tehdidinden kurtulur. (Alâ hatar-in azim) tehdidi muhlâslar için değil, muhlisler içindir. Muhlâslar bu da'vânın arkasındadır. Muhlisler ihlâsı kazananlar, muhlâslar ise ihlâsı mu-hâfaza edenlerdir. Muhlis kesbî, muhlâs ise kesb ile beraber vehbîdir. Muhlâs olmanın bir cephesi îmân hakikatlerinde rüsûh kazanmaktır. Risâle-i Nûrun ince bir nazarla mütâlaası ve sürekli meşgûliyet, insanı muhlâslığa adım attırır. Muhlâsın meşrebi, meşreb-i sıddıkiyyettir. Da'vâ-yı Kur'âniyenin hakikatlerine tam bir sadâkâtle bağlanmak. Muhlâs olan Bir Nûr Talebesinin keyfiyyeti da'vâ-yı Kur'âniyeye kanca atmıştır.
Bir Nûr Talebesi aşk ile da'vâsına sarılmış olmalıdır. Çünki aşk, kâbil-i tecezzi ve inkısâm olmayan bir histir. Muhabbette hasr ve tahsis vardır. "Ey Nûr bu kalbim senin, ey Nûr bu ruhum değil binbir ruhum olsa senin." İşte bu kıskaçlarla da'vâsına sarılmış bir muhlâsı, şeytan ve nefis da'vâsından ayırabilir mi? Kâinât çalkalansa onlara bir şey olur mu? Lâ Vallahi... Risâle-i Nûrun şahs-ı ma'nevisine karşı içimde azim bir hasret var. Bil-sem ki, o şahs-ı ma'nevinin ezyâl-i mübârekine yapışmışım, Vallahi, kerim mevlevi gibi raks ederim.
Bir Nûr Talebesi hayât-ı içtimâiyeye girse alâ külli hâl çözülür, hamiyeti gevşer. Bu bir kâidedir. Bu çözülme bazan hayâlde, bazan gözde, bazan fikirde, bazan da amelde olur. Hayât-ı içtimâiyenin müşevveş hâdisâtının dağlarvâri emvâcı içinden kurtuluş için niyet-i hâlise lâzımdır. Bu niyet-i hâlise, sefine-i Nuh gibi sâhil-i selâmete ulaştırır.
TAİF' TE TAŞLANMAK;MEDİNE'DE AÇ KALMAK; UHUD'DA YARALANMAKDA SÜNNET...
Bir Nûr Talebesi cihâd meydanındadır, yara alabilir. Ama niyet mühim. Hayât-ı içtimâiyyede yara alanlar, fakat ni-yet-i hâlisesi olanlar üzülmesinler, ye'se düşmesinler. O yaralara rağmen yine da'vâyı Kur'âniyeye devâm etsinler. Çünki, bu niyet-i hâlise, sefîne-i Nuh gibi bizi sâhil-i selâmete ulaştırır. İnşaâllah.
Nûr Talebeleri cem'iyet hayatını tutan kayyûmdur. Fakat Nûr Talebelerinin de kayyûmu vardır. Başta, her şeyini bu hizmete hasreden muhterem ve mübârek zâtlar var-dır. O ağabeyler içtimâi hayata atılmış Nûr Talebelerini ma'nen tak-viye ederler.
Bir Nûr Talebesi ma'nen liyâkat kazanarak, istediği şahıstan dersini alabilir. Şuhûdi mazhâriyete eren Bir Nûr Talebesi bir sohbette yirmi kütüphânelik bilgiyi alır. Bu ancak liyâkata eren Nûr Talebesi içindir. Usûl-i fıkhın alemi olan Celâleddin-i Suyûti, yakazaten Resûlullah'ın sohbetine mazhâr olursa, usûl-i hakikatın alemi ondan geri kalır mı?
Bir Nûr Talebesisâdık ise, makâm-ı Ferdi-yete mazhârdır. Çünki, Risâle-i Nûr, ismi Ferd'e mazhârdır. Ferdiyetin içinde de, bir makâm-ı Ferdiyet vardır ki bunda zerre-den şemse kadar derecât vardır. Makâm-ı Ferdiyetin içinde bir de makâm-ı sır vardır ki, burası ârif-i Billâhın karargâhı ve cevelangâhıdır. Bu makâmın mazhârları, müctehidler-den de büyüktürler. Müctehidler elfâz-ı Kur'âniyeden hüküm çıkarıyorlar. Makâm-ı Ferdi-yette sır makâmına yükselenler ise, Kur'ânın mâhiyet-i ma'nevîyesinden hakikat ve nûrla-rı çıkarıyorlar.
TAİF' TE TAŞLANMAK;MEDİNE'DE AÇ KALMAK; UHUD'DA YARALANMAKDA SÜNNET...
Bir Nûr Talebesi sohbet-i sûriyeden, tasannu'dan ve hodfürûşluktan uzaklaşarak, fikrini sâdece Risâle-i Nûra teksif edip hakikatlerle kucaklaşırsa, o zaman onda ma'rifet ve muhabbet şuâları lemeân eder. Çünki, oksijen ile hidrojen kucaklaşırsa su meydana gelir. Aynen öyle de, Cenâb-ı Hak bizi bu hizmet-i Nûriyede ma'nen, rûhen, kalben büyütsün; Matlûb hede-fine yürütsün; Ölünceye kadar bu da'vâda çürütsün. Âmin.
Ey Nûr! bu kalbim senin; Ey Nûr! bir rûhum değil, binler rûhum olsa da senin. İşte bu kıskaçlarla da'vâsına sarılmış bir muhlâsı şeytan bile, nefis ve da'vâsından ayırabilir mi? Kâinat çalkalansa ona birşey olur mu? Lâ Vallâhi.
Bir Nûr Talebesi Risâle-i Nûr'un şahs-ı mânevîsi içinde ise, kim olursa olsun ona karşı içimde azîm br hasret var. Bilsem ki, o şahs-ı ma'nevînin bir ferdine, ekine ve eteğ-i mubârekine yapışmışım; Vallâhi kerim mevlevî gibi raks ederim
TAİF' TE TAŞLANMAK;MEDİNE'DE AÇ KALMAK; UHUD'DA YARALANMAKDA SÜNNET...
Bir Nûr Talebesi aynı seviyedeki kardeşlerini bazan kıskanabilir. Çünki bizim hizmetimizdeki ihtilâfların önemli sebeplerinden birisi de temâsüldür, denkliktir. İşte bu durumda iken içlerinden biri fedâkarlık yapıp Hâfız Ali Ağabey (R.H.) gibi, diğerine inkıyâd etse, onu melekler alkışlar. Kıskançlık, rûhu paslatır. Meyl-i tefevvuk ise, tedenniye se-beptir. Risâle-i Nûr hizmetinde terakki edenler, Nûr'un ağaları değil köleleridir.
Bu hususta Ceylan Ağabey şöyle demiştir: "Bizim hizmetimizde ihtilâfların çok ö-nemli sebeblerinden birisi de denkliktir (temâsül). Ayni seviyedeki kardeşler arasında ih-tilâflar daha çok olabilir. Bu durumda ikisinden birinin fedâkârlık yapıp diğerine inkıyâd etmesi lâzımdır. Böyle bir Nûr Talebesini melekler alkışlar.(Ceylan Ağabey Dosyası)
TAİF' TE TAŞLANMAK;MEDİNE'DE AÇ KALMAK; UHUD'DA YARALANMAKDA SÜNNET...
Her Nûr Talebesinde ma'nevî müzâheret devresi olur.
Zâten, ilk intikal devresin-de ma'nen hep müzâheret vardır; yardım edilir, korunur. Seneler sonra, şevk devresine girince müzâheret kesilebilir. Artık o kimse kendi cehd-ü gayreti ile ilerliyecektir. İşte bu müzâheret devâm ederken, bundan istifâde edip kendimizi iyi yetiştirmemiz elzemdir.
Bu hususta Ceylan Ağabey şöyle demiştir: "Her Nûr talebesine ma'nevi müzâhe-ret vardır. Zâten, ilk intikal devresinde ma'nen hep müzâheret vardır. Tutuşma devresin-den sonra şevk devresine giriyor. Otuz yaşına doğru, (yâni, on-onbeş sene sonra) o mü-zâheret kesilebilir. Artık kendi cehd-ü gayreti ile ilerliyecektir. Müzâheret devâm ederken, kendimizi iyi yetiştirmemiz elzemdir. Ceylan Ağabey Dosyası"
TAİF' TE TAŞLANMAK;MEDİNE'DE AÇ KALMAK; UHUD'DA YARALANMAKDA SÜNNET...
Bir Nûr Talebesinin hayatında dört merhâle, dört devre vardır.
1- Şevk devresi, ruhun hakikatleri kapmasıyla olur, hayr-un nâs olur.
2- Muhabbet devresi, Bu devrede Risâle-i Nûr kalbde mekân tutar. Bu devrede tehlike yoktur. Çünki, evinde tavuk pişer, fakat o medresede çorbaya koşar. Evinde kuş tüyü yatak vardır, o dershânenin kırpıntı yatağına gelir.
3- Sebât devresi, tehlikeli olan bir devredir. Bu ülfetle, alışkanlıkların perde ol-masıyla zuhûr eder. Bu devrede enâniyet gelişir, süflî arzular çoğalır. Bu devreyi, bildi-ğiyle amel ederek, sebât etmekle geçirmelidir. Gâye, en az zâyiatla bu devreyii atlatmak olmalıdır. Çünki, bu devrede o kimsenin kardeşleriyle irtibâtı azalır, derse devamı gittikçe azalır, içtimâî mes'eleler aklını kurcalar, onlara ilgisi artar. Sebâtta muvaffakiyet, ancak günahlardan tam çekilmekle, takva ile, Risâle-i Nûr'un kudsiyetine îmân etmekle, Nûr'larla meşgûliyeti artırmakla ve derslerin tamamına devâmla hâsıl olur. Bu tehlikeli devre böylece asgarî zararla atlatılır.
4 - Sadâkat devri, en son merhâledir. O zaman Arabistan'dan Kutb-u A'zam da da'vet etse, hürmet eder, fakat yine Risâle-i Nûr'a koşar . Ceylan Ağabey Dosyası" Bir Nûr Talebesi Risâle-i Nûra makâmsız hizmet ederse, ma'nevi makâmâtın en müntehâsı olan sıddıkiyete vâsıl olur. Bu ise tam mahvîyetle olur. Öyle hareket edeceksin ki, kardeşle-rini kıskandırmayacaksın yâni, onların üstünde faziletfürûşluk nev'inden gıbta damarını tahrik etmeyeceksin.
Bu hususta Ceylan Ağabey şöyle demiştir: "Risâle-i Nûr'a makâmsız hizmet e-den, ma'nevi makâmâtın müntehâsı olan sıddıkiyete vâsıl olur. Bu ise tam mahviyetle olur. Sıddıkiyet makâmı, niyet ve nazarla olur. Ceylan Ağabey Dosyası"
TAİF' TE TAŞLANMAK;MEDİNE'DE AÇ KALMAK; UHUD'DA YARALANMAKDA SÜNNET...
Bir Nûr Talebesi okuduğunun hakikatını anlar.
Çünki, anlamak iki çeşittir. Birisi i-bâreyi anlamak, diğeri ise hakîkatı anlamak. Uhuvvet Risâlesini okuduğu halde kardeşiyle döğüşen kimse ibâreyi anlamış, fakat hakîkatı anlamamıştır.
Hakîkatı Anlayan Bir Nûr Talebesi kardeşiyle döğüşmez. O zaman hakîkat anla-şılmamış demektir. Zavallı yalnız ibâreyi okumuş veya ibâreyi dinlemiş. Kardeşin seni tahkir ettiği halde sen ona yine muhabbet gösterebilirsen, işte o zaman hakikat anlaşılmıştır.
Bu hususta Ceylan Ağabey şöyle demiştir:
"Anlamak iki çeşittir:
1- İbâreyi anla-mak,
2- Hakikatını anlamak.
Meselâ, Uhuvvet Risâlesini okuduğu halde, kardeşiyle dövü-şen adam, ibâreyi anlamış, hakikatını anlamamıştır. Çünki, hakikatını anlayan insan, kardeşiyle dövüşmez. Ceylan Ağabey Dosyasından"
Bir Nûr Talebesinde idrâk olsa, fakat vukuf olmazsa mes'elelerde sathi kalır. Çünki, öğrenmek başka şey, anlamak başka şeydir. Halbuki bu deniz binlerce metre de-rinliğindedir. Vukûfiyet ar-tıkça derinlik de tezâyüd eder. O zaman hiç korkma, bu denize dal kardeşim.
Bir Nûr Talebesi bu hakikatları, başta iç dünyasını ma'mûr etmek, iç âlemini te-nevvür etmek için kullanacak. İçindeki ene putlarını kırmak için kullanacak. Çünki, Risâle-i Nûr'un yolu sırr-ı ihlâstır, kulluktur. Zâten ihlâsa ma'ni olan zâhiren önemli bir şey de yoktur! Evet, İhlâsa ma'ni olan, önemsiz şeylerdir; Bunlar, lüzûmsuz, kederli, hodfurûşâne, sakîl, riyakârâne bâzı hissiyât-ı süfliyedir.
Bu husuta Ceylan Ağabey şöyle demiştir:
"Risâle-i Nûr'un yolu sırr-ı ihlâstır, kul-luktur. Bu hakikatları, başta iç dünyamızı ma'mûr etmek için kullanacağız. İçimizdeki (ene) putlarını kırmak için kullanacağız. İhlâsa ma'ni olan önemli bir şey yoktur! Evet, İhlâsa ma'ni olan, önemsiz şeylerdir: Bunlar, lüzûmsuz, kederli, hodfurûşâne, sakîl, riyakârâne bâzı hissiyât-ı süfliyedir. Ceylan Ağabey"
TAİF' TE TAŞLANMAK;MEDİNE'DE AÇ KALMAK; UHUD'DA YARALANMAKDA SÜNNET...
Şu an 1 kullanıcı var. (0 üye ve 1 konuk)