semensima Nickli Üyeden Alıntı
?şte bu hâlet-i ruhiyeye binaen; insan, eğer her insana ait envâ-? ihsanat-? ?lâhiyyeden yaln?z bunu düşünse ki: Benim Hâl?k?m beni zulümat-? ebediye olan ademden kurtar?p bu dünyada bir güzel dünyay? bana verdiği gibi, ecelim geldiği zaman beni idâm-? ebedî olan ademden ve mahvdan yine kurtar?p bâki bir âlemde ebedî ve çok şaşaal? bir âlemi bana ihsan ve o âlemin umum envâ-? lezaiz ve mehâsininden istifade edecek ve cevelan edip tenezzüh edecek zâhirî ve bât?nî hassalar?, duygular? bana in'am ettiği gibi, çok sevdiğim ve çok alâkadar olduğum bütün akarib ve ahbab ve ebnâ-y? cinsimi dahi öyle hadsiz ihsanlara mazhar ediyor ve o ihsanlar bir cihette bana ait oluyor. Zira onlar?n saadetleriyle mes'ud ve mütelezziz oluyorum. Madem َاْلاِنْسَانُ عَبِيدُ اْلاِحْسَانِ s?rriyle, herkeste ihsana karş? perestiş var. Elbette böyle hadsiz ebedî ihsanata karş?; kâinat kadar bir kalbim olsa, o ihsana karş? muhabbetle dolmak iktiza eder ve doldurmak isterim. Ben bilfiil o muhabbeti etmezsem de bil'istidad, bil'îman, binniyye, bilkabul, bittakdir, bil'iştiyak, bil'iltizam, bil'irade suretinde ediyorum, diyecek ve hâkeza... Cemâl ve kemâle karş? insan?n göstereceği muhabbet ise, icmâlen işaret ettiğimiz ihsana karş? muhabbete k?yas edilsin. Kâfir ise, küfür cihetiyle hadsiz bir adâvet eder. Hatta kâinata ve mevcudata karş? zalimâne ve tahkirkârane bir adavet taş?yor.
sh: » (L: 53)
?kinci Nokta: Muhabbetullah, ittiba-? Sünnet-i Muhammediye Aleyhissalâtü Vesselâm'? istilzam eder. Çünki Allah'? sevmek, onun marziyat?n? yapmakt?r. Marziyat? ise, en mükemmel bir surette Zat-? Muhammediyede (A.S.M.) tezahür ediyor. Zat-? Ahmediyeye (A.S.M.) harekât ve ef'alde benzemek, iki cihetledir:
Birisi: Cenab-? Hakk'? sevmek cihetinde emrine itaat ve marziyat? dairesinde hareket etmek, o ittiba? iktiza ediyor. Çünki bu işde en mükemmel imam, Zat-? Muhammediyedir (A.S.M.).
?kincisi: Madem Zat-? Ahmediye (A.S.M.), insanlara olan hadsiz ihsanat-? ?lâhiyyenin en mühim bir vesilesidir. Elbette Cenab-? Hak hesab?na, hadsiz bir muhabbete lây?kt?r. ?nsan, sevdiği zata eğer benzemek kabil ise, f?traten benzemek ister. ?şte Habibullah'? sevenlerin, Sünnet-i Seniyyesine ittiba ile ona benzemeye çal?şmalar?, kat'iyyen iktiza eder.
Üçüncü Nokta: Cenab-? Hakk'?n hadsiz merhameti olduğu gibi, hadsiz bir muhabbeti de vard?r. Bütün kâinattaki masnûat?n mehâsini ile ve süslendirmesiyle kendini hadsiz bir surette sevdirdiği gibi; masnuat?n?, hususan sevdirmesine sevmek ile mukabele eden zîşuur mahlûkat? sever. Cennet'in bütün letâif ve mehâsini ve lezâizi ve niamat?, bir cilve-i Rahmeti olan bir Zat?n nazar-? muhabbetini kendine celbe çal?şmak, ne kadar mühim ve âlî bir maksad olduğu bilbedahe anlaş?l?r. Madem nass-? kelâmiyle; onun muhabbetine, yaln?z ittiba-? Sünnet-i Ahmediye (A.S.M.) ile mazhar olunur. Elbette ittiba-? Sünnet-i Ahmediye (A.S.M.), en büyük bir maksad-? insanî ve en mühim bir vazife-i beşeriye olduğu tahakkuk eder.
ONB?R?NC? NÜKTE: "Üç Mes'ele"dir.
Birinci Mes'ele: Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'?n Sünnet-i Seniyyesinin menba? üçtür: Akvâli, ef'ali, ahvâlidir. Bu üç k?s?m dahi, üç k?s?md?r: Ferâiz, nevâfil, âdât-? hasenesidir. Farz ve vâcib k?sm?nda ittibaa mecburiyet var; terkinde, azab ve ikab vard?r. Herkes ona ittibaa mükelleftir. Nevafil k?sm?nda, emr-i istihbâbî ile yine ehl-i îman mükelleftir. Fakat, terkinde azab ve ikab yoktur. Fiilinde ve ittiba?nda azîm sevablar var ve tağyir ve tebdili bid'a ve dalâlettir ve büyük hatad?r. Âdât-? Seniyyesi ve harekât-? müstahsenesi ise hikmeten, maslahaten, hayat-? şahsiye ve nev'iye ve içtimaiye itibariyle onu taklid ve ittiba etmek, gâyet müstahsendir. Çünki : Herbir hareket-i âdiyesinde, çok menfaat-? hayatiye bulunduğu gibi, mutabaat etmekle o âdâb ve âdetler, ibadet hükmüne geçer. Evet madem dost ve düşman?n ittifakiyle, Zat-? Ahmediye (A.S.M.) mehâsin-i ahlâk?n en yüksek mertebelerine mazhard?r. Ve madem bil'ittifak nev-i beşer içinde en meşhur ve mümtaz bir şahsiyettir. Ve madem binler mu'cizat?n delâletiyle ve teşkil ettiği Âlem-i ?s
sh: » (L: 54)
lâmiyetin ve kemalât?n?n şEhadetiyle ve mübelliğ ve tercüman olduğu Kur'an-? Hakîm'in hakaik?n?n tasdikiyle, en mükemmel bir insan-? kâmil ve bir mürşid-i ekmeldir. Ve madem semere-i ittibaiyle milyonlar ehl-i kemal, merâtib-i kemalâtta terakki edip saadet-i dâreyne vâs?l olmuşlard?r. Elbette o zat?n sünneti, harekât?, iktida edilecek en güzel nümunelerdir ve takib edilecek en sağlam rehberlerdir ve düstur ittihaz edilecek en muhkem kanunlard?r. Bahtiyar odur ki, bu ittiba-? Sünnette hissesi ziyade ola. Sünnete ittiba etmeyen, tenbellik eder ise, hasaret-i azîme; ehemmiyetsiz görür ise, cinayet-i azîme; tekzibini işmam eden tenkid ise, dalâlet-i azîmedir.
?kinci Mes'ele: Cenab-? Hak Kur'an-? Hakîm'de:
َواِنَّكَ لَعَلَى خُلُقٍ عَظِيمٍ ferman eder. Rivayât-? sahîha ile Hazret-i Âişe-i S?dd?ka (R.A.) gibi sahabe-i güzin, Hazret-i Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâm'? tarif ettikleri zaman "Hulukuhu-l Kur'an" diye tarif ediyorlard?. Yâni: "Kur'an?n beyan ettiği mehâsin-i ahlâk?n misali, Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm'd?r. Ve o mehâsini en ziyade imtisal eden ve f?traten o mehâsin üstünde yarat?lan odur."
?şte böyle bir zat?n ef'al, ahvâl, akvâl ve harekât?n?n herbirisi, nev-i beşere birer model hükmüne geçmeye lây?k iken, ona îman eden ve ümmetinden olan gâfillerin, (sünnetine ehemmiyet vermeyen veyahût tağyir etmek istiyen) ne kadar bedbaht olduğunu divaneler de anlar.
Üçüncü Mes'ele: Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, hilkaten en mutedil bir vaziyette ve en mükemmel bir surette halkedildiğinden, harekât ve sekenat?, itidal ve istikamet üzerine gitmiştir. Siyer-i Seniyyesi, kat'î bir surette gösterir ki: Her hareketinde istikamet ve itidal üzerine gitmiş, ifrat ve tefritten içtinab etmiştir. Evet Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, فَاسْتَقِمْ كَمَا اُمِرْتَ emrini tamamiyle imtisal ettiği için, bütün ef'al ve akvâl ve ahvâlinde istikamet, kat'î bir surette görünüyor. Meselâ: Kuvve-i akliyenin fesad ve zulmeti hükmündeki ifrat ve tefriti olan gabavet ve cerbezeden müberra olarak, hadd-i vasat ve medâr-? istikamet olan hikmet noktas?nda kuvve-i akliyesi daima hareket ettiği gibi; kuvve-i gazabiyenin fesad? ve ifrat ve tefriti olan korkakl?k ve tehevvürden münezzeh olarak, kuvve-i gadabiyenin medâr-? istikameti ve hadd-i vasat? olan şecaat-? kudsiye ile kuvve-i gadabiyesi hareket etmekle beraber; kuvve-i şeheviyenin fesad? ve ifrat ve tefriti olan humud ve fücurdan musaffa olarak, o kuvvenin medâr-? istikameti olan iffette, kuvve-i şeheviyesi daima iffeti, âzamî
sh: » (L: 55)
mâsumiyet derecesinde rehber ittihaz etmiştir. Ve hâkeza... Bütün Sünen-i Seniyyesinde, ahvâl-i f?triyesinde ve ahkâm-? şer'iyyesinde, hadd-i istikameti ihtiyar edip zulüm ve zulümat olan ifrat ve tefritten, israf ve tebzirden içtinab etmiştir. Hatta tekellümünde ve ekl ve şürbünde, iktisad? rehber ve israftan kat'iyyen içtinab etmiştir. Bu hakikat?n tafsilât?na dair binler cild kitab te'lif edilmiştir. اَلْعَارِفُ تَكْفِيهِ اْلاِشَارَةُ s?rr?nca, bu denizden bu katre ile iktifa edip, k?ssay? k?sa keseriz.
اَللّهُمَّ صَلِّ عَلَى جَامِعِ مَكَارِمِ اْلاَخْلاَقِ وَ مَظْهَرِ سِرِّ (وَ اِنَّكَ لَعَلَى خُلُقٍ عَظِيمٍ) اَلَّذِى قَالَ : مَنْ تَمَسَّكَ بِسُنَّتِى عِنْدَ فَسَادِ اُمَّتِى فَلَهُ اَجْرُ مِاَةِ شَهِيدٍ. وَ قَالُوا الْحَمْدُ اِللّهِ الَّذِى هَدينَا لِهذَا وَ مَا كُنَّا لَنَهْتَدِىَ لَوْ لاَ اَنْ هَدينَا اللّهُ لَقَدْ جَائَتْ رُسُلُ رَبِّنَا بِالْحَقِّ.
سُبْحَانَكَ لاَ عِلْمَ لَنَا اِلاَّ مَا عَلَّمْتَنَا اِنَّكَ اَنْتَ الْعَلِيمُ الْحَكِيمُ